1041'den 2010'a: Askeri darbe ve muhtıralar geride
1230 Okunma, 0 Yorum
Cengiz Çandar - Referans
Ekrem Fildişi

 
Hasan Cemal'le birlikte CNN Türk'te her pazartesi yayımlanan "Tecrübe Konuşuyor" programı için Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün karşısına oturduk. Çankaya'da, Cumhurbaşkanı'nın ikametgâhı olarak kullandığı Dışişleri Konutu'nda arkasına aldığı Cumhurbaşkanlığı forsunun önünde, çalışma odasında.
Hasan Cemal, meslek hayatında 40. yılını arkada bıraktı. Benim 40. yılıma ise dört yıl kaldı. Aramızdaki yaş farkı kadar bir süre. "Tecrübe Konuşuyor" konuşmasına ama insanın her gün yeni bir şey öğrenmesine engel değil. Nitekim, Hasan söze Çankaya, bir başka deyişle Cumhurbaşkanlığı Köşkü için kullanılan "864 rakımlı tepe" diye girecek oldu, Abdullah Gül derhal düzeltti. Meğerse bunca yıldır Ankara'da deniz seviyesinden yüksekliği 864 metre olarak hesaplanan Çankaya'nın rakımı 1041 imiş.
Belki bundan böyle Çankaya ya da Türkiye Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanlığı makamı için 864 yerine 1041 demek gerekecek.
1041 metre yükseklikte, Türkiye'nin en yüksek makamında oturacak kişi, 2010 yılının ekranlardan "ulusa ilk seslenişi"nde en can alıcı cümleyi "Türkiye'de askeri darbeler ve muhtıralar dönemi geride kaldı" ile sarf etti. Hemen ardından da ekledi: "Artık bunu düşünmek bile onlara yani Türk Silahlı Kuvvetleri'ne saygısızlık olur."
Cumhurbaşkanı, anayasal olarak Türk Silahlı Kuvvetleri'nin "başkomutanı" Bu vurgulamasıyla "kurumu" koruma ve sakınma içgüdüsünü sergilemiş oldu.
Ama işin önemli ve can alıcı tarafı, "artık" önümüzde uzanan 2010 yılı içinde 1041 rakımlı tepenin Türkiye'de "askeri darbeler ve muhtıralar döneminin arkada kaldığını" ilan etmesidir.
 
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün ekrandan yayımlanan açıklamasında da program öncesi ve sonrası aramızdaki söyleşide de üzerinde durduğu husus, Türkiye'nin "büyük bir değişim döneminden geçtiği ve buna ilişkin adaptasyon zorluğu." Adaptasyon zorluğu çekenler arasında, kurumlar, yetkililer ve medyayı sayıyor.
Bu gözleminden yola çıkarak yeni yıla girerken çeşitli yayın organlarının bazı köşelerinde ifade edilen "Ankara'da devlet kurumları arasında çatışma olduğu" şeklindeki görüşlere kesinlikle katılmıyor.
Kategorik biçimde konuşmalarında da "çatışma yok" ifadesini kullanıyor.
Ankara'da "çatışma yok"sa -ki, kastedilen yürütme yani hükümet ile asker arasında son günlerde yaşananlar- ne var?
"Normalleşme var." Cumhurbaşkanı Gül, bunu "bugün geldiğimiz nokta, reform sürecinin sonunda geldiğimiz nokta" diye dillendiriyor ve reform sürecinin sonunda geldiğimiz noktayı "normalleşme" olarak tanımlıyor. "Türkiye'nin demokrasisi, Türkiye'nin ‘soft power'ıdır yani "yumuşak gücü."
Türkiye'nin tüm kurumlarının, bu arada askerin "hukuk sınırları içine çekilmesi" bu yaklaşıma göre aslında çoktan varılması gereken bir "normalleşme" hali ve artık bugün, 2010 başı itibariyle gelinen noktada, Türkiye'de "askeri darbeler ve muhtıralar dönemi de geride kaldı."
Ankara'nın 1041 rakımlı tepesinden "Devlet"in en tepe noktasından, 2010 yılı Türkiyesi için en can alıcı ve en "ferahlatıcı" mesaj bu olsa gerek.
Türkiye'nin 2010 yılında önünde uzanan önemli gündem maddelerine gelince...
Cumhurbaşkanı, bu konuda çok somut, çok elle tutulur mesajlar vermekten sanki özenle kaçınır gibi bir izlenim veriyor. İç gündemimizin en önemli maddesi olan "açılım" konusunda, "Terörün içinde bulunduğumuz dönemin uluslararası ortamı göz önüne alınırsa devamının mümkün olmadığı" gibi bir genellemeden hareket ediyor.
Çok yakında Türkiye'nin dış politikasında büyük bir baş ağrısı oluşturma potansiyeli taşıyan Ermenistan ile ilgili "normalleşme"ye gelince, bu konuda "sessiz ama yoğun bir diplomasinin" yürüdüğünden söz ediyor; bu konuda "Rusya'nın kilit önemi ve rolü"ne gönderme yapıyor ama 2010'un "ilk çeyreği"nde belirleyici bir ilerleme sağlanıp sağlanamayacağına ilişkin "iyimserlik" ifadesini, bağlayıcı olmaktan kaçınarak kullanmıyor.
 
2010 yılının ilk günlerinde Ankara'da 1041 metre yükseklikten önümüzdeki yılda Türkiye nasıl görünüyor?
Cumhurbaşkanı Gül, Avrupa Birliği sürecinin "hızlandırılması" gerektiğini, hiçbir devlet yetkilisinin telaffuz etmediği bir açıklık ve vurguyla söylüyor. Bunun dışındaki birçok konuda genel bir iyimserlik sergiliyor.
Somut beklentilere somut cevaplar vermek yerine, iyimserliğini Türkiye'nin ulaştığı noktaya ve en başta Türkiye halkına olan güveni ve inancıyla açıklıyor.
Başa dönelim... Türkiye ve herkes açısından en somut ve en değerli değerlendirmesi, 2010 ile birlikte Türkiye'nin "askeri darbeler ve muhtıralar dönemini" geride bırakmış olması.
Bunu Türkiye'nin 2010 yılı ve sonrası açısından sağlam bir güvence olarak görebiliriz...

 

Ekrem Fildişi






Sayı: 30 | Tarih: 3.01.2010
Bekir Berat Özipek
Kırmızı ibikli horozun katilini bulun
2441 Okunma
Bünyamin Demir
Ahmet Hakan
Orhan Pamuk'a bilgilendirme mektubu
2082 Okunma
11 Yorum
Lütfi Hocaoğlu
Abdülkadir Özkan
Değişen sadece takvim yaprakları
1624 Okunma
Özgül Ertuğrul
Hayrettin Karaman
İslami Düzen
1557 Okunma
2 Yorum
Hilmi Altın
Gülay Göktürk
Hukuk kontrgerillanın karargâhında
1488 Okunma
Adem Çevik
Can Ataklı
Yılbaşı için özür mektubu
1425 Okunma
Mesut Karaaytu
Yılmaz Özdil
Kozmik odadan ne çıkar?
1317 Okunma
Leyla Okta
Toktamış Ateş
Eylemlerin amacı
1311 Okunma
Osman Eskicioğlu
Zülfü Livaneli
Yeni yıl
1279 Okunma
Ali Bülent Dilek
Nazlı Ilıcak
Yargıtay dinlendi mi?
1270 Okunma
Fatma Karuç
Ebubekir Sifil
İslam Meselesi
1251 Okunma
Zafer Kafkas
Fehmi Koru
Maalesef bu hale geldik...
1249 Okunma
Ahmet Kirtekin
Mahir Kaynak
Devrim İçinde Devrim
1244 Okunma
1 Yorum
Süleyman Karagülle
Cengiz Çandar
1041'den 2010'a: Askeri darbe ve muhtıralar geride
1230 Okunma
Ekrem Fildişi
Hakan Albayrak
Ekseni kayanlara geçmiş olsun
1226 Okunma
Veysel İpekçi
Mehmet Şevket Eygi
İslâm Mektepleri
1216 Okunma
Emine Hocaoğlu
Mehmet Niyazi
Mızrak çuvala sığmıyor
1204 Okunma
Abdurrahman Erol
Reşat Nuri Erol
Türkiye ve sermaye
1199 Okunma
Ilker Ardic
Mehmet Altan
Müslüman retçiye işkence duyurusu...
1197 Okunma
Mehmet Hikmetumut
Oktay Ekşi
Bir Dönemin Sonu
1191 Okunma
Vahap Alma
Ruşen Çakır
Sivil 28 Şubat süreci sürüyor
1186 Okunma
Tayibet Erzen