İnsanı anlamak...
12.01.2010
Sorum şu: Atatürk’ün “hayat damarlarından biri” olarak nitelediği sanat ve kültür hayatımızda ne kadar yer tutuyor?
Dünya edebiyatı denilen o muazzam birikimi, insanın doğayla arasına koyduğu o derinleşme çabasını, kendini tanıma mücadelesini nereye yerleştireceğiz?
Homeros, Dante, Cervantes, Shakespeare, Yunus Emre, Mevlânâ, Moliére, Stendhal, Balzac, Flaubert, Dostoyevski, Tolstoy insanlık için ne ifade ediyor?
Daha doğrusu eğer bu yazarların kitapları olmasaydı, insanlık düşüncesi aynı noktaya gelebilir miydi?
İnsan bireyi ve toplum, sadece bilimle açıklanamaz. Hele sosyal bilimlerdeki emekleme dönemlerinin, toplumları açıklamada yetersiz kaldığını hepimiz biliyoruz. İnsan psikolojisinin ve toplum yapılanmasının, matematik kesinlikle ele gelmeyen, formüllere dökülemeyen alacakaranlık bir bölgesi var.
İşte edebiyat o bölgeyi aydınlatarak, bizim kendimizi daha iyi tanımamıza yardımcı oluyor. Mesela Dostoyevski olmasaydı, insan psikolojisi hakkındaki bilgi ve sezgilerimiz eksik kalırdı. 19. yüzyıl Fransa’sında yaşayanları, toplumun bir yere doğru akışını ve sistemi, Balzac’ın romanları kadar iyi anlatan hiçbir yaratı yoktur. Ne bilimsel çalışmalar, ne tarih kitapları, ne de üniversite tezleri...
Balzac’ı okumadan o dönemi anlayamazsınız. Çünkü büyük romancı, siyasal görüşleri ne kadar yanlış olursa olsun, parmak uçlarından kalemine akan müthiş bir sezgiyle, içinde yaşadığı toplumu anlatabilmişti.
Cervantes, kahraman şövalyeler çağı ortadan kalktıktan sonra hayaller içindeki Don Kişot ile bizi evrensel bir iç hesaplaşmaya sürükledi. Ancak onun muazzam eserinden sonra hepimiz, geceleri yastığa başımızı koyup hayallere daldığımızda Don Kişot, gündüzün acı gerçekleriyle karşılaştığımız zaman ise kurnaz Sanço Panza olduğumuzu kavrayabildik.
Antik dönemde Sisam Adası’nda buluşan bilim adamları, filozoflar ve sanatçılar, sanatla bilim arasındaki ilişkileri incelemişlerdi. Ve vardıkları sonuç, bir düzlemde, bilim ile sanatın iç içe girdiği ve aynı şey olduğuydu. Hatta “matematik sessiz bir müziktir” demişlerdi o zaman.
Sanat ve bilim ilişkisini bütün büyük beyinler kavrar. Einstein bu yüzden “Hayal gücü bilgiden önemlidir” diyebilmiştir. Ve o büyük beyin sanatla bilimi öyle bir skalada seyretmiştir ki şunu da eklemiştir:
“Doğru olan her formül, içinde mutlaka estetik güzellik barındırır.”
YORUM:
YORUM YOK.
Ak parti temel:belge 7) müslüman 1 delikten 2.defa ısırılmaz.
MUSTAFA KARAHASANOĞLU’ndan mektuplar
(Milli Görüş 40 yılın muhasebesi)
Bu mektuplar bütün Refah Partisi il,ilçe,belde ve önemli şahıslara(2500 cıvarı)
Gönderilmiştir.
3.mektup sh:1
AZİZ GÖNÜLDAŞIM, MUHTEREM KARDEŞİM, 3.mektup/1.sayfa /15.10.1988
Bir önceki mektubumda referandumdan önce erken seçim kararı çıkması halinde mektuplarıma ara vereceğimi belirtmiş idim. Seçim atmosferine girildiği bir dönemde teşkilat meselelerimizle ilgili çalışmaların yapılmasının doğru olmayacağı düşüncesi de size aktarılmış idi. Referandum, seçimlerin 6 ayı aşkın bir süre sonra yapılacağını ortaya koymuş bulunuyor. Bu süre içerisinde aktif seçim çalışmalarının başlıyacağı son iki aya girene kadar mektuplarımıza devam edeceğiz. İnşaallah.
Muhterem kardeşim aynı inanç ve görüşü paylaşan insanların siyasi organizesini parti teşkilatlanması nasıl sağlıyorsa bu insanların iktisadi ve sosyal bütünleşmesini de ancak Milli Görüşe bağlı ticari şirketler ve vakıf müesseseleri gerçekleştirebilir. Bir bakıma siyasi zafer iktisadi zaferin sağlanmasıyla daha da kolay olacaktır. İşle bu anlayış içerisinde inanan insanlar 1969'da 500.000.Tl. sermaye ile NİDAŞ'ı kurmuşlardır. Bu şirketin bugünkü altın değerine göre sermayesinin 330 milyon liraya tekabül ettiğini dikkatlerinize arz ederim. Nidaş maalesef bugün faaliyetini sürdürememektedir.
1972 yılında kurulan YENİ NEŞRİYAT AŞ. ise basın kuruluşlarının siyonist ve materyalist mihrakların kontrolünde yayın hayatlarını sürdürdük lerini dikkate alarak Milli basının ilk teşebbüsü olan MİLLİ GAZETE'yi kurmuştur.
Milli Gazete muhterem Erbakan’ında bir çok vesilelerle ifade ettiği gibi siyasi hareketimizin AĞIR TOPU mesabesindedir Böyle bir ehemmiyete haiz kuruluşumuzun 16 yıllık yayın hayatını idrak etliği bu süre içinde ilk iki yılda ulaştığı tirajı aşamamış olması fevkalade üzücü ve düşündürücüdür. Bu müessesemizde bu süre içerisinde Hasan AKSAY, Sabrî ÖZPALA, Gündüz SEVİLGEN, Zübeyir YETİK, A.Baki AKSAY, Hamza PEKTAŞ, Kemal UNAK ITAN, Mustafa KARAHASANOĞLU, Selahaddin ALIÇ, Mustafa DOĞANLI, Abdulkadir ÖZKAN, Fehmi KORU, Sadık Al BAYRAK'tan müteşekkil Gazete imtiyaz Sahibi veya Genel müdür seviyesinde 16 yılda 13 yönetici değiştirilmiştir. Bu kişilerin tamamı hiç bir dış baskı altında kalınmadan bizzat muhterem Erbakan tarafından göreve getirilmişler ve yine bizzat kendisinin insiyatifı ile görevden alınmışlardı. Bir mahalle bakkalında dahi aynı süre içinde 13 sahip değiştirerek başarılı olmak beklenemezken, bu kadar Önemli bir müessesede sürekli değişiklikle neticeye gitmenin mümkün olmayacağı aşikardır. Kaldık i gazeteye yapılan bu atamalar ve görevden almaların kendi Milli Görüş sistemimize uygun yapılmayışı bu müesseselerde büyük rahatsızlıklara ve huzursuzluklara sebebiyet vermiştir.
Milli Gazetenin başında 1980 senesinin de içinde bulunduğu 3 yılı aşkın bir süre hizmet vermeye gayret eden bir kardeşiniz olarak gazetede önce kimlerle mücadele vermek zorunda kaldığımızı göstermesi bakımından sadece bir vesikanın fotokopisini vermekle yetineceğim.. (Vesika-1)
Gazetelerimiz için yetişmiş eleman sıkıntısı çekildiği görüşüne de katılmamız mümkün değildir. (Cetvel-4 te)de görüldüğü gibi bir değil iki gazeteyi çıkarabilecek yetişmiş gazeteci kadrosuna, elhamdülillah sahibiz.
Aziz Kardeşim, Milli Gazetenin, Günaydın Gazetesinin Veb-Ofset tesislerinde basıldığı günlerde çıkan bir ihtilafta Günaydın Gazetesi bile 15 gün önceden Milli Gazete'ye ihtar göndererek gazeteyi basmaycağını bildirirken, Milli Gazete’nin ortağı olduğu MİLSAN’ın. Milli Gazete'ye baskıya geçişine 2 saat kala bizzat Kemaletin Erbakan tarafından (Vesika - 1 ’de )görülen yazının gönderilişi Milli Görüş müesseselerinin sevk ve idaresine yapılan müdahaleleri göstermesi bakımından ibret verici tarihi bir vesikadır.
1981 yılında ilk defa Yeni Neşriyat adına çıkarılması bize nasip olan HİCRET TAKVİMİ aynı yıl içerisinde sıkıyönetim tarafından toplatılmış olmasına rağmen ilk yılında 187 000 adet satılmış toplatılan 3 000 civarında takvim dışında elde takvim kalmamıştır
Gazeteden ayrılmamı takip eden ertesi yıl Hicret Takvimi bastırılmamış, 1984 yılında yeniden basımına başlanan takvim yine gazetedeki tatbikatın benzeri bir uygulama ile önce 1984'de Selahattin Alıç, 1985’de Ergin Külünk,1986'da Ömer Yaşar, 1987'de Beşir Darçın, 1988 de Süleyman Mercümek olmak üzere her yıl bir yönetici değiştirilmiştir. Bir sene içinde ancak işi kavrayan yönetici ertesi yıl değiştirilmek suretiyle iş adeta sabote edilmektedir. Ve nitekim zamanında basılmayan takvimler emrivakilerle teşkilatlara sattırılmak cihetine gidilmişse de başarılı olunamamıştır. İstanbul İlçe Teşkilatlarını kapsayan ziyaretlerimde de müşahade ettiğim gibi elde kalan binlerce Hicret Takvimi odunluklarda ya yakılmaya terkedilmiş yada Seka’ya hurdaya verilmiştir.
Muhterem gönüldaşım. bugünkü rayiçle bir takvimin sadece kağıdı 385 Tl’ye baliğ olmaktadır. Israrla yönetici değiştirilerek ve talebin üzerinde takvim basılarak bu takvimlerin satılmayıp SEKA’ya hurdaya verilmesi halinde takvim için hurda bedeli düşüldükten sonra beher takvimde 330.TL. zarar edilmektedir, Bu durum 4 yıldır tekerrür etmektedir. Milyonlarca liralık bu zararın mesuliyetine müdrik bir anlayışla mesullerinden hesap sorulup bu yanlış tatbikat düzeltilmelidir.
Muhterem kardeşim, kurduğumuz müesseseleri örnek müessese şekliyle çalıştırmak ve bu şirketleri iki günü bir birine müsavi olmayan seviyeye ulaştırmak asli görevimizdir. Aynı zamanda bir tebliğ cemaati olan bizlerin, hakimiyetinin tamamen bize ait olduğu şirketlerde başarısız olmamız davamıza fevkalade büyük zararlar vermektedir.4 Eylül 1976’da "MİLİ GAZETE OKUYUCULARINA ARSA VERİYOR" şeklinde anonsu verilen ve daha son-