Hangi lâiklik, liberallik, demokrasi, sosyallik?-1
Bendenizin “Allah’tan ümit kesilmez” (aslında yine “lâiklik” ile ilgili bir yazı) dediği gün (dün); Ali Haydar Haksal “Evcil Müslümanlar artık laikçi” diyordu… Aynı gün Süleyman Arif Emre de “İslam ülkelerini laikleştirme çabaları” diyor; Mustafa Kemal, Turgut Özal ve R. T. Erdoğan dönemlerini özetledikten sonra şu hatırlatmaları yapıyordu: “Batılı ülkelerin ortak hedefleri, giderek İslam ülkelerini İslam’dan uzaklaştırmaktır. Ama taktik icabı laikleştirmek girişimi ile işe başlamayı tercih ediyorlar…/ Sayın Başbakan’ın laikleştirme ve ona benzer “Ilımlı İslam” deyimleriyle alevlenmiş olan tartışmalarda, yine ABD'nin rolü olduğu görülüyor.../ Bu safhada Türkiye’nin rolü sistem ve laiklik dayatmacılığı olmamalı, tersine ABD’den ve AB ülkelerinden gelen dayatmacı girişimlere karşı koymak olmalıdır. ABD’nin eski ve yeni başkanları ve eski Dışişleri Bakanları, Büyük Ortadoğu projesini mutlaka uygulayacağız, 22 İslam ülkesinin siyasi haritalarını baştan başa değiştireceğiz diye bütün dünyaya ilan ettiler. Bu işgal, saldırı istila ve siyasi harita değişikleri şimdi hızla uygulanıyor. Sayın Başbakan’ın ‘bu bir barışçı projedir’ sözünün artık inandırıcılığı kalmamıştır. Şu Eşbakanlık sevdasından artık vazgeçilmeli.”
Ali Haydar Haksal, ayrıca altı gün önceki (17.9.2011) “Alın size bir Fransız laikliği” yazısında da önemli hatırlatmalar yapıyordu: “Arap Baharı” heyecanı dindikten sonra yeni heyecanlar gündeme gelmeye başladı. Devrilen kralların yerine yeni bir sistem, yeni bir yönetim tarzı, yani bir demokrasi ve yeni bir laiklik, gizli krallar... Bunların arka planında derin güçler bulunuyor, perdenin önünde ise bu işi kotarabilecek kimseler yapıyor. Buna taşeron güçler desek yanlış olmaz. Bu, Irak işgalinden sonra yeni bir yöntemdir. “Arap Baharı” heyecanı bittikten ve artık bu ülkelerin yönetim biçimi oluşturulmaya başlanırken ilginç durumlarla karşı karşıya bulunuyoruz. Türkiye bu ülkeler için model ülke olarak seçilmiş bulunuyor. Sayın Başbakanın Mısır’daki açıklaması çok ilginç ve sürpriz oldu. Türkiye Mısır halkına “Laiklik” öneriyor...” Ve soruyor: “Türkiye’de muhafazakârlar iktidar olunca laiklik tehlikeli olmaktan mı çıkıyor?” Önemli ve uzunca bir soru daha: “Hem laiklik kurum olarak “Din ile devlet işlerini birbirinden ayırmak” ilkesi üzerine kurulu olduğuna göre, hangi İslâmi değeri kabul edecekler? Zekât kurumu devlet tarafından kontrol altına alınır, toplanır ve ihtiyaç sahiplerine dağıtılır. Esası budur. Faiz haramdır, bu haramlığa meşruiyet vermek ancak laik bir düzende olur. Bu örnekler çoğaltılabilir. Gerçi Sayın Başbakan Müslüman ülke yöneticileriyle yaptığı bir toplantıda “Faiz bir dünya gerçeğidir” demiş, belli bir kesim tarafından sevinç ve alkışla karşılanmış, ama Müslümanlar tarafından da tepki toplamıştı. Bunları söylemek Sayın Başbakana mı düşüyor? Bunları yapmak zorunda mıdır?” Ve final soruları: “Türkiye’nin laiklik adına uyguladıkları “İkna Odaları” çok iyi bir örnek midir? Türkiye’de yapılan bütün darbeler laiklik adına yapılmadı mı? Şimdi muhafazakâr bir iktidar var, koşullar biraz yumuşamış diye laiklik hoş ve iyi bir uygulama mı oluyor? Muhafazakâr iktidar on yıla yakındır iktidarda, bütün güçler elinde olduğu halde, bir insan hakkı olan başörtüsü sorununu, sekiz yıllık eğitim uygulamasını, Kur’an kurslarındaki yaş ile üniversiteye giriş katsayı sorununu bile çözememişken...”
Aynı gün (17.9.2011) Ebubekir Sifil’in “Postmodern dindarlık” başlıklı yazısı yani “muhafazakarlık” (veya şeriatsız “ılımlı İslâm”) ile ilgili yazdıkları da önemli…
Başka yazarların dedikleri ve sordukları da var ama “anlayanlara” bu kadarı yeter!..
Bu tesbit ve teşhislere biz de aynen katılıyor ve aynı soruları soruyoruz…
Bizim sadece “lâiklik” ile ilgili değil, ayrıca “liberallik, demokrasi, sosyallik” ve daha önemlisi “Yeni Anayasa” ile ilgili soracaklarımız ve söyleyeceklerimiz var…
“Yeni Anayasa” ile ilgili olarak güya herkesin görüşü alınıyor, Meclis Başkanı akademisyenlerle görüşüyor ama bu köşede defalarca dile getirdiğimiz üzere, bizim görüş ve çalışmalarımız yine görmemezlikten geliniyor, bizim akademisyenler bile yine çağrılmıyor!..
Gelecek yazılarda “lâikliği” ve “liberalliği, demokrasiyi, sosyalliği” olması gereken şekliyle yazmaya devam edeceğiz; birilerinin anlamaları ve gerekenleri yapmaları için…