‘İnsanı/vatandaşı yaşat ki devlet/vatan yaşasın’
Muhaberesiz muharebe olur mu? [Şırnak’ın Uludere ilçesine bağlı Ortasu (Roboski) köyünden 35 vatandaşın hava bombardımanı ile öldürülmesi faciasına istinaden soruyorum...]
Cevap: Olmuyor…
Eloğlunun “askeri araçları ve silahları” ile “askerlik ve savaş” olur mu?
Cevap: Olmuyor…
Zalim batı düzeni ile “nizam, yönetim, istikrar, adalet, kalkınma…” vs. olur mu?
Cevap: Adınızda “ak, adalet ve kalkınma” kelimeleri olsa bile; olmuyor, olmuyor, olmuyor… Bu kadar “yanlış” bir araya gelse de, tek bir “doğru” bile etmez; etmiyor…
Bunlara benzer daha nice “sorular” sorulabilir ve “cevapları” maalesef hep böyledir!
“İSLÂM Devlet ve Dünya DÜZENİ” kitabına (iki cilt, 1200 sayfa) ve “Adil Düzen’e Göre İNSANLIK ANAYASASI” çalışmalarına kırk yıl öncesinden itibaren “emek” vermiş ve dersini çalışmış biri olarak; yukarıdaki “soruları” soruyor ve iddialı “cevaplar” veriyorum… Bu vesileyle “kırk yıl” dedim ya; Üstadım ve çalışma arkadaşlarım ile bunlara benzer çalışmalarımız “kırk bin sayfa” oldu ama “üç maymunları oynayanlar” ilgilenmemeye devam ediyorlar… Bakalım, “faizci zalim sömürü düzeni muhafazakarlığı” ile nereye kadar?!.
***
Askerlik görevimin kıta hizmetini “yedek subay” olarak “Kıbrıs Harekatı” sonrasında 1978-79 yıllarında Kıbrıs’ta yaptım. Bir görevim de haftada bir gün Türkiye’den gelen askeri uçağı karşılamak ve uçak ayrılıncaya kadar “pilotlara mihmandarlık” yapmaktı. Bazı haftalar harekata katılmış olan pilotlar gelir; harekat esnasında dağlara-taşlara bombaları nasıl boşalttıklarını ve özellikle kendi gemimizi “yanlışlıkla” nasıl vurduklarını anlatırlardı!..
Emekli Albay Prof. Dr. Nevzat Tarhan, bu haftaki yazısında önemli hatırlatmalar yapıyor: “Tarih 21 Temmuz 1974... Kocatepe Savaş Gemimizi kendi uçaklarımızla batırıyoruz... 54 denizcimizi dost ateşi ile kaybetmiş ve gemimizi batırmıştık... Kocatepe isimli gemimizin kendi uçaklarımız tarafından bombalanır olmasının beceriksizlik değil, bir “istihbarat oyunu” olduğunu şimdilerde anlıyoruz. Bu sebeple Uludere bombalamalarına da bu gözle bakmalıyız...” Yazı şu cümleyle bitiyor: “Ve artık sınır kaçakçılığını sınır ticareti haline getirmenin formülünü de bulalım, ta ki her şey devletin kontrolünde olsun.”
Nevzat Tarhan’ın son uyarısı çok önemli ve çok doğru. Vatandaşını “sınır kaçakçılığı” yapmak zorunda bırakan ve en tabii hakkı olan “sınır ticareti” veya “normal ticareti” sağlayamayan bir devlet ve düzen ne kadar gerçek anlamda “devlet ve düzen” olabilir ki?!. Sömürü sermayesinin dayattığı vizeleri, gümrükleri, ticaret yasaklarını ve bunlara benzer daha nice zulümleri kaldırıp “ADİL (EKONOMİK) DÜZEN”i getirmenin vakti gelmedi mi?..
Ali Bulaç, “İki yanlış bir doğru etmez!” başlıklı yazısının orta yerinde diyor ki: Hakkari’den konuştuğum dostlarım, ölenlerin neredeyse tamamının AK Parti seçmeni olduklarını söylüyor. Büyükleri korucu, yıllardır devletin yanında çarpışıyorlar. Kaçakçılıkları güvenlik kuvvetlerinin bilgisi ve denetimi altında. Orası resmi olmayan ikinci Habur kapısıdır. Kadın, oğluna şöyle diyor: “Yavrum askeri görürsen korkma, emniyettesin.”
Sonuç: Yaşları 12 ile başlayan 35 vatandaşlarımızın kendi askerimizce vurulması!!!
***
Başlıkta kullandığım “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” sözü, Osmanlı Devleti’nin manevi banisi Şeyh Edebali’ye ait. Ben sadece “vatandaş-vatan” kelimelerini ilave ettim.
Osmanlı bu temel prensip üzerine kuruldu ve altı asırdan fazla yaşadı. Dün, “yeni yıl” yani 2012 yılı vesilesiyle “Yıl ‘yeni’ ama her şey ‘eski’ ya…” başlıklı bir yazı yazdım. Bu vesileyle bugün 1912 yılını yani bir asır önceki “eski”yi hatırladım; size de hatırlatıyorum:
“Eski” olan “anlayış, zihniyet ve düzen” ne? Tam bir asır öncesinde başlayan “Balkan Harbi” (1912) ile “altı asırlık devleti” birkaç yılda yıkan “İttihat ve Terakki zihniyeti” aynen devam ediyor ve şimdi de “Türkiye Cumhuriyeti Devleti” yıkılsın diye tepinip duruyor…
Bu konularda “Adil Düzen açısından yapılması gerekenler” gelecek yazılarda…