Birleşmek mi, işbirliği mi?
1010 Okunma, 1 Yorum
Hayrettin Karaman - Yeni Şafak
Hilmi Altın

Yakında konumuzla ilgili bir köşe yazısı okudum. Yazar mezhep, meşreb, tarikat ve din anlayışı farklı olan Müslüman gurupların adlarını teker teker anıyor ve “Bunlarla mı birleşeceğiz?” sorusunu soruyor, sonunda sünnîlerin bunlarla birleşmelerinin mümkün olmadığını, birliğin ancak Ehl-i sünnet çatısı altında olabileceğini söylüyor ve bütün diğerlerini Ehl-i sünnet olmaya çağırıyordu.

Gurupların çoğu başkalarını kendi çatısı altına davet eder ve birliğin ancak böyle gerçekleşebileceğini söyler; ama bu çağrı, bilerek veya bilmeyerek tefrikanın, bölünmüşlüğün, bölükler arasındaki rekabetin ve çatışmanın devam etmesine çağrıdan başka bir şey değildir. Çünkü çeşitli sebeplerle oluşmuş aidiyetler ve ait olduğu guruba taassupla bağlanmalar ha deyince son bulmaz. Her biri kendi gurubunu en iyi, hatta bazıları tek iyi olarak kabul eder, ondan ayrılmayı dinden ayrılma gibi, kurtuluşa giden yolu terke etme gibi görür.

Birlik için çare her gurubun ötekini kendi çatısı altına çağırması değildir. Aslında en doğru olanı gurupsuz bir İslam ümmetinin var olmasıdır. Ama bu çağlar boyunca gerçekleşmemiş bir hayaldir. Ümmetin bütün fertleri taassup şöyle dursun taklidi bile terk etmedikçe, dini öğrenme ve uygulamada rehber edindiği şahıslara –her müslümanın bilmesi ve yapması gereken şeyleri- kendisinden daha iyi bilen ve yapan şahıslar olarak bakmadıkça, onların şahıslarına ve isimlerine değil delillerine –anlayarak, bilerek, kaynak bilgisini onlardan alarak, şuurlu olarak- bağlanmadıkça, herkes inancının ve uygulamasının delilini bilmedikçe “şahıs ve guruplara bağlanma” hali devam edecektir.

Peki bu durumda ümmetin birliği nasıl gerçekleşecek?

1. Hemen ortadan kaldırılması mümküm gözükmeyen “Müslüman ulus devletler” sınırlarını ve bağımsızlıklarını koruyarak aralarında olabildiğince çok sayıda ve alanda birlikler, işbirlikleri, dayanışma mekanizmaları, ortak projeler üretecekler.

2. Dini gurupların her biri kendileri hakkındaki inançlarını ve bağlılıklarını koruyacaklar, ama taassubu terk edecekler, aradaki farklılıklar diğerlerini İslam'ın dışına atmadıkça her biri “Müslüman ve mümin” olan guruplar, kendi aralarındaki yakınlığa (mesela ihvan olmaya) ek olarak iman ve İslam kardeşliği çatısı altında bir birlik oluşturacak, bu birliğe dahil olan her gurubu kardeş bilecek, ortak problemler, tehlikeler ve menfaatler için “bu büyük kardeşlik birliği” içinde dayanışma, yardımlaşma, işbirliği yapacaklar.

İyiyi tavsiye, kötüden sakındırma vazifesinin şartı, muhatabın inanç ve kanaatinin de aynı olmasıdır. Bir Müslüman gurup itikad veya amel konularında farklı bir kanaate sahip ise onların doğrusu ve iyisi budur, buna karşı “sen yanlış yapıyorsun, bizim gibi yapman gerekir” denemez.

Farklı guruplara mensup sıradan insanlar, aradaki farklarla ilgili tartışma da yapmayacaklar; bu onların işi değildir ve arayı açmaktan başka bir şeye yaramaz. Bu iş her gurubun insaflı alimlerine bırakılır ve onlar gerekli gördükleri kadarını yaparlar.

 

Yorum:

Herkes bazı yönleriyle birbirine benzer bazı yönleriyle de birbirinden farklıdır.

Yeryüzünde yüzde yüz birbirine benzeyen iki insan bulmak mümkün değildir. Benzer şekilde birbirinden yüzde yüz farklı olan iki insan da bulmak mümkün değildir. Bütün varlıklarda gruplaşma doğaldır ve gereklidir. İnsanların yüz şekilleri nasıl bazı yönleriyle birbirine benziyor ve bazı yönleriyle birbirinden farklı ise aynı şekilde insanların görüşleri de bazı yönleriyle birbirine benzer ve bazı yönleriyle birbirinden farklıdır. Benzer şekilde yakın akraba olanların benzerlikleri nasıl fazla ise birbirine yakın görüşte olanların da ortak görüşleri fazladır.

İnsanların da gruplaşmaları doğaldır ve gereklidir.

Genel olarak İslam dünyasına ve Müslümanlara baktığımızda insanların gruplaşmaları hakkında farklı görüşler vardır ve bu da doğaldır. Gruplaşmanın yanlış olduğunu savunanlar yanında gruplaşmanın gerekli olduğunu, bir grubun diğer grupla asla uyuşamayacağını söyleyenler de vardır. Bir diğer görüş ise, sadece kendi görüşlerinin doğru olduğu, diğer görüşlerin hepsinin kesin yanlış olduğu ve ortadan kaldırılması görüşüdür. Herkes kendisine göre doğru olanı ve yanlış olanı hiçbir baskı altında olmadan ifade edebilmeli. Ama başka görüşte olanlara da hakaret etmemelidir.  Biri diğerini ortadan kaldırmaya çalışmamalıdır.

Herkesin görüşü kendisine göre doğrudur.

Her insanda ayrı akıl ve irade vardır. Herkes kendi aklı ve iradesi kadarı ile sorumludur. Hiç kimse aklının ermediğinden sorumlu değildir. Kendisine göre doğru görmediği bir görüşe uymakla da yükümlü değildir. Her insan kendi akıl ve iradelerini kullanarak, çaba göstererek kendisine göre doğru olanı bulmakla da yükümlüdür.

Yakın görüşte olanlar bir grubu oluştururlar.

Birbiriyle temelde benzer görüşleri paylaşanlar, örneğin günlük yaşam kuralları bakımından ortak değerleri fazla olanlar aynı gruba, cemaate bağlıdırlar. Genel yaşam kuralları birbirine yakın olanlar aynı mezhebe bağlıdırlar.  Ana /genel felsefeleri, dünya görüşleri aynı olanlar aynı dine bağlıdırlar. 

Gerçek doğru herkesin ortak doğrusudur.

Kişinin görüşü, cemaatin görüşü, alt mezhebin görüşü, ana mezhebin görüşü, dinin görüşü, dinlerin görüşü, inanç ve felsefelerin insanlığın görüşü şeklinde kişiden insanlığa görüşler yükselir. İnsanlığın görüşü herkesi bağlar. İnsanlık için gerçek doğru da budur. Kimse biriyle, bir cemaate, mezheple, dinle vs. ortak olmadığı bir görüşe uymaya veya uygulamada ona katılmaya, kendi görüşünden caydırılmaya zorlanamaz. Ortak görüşler görüşe dâhil olanları bağlar, farklı görüşlerde herkes serbesttir.

Kişilerin, grupların, cemaatlerin, mezheplerin, dinlerin sahipleri, üyeleri, mensuplarının kendi görüşlerinde olmayanlara/ başka görüşte olanlara aşağılayıcı bakmaları, onları küçümsemeleri,  diğer görüşleri veya görüş sahiplerini kesin yanlışta, kendilerini de kesin doğruda görmeleri yanlıştır. Hiç kimse kesin doğruya sahip olamaz. Özellikle din çevrelerinde bu konuda çok ciddi sorunlar vardır. İnsanlığa çözüm olması, serbestlik, seçenek getirmesi yönüyle ortaya çıkan ve rahmet olan cemaatler, mezhepler zamanla katılaşınca bazı yönleriyle insanlara rahmet yerine eziyet vermeye başlamıştır. Bu yanlış eğilimi yanlış şekilde değerlendirmeye başlayan bazı çevreler var. Bunlara göre mezhepler yanlıştır, ortadan kalkması gerekir. Bu görüş doğal değildir, mümkün de değildir. Aynı zamanda insan yapısına uymayan büyük yanlışlardandır. Mezhepsizlik demek görüşsüzlük demektir. Yani hem görüş ortaya koymak hem de görüşsüzlük önermek demektir ve çelişkili bir anlayıştır. Bunun anlamı herkes ilgili kişinin görüşünde olsundur, ya da keyfe göre harekettir. Güncel anlatımla, model tasarımı yapmadan, görüş üretmeden, marka olmadan, yamalama anlayışla,  toplama anlayışla, her markadan bir parça alarak derme çatma bir anlayış sahibi olmak demektir. Hiçbir parçası diğerine uymayan bir bozuk anlayış sahibi olmak demektir.

Mezhepler, görüşler doğaldır, gereklidir, gelişerek, yeni mezhepler, modeller, gruplar, cemaatler vs. ortaya çıkarak yaşam devam eder. Kendini geliştiremeyenler geri kalır ve zamanla tarihe mal olurlar, antika görüş olarak kalırlar.

Teknolojide markalar, modeller ne kadar önemli ise ve yaşamda fonksiyonları varsa, benzer şekilde grupların, cemaatlerin, mezheplerin, dinlerin önemi vardır, olmalıdır, gereklidir. Benzer şekilde model yenileyemeyen bir marka ne kadar hayattan, piyasadan geri kalırsa, kendini yenileyemeyen cemaat, mezhep, din vs. de hayattan kopar, geri kalır, piyasadan çekilir. Görüşler ilgili alanlarda yarış halinde olmalıdırlar. İnsanlara, gruplara vs. hizmet bakımından görüşler, mezhepler değerlendirilmelidir. Zorla, tekel kanunları ile mezhep ve görüş piyasada bırakılırsa da ilgili kişileri, cemaatleri, toplumu geri bırakır.  Zoraki ya da kandırmalı, hayattan uzak bir anlayış hâkim olur.

Herkesin kendi görüşünü, cemaatinin görüşünü, mezhebinin görüşünü, dinin görüşünü doğru buldukça ona uymada serbest olduğu bir görüş serbestliği modelinin geliştirilmesi gerekir. Bir görüşü beğenmediğinde, görüşünü,  cemaatini, mezhebini, dinini serbestçe değiştirebilecek bir yapılanmanın oluşturulması gerekir. Bu konuda bağnazlık vardır, taassup vardır, insanlar rahat değildir, insanlar ikiyüzlülüğe itilmektedir.

Görüşler, bilimsel ölçütlerle değerlendirilmelidir. Birbiriyle yarışmalıdır. Sosyal, ekonomik, siyasi, teknolojik,  vb. her alanda görüşler, mezhepler olmalıdır.

Bütün görüş sahipleri, görüşler, mezhepler, dinler/din mensupları/görüş önderleri kendilerini bilimsel verilere göre yenilemelidir. Bilime göre kendilerini geliştirmelidir. Ortaya koydukları görüşler zamanla bilimsel verilerle değerlendirilmelidir.  "Din alanı bilimsel alanın dışındadır" gibi görüşler de yanlıştır. Bu tür düşünceler bana göre kendi görüşlerini mantık, bilim ölçütlerinde görmeyenlerin, görüşleridir. Herhangi bir konuda bilimsel bir görüşe uymadığı zaman kişiye mantıksız akılsız denmektedir. Bütün dünya ve ahiret hayatını bağladığı görüşte bilimsellik aramayacaksınız, ya da bilimsel olmayan bir görüşüne uymasını bekleyeceksiniz. Böyle bir anlayış olur mu?  "Bu akıl işi değildir, müspet bilim bu alanlarla uğraşmaz" gibi anlayışlarla insanlar hurafe anlayışlara sevk edilmektedir. Hiç kimse bilimse olmayan bir görüşe itilemez. Bilimin henüz ispatlamadığı alan tabi ki vardır. Zamanla onlar da keşfedilecektir. Başka yol da yoktur.

Bölünmek doğaldır, gereklidir. Parçalanmak yanlıştır.

Bölünme, büyüyen her varlığın gerektiği zamanda ve gerekli büyüklükte ayrılmasıdır. Ancak parçalanma yetersiz büyüklükte ve bir bütünü oluşturmayan kopukluktur. Bölünmede rahatlama parçalanmada sıkıntı vardır. Mezhepler, cemaatler, bölünmenin sonuçlarıdır. Ancak tutuculuk, yobazlık, gericilik vb. kişiye, gruplara, topluma, insanlığa zarar veren unsurlar içeren parçalanmalar kötüdür. Bunun bazı temel ölçütleri şunladır. Herkes ortak olmayan görüş alanında serbesttir. Benzer görüşü paylaşanlar ortak görüş sahipleri bir grubu, cemaati, mezhebi, dini oluşturabilirler.

Bütün markaları, modelleri tek model altında toplamak yanlıştır. Bütün mezhepleri de tek mezhep altında toplamak veya mezhepsizlik anlayışı da yanlıştır.

Bütün mezhepler tek mezhepte toplanamaz. Tekelcilik anlayışı gelişmenin önündeki en büyük engellerden biridir. Bütün Müslümanlar bir araya /tek görüşe gelsin anlayışı da yanlıştır. Bütün Müslümanların ortak anlayışı bütün Müslümanların birleştiği ve tümünü bağlayan alandır. Mezhepleri ortadan kaldırmaya çalışma da mümkün değildir. Bu tür görüşler hayaldir, doğal değildir, insanın yapısına uygun değildir. Bana göre İslam anlayışına da uygun değildir. Nasıl markasızlık yanlışsa, bütün markaları bir marka/markasızlık altında toplamak da yanlıştır. Mevcut mezheplerin geliştirilmesi/gelişmesi gerekir. Yeni mezheplerin ortaya çıkması gerekir. Bu tabii ki bu zorlama ile olmaz. Bu konuda çalışmalarla olur. Herkes görüşünü belirtir. İnsanlar seçer ve sahiplenirse zamanla cemaatler, mezhepler oluşur.

 

Hilmi Altın


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
10.08.2009
09:21

Hilmi kardeşime geniş yorumu ve değerlendirmesi için teşekkürler...

521. "Kur’an ve İlim Seminerleri" notları veya "DOSYA"sı önemli...

Bu dosyada Hayrettin Karaman, Sabahattin Zaim’den oluşan 14 kişilik (onlar kimlerden oluşuyorsa)"heyet"(?)in 17 yıl önce hazırladığı "ADİL DÜZEN RAPORU"na cevabımız var; her paragrafına ayrı ayrı cevap verildi...

Konu ile ilgilenenlerin ilgisine ve bilgisine...

Baki selam ve dualarımın yanında; en derin hürmet ve muabbetlerimle...

RNE





Sayı: 9 | Tarih: 9.08.2009
Hakan Albayrak
Faiz Meselesi
1579 Okunma
1 Yorum
Veysel İpekçi
Mehmet Şevket Eygi
Eyüp Sultanı ziyaret etmek
1429 Okunma
1 Yorum
Emine Hocaoğlu
Ayşe Arman
Konserde ezan arası verilir mi?
1331 Okunma
1 Yorum
Tayibet Erzen
Ahmet Hakan
İşte gidiyorum
1268 Okunma
6 Yorum
Lütfi Hocaoğlu
Abdullah Büyük
Hazırlık
1262 Okunma
Sedat Aksakal
Oktay Ekşi
Süreç
1252 Okunma
Vahap Alma
Fikret Bila
"Atatürk Modeli"ne Ne Oldu?
1249 Okunma
Harun Özdemir
Mahir Kaynak
Rüzgarın götürdüğü yer
1243 Okunma
1 Yorum
Süleyman Karagülle
Murat Bardakçı
Norşin Medreseleri, Nakşî-Hâlidî yolu ve Kürt açıl
1232 Okunma
Recep Yıldırım
Mümtazer Türköne
Polis Akademisi'nde 'Türkiye Modeli' Çalıştayı
1212 Okunma
Arif Ersoy
Mehmet Altan
3G’de neden 121’inci ülke olduk?
1208 Okunma
Mehmet Hikmetumut
Toktamış Ateş
Bilgi Kirliliği
1206 Okunma
1 Yorum
Osman Eskicioğlu
Reşat Nuri Erol
Çin sermayeye vatan olur mu?
1204 Okunma
Ilker Ardic
Fehmi Koru
Çözüm ve 'Türkiye gerçeği'
1180 Okunma
1 Yorum
Ahmet Kirtekin
Yılmaz Özdil
Fitreleriniz itinayla kabul edilir
1169 Okunma
Leyla Okta
Nazlı Ilıcak
Aydınlığa doğru
1162 Okunma
2 Yorum
Fatma Karuç
Bekir Berat Özipek
Başbakan Soğan Doğrayan Kadına Güvenmeli
1158 Okunma
Bünyamin Demir
Ahmet Taşgetiren
Kürt sorunu: Asker, CHP, İslam
1128 Okunma
1 Yorum
Zübeyir Erol
Ahmet Altan
ORDUYU YIPRATMAYALIM
1025 Okunma
Özer Ataç
Hayrettin Karaman
Birleşmek mi, işbirliği mi?
1010 Okunma
1 Yorum
Hilmi Altın


© 2024 - Akevler