İmanda ilim, amelde içtihat
Reşat Nuri EROL
Okumadan anlaşılıp yazılamıyor, karşılıklı konuşmadan da anlaşılıp anlatılamıyor, yaşanmadan tecrübe kazanılamıyor, ilmî çalışma yapılmadan da ilim elde edilemiyor…
Hepsinden daha önemlisi şu: Bir devlet, bir düzen, bir sistem, bir medeniyet yetersizleşip ihtiyaçları karşılayamaz, sorunları çözemez, hattâ devletin, düzenin, sistemin bizzat kendisi sorunların ana kaynağı hâline gelmeden yenisi ve alternatifi düşünülemiyor… Düşünülmeyince veya düşünülemeyince de gereği yapılmıyor; yapılamıyor... Bu alanda yapılan çalışmalar ise ya gereksiz görülüyor veya tam bir akıl tutulmasıyla karşılanıyor…
“Kör-sağır-dilsiz” davrananlar ise adeta bir felaketin habercisi trafik levhaları gibiler!
Ne diyelim; sünnetullah böyle, sosyal kanunlar böyle, dünya hayatı işte böyle bir şey!
Demek ki “Sosyal Tufan” mutlaka yaşanacak, helâk olması gerekenler helâk olacak, o çağın Nuhun Gemisi her ne ise sadece ona binenler felaha erip kurtulacak...
Bize göre bu çağın Nuhun Gemisi “Adil (Ekonomik) Düzen”dir. Bu gemiyi mutlaka inşa etmek zorundayız. Bu gemiyi inşa eden topluluk kurtulacak, diğerleri sosyal tufanda yok olup gideceklerdir; aynen tarihte tekerrür ettiği gibi.
Ne dersiniz…
İnsanlık tarihi ibret almayan kavimlerin tekerrür tarihinden ibaret değil mi?
***
İster Türkiye’ye, ister dünyadaki süper güç, gelişmiş, az gelişmiş veya geri kalmış herhangi bir ülkeye bakın, fark etmez. Sömürenler sömürüyor, sömürülenler sömürülüyor ama sonuç olarak bir köy kadar küçülen çağımız dünyasında hepsi aynı köyde yaşıyor, hepsi aynı batmakta olan gemide seyahat ediyor, hepsi aynı çağdaş sorunları yaşıyor...
Ülke ekonomileri bütçe açıkları ve dış borçlarla ayakta tutuluyor...
Ani iflaslar, ani krizler, ani çöküşler her gün ve her an kapıda...
Dünya düzeni ise zaten tam bir “Sosyal Tufanlar” deryası...
Bu dünya düzeni, bu zalim düzen ve bu zalim düzendeki rejimler, devletler, ülkeler, yönetimler, hükümetler ve halklar bu halleriyle daha ne kadar ayakta kalabilirler ki?!.
Nitekim kalamıyorlar…
Dünyanın doğusunda da batısında da düzenler, devletler, hükümetler yıkılıyor… Yerlerine gelenler de dertlere deva olamıyor… Dünya kısır bir döngüde, insanlık fasit bir dairede dönüp duruyor… Ama bu gidişat daha ne kadar devam edebilir ki?!.
İşte…
Dünyadaki gelişmelerin ve varılan noktanın kısaca özeti böyle.
Ama bunun daha fazla böyle devam etmesi mümkün mü?!.
Biz neyi hatırlatıyor ve ne diyoruz: Bu böyle gitmez!
***
Yeni bir sosyal yapı, yeni bir sistem, yeni bir düzen bir ihtiyaçtan doğar. Eskisi ömrünü tamamlar, çekip gider. Yeni yapı, yeni sistem, yeni düzen, hattâ yeni medeniyet gelir.
Feodalite, hanedanlıklar, imparatorluklar ve diğer yapılar sermaye tarafından tasfiye edilmiştir. Sermaye görevini tamamladı, şimdi sıra sermayenin kendisinin tasfiyesine gelmiştir. Bunu yeni demokratik feodalizm veya “hicret demokrasisi sistemi” yapacaktır.
Bu da “yerinden yönetim” sistemidir... Ülkeler illere ayrılacak bağımsız olacaklar… İller bucaklara ayrılacak ve bağımsız olacaklar... Gerçek “yerinden yönetim sistemi” budur.
Yazımızın en başında, “ilmî çalışma yapılmadan ilim elde edilemiyor” dedik. İslâmiyet’te ispatlanamayan şeyler ilim olmaz ve imanın konusu da olmaz. Dünya ilim yapmayan cahillerle dolu! Bu durumda hayat yalnız var olan ilme yani ilimsizliğe dayanamaz. İlmini tam olarak yapıp kesin ispatını yapamadıklarınızı da içtihatla tahminde bulunursunuz. Onun kesin doğruluğunu iddia edemezsiniz ama onunla amel etmekle mükellefsiniz.
İmanda ilim, amelde içtihat.