ARAF
هذه ناقة الله لكم آية فذروها تأكل فى أرض الله و لا تمسوها بسوء فيأخذكم عذاب أليم(73) واذكروا إذ جعلكم خلفاء من بعد عاد و بوأكم فى الأرض تتخذون من سهولها قصورا و تنحتون الجبال بيوتا فاذكروا آلاء الله و لا تعثوا في الأرض مفسدين (7/ 77) قال الملأ الذين استكبروا من قومه للذين استضعفوا لمن آمن منهم أ تعلمون أ ن صالحا مرسل من ربه قالوا إنا بما أرسل به مؤمنون (75) قال الذين استكبروا إنا بالذي آمنتم به كافرون (76)
فعقروا الناقة و عتوا عن أمر ربهم و قالوا يا صالح ائتنا بما تعدنا إن كنت من المرسلين (77) فأخذتهم الرجفة فأصبحوا فى دارهم جاثمين(78) فتولى عنهم و قال يا قوم لقد أبلغتكم رسالة ربى و نصحت لكم و لكن لا تحبون الناصحين(79)
و إلى ثمود أخاهم صالحا Semud’a kardeşleri Salih’i:
Nuh kavminin adından bahsedilmemektedir. Sadece “kavmin”e denmektedir. Oysa Ad ve Semud kavminden bahsedilmektedir. Nuh kavim olarak ilk kavimdir. Yerleşik toprağı ve teşkilâtı olan bir kavimdir. Tevrat’ta Nuh’un üç çocuğu olduğundan bahsetmektedir. Sam’ın Yafes’in ağabeyi olduğu ifade edilmektedir. En büyük oğlun Ham olduğu anlaşılıyor. En küçük oğul Yafes’tir. Bu üç Nuh Oğlunun töremesini anlattıktan sonra Tevrat her biri için kendi dilleri olduğunu söyler. Gerçekten yeryüzünde üç çeşit dil vardır.
Birinde önce önmli olanlar söylenir, sonra önemliyi destekleyen kelimeler getirilir. Arapça böyle bir dildir. Diğerinde tam tersine önce destekleyen kelimeler söylenir, sonra önemli olan kelime söylenir. Arapçada Fiil-fail, mevsuf-sıfat, tamlanan-tamlayan örnekler-irab; Türkçede ise fail-fiil, sıfat-mevsuf, tamlayan-tamlanan ön ek yok. Bu iki grubun dilinde kelimeler bulundukları yerlerde görev almazlar, sadece önem kazanırlar. Görevler kendilerine halleri ile belirlenir. Hint-Avrupa dillerinde ise kelimeler bulundukları yerlere göre yer alırlar. Fail-Fiil-Meful.
Sümer dili Türk dil grubundandır. Akad dili ise Sami dil grubundandır. Ad kavminden sonra tekrar Sümerler geldiler. Sümerce Mezopotamya’da hep hâkim dil olmayı sürdürdü. Sonra tekrar Sami ırktan olanlar geldiler. Onlar Babil kentini kurdular. Sonra tekrar Sümerler geldiler. Onlara da Elamlılar denmiştir. Böylece Mezopotamya’da iktidar ard arda bir Yafes’in bir Sam’ın çocuklarına geçti.
Sümer kelimesi Kur’an’da “Semud” kelimesi olarak değişmiştir. Arapçada sesli harfler yazılmaz. Baş harfler ender olarak Ü ile gelir. R harfi de D harfine dönüşür. Arapçada R ile Z aynı şekilde yazılmaktadır. D harfi de yazılışta R harfine benzemektedir.
NUH kelimesi Ruhtan dönüşmüş bir kelimedir. HuD kelimesi hidayetten dönüşmüş bir kelimedir. Salih ise sulhtan, barıştan türetilmiş kelimedir. Semud kavmi Türk asıllı olmakla beraber, Osmanlılarda olduğu gibi Sümercede de pek çok Sami ve Ham dillerinden kelime girmiştir. Ham dilini İranlılar konuşuyordu. Hatta Osmanlıların kullandığı Farsça tipi terkipleri Sümerler de kullanıyordu.
قال يا قوم اعبدوا الله ما لكم من إله غيره
Ey kavmim Allah’a ibadet edin, sizin başka bir ilahınız yoktur dedi, deniyor. Nuh da Hud da aynı sözü tekrar etmişlerdir. Medeniyetler ihtisaslaşma, değişik derece ve mertebelerle başlar. Ve gelişir. Başlangıçta çok yararlı olan bu durum zamanla tekelleşmeye gider. Üst sınıf oluşur. Halkı değil de kendilerini düşünmeye başlarlar. Halk ezilir. Halk üst sınıfta olanları tanrılaştırır ve onlara tapmaya başlar. Bu Keynes’in tâbiri ile nâkıs istihdamda dengeyi doğurur. Kur’an’ın haber verdiği “Dûleten beyne’l-eğniyâ” olur. Topluluk kökünden çökmeye başlar. İşte o zaman peygamberler gelir ve insanları uyarırlar. Uyanlar kurtulur, uymayanlar helâk olur. Bugün durum aynıdır. Bundan 500 yıl önce masum bir ticaret ile başlayan macera tekelleşmeye başladı ve Marx’ın dediği gibi dünyanın tüm serveti belki elli yıl sonra birkaç ailenin olacaktır. Türkiye bugün aile başına 10 bin dolar borçlu. 15 sene sonra aile başına 100 bin dolar borçlu olacaktır. Tüm işyeri ve meskenler birkaç zenginin olacaktır. Yeryüzü onların olacaktır. Onlar büyük büyük ordular kuracak, silahlar oluşturacak ve tüm insanları kendilerine kul yapacaklardır. Ama bu insanlığın sonu demektir. Ancak Kur’an’a dayanıp geliştirilecek olan “Adil Düzen” bu âfetten insanlığı kurtaracaktır.
Demek ki âfetin kaynağı sınıflaşma ve halkın birbirine tapmalarıdır. Gelen peygamberler hep bu noktaya işaret etmektedirler.
Nuh Peygamber “Ben büyük azaptan korkuyorum.”, Hud Peygamber ise “İttika etmeyecek misiniz?” demişti. “Salih Peygamber “Rabb’inizden size beyyine gelmiştir.” demektedir. Burada uyarıda derecelenme var. Birinde haber veriyor. İkincisinde insanların kendilerinin kurtuluşlarını aramalarını istiyor, burada ise insanlara beyyine yani delil ortaya getiriyor. Akılları ile Salih’in söylediklerinin doğru olduğunu bilmelerini istiyor. İnsanlar aklı delillere doğru götürüyor. Çünkü artık ilimler gelişmiş, müsbet düşünce başlamıştır.
İkinci Sümer döneminde mabetler gelişmiş ve ekonomi mabetlerin organizesi ile çok refah bir döneme gelir. İlk zamanlarda halk yoksul olduğu için az tüketim ve biriktirme yaparlar. Yararları olduğu için de topluluğu düşünürler. Ama devlet gelişip de gelirler artınca halkta lüks hayat başlar. Oysa artık gelirler azalmaya başlar. Bu sefer halk daha öncekilerin biriktirdiği kamu mallarını harcayıp tüketmeye gider. Kamu harcamaları da arttığı için devlet yıkılır. İkinci Sümerlerde de durum böyle olmuştu. Kamu malları içinde develer vardı. Develer meraya salınır, onlar da otlarlardı. Onlar deveyi kesmek istediler. Salih bunlara dokunulmamasını, kamu mallarının çar-çur edilmememsini istedi.
قد جاءتكم بينة من ربكم هذه ناقة الله لكم آية فذروها تأكل فى أرض الله و لا تمسوها بسوء فيأخذكم عذاب أليم
Şöyle dedi. “Rabb’inizden açık beyyine geldii. İşte bu Allah’ın devesidir. Topluluğun malıdır. Bırakın Allah’ın arzında otlasın. Bırakın topluluğun topraklarında otlasın. Ona dokunmayın. Kamu mallarını çarçur etmeyin. Yoksa sizi acıklı azap messeder.”. Demek ki topluluğu çökerten sebepler içerisinde halkın sınıflara ayrılıp kiminin kimine tapması, diğeri de topluluğa ait malların yağmalanması. Yani zekat veya vergi ile topluluğun imkanlarını genişletme gerekirken topluluk soyulur. Kamu gelirlerini kişiler kendilerine harcamak isterler. Bugünkü özelleştirme bu devenin kesilmesi demektir. “Bırakın bu kamu kuruluşları KİT’ler kendi kendilerini beslesinler, yönetsinler.” deneceği yerde; bankalar önce özelleştiriliyor, sonra hortumlanıyor, sonra cezalandırmalara kalkılarak ülke anarşiye götürülüyor. Bugün Türk milleti bunlardan elim azap çekmektedir. Yol ihaleleri ile iktidarları satın alanlar kendileri de batıyorlar, toplulukları da batıyor. KİT’ler birer Allah’ın nakesidir, kamunun develeridir. Bunlara dokunan topluluklar helâk olacaklardır.
واذكروا إذ جعلكم خلفاء من بعد عاد و بوأكم فى الأرض تتخذون من سهولها قصورا و تنحتون الجبال بيوتا فاذكروا آلاء الله و لا تعثوا في الأرض مفسدين
Ad için Nuh’tan sonra sizi halife yaptık. Semud’a da Ad’dan sonra sizi hulefa yaptık diyor. Bunlar söylendiği zaman Nuh bir efsane zannediliyor, Ad ve Semud’un yerleri bile bilinmiyordu. Bugün ise bıraktıkları kil tabletleriyle bu topluluğu gayet iyi biliyoruz ve bunların birbirine vâris olduklarını da kesin olarak biliyoruz. Osmanlılar nasıl Selçuklulara, Türkiye de nasıl Osmanlılara vâris ise, onlar da öyle birbirine vâris olmuşlardır.
Köşkler yaptıklarını, kayalar yonttuklarını ifade etmektedir. Bunların neler olduğu hususunu buradaki kazı ve araştırmalarla daha iyi bir şekilde öğrenmiş olacağız. Allah’ın sizlere yaptığı iyilikleri hatırlayın da yerde ifsat etmeyin. Orta Asya’da dağlarda göçebe bir kavim iken İslâmiyet’i kabul etmekle Allah aldı bizi Anadolu’ya getirdi, yerleştirdi. Bin senelik bir zaman içinde biz buralarda hükmettik, adaleti dağıttık. Bunlar hep Allah’ın nimetleri olmuştur. Son İstiklâl Savaşı’nda da Allah bize yardım etti de galip getirdi. Yoksa şimdi burada biz değil Ermeni ve Rum çocukları yaşayacaktı. Bunların hepsi unutuldu ve şimdi devletimizi yağmalamakla meşgulüz. Burada çok önemli bir ifade vardır. “Yeryüzünde fesat çıkarmayın.” demektedir. Bugün Amerika da en büyük nimetlere mazhar olmuştur. Avrupa’da işsiz-güçsüz dolaşan Amerikalılar Allah’ın lutfu ile Amerika’yı keşfettiler. Onlara verdiği silahla yerlileri yok ettiler ve o zengin topraklara sahip oldular. Devletler kurdular, süper güç oldular. Şimdi dünyayı geri bırakarak sömürmek istiyorlar. Ülkelerde anarşi çıkarıyor, ihtilaller yaptırıyor, savaşlar çıkarıyorlar. Yeraltı örgütlerini besliyorlar. Alimler onlara da yeryüzünde fesat çıkarmamalarını tavsiye etmelidir. Çıkaranları bulup cezalandırmalı, fesattan uzak duranlar rahatsız edilmemelidir.
قال الملأ الذين استكبروا من قومه للذين استضعفوا لمن آمن منهم أ تعلمون أ ن صالحا مرسل من ربه قالوا إنا بما أرسل به مؤمنون
قال الذين استكبروا إنا بالذي آمنتم به كافرون
Nuh ve Hud’da sadece, “Kâle’l-meleu min kavmihi” denmiş, onların özelliklerinden bahsedilmemişti. Burada ise istikbardan bahsediliyor. Yani kendilerini büyük görüp başkalarını zayıf görenlerden bahsediliyor. “İstikbar eden kimselere istidaf ettikleri kimselerden iman edenler dediler.” diyor.
“Salih’in Rabb’inden gönderildiğini biliyor musunuz?” Onlar, “Biz getirdiği şeylere inanıyoruz.” dediler. İstikbar eden kimseler, sizin inandığınıza biz kâfiriz, kabul etmiyoruz, dediler. Tarihte gerçekleri hep zayıf olanlar görürler. Güçlüler ise kendilerinin yerleri sarsılacak, düşecekler diye karşı gelirler. Her türlü yeni düşüncelere ve hareketlere düşmandırlar. Türkiye’de partiler kuruluyor, halk onların etrafında toplanmaya başlıyor, onlar haksız yere kapattırıyorlar. Bu kapanmalar 1920’lerde başladı. Hâlâ devam ediyor. Ama ne oldu? Zaman kimlerin lehine çalıştı? Halkı yıldırabildiler mi? Particilikten vazgeçirebildiler mi? Bilakis, her darbe halkı daha sağlıklı teşkilatlanmaya götürmüştür. Güçlü sermaye gittikçe sarsılmaya başlamış ve sömürü sermayesi sıkıntılara girmiştir. Ya sömürücü sermaye ortadan kalkacak ve sağlıklı sermaye gelecek, ya da Türkiye devleti yıkılacak, halk da imha edilecektir. Sünnetullahtır, fesat içinde ne devlet ne de ulus yaşar.
Halk Allah’a inanacak ve sağlıklı bir ahlâk yapısına sahip olacak. Halk fuhuştan uzak duracak ve ailesini koruyacak. Tevhid-i tedrisat kanunu tevhid-i ehliyete döndürülecek. Halk inanarak eğitim yapacak ve cehaletten kurtulacak. On yaşından itibaren iş eğitimine başlatılacak ve haylaz nesil olmaktan kurtarılacaktır.
Kanun sitemi kalkacak, içtihat sistemi gelecek; merkezi yönetim kalkacak, yerinden yönetim sistemi gelecek; rüşvet kalkacak, yerine serbest meslek sistemi getirilecek, Gizli istihbarat kalkacak, yerini açık istihbarat alacaktır.
Ordu üretici hâle getirilip güçlendirilecek. Ordu içindeki ithamlara son verilecek, ordu-millet kaynaşması sağlanacak ve ordu sömürü sermayesinin baskısından kurtarılıp sadece vatan müdafaasında istihsal edilecektir.
Faiz kalkacak ve enflasyon bitecek, vergi kayıtlara değil beyanlara dayanacak ve tüm ekonomi kayıtlara alınacak. Karşılıksız para basılmayacak, ülke tekrar para ekonomisine kavuşturulacaktır. Dış borçlar tasfiye edilecek ve dış borçlanma yasaklanacaktır.
Ülkemizde yerinden yönetim ve lâiklik ilkesi ile herkes istediği gibi yaşayacak, vatandaşlar barış için devletlerine bağlanacaklar, herkesin ideolojisi kendisinin olacak. Komşularımızla adem-i tecavüz paktları imzalanacak. Müslümanlarla dini kardeşliğimizi yenileyeceğiz, Hıristiyanlarla medeni olma kardeşliğimizi yenileyeceğiz ve her ikisinin düşmanlığını dostluğa çevireceğiz. Doğu Türkistan halkı, Çeçen halkı, Balkan Müslümanları Türkiye’ye dâvet edilecek, gelmeyenlere ise asla sahip çıkılmayacaktır. Süper güçleri dostumuz hâline getirmeliyiz. Arapların İsrail devleti ile olan ihtilaflarını Türkiye çözecek, sonra da iki tarafa garanti verecektir. Ortadoğu’ya barış getirecektir. ABD ile de bundan sonra Ortadoğu’ya karışmamsı şartı ile yakın dostluk ilişkileri kurulacaktır.
İşte Türkiye bunları yapmak zorundadır. Yapmazsa Nuh kavmi, Ad kavmi ve Semud kavmi gibi yok olup gidecektir. Sosyal âfet geliyor. Sosyal gemi inşa edip binmeliyiz.
فعقروا الناقة و عتوا عن أمر ربهم و قالوا يا صالح ائتنا بما تعدنا إن كنت من المرسلين (77)
Deveyi boğazladılar, kamu malını yağmaladılar ve Rab’larının emrine karşı geldiler. Bir de Salih’e meydan okuyarak, hani bizi korkuttuğun şeyleri getir dediler. Peygamber isen bunu yap dediler. Dün peygamberler mucize göstererek geleceklerinden haber veriyorlardı. Bugün ilim ile olacaklar haber veriliyor. Bir ülkede rüşvet büyür, en yüksek seviyelere çıkarsa, borç halkın tüm servetini kapsayacak şekilde artarsa, işsizlik yaygınlaşırsa o ülke yaşar mı? Allah bir yıllık Refahyol Hükümeti’ni gösterdi, doğru hareket edildiği zaman nasıl bereket geleceğini bildirdi. Ama 28 Şubat olayı ortaya çıktı. Düzelin, düzelin, diyor. Çünkü o hükümet de adaletle değil de sadece ekonomi ile ilgilendi. Şimdi bütün derdimiz kamu mallarını özelleştirip sonra hortumlamak. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi hâlâ Adil Düzene, hâl3a Kur’an’a meydan okunuyor. Okunsun bakalım. Firavun’un boğulmasına az kaldı. O zamanki feryat para etmeyecektir.
فأخذتهم الرجفة فأصبحوا فى دارهم جاثمين(78) فتولى عنهم و قال يا قوم لقد أبلغتكم رسالة ربى و نصحت لكم و لكن لا تحبون الناصحين
(79)
Bunları sarsıntı yakaladı. Ad kavminin kökü kesildi diyor. Bunlar hakkında ise; sarsıntı yakaladı ve çöktüler diyor. Bunların kökü kesilmedi, devam ettiler ve Salih Rabb’imin risaletini ulaştırdım, size nasihatler yaptım ama siz nasihatten anlar değildiniz. Allah kötülerine başına sosyal ve tabii âfetler getirir. İyileri de korur. Tarih bunlara şahittir. Ama insanlar Allah’a inanmadıkları için böyle şey olur mu, zelzele olacaksa olur, savaş olacaksa olur, isyan olacaksa olur, hastalık olacaksa olur derler. Allah’ın insanları bu dünyada da cezalandırdığına inanmazlar.
Oysa nasıl insan sağlığına dikkat etmediğinde hasta olursa, aynı şekilde bir topluluk da sosyal sağlığına dikkat etmezse hasta olur. Soğuklar geldiği zaman giyinmezse üşür ve zatürre olur. Ama giyinirse soğuklar hiçbir şey yapmaz. Zelzeleye karşı tedbir alırsanız zelzele olsa da zarar vermez. Ama tedbir almazsanız o zaman helak olursunuz. Demirden, çimentodan çalarsanız yapılar yıkılır. Allah’ı var kabul etmesek, bunları tabiat yapıyor desek bile, tabiatta öyle kanunlar vardır ki sağlığına bakmayanlar hasta olur, sosyal sağlığına bakmayanlar da çöküp gider. Tıp nasıl sağlıkla ilgili bilgiler veriyorsa, sosyal ilimler ve tarih de aynı şekilde bilgileri veriyor. Temizliği öğreten Kur’an sosyal âfetleri de haber vermektedir.
Nuh Peygamberin kavmi hukuk düzenini kabul etmedi, helak oldu. Hud Peygamberin kavmi değişik tanrılara taparak parçalandılar ve birliklerini koruyamadılar, helak oldular. Salih Peygamberin halkı kamu mallarına saldırdıkları için helak oldular. Bundan sonra anlatılacak olan Lut Peygamberin halkı zinadan ve fuhuştan helak oldular. Ondan sonra anlatılacak olan Şuayb Peygamberin halkı hırsızlıktan ve hilekârlıktan helak oldular. Görülüyor ki nasıl insan sağlığını kaybedilince onda bir hastalık zuhur ediyorsa, sosyal yapıda da sağlık kaybedilince sosyal hastalıklar ârız olmaktadır. Topluluklar helak olmaktadırlar. Peygamberleri, ilmi dinleyen kurtulmuş olacaktır.