Özü : İnsanlık (klonlar ve negatifçe ele geçirilmişler hariç) ailesi, Bütünsel kararlarını alıncaya kadar, yani toplumları oluşturan her bir bireyin, toplumu ilgilendiren bütün kararlara tek tek irade koyup katılıncaya dek kurduğu medeniyet ve devletler kalıcı rahata (iflah) eremeyecek.
*
Yüz yıllardır aklı tarif etmişler ; “yok, akıl şöyledir- böyledir; öyledir, fakat şöylenin öylesidir…” Ruhun araçlarından olduğunu savunandan, beden güdüleri gemleyici, doğayı , çevresel koşulları lehte -aleyhte etkileyici; bu etkilerden lehte- aleyhte sonuçlar çıkarıcı; aldatmaya, bozmaya, kullanmaya, yıkmaya yol açan “takdir” ya da tekamülün yeryüzündeki insanlığa zirve ikramı.
Akıl, sorgulama, ayırt etme, işaret koyma/kavramlaştırma, gerekçelendirme ve olasılıklar yelpazesinden seçimler yapabilme; hem türüne, doğaya yoldaş olma, gerektiğinde derman olma, bu doğrultuda medeniyetler kurmanın öznesidir. Bunlar ve dahası yine çok yönlü olumsuzluklara da sebep oluyor: dar/bencil, taifeci/zümreci kullanım ve “becerileriyle” Bütünselliğin armonisine çomak sokup, hem türünü yasal çelmelerle sömürmesi, zulmetmesinin faili. (1)
Devletlerin yıkılmasına sebep olan amillerin başında taife bencilliği var.
Köle ordularını randımanlı yöneten devletlerin, dönemlerinde en etkili güvenlik ürettiği tarihi kayıtlardan biliniyor. Kölelik yasaklandığı(!) için artık günümüzde “yerli- milli” etiketli şirket orduları revaçta.
İşin doğrusu, savaşkan türler rekabetsiz ortamda ücretini aldıklarında doğduğu ülküye hizmet ediyor. Fakat “işin” devamında, “meslek hastalığı” ve telafisi imkansız sonuçlar oluşuyor. Yine devamında, sigara içenlere, sağlık hizmeti verilmemesinin varyantı yaşanabiliyor. Doğduğu ülkeler, emektar olmuş savaşkanları rehabilete etmede çoğunlukla başarılı olamıyor; sözleşmesi biten, fiziksel gücü hala zinde olan söz konusu nesil, gölge sivil girişimlere dahil olurken; diğerleri toplumda iyileşmeyen yara olarak kalıyor.
İnsanlığın en kıymetlisi, akıl ve akıl sağlığıdır.
Salim akla sahip olmak, onu hür ve muzaffer kılmakla olur. Aklın hürriyeti, dış güdüm ve tutsaklıklara kapılmaması; muzafferiyeti, kaynağı olan Ruhuyla, vicdan yolunda buluşmasıdır. Ancak böyle bir akıl ile Mutlak Kadir’i boyutlar arasında, zaman diyarlarında kapasitemizce tanık olduğumuz bilgi kırıntılarıyla takip edebiliriz; ki bu takip, insanı kamil mertebesine adaylıktır.
Akıl nimetini işletmek, onun kıymeti bilmek için yeterli midir?
Akıl nimeti, her bir insanda tekil görülse de onun “sihri”, Bütün ile uyumunda ortaya çıkıyor.
Akıllı bir kimse aklını ”doğru yerlerde” kullanması, kendine ve çevresine şüphesiz yarar üretir.
Bu yarar, söz konusu bireyin mensup olduğu topluma, toplumun homojenliğince yayılır; fakat bu da yeterli değil.
Günümüzde, “hiçbir kimse başkasının parasını kendi emeğiyle kazandığı para gibi insaflı kullanmıyor.” Bu belirleme, aynı zamanda siyasal vekalet sisteminin ekonomik turnusolüdür.
Milletlerin emeği; basımı kontrolsüz milli paralara; yönetime katılım iradeleri, lobilerin adaylarına; adil hukuk özlemleri, pompalanan stres, korkulara; birikimleri, tehdit savaşlarına; nesilleri, dış borç faizlerine; özlemleri, hamasiyatlara; itibarları, yöneticilerin itibarlarına kurban ediliyor. Bunların sebebi, bencilliğe hapsedilmiş, kötürüm edilen “sevgi”dir. Diğer taraftan erdemi inşa eden insanların en nitelikli bağı, özgeci sevgidir.
*
Bütünselliğin zihinsel bağı, nesne ve kavramların kategorize edilmesi (taksonomi), kategorizenin ilkelerine atıf yapılması; fiili bağı ise bunlar arasında zamana, mekana yönelik görev, işlev, biçim döngüsüyle esaslı beraberlik (özgeci) sağlanmasıdır.
Bu yüzden yaygın, hatta parasız eğitim, toplumların vicdani adil varlığının sürmesinin olmazsa olmazıdır.
Nesiller ailelerinin imkansızlığına kurban edilmemeli.
Diğer taraftan mevcut eğitim kriterleri bu dünyaya doğmuş çocukları, gübre mesabesinde atıllaştıramamalı. Evren -insan ilişkisinde, insanlığa ermiş Ruhları “işe yaramaz” biyolojik yapı olarak görmek; onu sömürmek, onu potansiyelini çıkaracak eğitimden mahrum ekmek, onların çoğunu heder edecek kalburlarda tutmak, sonunda bütün insanlığı bitirecek.
*
Ortak akıl terimi Aspirin gibi her yerde kullanılıyor; fakat “işler” bildiğiniz gibi sömürü, savaş, zulüm umutsuzluk şeritli yolda devam ediyor.
Bütünselliğe bağlı aklın neresindeyiz?
Savaşlar her daim savaşkanların sübjektif “iyi” amaçlarıyla devam ediyor. Kan revan ile iyilik, her zaman çift tarafı keskin kılıç etkisi yaratıyor. Sübjektif ile objektif çeliştiğinde, objektif hiçbir zaman yenilmez; yenilmiş görüldüğünde geri çekiliyordur.
“Her kesi iyi düzeye getirmek”, tek tek bireyleri tabii ki aşar. İşte bu yüzden insanlar, devletler giderek anayasal devletlerin çatısı altında yaşamak istiyor. Kendileri heder olmuş vatandaşlar, nesilleri için hedersiz, nitelikli yarınlar umut ediyor.
-Ne zamana kadar?
-Sübjektif yorulup yollarda kalıncaya kadar .
*
Aklın tekil kullanımı bencilliktir; tekil kullanımın oluşturduğu sistemler bencil sistemlerdir.
Her bireyin içinde bulunduğu topluma vereceği akli katkıyı kamusal eğitimle ortaya çıkarma, başta o toplumun, sonra vekalet verip ücretini ödediği yöneticilerin en önemli görevidir.
Aklı tekil kullanmanın sonu yoktur; böyle kurulan medeniyetler, her seferinde hem türlerine zararlar vererek yıkılıyor; “bencil ilikler, zorbaların giyeceği paltolara açılır.”
*
Birilerinin diğerleri adına, topluluk adına karar vermesi, sonuçları ne olursa olsun yani başarı ve zafer getirmesi halinde dahi o toplumlar, dağılma ve yıkımdan kaçınamaz. Bu yüzden modern anayasal devletler, genç nesillere adil, vicdani eğitim fırsatları sunma ödevini benimsiyor.
Anayasalar bu yüzden var; bu yüzden “anayasal milletlerde” her bireyin Bütünsel akla ulaşması toplumun en büyük görevidir.
Her ilik, her ilmek Bütün’e dair olumlu etki üretmeli; havı, döküntüsü fazla olan halıların kel kalması gibi bireylerini atıllaştıran devletler kel, yani insansız ve topraksız kalmamalı. Bilindiği üzere halılarda hav dökümü, gevşek burgulu iplik ve zeminine düğümsüz halıların kaderidir. (2)
Emperyalist başarılar, yakma oburluğundan parlayıp patlayan, saçılıp, içine çöken kara deliklerin kaderini paylaşır. O “başarılar”, başarıya ortak olan ne varsa, kara deliğin dipsiz çekim kuyusuna (gravitasyon) karanlık enerjiye “geri dönüşüm” için yutulmasına sebep olur.
İnsanlığı, devletleri veya devletlerin toplumlarını, insanın var oluş “takdirine” aykırı olarak, hem türüne, doğaya karşı hiyerarşik düzeyde sabit tutmak, negatif yapılanmadır; son tahlilde “emperyalist” tutumd
Mevcut aşamada hiyerarşik düzen kaçınılmazdır; ancak bu kaçınılmazlık iş bölümü, iyicil yani ötekinin niteliğini artma yoluyla ıslah edilmelidir. Toplumları ürettiği değerleri bu doğrultuda harcaması o toplumun devamı için en büyük güvence, fertleri için en büyük umut olacaktır. Ürettiğimiz değerlere, ilkelere , Anayasal haklarımıza bir olarak sahip çıkalım. (3)
Açıklamalar:
- Taifecilik, zurnanın zırt dediği yer. Her seferinde bozumu ıslah amacıyla iyicil amaçla başlanır; sonra taifecilik rutin haline gelir; klikleşir.
Arapçada twf kökünden taifa(t), “ birini etrafındaki zümre, ekip mürettebat”. Yine tafa, “etrafından dolandı”; tavaf, “dolanma; Kabe’nin etrafında dolaşma ”. Aramice twp “nehrin taşması, su baskını. Yani menzili tufan olan çıkış. Kelime ve kavramların bağrındaki (permütasyon / büyük iştikak) harflerin sıralı yer değiştirmesi, örtmeyi, gizlemeyi de içeriyor. Kelime harflerinin yerlerinin değiştirmesiyle oluşan kavramsal “saklı tarihe” göre tüm medeniyetler kararlı/semptomik taifecilikten çöküyor, sonucuna varabiliriz.
- Anayasal Millet, bu terim anayasal devlet olarak kullanıla gelmesi, milleti devlet organizasyonuna vekalet veren kılıyor. Oysa toplumsal vekalet sisteminin bireyleri sahip oldukları “hilafsız hakimiyete” yabancılaştırdığı artık su götürmez bir gerçektir. Dolayım profesyonelleştikçe hak sahibi hakkına yabancılaşır.
Bütün’e dair Bütünsellik terimleriyle, varlık alemiyle dolaylı- bilinçsiz, doğrudan- bilinçli birliğimizi ve gözetmemizi amaçlıyorum.
- Kara delikler, bulutsu gök adalar içindeki “azimli” yakıt tüketen yıldızların (olimpik sporculara benzer) oburlukları sonunda patlamaya; sonrasında, patlamanın merkezinde görünen evreni oluşturan karanlık enerjiye kanal açar. Sanki bu oluşumlar, görülen maddi evrenin kozmik tekamül yolunda geri dönüşüm mevzileridir.