Neden Kur’an, neden Kur’an Arapçası?
İnsanlar birlikte üretip ayrı ayrı aileler içinde birlikte tüketerek yaşarlar. İnsan kişiliğini koruyarak topluluğun ferdi olur. İnsan topluluğu sözleşmelere dayanır. Sözleşmeler de dil ile olur. Ne var ki dil yöreden yöreye değiştiği gibi çağdan çağa da değişir. Bundan dolayı diller iç içedir. Aşiret diliyle yaşanır, bucak diliyle çalışılır, il diliyle birlik sağlanır, ülke diliyle hukuk oluşturulur. Topluluk geliştikçe dilleri de gelişir, Topluluk inkıraz edince dil de inkıraz eder. Devletler ve iller için bu geçerlidir, İnsanlık için ise bu geçerli değildir. İnsanlık bir defa doğdu; yaşayacak, gelişecek ve sonunda inkıraz edecektir. O halde insanlığın ortak bir dile ihtiyacı vardır. Bu dil gelişecek ama değişmeyecek, unutulmayacaktır. Bunun için insanlığın zamanla değişmeyen ortak dille yazılmış ortak bir metne ihtiyaç vardır.
İşte, Allah KUR’AN’ı böyle bir kitap olarak insanlığa bahşetmiştir. KUR’AN metni hiç değişmeden zamanımıza kadar gelmiştir. Yalnız lafzı değil Kur’an dili de korunmuştur. ARAPÇA dili dünyadaki başka hiçbir dile nasip olmayan bir imtiyaza sahiptir. Kur’an’ın geldiği tarihteki KUREYŞ ARAPÇASI en ince teferruatına kadar bugün elimizde mevcuttur. Mustafa Kemal’in Nutuk kitabını bugün okursanız anlayamazsınız, dili değişmiştir. Kelimeler korunmuştur ama manaları bilinmemektedir. O devrin grameri tam olarak yazılmamıştır. Dolayısıyla Nutuk kitabını hiçbir zaman tam olarak anlayamayacağız. Arapçada da durum böyledir. Bugünkü Arapçanın Kur’an Arapçası ile ilgisi yok olmuştur. Abbasilerin Arapçasını da bilmiyoruz. Tek bilinen dil Kur’an’ın nâzil olduğu “KUREYŞ ARAPÇASI”dır.
O halde uygarlıklar arası iletişimi sağlayan, topluluklar arası iletişimi sağlayan, gelişen ama değişmeyen bir dil vardır, tek dil vardır, bir metin vardır, tek metin vardır. Biz o dili ve o metni öğrenmeden geçmiş uygarlıkları anlayamayız, yeni uygarlıkları da kuramayız. Yeni uygarlığı yeni fıkıhla yani yeni sözleşmelerle kuracağız. Sözleşmeleri ne ile yapacağız? Türkçe mi, İngilizce mi? Sokak dili ile fıkıh olamaz. FIKIH ilim diliyle olur. Yeryüzünde iki ilim dili var; Latince ve Arapça. Ne var ki Latincenin metni yoktur, usul-ü fıkhı yoktur.
Usul-ü fıkıh KUR’AN ARAPÇASI ile tedvin edilecektir. Yeni uygarlığı oluşturacak başka dil yoktur, usul-ü fıkhı oluşturacak başka dil yoktur. Biz Kur’an’ın Allah sözü olduğunu kabul ediyoruz. Kabul etmeyenler de olabilir ama biz onlara Kur’an’ı bir din kitabı olarak sunmuyoruz, onlar da bunu bir din kitabı olarak almayacaklar, bir dil kitabı olarak sunuyoruz. Çünkü Kur’an Arapçasından başka yeni bir uygarlık oluşturacak dil yoktur. Kur’an diliyle Kur’an’ı anlayacağız ama o dili kullanarak Kur’an hükümlerine aykırı hükümler koyabiliriz. Bu bakımdan insanlığı düzende zorlamış olmuyoruz, onların özgürlüğünü ellerinden almıyoruz. Sadece anlaşma aracı olarak Kur’an’ı insanlığa sunuyoruz. Önce ortak dilimiz olmalıdır ki anlaşalım. Bugün ortak bir dilimiz yoktur. Çünkü insanlar Kur’an Arapçasını anlayarak öğrenmiyorlar, tarihî hatıra olarak ezberliyorlar; Batılılar ise hiç ilgilenmiyorlar.
Biz ise şimdi yüz müçtehit yetişme/yetiştirme merkezinde Kur’an Arapçasını anlama usulünü öğrenmeleri için imkân hazırlayacağız. Bunlar içtihatları ile III. bin yıl uygarlığının fıkhını KUR’AN ARAPÇASI ile yapacaklardır. İnsanlık bu fıkhı Kur’an Arapçasından öğrenecektir. “Bin Dil Üniversitesi” de programımızdadır. Yüz dairelik apartmanların her katında bir dil konuşan çalışanlar yani on aile yerleştirilecek, onlar apartmanın bodrum katlarında ticaret yapacaklar, yukarıda da kendi dilleri ile Arapça arasında tercümanlık yapacaklardır. Böylece KUR’AN ARAPÇASI ile III. bin yıl uygarlığını kurmuş olacağız.
KUR’AN ARAPÇASI NE DEMEKTİR? Kur’an Arapçası; 1) Tecvit, 2) Lügat, 3) Sarf, 4) Nahiv, 5) Maani, 6) Beyan, 7) Bedi’, 8) Mantık ilimlerini ihtiva edecek; bu ilimler okunacak ve bunlara dayalı olarak bir sözleşme nasıl yapılır, proje nasıl yapılır, proje nasıl okunur; bunlar KUR’AN ARAPÇASI ile öğrenilecek ve diğer dillere aktarma şekli üzerinde durulacaktır. Usul-ü fıkıh Kur’an’ı dini bir kitap olarak değil, dilin ve düzenin kaynağı olarak ele alır. Kur’an din kitabı olarak diğer semavi kitaplarla uyum hâlindedir. Dolayısıyla korkulacak bir şey yoktur. Kur’an Allah’ın insanlığa rahmetidir, Allah’ın insanlığa nurudur. Bu kitaba isteyen inanır, isteyen inanmaz, biz ona karışmayız ama Kur’an bizim için böyledir.