14 Ocak 2010, Perşembe
Tartışmanın tutulur tarafı yok. Bir demokrasi hazımsızlığı köpürüyor. "Ben aslında demokrasiyi savunuyorum." diye demokrasiye muhalefet edenlerin, kavramları ters yüz etmekten başka çareleri yok.
"Ben askere de karşıyım demokrasiye de" saçmalığını başka türlü savunamazsınız..
"Vesayet" reşit olmayan yani zihnen olgunlaşmamış biri üzerinde, bir başkasının kontrolü veya denetimi. Kişi doğru ile eğriyi ayırt edemediği için, kendi çıkarlarını gözetemediği için onun adına bir başkası yani vasisi karar veriyor. Hukukta 18 yaş, reşit olma yani vesayetten kurtulma yaşı olarak kabul ediliyor. Bu yaşa kadar kişi birçok hukuki işlemi ve tasarrufu yapamıyor. "Vesayet" (tutelary) deyimini siyaset literatürüne dahil eden kişi, siyasî partiler konusunda 1940'larda yazdıklarıyla hâlâ bir otorite olarak kabul edilen Maurice Duverger. Duverger, siyasî partileri tasnif ederken tek partili sistemleri kendi içinde ayırıyor. Komünist ve faşist tek parti sistemlerinin toplumun ve insan hayatının her alanına müdahale eden totaliter niteliğine karşılık, sadece genel bir modernleştirme hedefi ile toplumu değiştirmeye çalışan tek partileri birbirinden ayırmak için birincisine "totaliter tek parti", ikincisine "vesayetçi tek parti" ismini veriyor. Bu Fransız siyaset bilimcinin, o tarihlerde "vesayetçi tek parti" modeline dünyadan örnek olarak gösterdiği parti ise Cumhuriyet Halk Partisi.
Demokrasiye yapılan en yaygın eleştiri "Ya halk yanlış karar verirse" itirazıdır. Güya henüz olgunlaşmamış, kendini yönetecek düzeye gelmemiş bir halka demokrasi bahşedilirse ülke kaosa sürüklenecektir. (Halbuki demokrasinin açık üstünlüğü yanlış kararları düzeltme imkânıdır; bu imkân dikta rejimlerinde yoktur.) O zaman bir vasi tayin etmek gerekecektir. Bu vasiler topluma göre ileri, aydınlanmış ve gerçeği kavramış küçük bir azınlık olacaktır. Örgütlü olan -silahlı- bürokrasi yanına aydınları alıp bir ittifak kurarak toplumun vasisi olunca, demokrasi şekli olarak işlese bile ortaya bir vesayet düzeni çıkacaktır. Şayet zamana uyup çok partili hayata geçilmiş olsa bile halkın tercihi, yani sandıktan çıkarttığı iktidar üzerinde bile bu vesayet düzeni işleyecektir. Milli Güvenlik Kurulu, askerî vesayetin doğrudan aracı, Cumhurbaşkanlığı makamı ise Anayasa Mahkemesi ve YÖK üzerinden bu vesayet düzeninin dolaylı aracı idi. Abdullah Gül'ün cumhurbaşkanı olması, bu kritik vesayet aracının kaybolması anlamına geldiği için krize yol açmıştı.
Demek ki doğrudan halkın veya halkın belirlediği temsil organlarının üzerindeki sivil-asker azınlığın denetimine "vesayet" adı veriliyor. Laiklik, cumhuriyet değerleri ise aslından uzaklaştırılıp bu vesayetin gerekçesi ve dayanağı olarak kullanılıyor.
Halkın, yani çoğunluğun yetkin olmadığı iddiasına dayalı asker-sivil yönetici elitlerin halkın seçtikleri üzerindeki kontrolüne "vesayet" adı verildiğine göre, "sivil vesayet" sözünün ne anlama geldiğini, bu tabiri kullananların açıklaması lâzım. AK Parti iktidarı bu tabir ile kimin üzerinde vesayet kurmuş oluyor? "Askerî vesayete karşıyım, ama sivil vesayete de karşıyım." dikotomisi, bu vesayetin asker üzerinde kurulmasını ihsas ediyorsa orada durmak lâzım. Her şeye burnunu sokan ve sürekli yanlış yapan askerin sivil vesayet altına alınması kadar doğal ve doğru bir şey olamaz.
"Sivil vesayet düzeni"ne örnek olarak Mısır'ı gösteren birinin bu durumda Mısır'la Türkiye'yi aynı kalıba dökmesi lâzım. Nasıl başaracak?
Bu uçuk tartışmanın bize gösterdiği yalın bir gerçek var. Türkiye'de vesayet düzeni artık yerle bir oluyor. Kışlasında emir subayının kapısında beklediği makamında oturan komutanın veya bir gazetenin yazı işleri toplantısında manşet tartışan gazetecilerin iktidar üzerinde vesayet denklemleri kurmak ve icra etmek imkânları artık yok. "Sivil vesayet"ten şikâyet edenlerin tamamı, "vasi" pozisyonunu kaybedenler değil mi?
Demokrasiyi artık herkesin içine sindirmesi lâzım. Bu iktidardan memnun değilseniz CHP'nin veya MHP'nin kapısını çalacaksınız, askerin değil.
Yorum
Toplumlar, ortak düşüncesi ve değer ölçülerine göre yönetilirler ise toplumla devlet bütünleşir ve ülkede gerçek anlamda demokrasi tesis edilmiş olur.
Başka toplumların dünya görüşü ve değer ölçüleri, bir topluma zorla veya hile ile empoze edilir ise, o toplumu yöneten rejim demokrasi değil, Almanların ifadesiyle “demokratur” rejimidir. Rejimin sadece adı demokrasidir. Kendisi değildir. Böyle rejimlerde başka ülkelerin değerlerini ve dünya görüşünü kitleler zorla empoze edenler kendilerini devletin ve halkın vasi kabul ederler. Onlara göre devlet ve ülke halka teslim edilmez. Şayet edilirse, halk kendi irade ve rızasına göre bir yönetim ister. Böyle bir yönetim hem bu zümrenin, hem de adına ülkeyi yönettikleri efendilerin menfaatine ters düşen gelişmeler olur. Bu vesayetçi zihniyetin savunduğu hiçbir düşünce ve ideoloji yoktur. Onların tek savundukları kendi ve efendilerinin menfaatidir. Kullandıkları kurumlar ise milletin kurumlarıdır.
Onlar gerçek demokrat olamazla. Onların kurduğu demokrasi de hileli bir rejim olma zorundadırlar. Kendi düşüncesi ve değer ölçülerine göre hayatını tanzim edemeyen birey ne ölçüde özgür olabilir? Başka toplumların dünya görüşü ve değer ölçülerine göre zorla ve hile ile yönetilen bir ülkedeki yönetimin demokratik yönetim sayılması hangi ölçü ve mantıkla izah edilebilir?
Halkımızın istediği gerçek demokrasi, kendi irade ve rızaları doğrultusunda kendisini yönetmek üzere özgür irade ve rızasıyla seçtiği, denetlediği ve zamanı gelince yönetme yetkilerini uzattığı veya azlettiği yöneticilerin idare ettiği rejimidir.
Halkımızın dünya görüşüne göre “ulusal egemenlik, sınırları belli olan ülkede devlet şeklinde teşkilatlanmış ulusun ortak (kolektif) gücüdür”. Ulus bu gücünü seçimle temsilcilerine emanet eder. Bu gücün tecelligahı TMMM’ dir. TBMM, milletin iradesi doğrultusunda çıkardığı yasalarla egemenlik gücünü belli organlara kullanmak üzere tevdi eder. Devletin ve dolayısıyla egemenliğin sahibi bilettir. Millet bu egemenliği yasalar çerçevesinde idarecilere emanet etmektedir. Devretmemektedir. Emaneti geçici süre milletten alanlar bu emaneti milletin irade ve rızası doğrultusunda kullanmakla görevlidirler. Milletin iradesi ve rızası dışında bu gücün kullanılması emanete bir bakıma hıyanet sayılır.
Her devlet, devletin sahibi olan milletin dünya görüşü ve değer ölçülerine göre idare edilmelidir. Almanya’nın Alman ulusunun, İngiltere’nin İngiliz ulusunun dünya görüşü ve değer ölçülerine göre idare edilmesi doğaldır. Berlin Belediye başkanı, Berlin Şehrinin Konya halkının dünya görüşü ve değer ölçülerine göre yönetmesi mümkün mü? Seçilen Berlin Belediye başkanın zorla ve hile ile Berlin’i Konyalıların dünya görüşü ve değer ölçülerine göre yönetmesi demokrasi ile bağdaşır mı hiç?
Türkiye’nin ileri bir demokrasiye sahip olması için milletimizin dünya görüşü ve değer ölçülerine göre demokrasimizi geliştirmeliyiz. Toplumuz sınıflı bir toplum değildir. Milletimizin dünya görüşüne göre, doğru bilgi ile bilgilendirilen bir toplum yanlış üzerinde ittifak etmez. Ulusal egemenliğin esas sahibi halkımızdır. Ülkede esas olan hukukun egemenliğidir. Devlet başkanından en ufak memura kadar herkes hukukun kendisine verdiği görevleri yerine getirmekle yükümlüdür. Hiçbir şahıs, zümre, sınıf milli iradenin üstünde kendine bir rol biçemez. Kendisini milletin vasisi ve hamisi kabul edemez.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bütün kurum ve kuruluşlarının görev ve yetkileri temel insan hak ve özgürlüklerini koruyan hukuki normlarla belirtilmelidir. Hiçbir kuruma, kendi konumunu kullanarak yasa dışı yollarla başka kurumlar üzerinde vesayet kurma yetkisi verilmemelidir. Askerin ve diğer kamu kurumlarının görevleri net ve açık bir şekilde belirlenmelidir. Sivil idarecilerin yetki ve sorumlulukları da net ve açık bir şekilde belirtilmelidir.
Askeri mantıkla sivil hayatı vesayet altında tutmak yanlış olduğu gibi askeri faaliyetleri sivil mantıkla düzenlemek de o ölüde yanlıştır. Sivil idarecilere bağlı olan asker kışlasını askeri mantıkla yönetir. Askerin kışla mantığı ile sivil hayatı yönetme kalkışması yanlıştır. Ayni şekilde askeri yönetimin amiri olan sivil idareciler kışlayı sivil mantıkla yönetemezler. Yasalara göre askeri tayin ederler. Görevlerini askeri yasalara göre yerine getirmeyen ve askeri mantıkla sivil hayatı yönetmeye kalkışan yöneticileri azlederler.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, askeri mantıkla hazırlanmış, milletimizin dünya görüşü ve değer ölçüleriyle bağdaşmayan köhnemiş bir anayasa ile idare edilmektedir. Bu elbise bu millete dar geliyor. Hep beraber Türkiye’yi milletimizin dünya görüşü ve değer ölçülerini yansıtan ileri bir demokrasiye kavuşturmaya çalışmalıyız. Artık biz Batı’yı model olarak taklit edemeyiz. Milletimizin insan hakları ve demokrasi konusundaki dünya görüşü ve değer ölçüleri ileri bir demokrasiye sahip olmamıza everişlidir.
Milletimizin dünya görüşü ve değer ölçülerini yeterince bilmeyenler, Batı’nın demokrasi anlayışını kendi menfaatlerine göre yorumlayanlar, milleti ve Devletimizin sürekli vesayet altında tutmak istiyorlar. Millet artık uyanmıştır. Sahibi olduğu emenliğini, kendinden belli aralıklar oy alan ve dışarıdan emir alanlara emanet etmeyecektir. Millet gerçek demokrasinin ne olduğunu öğrendi. Artık demokrasi, yabancılardan madalya almaya çalışan yerli seyislerin bindiği “demir kır at” değildir.