İsrail’le Türkiye arasında büyük bir diplomatik kriz yaşanıyor... İki ülkenin tarihinde görülmediği kadar aralar açık durumda...
İsrail devleti, Kurtlar Vadisi-Pusu dizisinin son bölümlerinden ötürü tepkili... Bu haftaki bölümü ben de seyrettim. Öncelikle söyleyeyim Yahudi yurttaşların ve İsraillilerin bu diziye tepkisi sonuna kadar haklıdır. Bu dizi Yahudi-düşmanı bir içerikteydi, hâlâ da öyle.
Raci Şaşmaz ve Bahadır Özdener başta olmak üzere Kurtlar ekibi 2003-06 arası yaptıkları bir darbe ortamının yaratılmasını amaçlayan kin ve tahrik bölümlerini Soner Yalçın’a bağlıyor, kendilerini bu işten kurtarmaya çalışıyorlar... Soner Yalçın’ın Yahudi-düşmanı ırkçı ideolojinin Türkiye neferi olduğu çok açık. Efendi kitabı süzme antisemitik bir kitap. Fakat Yalçın sonrası dönemde de bu ekip Yahudi-düşmanı ve Hıristiyan-düşmanı yayınlara devam etti. Kurtlar Vadisi-Irak tamamen böyle bir filmdi... Bunların üstüne bir de Kürt düşmanlığını ekliyordu bu film. Kürtleri “emperyalizmin işbirlikçisi bir halk” olarak resmediyordu... Dindarlara hoş görünen sahneleri filme monte ederek, dindarları ulusalcı-Ergenekoncu projeye eklemlemeye çalışıyordu... Kurtlar Vadisi zihniyetinin olumlu resmettiği dindar tipi de “Devletine sadık, etliye sütlüye karışmayan, itaatkâr, kendi kimliğini inkâr etmiş” bir tipti. Dizinin yapımcıları da aslında tam bu modele uygundu. Kadiri tarikatı kökenli Zaza-Kürt bir aileden gelen, devletin büyük bir ahlaksızlıkla “ikinci sınıf yurttaş” saydığı insan modelleriydi bu diziyi yapan Şaşmaz Kardeşler... Ama ayakta kalmak ve “devletin makbul yurttaşı” olabilmek için bu durumu inkâr ediyorlardı...
Türkiye Yahudileri de Rıfat Bali’nin deyimiyle hep “Devletin örnek yurttaşı” olmaya çabaladılar. Kendilerine devlet tarafından yapılan haksızlıklar karşısında fazla ses çıkarmadılar, çoğunlukla boyun eğdiler. Hatta bu konuda ön plana çıkmak isteyen Yahudi gençleri bizzat cemaat durdurdu. Birçok Yahudi yurttaşımız kimliğini unutarak ve inkâr ederek var kalmayı tercih etti tıpkı Şaşmaz Kardeşler gibi... Kurtlar Vadisi’nin Yahudi-düşmanlığı noktasında da fazla ses çıkarmadı Yahudi cemaati... İsrail devleti de genel olarak tepkisiz kaldı. Hatta bu Yahudi-düşmanlığının baş sorumlularından Soner Yalçın ve ekibiyle İsrail devletinin kimi organlarının çok yakın teması gözlerden kaçmadı... En sonunda ancak Üçüncü Dünya devletlerinin yapabileceği tip bir amatörlükle nezaketsiz olduğu kadar garip bir tepki verdi İsrail Dışişleri... Kör parmağım gözüne bir meydan okumaydı bu Türk devletine karşı...
İsrail’in bu tavırlarıyla alakalı iki seçenekten bahsetmek mümkün... Ya bu devlet her zaman gösterildiği gibi çok şeytansı ve güçlü bir devlettir. Bir yandan Türkiye’de Yahudi-düşmanlığını örgütler. Yahudi-düşmanlığı yaptırttığı adamlarla yakındır. Yeri geldi mi de gücüne güvenerek Türkiye’ye böyle meydan okur... Ya da İsrail şu dünya konjonktüründe öyle aciz ki, öyle paranoyak halde ki ilke gözetmeden kendine el uzatan herkese yakınlaşıyor ve acizlik telaşıyla bu son yaptığı gibi özgüveni düşük garip hareketler yapıyor...
Doğru olan şık ikincisi... Şu anki dünya konjonktüründe İsrail devleti ve halkı kendini yapayalnız hissediyor. Ortalama bir İsrail yurttaşı inanılmaz paranoyak bir yapıya sahip. O paranoyak ruh hali zaten “Evimiz İsrail” hareketini ve şu anki Dışişleri Bakanı Lieberman’ı doğurmuş durumda... Lieberman tam bu özgüvensiz ve paranoyak ruh halini yansıtan bir adam... Bölgedeki tek dostları Türkiye’yi kaybettiklerini düşünüyor İsrail elitleri. ABD’nin şu anki duruşu da onları korkutuyor. AB’ye zaten hiçbir şekilde güvenmiyorlar... Soli Özel’in çok doğru teşhisiyle İsrail, Türkiye’nin 90’lardaki ruh haline birebir benziyor...
Kısacası “Şeytani güçlere sahip İsrail” söylemi şu an bütünüyle zırva durumunda... Davutoğlu’nun yönetimindeki Türk Dışişleri bu ruh halini iyi kavramak zorunda. Şu an psikolojik ve stratejik üstünlük Türkiye’dedir. Türkiye ona göre vakur ve kendinden emin davranmalıdır... Zaten İsrail Dışişleri Bakan Yardımcısı’nın “Bakın Türk büyükelçi alçak koltukta. Yüzlerimiz de gülmüyor. Ona göre yazın” tipi çıkışı bizzat “güçsüzleşme psikozu”nun bir örneğidir...
Kurtlar Vadisi-Pusu tipi Yahudi-düşmanlığının yaygınlaşmasının tam da Ergenekon örgütünün istediği şey olduğunu AK Parti hükümeti ve İslamcı aydınlar iyi kavramalıdır... İsrail ile Türkiye’nin tüm ilişkilerini koparmak da bir Ergenekon planıdır... Ergun Poyraz malum Yahudi-düşmanı kitapları yazmak için askerî istihbarat birimlerinden para aldığını bizzat itiraf etti... Filistin meselesi noktasında haklı olarak, hassas olarak Türkiye dindarları bu oyunu görmelidir... En başta da Tayyip Erdoğan görmelidir...
Türkiye’nin Yahudi cemaat önderleri ve İsrail devleti de statükocu-Ergenekoncu Türklerle işbirliğinin Yahudi halkının ve İsrail’in aleyhine bir işlev gördüğünü artık görmelidir... Ahlak bir yana pragmatik olarak da bu yanlıştır...
Yorum:
İsrail Devleti'nin sicilini göz ardı ederek İsrail haksız mı sorusuna haklı demek pek akla yatkın olmasa gerek. 2003 yılında tezkerenin reddedilmesinin akabinde Süleymaniye'de Türk askerinin başına çuval geçirilmesini göz ardı edersek Kurtlar Vadisi Irak filmini hıristiyan düşmanı bir film olarak görebiliriz.
Bütün bunlar bir yana bir dizi sahnesi yüzünden İsrail'in ne kadar pervasız olabileceğini görmüş olduk.
Gazze'de yaşanan insanlık ayıbını göz ardı edemeyiz. Başbakanın Davostaki tavrını islami kesimin Ergenekonculara yaklaşmasına kadar vardırabilecek bir mantık örgüsünü kabul etmek mümkün değildir. Türk halkının yahudilerle ve bu topraklarda yaşayan yahudi yurttaşlarla bir sorunu yoktur. Bunu Yahudi hahambaşının İsrail Dışişleri bakanının tavrına gösterdiği tepkide bulmak mümkündür.