Yeni bir sistem, düzen, medeniyet arayışı
Sistem, düzen, nizam, medeniyet meselesi, çağımız dünyasının en önemli meselesidir. Dört dörtlük yani “ilmî-dinî-iktisadî-siyasî” sistemin ve nizamın bulunduğu her yerde bir düzen ve uyum vardır. Bizim, dördü bir arada olarak açıkladığımız unsurların birbirleriyle uyumlu ve dengeli olarak bir araya getirilip bir bütün oluşturulmasıyla kurulmasını önerdiğimiz sistem, bir düşünceye, bir plana, bir projeye, bir senteze göre yapılır.
Bu sentez çalışması için önce iman ve ilim gerekir…
Ondan sonra mükemmel olması için kültür ve sanat gerekir...
Malum olduğu üzere, kâinatta işleyen sistemlerin araştırılıp anlaşılır kılınmasıyla ilimler ortaya çıkıyor. Anlaşılan o sistemlerin yani ilmin insan hayatını kolaylaştıracak şekilde kullanılır hâle getirilmesinden de teknik denen yapay sistemler ortaya çıkmakta. Bilimin bulunuş yönü tabiata, uygulanış yönü de teknolojik yapısıyla topluma bakıyor.
Düzenli bir toplum, unsurları arasında uyumlu bağlantıları olan; adil, iyi, doğru ve güzel düşünülüp tasarlanarak yapılmış bir çevrede hayat süren toplumdur. İnsan denen varlığın ruhunda “düzen” duygusu ve “medeniyet” fikri doğuştan vardır. İnsanların tarih boyunca ortaya koydukları kültür ve medeniyetler birer “düzen” harikalarıdır. İnsan, aileden topluma, toplumdan millete, milletten devlete, devletten medeniyete doğru gelişip büyürken, ulaştığı bütünlüğü ortaya koyduğu kurallar bütünü ile kurar, ömrünü tamamlayıncaya kadar korur ve devam ettirir. Kanunlar, kurallar, emir ve yasaklar uyumu, düzeni sağlamak için vardır. Toplumlar bu sayede huzurlu ve mutlu yaşarlar. Kültürlerin bozuluşu, medeniyetlerin çöküşü bu kuralların yıpranması ve yok olmasıyla meydana gelir.
Krizler içinde debelenen veya bizim kısaca “Sosyal Tufan” dediğimiz sorunlar deryasında yüzen toplumların hepsinde bir “sistem, düzen, medeniyet kaybı” ve “yeni bir sistem, düzen, medeniyet arayışı” vardır. Bu arayışın olumlu sonuç vermesi mukadderdir. İnsanlık günümüzde işte bunu sancısını çekmektedir. Arayış budur…
Yaşamakta olduğumuz krizler ve sosyal tufanın biricik sebebi de budur…
“Krizi doğru teşhis etmek” başlıklı yazısında (Zaman, 10.11.2011), Ali Bulaç, benzer teşhis ve tespitlerde bulunuyor: “Şimdi vuku bulmakta olan Ortadoğu’dan başlayarak küresel hegemonyanın belli bir tempo tutturarak çözülmeye başlamasıdır...” diyor. Batı’nın tahakküme dayalı kültürel ve sosyo-politik sistemlerinin ve devlet modelinin çözüldüğünü anlatıyor. “18. yüzyıla kadar Çin, Hind ve Osmanlı önder konumdaydı. Bugün de dünyanın ağırlık dengesi Batı’dan Doğu’ya kayma sürecine girmiş bulunuyor. Ancak eksen kayması yaşadığımız bu süreçte Çin ve Hind kendi kadim miraslarını bir kenara bırakıp yeni uyanışın entelektüel/felsefi kaynaklarını önemsemiyorlar. Değerlerin yeniden tanımını yapmak gerekirken, Batı'nın tüketim ürünlerini seri bir biçimde üretiyorlar, Japonları taklit ederek tüketimi demokratize ediyorlar. Maddi gelişmelerini hızlandırıyorlar, fakat maddi bilgi artışına paralel derinlerde yaşanan bilinç kaymasına ve bilgelik/hikmet kaybına aldırış etmiyorlar. Hind de Çin gibi Japonların yoluna girerek Batı’yı tekrar etmek istiyor. Müteal/aşkın olanla ontolojik, epistemolojik ve ahlaki bağ kurmuyor.” Sonunda meseleyi asıl olması gerekene getiriyor ve İslâm dünyası için bu modelden “basit bir Malezya” çıkar diyor, “bu da hiçbir derdin devası değildir” diye hatırlatıyor. Bu görüşe katılıyorum. Ali Bulaç değerlendirmesini şöyle bitiriyor: “İçine girdiğimiz bu yeni helezonik zamanda her ne olacaksa İslâm dünyasında olacak ve İslâm’ın irfan-hikmet ve entelektüel kaynaklarında aranıp bulunacaktır.” Evet, tamam, bu da doğru ama asıl mesele bu noktadan sonrası…
İşte… Bu meselenin tespit ve teşhisi konusunda anlaştığımız nadir düşünür ve yazarlardan biri de, yukarıda görüşlerini aktardığım Ali Bulaç’tır. Böyle düşünen ve görüş beyan eden az veya çok düşünür ve yazarlar bulabilirsiniz. Ama asıl meseleye yani “tedavi ve çözüm” merhalesine gelindiğinde; biricik çare ve çözüm “Adil (Ekonomik) Düzen” yani “III. bin yıl medeniyet projesi” alanında bizi dinleyen, anlayan ve dünyaya anlatan sadece bir kişi çıktı: Prof. Dr. Necmettin ERBAKAN… Arayış devam ediyor…