Neler yaptık? Neler yapmalıyız?
Reşat Nuri EROL
Osmanlı yıkılmış… Cumhuriyet kurulmuş… Tek parti rejimi tesis edilmiş… 1950’lerden önce Türkiye’de tek parti vardır, o parti de dine karşıdır… 1950’lere geldiğimizde dindar olmayan ama dine karşı da olmayan partilerin kurulmasına izin verildi, Müslümanlar o partileri desteklediler... 1960’lardan itibaren dindar partilerin kurulması gerekiyordu, nitekim kuruldu; biz o dönemden itibaren işte bunun mücadelesini verdik...
Süleyman Demirel; ‘Bölüyorsunuz, parçalıyorsunuz, dini düşmanlara teslim ediyorsunuz, biz sizin dininize karışıyor muyuz?!.’ diyor, vaziyeti böyle idare ediyordu...
Biz; ‘Bunlar yani Süleyman Demirel’in bu söyledikleri yetmez… Beş vakit namaz kılan, içki içmeyenlerin de siyaset yapma hakları vardır, parti kurmalıyız...’ dedik.
O zaman yalnız parti kurmadık; kooperatifler, dernekler, vakıflar da kurduk, Kur’an Kursları, İmam Hatipler ve İlahiyat Fakülteleri (Yüksek İslam Enstitüleri) de kurduk... Zamanla ekonomik kuruluşlar da kurduk… Bu şekilde bugünlere kadar geldik...
Bugün dönüp geriye baktığımızda, bazı konularda kendimizi başarılı kabul etmiyoruz. Oysa, aslında biz başardık, istediklerimizin hepsi oldu; belki başlangıçta düşünüp hayal ettiklerimizden bile fazlası oldu ama yine de bir şeyler başından beri eksikti, yine eksik kaldı.
Ana eksiğimiz şudur: Müslümanlar için gerekli olan tüm müesseseleri kurduk, anayasa ekseriyetiyle iktidar bile olduk, ne var ki bütün bunları “Batı düzeni” içinde kurduk/yaptık.
Evet, dindarların da düzende artık yerleri oldu ama onların düzeninde oldu, ne olduysa Batı düzeninde oldu, kendi düzenimizde kuruluşlar yapamadık.
Bunun böyle olmasının iki önemli sebebi vardır:
Birincisi; o zaman kendi düzenimizin ne olduğunu bilmiyorduk, “Adil (Ekonomik) Düzen”i bilmiyorduk… Nitekim bugün de hâlâ tam olarak bilmiyoruz... “Adil (Ekonomik) Düzen”e göre nasıl müesseseler kuracaktık?.. Birinci önemli sebep buydu.
İkinci sebep ise; toplum yani halkımız henüz “Adil (Ekonomik) Düzen”e göre müesseseler kurmaya hazır değildi, bundan dolayı kuramazdık... Kursaydık da yaşatamazdık veya geliştiremezdik... Onun için bütün müesseselerimizi cari düzende yani Batı düzeninde kurduk ve bugünlere kadar geldik... İkinci önemli sebep de budur.
Bugün “Adil (Ekonomik) Düzen”e göre müesseseler kurma zamanına gelmiş bulunuyoruz. Nitekim Millî Görüş Hareketi Lideri Necmeddin Erbakan bu zamanın geldiğini ilân etmişti; bu ilmî, dinî, meslekî, siyasî ve sosyal müesseseler kurulmalıydı…
Şimdi halk olarak “Adil (Ekonomik) Düzen”e göre müesseseler kurmalıyız.
1) İlmî araştırma merkezleri kurmalıyız. Bunlar Avrupa üniversitelerinin kopyası olmamalı, bunlar “Adil Düzen”e göre kurulup ona göre eğitim ve öğretim yapmalı, beşikten mezara kadar tedris devam etmelidir...
2) Ekonomik kuruluşlar oluşturmalıyız. Özellikle kooperatifler kurmalıyız. Kooperatifler içinde “dayanışma ortaklıkları” kurmalıyız. Bu kooperatif ve dayanışma ortaklıklarındaki sözleşmeler “Adil (Ekonomik) Düzen”e göre düzenlenmelidir...
3) Ahlâkî kuruluşlar oluşturmalıyız. Bunlar da çoklu olacaklar ve “Adil Düzen”e göre örgütlenecekler. Bunlar dernekler ve vakıflar hâlinde oluşabilir...
4) Siyasi ve sosyal kuruluşlar kurmalıyız. Bunların sözleşme, tüzük ve programları “Adil Düzen”e göre olacaktır. Artık merkezden atamalar kalkacak, grup kararları kalkacak. Çoklu sistem olmadan “Adil (Ekonomik) Düzen” olmaz. Halk sistemleri seçecektir...
Yazımızın başına dönersek; bir taraftan çok/çokluk, öbür taraftan tek parti sistemiyle demokrasi ve seçim olmaz. Olsa da “Adil Düzen” olmaz, dikta rejimi olur. Nitekim olmuyor.
Bu ilmî, dinî, meslekî, siyasî ve sosyal kuruluş ve dayanışma ortaklıklarının yapılanmaları “çoklu sistem” içinde olmalıdır. Halk olarak Türkiye çapında örgütlenmeliyiz. Eski kuruluşları kendi hallerinde bırakmalıyız. Bunlardan isteyenler elbette “Adil (Ekonomik) Düzen” yapısına göre yeniden yapılanabilirler. İşte, bugün yapılması gereken budur.