Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem) faizi ayaklarının altına almıştı, biz öpüp başımızın üstüne koyuyoruz.
Bıçak kemiğe dayanmadığında, bir ölüm-kalım meselesi olmadığında bile taammüden faize bulaşıyoruz.
Faizden fellik fellik kaçmamız gerekirken, gidip onun kucağına oturuyoruz.
***
Geçenlerde bir arkadaş, arabasını satacağını söyledi.
Sebebini sordum.
“Şu kadar para eder. Bankadan kredi çekip üstüne şu kadar para eklersem daha iyi bir araba alabilirim” dedi.
“Ama faize bulaşacaksın” diye tepki gösterdim.
“E ne yapalım!” deyip geçti.
(Dikkat buyurun: “E ne yapalım”dan sonra soru işareti yok, ünlem işareti var.)
Ezra Pound bunu duysaydı herhalde şöyle derdi:
“Siz Müslümanlar bile böyle yaparsanız, bir lüks uğruna faize bulaşmayı kendinize yakıştırırsanız, dünya fitneye teslim olmuş demektir.”
***
Pound Müslüman değildi, ama Efendimiz'in niye “Faiz ayaklarımın altındadır” dediğini çok iyi kavramıştı.
“Faiz, karıyla kocanın arasına girer… Faiz, babayla oğlun arasına girer… Faiz, çiftçiyle toprağın arasına girer…” diyordu Pound.
Biz ne diyoruz?
“E ne yapalım!”
Yorum:
Faizi iki konuda ele alacak olursak. Birincisi emek ve sermaye üzerinde meydana gelen faiz. İkincisi de bizim anladığımız ; Emek ve riske ortak olmadan verilenin karşılığını yükselterek geri almadır.
Birincisini bugün bütün dünyada uygulanan dolar egemenliğinin getirdiği faiz yüküdür. Zira doları basan güç ; 1929 buhranından sonra doları basma stratejisini değiştirmiş. 1974 yılından itibaren de doları reel politik ihtiyaca göre basacağını bildirmiştir. Görünüşte çok mazur ve basit görünen bu olay; bütün dünya insanları üzerinde en büyük faizci etkiyi yapmaktadır. Zİra eşya üzerinde karşılığı sürekli değişken olup. Güvene dayalı karşılığı mevcuttur. Bugün cebinde yüz dolar taşıyan her birey fazla basılan dolar ile alım gücünü kaybetmekte. Bir yıl önce on liraya aldığı eşyayı bugün doların iç piyasada bulunma miktarı ve basılan dolar miktarı kadar değer kaybı ile almaktadır. Belki on dokuza belki ona belki on ikiye. Bu da emek ile sermayenin dengesini bozmuştur.
Mesela Çin’in geçen yıl iç piyasayı canlandırma politikası güdeceğim demesi; ABD’yi ayağa kaldırmış. Bunun üzerine Çin geri adım atmıştır. Sonra birden altın artmıştır. ??
Ne var ki bugünkü gazetelerde yazıldığı üzere ABD iki trilyon dolar kaynak kullanarak krizi aşmak istemiştir. Kaynağın ve verilenlerin söylenemeyeceği bildiriliyor. Bilgi edinme yasası ile yapılan başvurulara alınan cevaplar bu şekildedir. Bu olayın birde Çin’den gelen haberleri vardır. Çin tekrar iç talebi arttırma ve rezervlerini dolardan başka kaynaklara dönüştürme faaliyetine başlayacağını bildirmiştir. Bunun başlıca sebebi olarak ABD nin 1.2 Trilyon dolar basmasını göstermektedir.
Buradan hareketle görmekteyiz ki; ABD ve onun parasını basan “şirket” bütün dünyanın emeğini karşılığı olmayan kağıtla sömürmektedir. İşte asıl faiz budur. Zira “riba” kelimesi yükselen demektir. Dengenin olmadığı şeylerde yükselme veya alçalma olur. Çin ve bütün dünya bugüne kadar emek ve sattığı değerin altında çalışmış oldu. Bir kağıt uğruna çalışmak zorunda kalmıştır.
İkinci konu derinlemesine incelenirse;
Bugün dünyada sermaye birikimi oluşmaktadır. ABD de yapılan bir araştırmada 1970 li yıllarda en zengin bin aile GSMH nın % 4 üne sahipken 2000 yılından %23 üne sahip olmuştur. Tekelleşme oluşmuştur. Artık finansı elinde tutan bu büyük kapital gücü; dünyayı faiz ile sömürmektedir. Her bir üretim sürecine faizli borçlanma ile katılarak alınacak her “ ARABA” nın zaten büyük bir kısmına faizi eklemiştir. Hatta Türkiye de kredi alan firmalar birde bankalarının yurt dışından aldığı kredi ile bunu iki defa ödemektedir. Hem ürünü yurt dışından faizli üretilmiş şekilde alıyor. Birde buradaki işletme için Türkiye deki bankalardan kredi sağlayarak faiz payını pekiştirmektedir.
İşte "Ahmet amcanın" aldığı bu faizli araba bu sistemin sadece tuzu biberi olmuştur. Faiz bugün bütün eşyaya işlemiştir. Müslümanların anlaması ve çözmesi gereken öncelikli sorun budur.
.