Hangi İslam
1244 Okunma, 3 Yorum
Ebubekir Sifil - Milli Gazete
Zafer Kafkas

HANGİ İSLAM?



Modern zamanlarda İslam tarihini yeniden ve farklı bir gözle okuma tavrının yaygınlaştığı bir vakıa. Farklı itikadî mezheplerin varlığının nasıl anlaşılması/yorumlanması gerektiği sorusuna da bu çerçevede "çoğulculuk" ekseninde cevap veriliyor. Gerçekten de Allah, peygamber, kitap, melek ve ahiret inancı gibi temel konular paranteze alınacak olursa, itikadî fırkalar arasındaki ihtilaf alanının hayli geniş ve anlaşmazlıkların derin olduğu görülür. Hatta paranteze aldığımız temel konuların üstüne biraz gidildiğinde, orada da farklı kabullerin su yüzüne çıktığı hemen fark edilir.

Meseleye çoğulculuk zaviyesinden bakarak, Şia'dan Mu'tezile'ye, Cebriye'den Mürcie'ye farklı itikadî fırkaların varlığının bir "zenginlik" olduğunu söylemek aslında gerçekten "bir şey söylemek" midir? İşbu "zenginlik"in mahiyeti nedir?

Problem sadece geçmişte kalmış fırkalarla birlikte tarihe gömülmüş olsaydı, bu meseleyi bir "zihin jimnastiği" olarak değerlendirebilirdik. Ne var ki, günümüzde "farklı İslamlar"dan söz edilmesi, problemin canlı bir şekilde ve fakat farklı ifade kalıpları içinde varlığını devam ettirmekte olduğunu gösteriyor.

Türk İslamı, Arap İslamı, Acem İslamı, Taliban İslamı… Bu ve benzeri nitelemeler gerçekte ne anlatıyor? Birden fazla İslam olabileceğini ve kimsenin bunlardan birisini öne çıkartıp, "gerçek İslam budur" deme durumunda olmadığını mı? Her ne kadar bu nitelemelerin siyasî ve ideolojik bir zeminin mahsulü olduğunu söylemek gerçeğin ifadesi olsa da, bunun meselenin çözümüne bir katkısının olmadığı aşikâr.

İslam'ın kaynaklarından söz edildiğinde "sadece Kur'an ve Sünnet'i tanırız" tavrında olanlar, aslında bu yaman çelişkinin oluşmasına ya da yaşamasına bir şekilde katkı vermekte olduklarının farkında değiller. Zira gerek yukarıda adlarını andığımız fırkalar, gerekse bugün "farklı İslam anlayışları" çerçevesinde gündeme getirilen İslam nitelemeleri bakımından Kur'an ve Sünnet ortak alandır. Bir diğer deyişle kendisini İslam'a nisbet eden her oluşum mutlak surette "Kur'an ve Sünnet" merkezli bir yapılanma içinde olmak durumundadır.

Dolayısıyla soru şudur: Eğer "Kur'an e Sünnet" demek meseleyi çözüyorsa, yahut doğruyu bulmak için "sadece Kur'an ve Sünnet" demek yeterli oluyorsa, bu kadar farklı İslam anlayışının varlık sahnesine çıkmış olmasını izah etmek gerçekten mümkün müdür?

Şu bir gerçek ki, Kur'an üzerindeki sübjektif değerlendirmeler Sünnet tarafından bertaraf edilir/edilmiştir. Sünnet üzerindeki sübjektif değerlendirmelere gelince, meselenin püf noktası burasıdır ve bu noktada "Sahabe" faktörü öne çıkmaktadır.

Sünnet-i seniyye konusundaki her türlü yorum ve değerlendirme sadece ve münhasıran Sahabe'nin onayını aldığı takdirde meşruiyet kazanır, itibara şayan olur. Sonra gelen hiçbir İslam alimi, İslamî ilimlerin hangisinin alanına girerse girsin, Sahabe'nin alim ve fakihlerinin ittifakını göz ardı ederek hüküm veremez/vermemiştir. Bid'at fırkaların Ehl-i Sünnet'ten ayrıldıkları hususlara bakın, mutlaka ya Sünnet algısındaki bir arızayı ya da Sahabe'nin merkezî konumunu ıskalayan bir şaşı bakışı görürsünüz. Kur'an'ın doğru anlaşılması da, neyin Sünnet olarak tesbit edilmesi gerektiği sorusunun cevabı da hep Sahabe halkasında düğümlenmektedir.

Bu sebeple Ehl-i Sünnet imamlardan hiç birisi Sahabe ittifakının rağmına hüküm vermemiş, hatta Sahabe –diyelim ki– üç görüş halinde ihtilaf etmişse, bu ihtilafın dışına çıkıp bir 4. görüş ihdas etmemiştir.

Bu itibarla günümüzde "kimin İslamı?" sorusunun doğru cevabını da Sahabe merkezli bir değerlendirmede aramak durumundayız.

 

 

Yorum:

Doğru islam anlayışı ifadesi ile sürekli karşılaşıyorum. Genellikle de Kuran ve sünnete dayanan anlayışların , hayat tarzının doğru olduğu ve gerçek islamın bu olduğu yönünde anlatımlar herkes tarafından yapılmaktadır. Baktığımız zaman hangi cemaat ,hangi tarikat veya grupla muhatap olsak hepsi Kuran ve Sünnete göre hareket ettiklerini , doğru hareket tarzının kendi hareketleri olduğu ve diğer grupların hatalı davrandıklarını ve islamı çevreye yanlış aksettirdiklerini söylüyorlar. Herkesin Kuran'dan ve sünnetten çıkardığı Hak-Batıl tanımı ,siyaset anlayışı ,sosyal hayat düzeni farklı ki her grup bu kendi anlayışlarının uygulanmaması sonucunda islamın başarıya ulaşamayacağını ve batılın (kendi tanımlarınca hepsinin farklı) galip geleceğini söylemekteler.

Hilmi Altın Beyin geçen hafta ve bu haftaki yorumları da gerçekten çok bilgilendirici ve dikkat çekici idi fakat yukarıda bahsettiğim şekilde Hilmi Bey de aslında eleştirdiği halde kendi anlayışının doğru olduğunu ve Hayrettin Karaman gibi düşünenlerin hata içinde olduğunu söyleyerek eleştirdiği tavra ve bakış açısına kendisi düşmektedir.  Bunu örnek vermem kimseyi eleştirmek değil  anlayışların farklılığına yakından dikkat çekebilmek içindi. Hayrettin Karaman'ın da anlayışına kaynak olarak Kuran ve sünneti göstereceğinden şüphe yok. Yazısını alıntıladığım yazarın da hakeza Kuran ve sünnet dışında olmadığını söyleyeceği açık.Hangisinin doğru olduğunu anlayabileceğimiz bir model de olmadığına göre müslümanlar veya insanlar neye göre doğruyu telakki edecekler?  Evet Asr-ı Saadette bir model var ama herkes bunu farklı anlıyor.  Sonuç olarak bütün cemaatlerin ve grupların bir araya gelip doğruya ulaşma çabasına girmesi ve ortak noktalarda buluşmadan da kimsenin kendisini doğru üzerinde görmemesi gerekir diye düşünüyorum.

 

Zafer Kafkas


YorumcuYorum
Lütfi Hocaoğlu
11.01.2010
09:19

İşte bu nedenle Adil Düzende bucak sistemi vardır. herkes kendi bucağını kurar ve mümin bucaklar Kuran’ı anladıkları gibi uygularlar. Zaman içinde hangisi daha doğru anlayışa sahipse onun bucağında refah, mutluluk ve bereket olur. Böylece en doğru anlayışa yaklaşılmış olur.

Bunun dışında başka bir metot yoktur. Bu metotta zaten Adil Düzen’in kendisidir.

zkafkas
11.01.2010
18:25

Haklısınız Lütfi Bey aslında yazıyı okurken Çözüm de kafamda şekillenmişti. Ama detaylara tam vakıf olmadan bucak sistemi ile çözüm getirme hususunda yorum yazmak istemedim. Öğrendikçe sorunlarda zihnimizde çözülmeye başladı yavaş yavaş. Allah Razı Olsun.

Reşat Nuri Erol
13.01.2010
08:06

Zafer Kafkas’a

Selam

Yorum için sağolun,

Hayrettin Karaman ile Hilmi Altın’ın yorumu arasındaki temel farklardan biri, Hayrettin Karaman’ın alnattığı sistemde tekelcilik/merkeziyetçilik hakimdir. Başka görüşe yer yoktur. En iyi bakış açısıyla diğer görüşlere yalnızca birilerinin belirlediği çerçeve kadar yer var. Oysa Hilmi Altın’ın görüşünde her görüşe yer var. Tabi başka görüşlere kendi görüşü kadar hayat hakkı tanıyorsa Hayretin Karaman’ın görüşüne de yer var.





Sayı: 31 | Tarih: 10.01.2010
Toktamış Ateş
Demokrasi döneklik ve erdem
1681 Okunma
Osman Eskicioğlu
Hayrettin Karaman
Demokratik açılım
1481 Okunma
1 Yorum
Hilmi Altın
Reşat Nuri Erol
Enerji siyasetimiz nenasıl olmalıdır?
1251 Okunma
Ilker Ardic
Ebubekir Sifil
Hangi İslam
1244 Okunma
3 Yorum
Zafer Kafkas
Rasim Ozan Kütahyalı
Medyadaki umumi manzara
1231 Okunma
Recep Yıldırım
Yılmaz Özdil
Profesör Onur Erol bunların yanında hemşire bile o
1230 Okunma
Leyla Okta
Zülfü Livaneli
Einstein’ın şoförü
1215 Okunma
Ali Bülent Dilek
Gülay Göktürk
Değişimin yolu-yordamı
1206 Okunma
Adem Çevik
Bekir Berat Özipek
‘Yeni İttihatçılar’, ‘kilit haberleşmeciler’ ve be
1182 Okunma
Bünyamin Demir
Ahmet Hakan
Hasan Cemal ile Nuray Mert arasında
1180 Okunma
6 Yorum
Lütfi Hocaoğlu
Oktay Ekşi
İlk Ders
1146 Okunma
Vahap Alma
Ruşen Çakır
Açılım iki fotoğrafın kurbanı oluyor
1137 Okunma
Tayibet Erzen
Abdülkadir Özkan
Emekliye sürpriz !..
1119 Okunma
1 Yorum
Özgül Ertuğrul
Can Ataklı
Alternatif var aslında
1104 Okunma
Mesut Karaaytu
Fikret Bila
Kıyat'ın analizi
1085 Okunma
1 Yorum
Harun Özdemir
Fehmi Koru
Heyecandan umuda yolculuk
1079 Okunma
Ahmet Kirtekin
Mahir Kaynak
Medyanın Geleceği
1057 Okunma
Süleyman Karagülle
Mehmet Şevket Eygi
Paranın Putlaştırılması
1039 Okunma
Emine Hocaoğlu
Mehmet Altan
Filistin’e yol neden açık değil?
1027 Okunma
Mehmet Hikmetumut
Nazlı Ilıcak
Baykal'dan karartma
1016 Okunma
Fatma Karuç
Mehmet Niyazi
Sıkıntılarımızın kaynağı
1016 Okunma
Abdurrahman Erol