15.01.2010
DTP’den Diyarbakır Milletvekili’yken siyasi yasaklı olan, milletvekilliği düştüğü için dokunulmazlığı da kalkan Aysel Tuğluk hakkındaki soruşturmalar kapsamında bu sabah ifade vermeye gidiyor. Bunda şaşıracak bir şey yok. Gerek Tuğluk, gerekse onunla aynı durumdaki Ahmet Türk kamuoyuna, dokunulmazlıkları kalkınca ifade vermeye gideceklerini açıklamışlardı.
Ne var ki, anlaşıldığı kadarıyla soruşturmayı yürüten savcı bundan haberdar değilmiş! Zira 8 Ocak günü sabah erken saatlerde Tuğluk’un Ankara’daki evine gelen 7-8 terörle mücadele polisi geldi ve kendisini zorla savcılığa ifade vermeye götürmek istedi. Tuğluk polislere kapıyı açmadı ve BDP Şırnak Milletvekili ve kendisi gibi avukat olan Hasip Kaplan’ı aradı. Kaplan’ın devreye girip savcıyla görüşmesi üzerine polisler evi terk etti.
Yanlış strateji
Dün sabah erken saatlerde internetten bu gelişmeyi öğrendiğimde çok üzüldüm. Öncelikle Tuğluk adına. O, her ne kadar yanlış bulduğum bazı çıkışları olsa da, yasal Kürt siyasi hareketi içinde en cesur ve yapıcı çıkışlara imza atmış; barış için yapmacık değil sahiden, samimi bir şekilde bir şeyler yapmak için çabalayan bir avuç kişiden biridir. Anayasa Mahkemesi’nin, sadece Tuğluk ile, ona benzer bir profil sergilemiş olan Ahmet Türk’ü cezalandırmış olması, “bizim ülkemizde hiçbir iyi şey cezasız kalmaz” özdeyişinin ne derece isabetli olduğunu bir kez daha göstermişti. Devletin bir şekilde Tuğluk ve Türk’ün gönüllerini almasını beklerken bu olayla karşılaşmak tam bir hayal kırıklığı yarattı. Daha sonra kendisinden, polisler geldiğinde evde yalnız olduğunu; komşuların bu “baskın” nedeniyle tedirgin edildiğini öğrenmekse iyice moral bozucu oldu.
Ardından hükümetin aylar önce başlattığı ama ne zamandır iyice tıkanmış görünen “Kürt açılımı” adına üzüldüm. Tuğluk’a reva görülen muamele, DTP’nin kapatılması ve KCK operasyonlarıyla çok sayıda siyasetçi, seçilmiş belediye başkanı ve sivil toplum kuruluşu yöneticisinin tutuklanmasının raslantı değil, çalışılmış bir “strateji” olduğunu bizlere gösteriyor. Fakat üzerinde ne kadar çalışılmış olursa olsun bu strateji hiçbir şekilde ümit vaat etmiyor. Çünkü dünkü Milliyet’te Hasan Cemal’in de çok iyi belirttiği gibi, baskı ve sindirme üzerine kurulu stratejiler yıllardır denendi ama hiçbir sonuç elde edilemedi.
Yazının tamamı için TIKLAYINIZ.
Yorum:
Masum değiliz, hiçbirimiz.
Aysel Tuğluk
1965 Elazığ doğumlu.
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu.
İnsan Hakları Derneği Üyesi ve Yurtsever Kadınlar Derneği Kurucusu.
DTP eşbaşkanlığı yaptı, partinin kapatılmasıyla milletvekilliği düştü.
Kürt asıllı, bekar.
PKK’ya yakınlığıyla biliniyor ve bir dönem Abdullah Öcalan’ın avukatlığını yapmış.
Suçu:
Kimine göre özgürlüklerin tam olarak tanımlanamadığı ve ifade edilemediği bir ülkede kimliğini yüksek sesle haykırmış olması,
Kimine göre haddini fazlasıyla aşarak savaş suçlusu bir mahkumu lider olarak tanımlaması,
Kimine göre halkı devlet aleyhinde kışkırtması,
Kendine göre sırf biyolojik sebeplerle.(Tamamen irade dışı)
Bana göre, hiç yan çizmeden gayet açık olarak Öcalan’a olan bağlılığını dile getiren ve PKK yandaşlığı da tartışmasız bir gerçek olan Tuğluk’un suçu yok, bu şekilde mahkemeye götürülmeye çalışılması iddia ne olursa olsun hiçbir insana yakıştırılamaz. Devlet olarak siz suçlu bulduğunuzu mahkemeye veya karakola çağırırsınız. Ya güzellikle gelir vatandaşlık görevini eda eder ya da gelmez ve artık ülkenin bir vatandaşı olmaktan çıkar ve savunmasız olur.
Sayın Çakır’ı tebrik ediyorum. Bu pozisyonda olan herkes savunulmayı hak eder. Her gazeteci kendisi kadar duyarlı olmalı.
Biraz geriye gidelim ve yakın geçmişte ne kadar duyarlı yazarımız, ne kadar demokrasi ve özgürlük aşığı gazetecimiz varmış görelim.
***
Tarih: 12 Aralık 1997
Yer: Siirt
Meydanı dolduran coşkulu kalabalık ve sahnede Recep Tayyip Erdoğan.
Fazilet Partisi mensubu olan Erdoğan elinde mikrofon duygu ve düşüncelerini partililerle paylaşıyor:
“Minareler süngümüz,
Kubbeler miğferimiz,
Camiler kışlamız,
Mü'minler askerimiz…”
Koro: Allahu Ekber, Allahu Ekber…
Aynı devlet, aynı zihniyet şimdi olmayan ama yeri doldurulan DGM ve al sana ceza!
Adı: Recep Tayyip Erdoğan
Suçu: Irk, din ve mezhep ayrımı gözeterek halkı birbirine karşı kışkırtmak, bölücülük yapmak.
Hüküm: 10 ay hapis ve siyasetten men.
***
Yer: Türkiye
Sene: 2010
Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı.
O günlerden geriye tek hatırladığım ise Hürriyet gazetesinin Ertuğrul Özkök komutlu manşeti:
“Artık, Muhtar bile olamaz.”
J