Kapitalizm ve Merkez Bankaları çıkmazda
Önce birkaç “tesbit” yapalım, birkaç değerlendirmeye göz atalım. Merkez Bankası, son üç gündeki müdahalelerde 4 milyar dolara yakın döviz sattı. İlk müdahale 2011’in son cuma günü dolar 1,9150'yi gördükten sonra gelmişti. Merkez Bankası, 5 ayda döviz satım ihaleleri aracılığıyla 11 milyar 560 milyon dolar döviz satışı gerçekleştirdi. Merkez Bankası’nın piyasaya müdahaleleri öncesi toplam rezervi 93 milyar dolar düzeyindeydi. Müdahaleler sonrası Merkez’in rezervleri de 90 milyar doların altına indi. Merkez Bankası’nın hamlelerine rağmen doların bir türlü düşmemesi MB Başkanı Erdem Başçı’nın sözlerini akıllara getirdi. Başçı geçen haftaki açıklamasında, TL’nin Euro’ya karşı sağlam durabileceğini, dolar ile yarışamayacağını söylemişti. TCMB Başkanı işte bu adam!!!
“Euro Bölgesi borç sorunları ve ABD ekonomisinin oluşturduğu küresel belirsizlik sürdüğü müddetçe dolara olan yoğun talep devam edecek. Şu anda tüm piyasa aktörleri aynı algıya sahip olsalar da dolara yapılacak talep seviyesi 300 trilyon dolar sınırına yaklaşıyor. Bu basınca hiçbir merkez bankası dayanamaz. Buna FED (ABD Merkez Bankası) de dahil.” (TOBB ETÜ Öğretim Üyesi Dr. Cahit Sönmez) “Dolarda tanzim satışı işe yaramıyor Merkez Bankası’nın rezervden dolar satarak dolar fiyatını aşağıya çekme çabasının işe yaramadığı görülüyor. Bankanın döviz rezervleri eriyor ama dolar fiyatı aşağıya inmiyor... İyi de Merkez Bankası daha ne kadar dolar satabilir? Rezervini ne kadar eritebilir?../ Rezervin tamamı satılsa döviz talebini tam olarak karşılamak mümkün olamayacak. Çünkü döviz talebi denilen şey cari açık (döviz açığı)dır.” (Güngör Uras, Milliyet) “Tesbitleri” Zaman gazetesinden İbrahim Öztürk ile noktalayalım; bugünkü (05.01.2012) yazısını şu son madde tesbiti ile bitiriyor: “5) Türkiye için şu anda enflasyon, cari açık ve işsizlik önemli bir risk ve sorundur.”
Yukarıdaki ülkemizle ilgili “tesbitler” aslında aynı zamanda “faizci kapitalizm ve merkez bankaları” ile ilgili yapılabilecek tesbitlerdir. Türkiye Cumhuriyeti de kuruluşundan son on yılına kadar bu sisteme göre yönetildiğine göre; sistem üzerinde biraz duralım…
Kapitalizmde “Merkez Bankası politikalarını” yüz civarında iş adamı belirlemektedir. Bunlar devletin kurucusu generaller olabilir, yahut bunlar devlet kurulurken generalleri finanse eden zenginler olabilir, veyahut İran’da olduğu gibi bunlar dini liderler olabilir. Hattâ bunlar akıllı ilim adamları olabilir. Bunlardan biri de biz olabilirdik ama olmadık.
Bunun nedenleri vardır. 1) Her şeyden önce kırk yıl öncesinde biz bu sistemi o zaman bilmiyorduk, dolayısıyla ilmimiz yoktu. 2) Devlet, biz yola çıktığımızda “siz şeriatçısınız” diyerek üstümüze yürüdü. 3) Kooperatif üyelerimiz yani ortaklarımız faizli cari kapitalist sistemde kazanınca bizi terk ettiler. 4) Oysa bizim başlangıçtaki ve bugünkü gayemiz “faizli sistemde iş yapmak” değildi, “faizsiz sistemi” kurmaktı.
Bu tesbitten sonra, bir “tesbit” daha yapalım. Her neyse, olanlar oldu ve bugünlere geldik. Peki, faizli sistemde devlet nasıl yönetilir? Kurucular bir banka kurarlar. Sermayeye gerek yoktur. Para basarlar ve kendilerine yani kuruculara bölüştürürler. Kuruculara bu para faizle verilir, yüzde yirmi faizle verirler. Yüzde yirmisini de devlete verirler. Devlet bu para ile kamu görevlerini ve genel hizmetleri yapar. Kurucular da işyerlerini işletir ve üretim yaparlar. Piyasada da kendilerine verilenden yüzde 20 kadar para vardır. Devlet harcamış. Ürünleri onlar da satar. Elde ettikleri paraları yüzde 20 fazlasıyla bankaya öderler. Banka yine beşte birini devlete, beşte dördünü de devlet adamlarına verir. Dolayısıyla hiç vergi almadan, enflasyon olmadan devlet idare edilir. Banka kurucularındır. Kendileri kâr etmiyorlar. Banka masrafları düşüldükten sonra bütün faizleri devlete gelir olarak ödüyorlar.
Peki, bu durumda onların yararları nedir? a) Onların yararları ekonomiye hakim olmak, b) Makro ekonomiyi istedikleri gibi yönetmek, c) Kendilerine de para lazım olursa harcamaktır. Ne devletin harcamaları ne de kendilerinin harcamaları enflasyon yapmaz, çünkü halka dönmüştür. Sadece dengesizlik oluşabilir. Yani kendileri ve devlet memurları halka nazaran daha yüksek refahta olurlar. Faizi ayarlamak suretiyle de bunu dengeleyebilirler.
(Ama olmuyor, olamıyor; neden olamadığının detayları gelecek yazıda…)