Afganistan.. İslam, devlet, düzen.. Adil Düzen-2
Afganistan ve Taliban konusunu önemine binaen geniş bir şekilde ele almıştık…
Afganistan meselesi vesilesiyle yazdığımız 10 (on) yazıya “Afganistan’da “Adil Düzen Anayasası” olmalı…” başlıklı yazımızla başladık ve “Afganistan’da âdil bir yönetim olmalı ama nasıl?” başlıklı yazımızla bitirdik…
Bu arada bu konuda yazanları ve yazılanları takip etmeyi de ihmal etmedik...
Hayrettin Karaman Hoca’nın yazdıkları bizim açımızdan birkaç yönüyle önemliydi; bu konunu ehli ve ilgilisi olanlar demek istediğimi daha derin anlarlar…
Hayrettin Hoca’nın konu ile ilgili yazdığı yazıların sadece başlıkları bile (“Tâlibân, şeriat ve Afganistan” 5 Eylül 2021 ve “İslâm, devlet düzen” -iki yazı- 12 ve 19 Eylül 2021) altı çizilmesi ve üzerinde derinlemesine düşünülüp çalışılması gereken konular…
Bu konulara girizgâh mesabesinde olan ilk yazımızda yazılması gerekenleri yazdık, Hoca’ya sorulan geniş soruyu ve CEVAP olarak nelerin nasıl yazılacağını hatırlattık…
Kaldığımız yerden devam edelim…
Hayrettin Hoca önce usul/metot olarak meseleyi ele alıyor: “İslâm’da din bilgisi ve kuralının kaynağı vahiydir (bunu Kitap ve Sünnet diye ifade ederiz). / Vahyedilen sözün bir kısmı kaynağa aidiyeti ve ifade şekli bakımından kesindir; bu kısımda pek ihtilaf olmaz. Ya kaynağa aidiyeti -ki, bu hadiste olur, Kur’ân’da olmaz- veya ifade şekli (delâleti) bakımından değerlendirme ve yorum gerektiriyorsa veya şartlar bir parça hükmü, bütüne göre ihmal etmeyi (maslahat ve zarurete dayalı olarak bir müddet uygulamamayı) icap ettiriyorsa bu takdirde içtihat ihtilâfları (mezhepler) ortaya çıkar. / Bir tek mezhebin belli bir devirdeki içtihatlarını olduğu gibi başka bir zamanda ve zeminde uygulamak birçok probleme sebep oluyor.”
Sonra Afganistan ve Taliban ile devam ediyor: “Tâlibân, Hanefî fıkhını uygulayacağını söylüyor, eğer uygulamada bugünün şartlarını, ihtiyaçlarını göz önüne alarak davranmazsa sayısız problemle karşılaşır ve iktidarı devam etmez.
Afganistan’dan kaçanların bir kısmı casuslardır. Bir kısmı, hangi şekilde olursa olsun (İslâmî demokrasi de olsa, rejim değişikliğinde tedriç kuralına da riayet edilse…) İslâmî yönetime karşı olan laikçilerdir, bir kısmı da yapılan algı operasyonu sebebiyle korkuya kapılmış modern hayat tarzını yaşayan eksikli Müslümanlardır…
Taliban, Afganistan’ı, muhtaç olduğu kaliteli nüfustan mahrum etmemek için ehline danışarak hareket etmeli ve hikmeti ön planda tutmalıdır. Burada hikmet, sözü ve hükmü; mana, maksat, ruh ve sonuçlarını da göz önünde tutarak uygulamak demektir.
Bir konuda içtihat farkları var ise bulunduğunuz şartlara en uygun olanı alıp uygulamak gerekir. Elbette geçmiş zamanlarda, bugün bize ters gelen bazı içtihatlar ve yorumlar da yapılmıştır, ama bunları uygulamak mecburiyeti yoktur ve bunlarsız da ferdin ve toplumun Müslümanca yaşaması mümkündür; yeter ki, kaynak terk edilmesin ve “istişare, ilim, hikmet” çerçevesinde yorumlamalar olsun!
Bugün Afganistan’a Talibân hâkim olmuş görünüyor. Bundan önce Afganistan’da yıllarca önce dışa karşı savaş, sonra iç savaş oldu, halk perişan hale geldi, ülke harabeye döndü. Müslüman olmayan sözde kalkınmış ve “uygar” ülkeler, birçok İslâm ülkesini önce açıkça sömürge haline getirip soydular, sonra da askerlerini kısmen çekip kukla yöneticileri iş başına getirip koruyarak kapalı sömürgeciliğe devam ettiler. Afganistan, Taliban’dan önce ülkenin ve halkın menfaatine göre yönetiliyor değildi. Sömürgecilerin derdi, Müslümanların hak ve özgürlükleri değildir; böyle olsa zalim kralları, askeri yönetimleri, anti-demokratik darbeleri işlerine geldiğinde onaylamaz, onlarla işbirliği yapmazlardı.
Büyük değil, iri devletlerin (kalkınmış Batılıların) gözüne girmenin iki şartı vardır: 1) Hayatın kılcal damalarına kadar işlemiş bir İslâm’dan vazgeçmek. 2) Göz diktikleri yer üstü ve yer altı servetleri onlara, ya çok ucuz veya parasız vermek. Bu şartlara riayet edenleri bağırlarına basarlar, etmeyenlerin başına bela olur, evrensel değerleri amaçları için istismar ederler.” (Devamı var)