ESAM Toplantıları-2: Yoksulluk ve Yoksunluk
Geçtiğimiz ayın tam ortasında (15.12.2012), ESAM (Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi) İstanbul Şubesi’nin ilk toplantısını düzenlediğini, “ESAM İstanbul’un ilk konferansından notlar” başlıklı yazımda, köşe yazısı olabilecek notlarla aktarmıştım… ESAM İstanbul Şubesi, ikinci toplantısını, İstanbul’un yoğun kar yağışı sebebiyle beyazlara büründüğü bir günde (14.01.2012) gerçekleştirmiş oldu… Hava muhalefetine rağmen, katılım bir önceki toplantıya nisbetle daha fazla olmuş… “Olmuş” diyorum, çünkü toplantıya gideceğim saatte lapa lapa yağan kar yağışı, Anadolu yakasından toplantının yapılacağı Topkapı’ya gitmeme engel oldu! Aslında engel olmamalıydı ama ailevi mazeretler yoğun kar yağışı ile birleşince gitmemi engelledi! Nitekim toplantı sonrasında bütün İstanbul’da elektrikler kesildi, trafik kilitlendi ama ben yine de ‘iyi ki gitmemişim’ diyemedim; gidemediğime üzüldüm… Her neyse, ESAM’daki çalışma arkadaşlarımızdan gerektiği kadar bilgi aldım ve kötü hava şartlarına rağmen toplantının gerçekleştirilmiş olmasına sevindim…
Bütün bunları anlatmamın sebebi şu: İstanbul işte böyle bir şehir! Birbirinden kısmen uzak iki noktası arasındaki ulaşım ortalama iki saati gerektiriyor. Hiç unutmuyorum, bir gün eşim ve küçük kızım ile “Haftalık Kur’an ve İlim Seminerleri” toplantımıza gidişimiz tam beş saat sürmüştü (İstanbul’dan Ankara’ya gidiş veya daha fazlası kadar bir süre!). Bunu biraz da İstanbul’da yaşayanlara gıpta edenler için yazıyorum. İstanbul’da yaşamanın işte böyle bir bedeli var; trafikte çile doldurmak!.. İstanbullular olarak işte böylesine derin ve de çekilmez bir “yoksulluk ve yoksunluk” içinde debelenip duruyoruz!.. Aslında sadece İstanbul değil, Türkiye ve bütün beşeriyet benzer “yoksulluk ve yoksunluk” tufanında; adaletsizlik, zulüm, faiz, sömürü, işsizlik, açlık, anarşi, terör, güvensizlik, savaş, katliam ve daha neler de neler…
Yeri geldikçe hep hatırlatırım: Millî Görüş Belediyeciliği İstanbul’un dört sorunundan ikisi olan “su ve çöp sorunlarını” çözdü ama diğer nice ana ve tâli sorunlarının yanında “İstanbul’un trafik ve imar sorunları” hâlâ çözüm bekliyor… Millî Görüş’ten giderek uzaklaşan mevcut belediye yöneticileri ile bu sorunların çözüleceğine artık inanmıyorum veya var olan ümit kırıntılarım da yok olup gitti… İstanbul ve bütün Türkiye, Refah Partisi dönemindeki “Millî Görüş hizmet heyecanı, aşkı ve ruhunu” bekliyor… Sadece İstanbul mu?!. “Bir dokun bin ah işit” diye bir atasözümüz var ya; bizimki de işte öyle bir şey...
Her neyse, biz asıl konumuza yani ESAM Toplantısı gündemimize dönelim… Ana başlık ve ana konumuz “PANEL: YOKSULLUK ve YOKSUNLUK” üzerine, alt başlık ise “Maddi açlık yoksulluk, manevi açlık yoksunluk doğurur.” Konuşmacılar ve konuları şöyleydi: -Prof. Dr. Hamdi DÖNDÜREN, “İslâm’ın Yoksulluk ve Yoksunluğa Bakışı”; -Dr. Faruk TAŞÇI, “Sosyal Politikaların Yoksulluk Üzerine Etkileri”; -Emir OSMANOĞLU, “Türkiye’de Yoksulluk Algısı Araştırması”… Yer: ASKON Konferans Salonu- Topkapı/İst.
YOKSULLUK, tüm dünyada çözüm bekleyen önemli bir sorun. Türkiye, “yoksulluk” açısından gelişmiş ülkelerle karşılaştırıldığında oldukça gerilerde. Ülkemizde gelir dağılımı verilerinin oluşturulmaya başladığı 1960’lı yıllardan günümüze, “paylaşımdaki adaletsizlik” hep öne çıktı. Bugüne kadar kayda değer iyileşme olmaması, uygulanan politikaların “gelir dağılımında adaleti sağlama ve yoksullukla mücadelede” yeterli olmadığını gösteriyor.
YOKSUNLUK ise daha da ihmal edilen bir kavram. Maddi eksiklikler “yoksulluklara” sebep olduğu gibi, insanlarımızın “manevi, sosyal ve ruhsal boyuttaki eksiklikleri de çok yönlü yoksunluklara” sebep olmakta. Madden zengin olunsa bile, “manen bir takım değerlerden yoksun olmak” yine huzurdan uzak bir yaşantıya sebep olabiliyor...
Bu ikisi yani “yoksulluk ve yoksunluk” bir araya gelince ne oluyor? Her vesileyle hep hatırlattığım “SOSYAL TUFAN” oluyor... Biricik çare ve çözüm ise “ADİL (EKONOMİK) DÜZEN” değil mi? Hemşerim Mehmet Akif Ersoy’un bir şiirindeki ifadesiyle söylersek; “Yol (çare ve çözüm) varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol (çare ve çözüm)”…
Vakit çok geç olmadan, bir an önce ve acilen, daldığımız derin gaflet uykusundan uyanıp yapılması gerekenleri yapmaya başlamamız hatırlatma, dua ve dileklerimle…