Haklar ve haksızlıklar
Hak/lar, hukuk, adalet, anayasa, yasalar, yönetim, yerinden yönetim, yeniden yapılanma gibi kavramlar ve bu kavramların karşıtları hep gündemde, hep hayat düzenimizin bir parçası olarak varlar ya…
Bugün de özellikle “haklar” konusu üzerinde duralım.
Hakların doğuş sebepleri şunlardır:
a) Akrabalıktan doğan haklar. Herkes akrabalık hukukuna riayet etmek zorundadır. Etmeyenler yargı tarafından mahkûm edilir ve güvenlik kuvvetlerince hüküm yerine getirilir.
b) Komşuluktan doğan haklar. Nasıl akrabalıktan doğan haklar varsa, bir kanuna veya sözleşmeye gerek kalmadan akrabalık hakları çalışırsa; aynen bunun gibi bir araya gelen insanların karşılıklı hakları doğar. Bu hukuka riayet etmeyenler hakemler tarafından mahkûm edilirler.
c) Emekten doğan haklar. Bir kimse bir yerde emeğini harcadıysa onun karşılığını alma hakkına sahip olur. Akrabalık ve komşuluk bir şey karşılığı doğmaz. Oysa “emek hakkı” üretenin kendisinin verdiğinin karşılığıdır. Esas haklar buradan doğar. Çocuklukta ve gençlikte aldıklarını büyüyünce ve yaşlanınca verirler. İnsan için emeğinden başkası yoktur.
d) Sözleşmeden doğan haklar. Hakkın başka bir kaynağı da sözleşmelerdir. Sözleşmelerde verilen ve alınan sözler hakları ortaya çıkarır. Sözleşmede söylenen ne ise hak odur. Örnek olarak, sen bir gün çalıştın ve bir dolap ürettin. O dolap sana bir yevmiyeye mâl oldu, bir yevmiyelik de malzeme gitti. Demek ki dolabın değeri iki yevmiyedir. Sen ona on dolap o da bir dolap teklif edebilir. Sonunda üç veya beş dolapta karar kıldınız ise sizin hakkınız ve göreviniz üç veya anlaşmanıza/sözleşmenize göre beş dolaptır, iki dolap değildir. Burada anlatmak istediğimiz şudur; demek ki reel değerleri doğal haklar oluşturur ama reel varlıkların değerlerini “sözleşme” belirler. Bu sebepledir ki hukukta esas olan sözleşmelerdir. Yani helal ve haramları asıl belirleyen sözleşmelerdir.
***
Batı sanayileşmeye başlayınca tarım döneminden kalma “ekonomi düzeni” ve genel düzen yetmez oldu. Adam Smith ortaya çıktı ve şunu söyledi: Bırakın yapsınlar, bırakın kullansınlar, ekonomi kendiliğinden dengesini bulur. İşte… O böyle diyerek Allah’ın helal ettiğini haram yapmayınız kuralını ortaya koymuştur.
Ne var ki… Kur’an tayyibatı haram etmeyiniz demiş olduğu halde, her şeyi serbest bırakmıştır. Yani… Kur’an “ticareti serbest” bırakmış, müdahaleyi yasaklamıştır, çünkü o tayyibdir. Buna karşılık Kur’an “faizi haram” etmiştir, çünkü o habistir.
Ticaret helal, faiz haramdır.
Bu kadar.
***
Dünyadaki haksızlıklar, adaletsizlikler, zulümler ve savaşlara, işgallere, sömürülere sebebiyet veren diğer bütün olumsuzluklar işte bu anlayışsızlıktan doğmaktadır.
Kapitalizmde ticaret de faiz de serbest.
Komünizmde veya sosyalizmde ticaret de faiz de yok.
“Adil Ekonomik Düzen”de ticaret var, ticaret serbest, faiz ise yoktur.
***
Haklar ve haksızlıklar meselesini işte bir de bu açıdan ele almak, bu açıdan ele alıp baktıktan, müspet ilimlerin verileri bakımından reel sonuçlara ulaştıktan sonra yapılması gerekenleri yapmak gerekmektedir…
Ne diyorduk?..Hak/lar, hukuk, adalet, anayasa, yasalar, yönetim, yerinden yönetim, yeniden yapılanma gibi kavramlar ve bu kavramların karşıtları hep gündemde, hep hayat düzenimizin bir parçası olarak varlar ya… Bir tarafta kapitalizm, komünizm, sosyalizm, faşizm ve daha nice “zalim” izm/ler… Diğer tarafta “Adil (Ekonomik) Düzen” var…
Haklar ve haksızlıklar dünyasında tercih sizin…