Avrupa Konseyi Sağlık Birimi Şefi Wolfgang Wodarg'ın, "Bu yüzyılın en büyük sağlık skandalı yaşanıyor. Virüs bilinenin aksine fazla öldürücü değil. Küresel bir korku oluşturuldu" sözleri özellikle AB ülkelerinde ciddi bir tartışma başlattı. Bu konuda bir araştırma yapılması, işin aslının araştırılması istendi. Böyle bir araştırmanın sonucu nereye varır bilenemez ama dünyayı bir yalan kampanyası ile kandıran, bu yolla trilyon dolarlarla ifade edilebilen rant elde eden firmalardan sanıyorum bunun hesabı sorulur, sorulmalıdır.
Eğer tüm dünya bir yalan salgın ile kandırılmış ve insanlar bunalıma itilmiş, bir panik havası oluşturulmuş ise buna alet olan ulusal hükümetlerin sorumluları da hesap vermek durumundadırlar. Eğer sadece bu iş birtakım açıklamalarla geçiştirilir, sorumluların yakasına yapışılamazsa bilinmelidir ki bundan sonraki yalan kampanyaları tetiklenmiş olacaktır.
Bu noktada birtakım küresel firmaların istedikleri an ürettikleri ürüne yönelik ilgi oluşturmak için kampanya yapmaları çok kolay mı? sorusu akla gelebilir. Sanıyorum kolay oluyor. Çünkü, başta ABD olmak üzere pek çok ülkede büyük firmalar üniversitelerle ortak araştırma projeleri gerçekleştiriyorlar. Projenin masraflarını üstleniyorlar, ilim adamları da belirlenmiş konu üzerinde ve belirlenmiş bir çerçeve dahilinde projeyi uyguluyorlar. Bu projeler bazen yıllarca sürüyor. Demek istediğim o ki, firmaların bilim adamlarını yönlendirme, hatta tesir altına alma ihtimali ortaya çıkıyor. Bu bakımdan sağlık alanı başta olmak üzere çeşitli alanlarda bilim adamlarının öncülüğünde birtakım kampanyalar oluşturmak, domuz gribi salgını ile ilgili olarak da benzer şeyleri düşünmek mümkün. Ama bu ne kadar doğrudur peşin bir hüküm vermek mümkün değil.
"İlaç firmaları domuz gribine karşı geliştirdikleri ilaçları satmak için küresel bir korku oluşturdu. Bilim adamlarına ve halk sağlığından sorumlu resmi kurumlara telkinde bulunarak, dünya çapında hükumetlerin alarm durumuna geçmesini sağladılar. Bu yüzyılın en büyük sağlık skandalı yaşanıyor."
Bu açıklamalar doğru ise meselenin ülkemiz açısından ele alınması halinde ülkemizdeki ilgililerin de bu küresel güçlerin telkin ve yönlendirmesinden etkilendiklerini ve ülkemizde bunun için herkesin aşı olması için kapmanyalar düzenlendiğini, bu kampanyanın hala sürdüğünü unutmamak gerekiyor.
Gerçekten öldürücü bir salgın yokken estirilen bir havanın tesirinde kalınarak ülkemiz milyonlarca dolar karşılığı aşı almak durumunda kalmış, hatta bu yüzden Başbakan ile Sağlık Bakanı karşı karşıya gelmiş, bir hükumet krizinden son anda dönülmüş ise bunun sorumluları kimlerdir? Kimler kimleri bir yalana ortak etmişlerdir? Ülkenin maddi kaybının sorumlusu, insanlarımızın yaşadığı psikolojik gerginliğin hesabını kimler verecektir?
Ortada hesap sorulacak bir konu, hesap sorulacak kimse yok. Olur böyle şeyler deyip meseleyi geçiştirmek mümkün olabilir mi? Eğer iddialar ciddi bulunup Avrupa Birliği konunun araştırılması için harekete geçecek olursa bunun ülkemize yansıması olacak mıdır? Yani benzer bir araştırmanın ülkemizde de yapılması gerekmez mi?
Akla gelen bir başka soru ise, Sayın Başbakan işin bu boyutundan önceden haberdardı da onun için mi aşı olmamıştır? Eğer böyle ise bu bilgisini ya da duyumunu kamuoyu ile paylaşması gerekmez miydi? Baştan beri ısrarla aşı kampanyasının yaygınlaştırılması gerektiğini savunan ve bunun için çaba gösteren Sağlık Bakanı kim ya da kimler tarafından yanıltılmıştır?
Eğer tüm dünya domuz gribi adlı yalan rüzgarı ile kandırılmış ise bu yalan rüzgarının ülkemizdeki temsilcileri kimlerdir?
Kısacası Wodarg'ın açıklamaları şöyle bir okunup geçilecek cinsten değildir. Yukarıdan beri sıralamaya
YORUM:
İki ay önce Dünya, domuz gribi hastalığı ve sonuçlarıyla sarsıldı. Yetkili yetkisiz herkes bir yorum yaptı. Medya bunu aşırı şekilde abarttı. Bunun bir biyolojik savaş olduğunu, hastalık yapan virüslerle oynanıp pandemi oluşturulmaya çalışıldığı, daha sonra da aşısının üretilip maddi kazanç için ülkelere satıldığı vb. gibi bir sürü yorum.
Hatırlayalım, kuş gribinde de değişik şekilde yorumlar yapılarak hasta olmayan tavuklar sadece önlem olarak diri diri yakılmıştı. Ama şunu söylemeden de geçemeyeceğim. Eğer ülkemiz bu aşıları getirmemiş olsaydı yine bu kadar yorumları yapanlar bizim canımız bu kadar basitimiydi, diğer ülkeler hastalığı tanıyor aşısını uyguluyor. Bizim ülkemiz bizim canımızı değersiz mi görüyor diye birçok yorum yapılırdı. Ortada bir hastalık ve virüs vardı. Bu da göz ardı edilemezdi.
Yazarın konuda bahsettiği Avrupa Konseyi Sağlık Birimi Şefi Wolfgang Wodarg'ın , "Bu yüzyılın en büyük sağlık skandalı yaşanıyor. Virüs bilinenin aksine fazla öldürücü değil. Küresel bir korku oluşturuldu" sözleri Avrupa Birliği ülkelerinde olduğu kadar bizim ülkemizde de tartışma başlattı. Yazarla aynı temenniyi paylaşıyorum. Dünyayı bir yalan kampanyası ile kandıran, bu yolla trilyon dolarlarla ifade edilebilen rant elde eden firmalardan sanıyorum bunun hesabı sorulur, sorulmalıdır.
Ülkemizde aşı kampanyaları yapıldı. Sağlık personelleri başta olmak üzere okullarda öğrenciler, askerler, polisler, risk grupları ve aşıya talep olmadığı için yaptırmak isteyen herkese aşı kampanyaları düzenlendi ve hala devam ediyor.
Netice olarak ülkemizde birçok bilim adamı var. Bu bilim adamlarının bu hastalık hakkında daha çok araştırma yapmaları, aşıya gerek olup olmadığı, eğer aşıya gerek varsa bu aşıyı dışarıdan değildi ülkemizin imal etmesi gerekirdi. Peki aşı imal edilmedi..Aşıyı almadan önce araştırmaları gerekirdi.Aşı masum mu yoksa ileride başka hastalıklara mı sebep olacak? Sadece 2-3 ay domuz gribine yakalanmayalım diye değişik hastalıklara yakalanmakta çok vahim. Sayın başbakanımızın sağlık bakanıyla karşı karşıya gelmesi de halkın kafasındaki cevap bulamayan soruları artırdı.