Hangi vesayet
1145 Okunma, 0 Yorum
Hayrettin Karaman - Yeni Şafak
Hilmi Altın

Hayrettin Karaman, hkaraman@yenisafak.com.tr, 15 Ocak 2010 Cuma,  Hangi vesayet?

Son günlerde gündemi meşgul eden bir tartışma da "iktidarın sınırı ve medya-iktidar ilişkisi"ni konu ediniyor.

İddia şu:

İktidar (bundan AK Parti iktidarı kast ediliyor) aldığı oy çokluğuna dayanarak her istediğini yapamaz ("yapıyor, yapmaya kalkışıyor" demiş oluyorlar), medyanın tenkit hakkı kısıtlanamaz, iktidar işine gelmedi diye medyayı susturmaya kalkışamaz.

Şimdi bu iddiayı tahlil ederek değerlendirelim.

Söz doğru, hiçbir iktidar her istediğini yapamaz; ama onun neyi yapıp neyi yapamayacağı isteklere, arzulara, keyiflere bırakılmış değildir; demokratik hukuk devletinde kanunlar vardır ve bu kanunlar iktidarın da sınırlarını koymuştur. Hukuk çerçevesinde hareket eden ama bazılarının hoşuna gitmeyen veya bazılarınca yanlış, zararlı olan iktidar tasarruflarının hesabını iktidarın asıl sahibi olan halk sorar…

Hukuk dışına çıktığında ise yargı vardır; yargı iktidarın hukuk dışına çıkan tasarruflarını iptal eder, durdurur ve onu hukukun içine çeker. Ancak bu noktada hayati önemi olan bir husus yargının tarafsız ve bağımsız olmasıdır. Yargı yalnızca siyasi değil, aynı zamanda ideolojik bakımdan da tarafsız olmak durumundadır. Bizim ülkemizde temel problemlerden biri yargının ideolojik olması, siyasi bakımlardan ise tarafsız olmamasıdır.  …

Burada bir çelişkiye daha işaret etmek isterim:

Yargı muhalefetten yana tavır alır, karar verirse "siyasallaşmış" olmuyor, iyi yapıyor ve alkışlanıyor; iktidarın işine yarayacak bir karar alırsa "siyasallaşmış" oluyor!

Yargının idari ve siyasi denetimle ilgili olan kısmı (Danıştay, Anayasa Mahkemesi, HSYK…) zaten siyasetle ilgilidir, bu sebeple de üyelerinin seçiminde millet iradesini temsil eden Meclis'in yetkisi ve payı olmalıdır.

Şimdi gelelim medya-iktidar ilişkisine.

İddiaya göre iktidar medyaya tahammül edemiyor, işine gelmeyen yayınlara bozuluyor ve bu yayın kanadını yok etmek için tedbirler alıyor; bütün bunlar da liberal demokratik bir sisteme ters düşüyor, ortaya bir "iktidar vesayeti" çıkıyor.

Medyadan tarafsızlık beklenemez, ama medya (dördüncü kuvvet) gücünü kullanarak a)muhalif parti gibi davranamaz, b)gücünü kullanarak devletten menfaat devşiremez. Medya hakka hak, batıla batıl demelidir, medya doğru haber vermelidir, medya insan hak ve özgürlüklerine saygı göstermeli, kimsenin şeref ve haysiyetini rencide etmemeli, kimseye hakarette bulunmamalıdır, iktidarın doğru ve iyi yaptıklarına doğru demeli, kötü ve yanlış yaptıklarını da buna göre değerlendirmelidir…

Hayrettin Karaman’ın yazısının tamamı için bakınız: http://yenisafak.com.tr/Yazarlar/Default.aspx?i=20434&y=HayrettinKaraman

YORUM

 

Güce dayalı sistemlerde, gücünü kaybeden haksızlığa uğramaya, ağlamaya, bağırmaya başlar. Gücü elde eden de haklı olmaya, gülmeye, şereflenmeye başlar. Hakka dayalı sistemlerde kimse ağlamaz, bağırmaya da gerek kalmaz. Çünkü sistem hakka dayalıdır ve haksızlık olmaz, haksızlık olunca da haklılığa göre giderilir.

 

Aç tokun, tok da açın halinden aşlamazmış.

Doyan açlığı,

İyileşen hastalığı,

Büyüyen çocukluğu unuturmuş.

 

Son günlerde “iktidarın sınırı ve medya iktidar ilişkileri” konusu üzerinde, medya, muhalefet herkes yoğunlaşmaktadır. Konuya bir açıdan baktığınızda haklılık payı var. Başka bir açıdan baktığınızda da medya ve muhalefet, yargı v.b önemli ölçüde haksız durumdadırlar. Hükümet için de durum aynıdır.

 

Sistemler, ya kuvvete dayanır ya da hakka dayanır.

Ya çatışmaya dayanır veya uzlaşmaya dayanır.

Sistemlerin kuvvete dayanması başka bir şeydir,

Sistemlerin hakka dayanması başka bir şeydir.

 Kişilerin adil olması başka bir şeydir,

Sistemlerin/modellerin adil olması başka bir şeydir.

Kuvvetler birliği modelinde çözümlerin yolu başkadır.

Kuvvetler ayrılığı modelinde çözümlerin yolu başkadır.  

 

Bunun ötesinde, kuvvetler dengesi modeli vardır, bu modelle çözümlerin yöntemi daha başkadır.  Kuvvetler dengesi modelinde kuvvetler ehlileşmiştir, hak modeline göre şekillenmiştir.

 

Günümüzde vesayet kavramı üzerinde çok durulmaktadır. Vesayet kavramı yerli yerinde kullanılmamaktadır. Günümüze kullanılan anlamıyla kişilerin vesayet yapmaları, kurumların vesayet yapmaları ile modellerin vesayetçi olmaları konusu karıştırılmaktadır. Günümüzde her alanda olduğu gibi iktidar muhalefet, medya yargı v.b konuda da temel sorun sistem sorunudur.

 

Çoğunluğun kararına dayanan sistemler haksız sistemlerdir.

Sonunda çoğunluğun dediği olmaktadır.

İktidar çoğunluğun kararıyla oluşuyor/oluşmuşsa bu haksız iktidardır. 

Toplumun sosyal yapılanması iktidar muhalefet şeklinde yapılanıyorsa yanlıştır.

Yönetim merkezi ve tekelci yönetimse haksızlık var demektir.

Bunlar varsa, vesayet günümüzde kullanılan şekliyle vardır demektir.

 

Yargının sadece bağımsız tarafsız olması kural olarak yeterli değildir. Kaldı ki, bu kadar yasal gereklilik bile yerine getirilmiyor, gelmiyor, sözde bağımsız tarafsız kalıyor. Bunun böyle olduğunu bugün bilmeyen var mı?

 

Yapılan sosyal içerikli çalışmalarda halkın yargıya güvenmemesi, iktidarın (günümüz anlamıyla) vesayet kullandığını söylemesi, medyanın taraflı olması (iktidar veya muhalefet tarafı), devletin hantal kalması, özelleştirmelerde hata yapılması konusundaki sürekli tartışmalardan anlaşılan, bu konularda temel sorunların olduğunu göstermektedir.

 

Yargı; bağımsız, tarafsız, yansız, etkin, saygın, demokratik olmalıdır. Bunun da sözde kalmaması özde olması gerekir. Bu da sistemle mümkündür. Bu da yargıda hakemlik seçeneğini koymak ve etkin kılmakla mümkündür. Bugün bu konuda eleştiri yapanlar, önceki dönemde bu konuda yapılanlara ne demişlerdir. Başka bir anlatımla hangi çözüm vardı da şimdi bozuldu. Daha başka bir anlatımla eleştirenler hangi çözümü getirmektedirler. Atanmış bir memur, adalet bakanlığının etkisi daha önce yok muydu? Şimdi yok mu? Böyle bir tehlikeye karşı kimin ne çözümü var?  Ya da biz halk bu konuda hangi çözümü benimsedik? Yargıda, tarafların seçeceği hakemler devrede değilse, yargının dayandığı kurallar çoğunluğa göre belirleniyorsa;

Yargı diktatörlüğü

Yargıçlar krallığı

Yargı ve yargıçları belirleyenlerin

Sermayenin krallığı

Hükümetlerin /iktidarların krallığı

Yargının siyasallaşması,

Yargının ideolojik olması,

Hakimin yanında savcı oturuyorsa ve tarafların seçtiği hakemler, savcılar/hakimler tarafları temsil etmiyorsa ve onların da seçeceği baş hakemle birlikte karar verilmiyorsa sorun var demektir.

 

Dün bağıran, ağlayan, şikayetçi olan medya;  bugün bağıran, ağlayan, şikayetçi olan medya ve sonunda ağlayan birileri. Tekelci sermayeye dayanan, halkın sesi olamayan/halka dayanmayan, sermayesiz yazının yazılamadığı, sözün söylenemediği medya, çözüm olarak neyi önermektedir. Bir tek şeyi, ben ağlamayayım sen ağla. Dün ben ağlıyordum bugün sen ağla.  Dün benim ve benim taraftakilerin mahremlerini ifşa ediliyordu, bir takım numaralarla rezil ediliyordu, bugün de sen ve seni tutanların mahremiyetleri, aileleri, değerleri rezil edilsin. Bu anlayış dün ne kadar yanlışsa bugün de yanlıştır, çünkü çatışmacıdır.

 

Nerede fikirlerin/ görüşlerin,  modellerin yarıştığı, halkın isteklerini tanıtan medya? Birkaç istisna dışındaki –ki o kadarı Firavunlar medeniyetinde de vardı- kaçı rahat, doğru konuşabiliyor/konuşabilir? Bu kadar insanın hepsi kötü olmayacağına göre bu insanları bu yanlışlıklara iten nedir? 

 

Türkiye’yi bir bardağa benzetirsek; bardağı sıkarak kırmayacak sıkılıkta, barağı gevşek tutup sonra da yere düşürerek dağıtmayacak kadar gevşeklikte tutmak gerekir. Bunu da kişilerin başarısı değil sistemlerin başarısı ile çözmek mümkündür. Sitem kavgacı, çoğunluğa dayanan dengesiz bir sistem olarak şekillenirse sonunda bardak düşer.

 

Her yazımızda ifade ediyoruz. Kimin ne projesi varsa gelsin demek yetmez. Nasıl, gelsin, nereye gelsin, engelleri nasıl aşsın, denemeyi nerede ve nasıl yapsın?

 

Daha da önemlisi projesi olanları engellemek yerine, her görüş bir proje hazırlasın. Bu arada adil düzen projesi için de bir deneme olanağı verilsin önü kesilmesin.

 

 

Hilmi Altın






Sayı: 32 | Tarih: 17.01.2010
Yılmaz Özdil
Tırışkadan teyyare...
1430 Okunma
Leyla Okta
Mahir Kaynak
İsrail Gerilimi
1358 Okunma
Süleyman Karagülle
Ruşen Çakır
Aysel Tuğluk’un suçu ne?
1306 Okunma
Tayibet Erzen
Mehmet Şevket Eygi
Tesettür Medeniyettir
1286 Okunma
1 Yorum
Emine Hocaoğlu
Ahmet Hakan
Büyükelçi ah büyükelçi
1258 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Rasim Ozan Kütahyalı
İsrail Haksız mı?
1215 Okunma
Recep Yıldırım
Mehmet Niyazi
Seccade kavgası
1210 Okunma
Abdurrahman Erol
Oktay Ekşi
Alışmayalım
1205 Okunma
1 Yorum
Vahap Alma
Mümtazer Türköne
Vesayet Merakı
1202 Okunma
Arif Ersoy
Nazlı Ilıcak
Tam güne CHP'den itirazlar
1188 Okunma
Fatma Karuç
Abdülkadir Özkan
Domuz gribi yalan rüzgarı mıydı?
1188 Okunma
Özgül Ertuğrul
Can Ataklı
Ölenler neden öldü?
1180 Okunma
Mesut Karaaytu
Zülfü Livaneli
İnsanı anlamak...
1162 Okunma
Ali Bülent Dilek
Mehmet Altan
Dilencinin mevduatı mevduatın dilencisi
1155 Okunma
Mehmet Hikmetumut
Ümit Zileli
İşbirlikçi Gladyo!
1154 Okunma
1 Yorum
Osman Köse
Fikret Bila
Türk-İsrail ilişkileri ağır yaralı
1151 Okunma
Harun Özdemir
Hayrettin Karaman
Hangi vesayet
1145 Okunma
Hilmi Altın
Fehmi Koru
Tadında bırakabiliriz
1145 Okunma
Ahmet Kirtekin
Gülay Göktürk
Örtü her sıyrıldığında
1140 Okunma
Adem Çevik
Gülay Göktürk
Örtü her sıyrıldığında
1129 Okunma
Adem Çevik
Reşat Nuri Erol
Neler oldu, neler olacak?
1121 Okunma
Ilker Ardic
Bekir Berat Özipek
19 Ocak’tan sonrasını da konuşalım
1113 Okunma
Bünyamin Demir
Toktamış Ateş
Ayalon'un ettikleri...
1089 Okunma
Osman Eskicioğlu
Ebubekir Sifil
İslam inancından düzenine
1073 Okunma
1 Yorum
Zafer Kafkas


© 2024 - Akevler