İnsanlığın hikâyesi, bizim hikâyemiz…
Reşat Nuri EROL
İlginç olduğu kadar gerçek olan hikâyeler bunlar. Aslında bu hikâyeler bizim hikâyemiz, insanlığın hikâyesi. Daha önce de bu hikâyelerden söz ettim. Önemine binaen bir kere daha üzerinde durmaya değer. Bakalım bu hikâyeler bizi nerelere götürecek...
Geçtiğimiz Nisan ayının ortalarında, “İnsanlık nerden nereye?” genel başlığı altında “yedi yazı” yazmış ve insanlığın hikâyesini anlatmışız: İnsanlık ve Türkiye nerden nereye… İnsanlık ve ticaret/ekonomi nerden nereye… İnsanlık ve faiz nerden nereye… İnsanlık ve İsrail oğulları nerden nereye… İnsanlık ve medeniyet nerden nereye… Bu yazıların sonunda “Geçmişten geleceğe: İnsan, ilim, tarih ve din…” diye bir yazı da yazmışım... Mayıs ayının başında meseleyi biraz özelleştirip “Bin Ladin ve Bin Yıllık Medeniyet Projesi” (05.05.2011) üzerinde durmuş; “Bin Ladin’den önce, Bin Ladin’den sonra” (08.05.2011) deyip meseleyi “Bin Ladin ve Türkiye’deki seçim!” (09.05.2011) başlığı altında Türkiye’ye kadar getirmişiz… (Burada özel bir parantez açıp Bin Ladin ile ilgili görüşümüzü açıklayalım: Biz başından itibaren CIA ve onun patronlarıyla işbirliği içinde olan Bin Ladin’in yanlışlıkla yakalandığına ve öldürülmediğine inanıyoruz...)
Yine Mayıs ayının sonunda “Libya’nın diktatörü ve Türkiye’nin itibarı” başlıklı yazımızla (28.05.2011), meseleyi o zaman gündeme giren ve hâlen de gündemde kalmaya devam eden Libya ve Kaddafi meselesine kadar getirmişiz…
Geçen ay “Tehlikeler ve yapılması gerekenler” (iki yazı) dedik… “Sadece SOMALİ mi?” dedik… “Sıra Türkiye ve İran’a gelmeden uyanalım” dedik…
***
Bin Ladin sadece bir maşa ve bir sembol…
Kaddafi gibi Libya ve diğer ülkelerdeki diktatörler de birer sembol…
Sömürü sermayesi Irak’taki Saddam örneğinde olduğu gibi bu sembolleri, bu maşaları tepe tepe kullanıyor, işi bitince de paçavra gibi bir kenara atıveriyor…
İnsanlığın serüveni yani hikâyesi bu semboller üzerinden böyle devam edip gidiyor…
İsrail ve Suriye ile önemli sorunlar yaşıyoruz… Libya’da her gün diktatör Kaddafi merkezli önemli gelişmeler oluyor… Bütün bu gelişmeler bizi, Türkiye’yi ve bütün beşeriyeti, bütün insanlığı yakından ilgilendiriyor… Çünkü bütün bu gelişmeler bizim gerçek hikâyemiz, insanlığın gerçek hikâyesi… Öyleyse bu hikâye üzerinde birkaç gün duralım…
***
Kur’an her konuda olduğu gibi kavimler konusunda da tek örnek verir ve kitabın henüz başındaki Bakara Sûresi’nde tek kavimden söz eder: İsrail oğulları…
İsrail oğulları kavimler meselesinin anlatılıp anlaşılması için seçilmiş kavimdir. Dünyadaki kötülükleri de onlar yapar, iyilikleri de onlar yapar. Hazreti Ömer Kudüs’ü teslim aldıktan sonra, orası onların da şehri olmuştur, o tarihten beri hiçbir zaman Kudüs’ten sürülmediler. Ayrıca Osmanlılar onlara İstanbul’da ve İzmir ile Selanik gibi diğer Osmanlı şehirlerinde de merkez kurmalarına izin verdi, onları İspanya’dan getirdi ve yerleştirdi...
1900’lü yıllara kadar Hıristiyanlık-İslâmiyet çatışmasından yararlanarak varlıklarını geliştirdiler, dünyanın en zengini ve etkini oldular. Ömürleri dolmaya başlayınca hatalı kararlar aldılar. Dinler arası denge yerine rejimler arası dengeyi kurmaya başladılar. Dinleri ortadan kaldırmaya kalkıştılar. Kendilerine göre İsrail oğulları dışındakilerin dinleri yoktur.
1900 ile 2000 arasında ortak düşmanla karşılaşan dört büyük din ister istemez birbirine yaklaştı ve dinler arası çatışma sona erdi. Bugün dört büyük din mensupları ortak çıkar aramakta ve kendilerinin başına çöken sosyalizmi ve kapitalizmi def etmek için çaba göstermektedir. Çin dahil dünyanın hiçbir ülkesinde artık dindarlar eskisi kadar ezilemiyor. Avrupa’da Papa eski gücünü kazanmak üzeredir. Komünizmin yıkılışı sonrası eski Sovyet (SSCB) ülkelerinde din Batı dünyasından daha çok saygı görmektedir.
İnsanlığın serüvenini, beşeriyetin hikâyesini anlatmaya devam edeceğiz…