Dindarlık sadece “din” mi, yoksa “düzen” midir?
“Dindar nesiller yetiştirmek” deyince, buradaki “DİN” kelimesini, Türkçeye geçmiş şekliyle sadece “takva” olarak mı algılayalım; yoksa “DİN” deyince aynı zamanda ve Arapçada olduğu üzere “düzen, sistem, nizam” vs olarak mı anlayalım?..
“İnne’d-diyne indellahi’l-İslâm / Allah indindeki din İslâm’dır” derken, bunu sadece Türkçedeki ahlâk ve ibadetler şeklinde mi anlayalım; yoksa hayatın dinî, ilmî, iktisadî, siyasî ve sosyal bütün yönlerini kapsayacak şekilde ve bir bütün olarak “hayat nizamı, dünya düzeni, kapitalizm ve komünizme alternatif sistem” olarak mı anlayalım ve gereğini mi yapalım?...
Buna benzer sorular çoğaltılabilir ama bu kadarla da ne demek istediğim anlaşılmıştır.
Doğrusu beni meselenin ve kelimenin sadece bir bölümü değil “bütünü” ilgilendiriyor.
***
Namaz kılalım, oruç tutalım, birkaç kuruş sadaka verelim, bol bol hacca ve umreye gidelim, yani bunlara benzer nice “ibadetler” denen şeyleri yapalım…
Ama “şeriat” yani hukuk, “muamelat” yani hayatımızın her alanındaki şer’î hükümlere gerek yok(!) diyenlerdensiniz; işte orada hele bir durun bakalım derim…
Zekât yani “ekonomi” var…
Faiz yasağı yani “faizsiz ekonomi” var…
Zina yasağı yani “evlilik, aile, nesebin belirliliği” var…
Helaller var, haramlar var, bunların uygulanabildiği “dünya hayat nizamı” var…
Benzer örnekler çoğaltılabilir ama bu kadarıyla da ne demek istediğim anlaşılmıştır.
Müslüman bir vatandaş ve bir zamanlar komünizmle yönetilen bir ülkeden Türkiye’ye İslâm için hicret etmiş bir Müslüman olarak da meselenin bu yönleriyle daha çok ilgiliyim…
***
Her türlü faizlerin Merkez Bankası dahil devlet bankaları ve özel bankalar tarafından uygulandığı, her türlü kredilerin yine faizle dağıtıldığı, zinanın kanunen serbest olduğu ama bazı nikah şekillerinin yasak bulunduğu, genel evlerin devlet himayesinde vesikalı olarak açık tutulduğu, domuz etinin bile kasaplık et statüsüne sokulduğu, başörtüsünün üniversitelerde ve “kamusal alan!” denen ucube kavramla resmî yerlerde hâlâ yasak olduğu, namaz kılanların peygamber ocağı ordudan atıldığı, İmam-Hatip Liseleri’nin orta kısmının yıllardır ve “son on yıldır” da kapalı olduğu, küçük çocukların Kur’an öğrenmesinin yasak olduğu, her türlü içki ve sigara gibi zararlıların küçük çocuklara bile serbestçe satıldığı, her türlü ahlâksızlığın “millî olmayan medya” ve diğer benzeri kuruluşlar tarafından yaygınlaştırıldığı…
Bunlara benzer olumsuzlukları yazmaya devam etsem, köşem dolar, yer kalmaz…
İşte bu şartlarda ve bu ülkede mi “dindar nesiller yetiştirmek” deniyor?!.
Hadi canım sen de, hadi canım siz de; bu masalı başkasına anlat/ın!!!
Benim bu laflara karnım tok, inanacak aklım ve imanım da yok…
***
Hele hele…
“Önce Ahlâk ve Maneviyat” diyen, “Adil (Ekonomik) Düzen” diyen bir hareketten geliyor ama “Biz Millî Görüş gömleğini çıkardık!” ve “Adil (Ekonomik) Düzen’e başından itibaren inanmadık, karşı çıktık, Erbakan’ı da vazgeçirmek için akademisyenlere gizlice ‘raporlar’ hazırlattık!” diyorsanız, bu dediğinizi de on yıldan beri harfiyen uyguluyorsanız…
Bu durumda soruyorum…
“Dindar nesiller yetiştirmek” diye bir cümle söylemeye hakkınız var mı?!. Söyleseniz bile; bu şartlarda ve bu ülkede yani bu “zalim düzen”de bunu gerçekleştirme imkanı var mı?..
Mübarekler! Siz önce kendinizi, kendi aklınızı, kendi anlayışınızı, kendi siyasetinizi, kendi sokağınızı dindarlaştırın/düzenleyin; ondan sonra âleme nizamat verin…
DAVET: İşte, herkesi ama istisnasız herkesi ve her kesimi; “Ne yapalım, ‘dinli/düzenli’ nesiller mi yetiştirelim, ‘dinsiz/düzensiz’ nesiller mi?..” sorusunu veya “sorununu” işte bir de bu bakış açısı ile değerlendirmeye davet ediyorum… Ve’s-selâm…