Bugüne kadar doğrudan medya meselelerine dair hiçbir şey yazmadım... Muhatabım hep toplum, devlet ve siyaset oldu... Bugün ilk defa direkt medya aktörleri ve medya ilişkileri meselesine dair yazacağım...
Kendimi “gazeteci” sayamam. Bana “gazeteci” demek haber arayışındaki gerçek gazetecilere haksızlık olur. Bu dünyaya ve bu ilişkilere hep dışarıdan bir gözlemci olarak baktım. Zamanla bizzat tanıdığım konuştuğum, yakın arkadaş olduğum epey insan oldu... Şimdi bazı temel gözlemlerime geçeyim...
“Doğan medyası” cephesindeki temel aktörler, sürekli hükümete yakın çevrelerin kendilerini yok etmek istediği şeklinde bir düşünceyle yaşıyorlar... Bu düşünceden hareketle “yandaş medya”ya sürekli bindirmeler yapıyorlar. İşin ilginci buradaki temel mücadele ideolojik olarak apayrı yerdeki insanlar arasında geçmiyor. Doğan medyasının içinden “karşı taraf”a yönelik en sivrilen iki aktör Ahmet Hakan ve Nuray Mert. Bu iki isim de bugün sürekli bir soğuk savaş içinde oldukları isimlerle yakın zamana kadar arkadaştı. Sürekli “yandaş medya” muhabbetini ve “Eski mağdurlar, şimdi zalim oldu. AKP sivil otoriter rejime gidiyor” söylemini diline dolayan iki temel isim bu...
AKP’ye yakın olarak bilinen medya çevrelerinde ise bu iki yazarın tavrı Ertuğrul Özkök’ten bağımsız olarak algılanmıyor... Özkök oryantasyonunda bu sözleri ettikleri düşünülüyor. Dahası bugün Karamehmet medyasında ve internet ortamında yazan ve tamamen belaltı çakan kimi tiplerin de Özkök kontrolünde ve emrinde bu çirkeflikleri yaptığı düşünülüyor... Mesela Fehmi Koru kendiyle ilgili çıkan tüm tezviratı bizzat Özkök’ün yazdırttığını düşünüyor. Bütün o “kolonya, Beykoz yalısı, aylık astronomik maaş, annesi şöyle, babası böyle” yazılarının kaynağını Özkök’e bağlıyor Koru. Doğan medyası dahil tüm medyadaki yaygın inanç bu yazıları yazanlara Özkök’ün bizzat maaş verdiği yönünde. Bizzat Hürriyet’in muhabirleri bunu her yerde söylüyor. Özkök talimatıyla Doğan grubunun bu kişilere para ödediği kesin bir bilgi olarak algılanıyor medya çevrelerinde... Ahmet Hakan’ın zamanında kendisine de “Altına çiş kaçıran imam-hatipli”, “Aydınlanması mümkün olmayan kafa”, “İngilizce bilmeyen, Nişantaşılı olmaya özenen cahil dinci” diyen bu birkaç kişiyi organize ettiğine inanılıyor... Çıkan tüm bu çirkef yazılardan önce Ahmet Hakan, sonra nispeten Nuray Mert ama başlıca olarak Özkök sorumlu görülüyor... Zaten bu algı malum medya kavgasını şiddetlendiren ana unsur durumunda...
Hakan-Mert ikilisinin gözünde ise Fehmi Koru’nun yanı sıra Mustafa Karaalioğlu, Ahmet Kekeç ve özellikle Akif Beki “şeytanlaştırılan” figürler. Özellikle Beki’nin büyük bir kinle kendilerine düşman olduğunu düşünüyor Hakan ve Mert...
Şunu kesin olarak söylemeliyim ki ne bu hükümetin ne de AK Parti’yi destekleyen bu medya aktörlerinin “birilerini yok etme” diye takıntıları vardı. Aslında hâlâ yok. Bu toz duman aşılırsa belki yine mesafeli ama “normal” ilişkiler de kurulabilir... Ahmet’in kardeşinin TRT’den iş alması da, Nuray’ın TRT’de program yapması da bilindiği halde bu medya aktörleri tarafından engellenmek istenmedi... Ahmet ve Nuray dışında, hem bu hükümete hem de şu saydığım isimlere alenen küfretmiş isimler de şu an hükümet kontrolündeki TRT’den maaş alan isimler. Hâlâ da bu durum sürüyor. Tam aksine “yandaş” denen kimi isimlerin program yapması TRT’deki ulusalcı/milliyetçi oligarşinin baskısıyla engellendi. 2002-2007 arasında TRT ekranlarında neredeyse her hafta darbe çağrıları yapan Banu Avar’a bile dokunmadı bu hükümet, ya da dokunamadı... Hâlâ bu kafada program yapan isimler var. Yani bu hükümete ve ismi geçen bu kalemlere “Birilerini (Özellikle Özkök, Hakan ve Mert) bitirmek istiyorlar” eleştirisi tamamen yanlış bir eleştiri...
Yazının devamı için: http://taraf.com.tr/makale/9383.htm
Yorum:
Aslında bütün mesele Türkiye'nin beyaz Türkleri denilen kesimin, geçmişten beri elinde bulundurdukları gücü ve etkiyi kaybetme korkusudur. Bugün gelinen noktada dün dışlanan ve hakir görülen kadroların iktidar olarak gücü ele geçirmeleri ile ortaya çıkan durumda, dünün beyaz Türkleri'nin dün yaptıkları çifte standarta bugün kendilerinin karşılaşma korkuları bulunmaktadır.Bilinçaltlarında sürekli karşı kesimi yok etme sindirme arzuları olduğundan, ellerindeki gücün gitmesi durumunda kendilerinin aynı şeylerle karşılaşacaklarından korkmaktadırlar. Bu yüzden 'Tehlike'nin Farkındalar'.
Yandaş medya tabiri artık üzerlerine yapıştığından mevcut kadrolara da yandaş medya aramaktadırlar.
Bugün gelinen noktada artık siyasetin medya ile organik bağlarının, menfaat bazlı etkileşiminin artık bitmesi gerektiği sonucu ortaya çıkmaktadır.