Türkiye coğrafi olarak öylesine merkezî konumadır ki; dünyadaki hiçbir güç ve güçlü ülke, Türkiye'yi hesaba katmadan adım atamamaktadır. Mesela, SSCB'nin çökmesinden sonra Rusya onun yerini almaya çalışıyor ama her adımını Türkiye'yi hesaba katarak atmak zorunda kalıyor. ABD ise süper güç olarak yerini koruyor gibi görünse de, kazın ayağı hiç de öyle değil. Türkiye, TBMM'ndeki 1 Mart (2003) Tezkeresi ile ABD'nin süper güç oluşunu tam olarak bitirmediyse de, karizmasına büyük bir çizik attı ve ABD'ye 'hayır' denebileceğini bütün dünyaya gösterdi. İşte bunlar ve benzeri sebeplerden dolayı Türkiye, başta ABD'nin ve diğer güçlü ülkelerin geleceği açısından önemli rol oynayacak merkezî bir konumdadır.
Türkiye, ABD'ye rağmen AB ile bütünleşmeye, olmazsa yakınlaşmaya çalışmaktadır. Daha doğrusu sekiz yıllık AKP iktidarı AB ile ABD arasında gidip gelmektedir. Hangisi daha avantajlıdır, ya da hiçbirisi mi; bu mesele altmış yıldan beri ülkemizde tartışılıyor...
Türkiye'nin ABD ortaklığına doğru yöneldiği söylenebilir mi? Kimi görüşlere göre bu yöneliş ve birliktelik kolay olmayacak deniyor. Bu görüşün özü ve özeti şöyle: Bölgemiz ve çevresi ABD-Türkiye ortaklığına bırakılacak, diğer güçlerin tamamı sınırlanacak ve etkinliklerini kaybedecek... Ayrıca ekonomik krizin Avrupa ve Uzakdoğu'daki etkileri henüz sonuçlanmadı, devam ediyor... Eğer ABD ile yakınlaşmamız ekonomik alanda da gerçekleşirse; yeni yatırım alanları arayan sermaye ile ABD'nin teknolojisi ülkemize gelebilir ve bu gelişme eski ekonomik güçlere rakip olmamızla sonuçlanır.
Türkiye'nin son yıllardaki durumu ile ilgili değerlendirmenin özü ve özeti bu.
Ancak meselenin bir de bütün beşeriyet açısından ele alınması gereken yönü var.
***
İnsanlık biner yıllık uygarlıkları yaşıyor. Hz. Nuh (Mezopotamya), Hz. İbrahim, İbrani, Hıristiyanlık, İslâmiyet biner yıllarını, MÖ ve MS olmak üzere, Milâdî başlangıca göre yaşadılar. Çağımızda yeni bir "hakkı üstün tutan uygarlık" doğmaktadır ve bu uygarlık "Adil Düzen Uygarlığı" olacaktır. Bunlardan sonra beş yüzer sene gecikme ile Mısır, Yunan, Roma ve Avrupa uygarlıkları doğmuştur. Bunların ömrü de biner senedir.
Batı dünyasının "kuvvete dayalı uygarlığı" zirvededir ve beş yüz yaşındadır. Çökmeye başlamıştır. Ömrü beş yüz sene sonra bitecektir. Bugünkü Batı uygarlığını Yahudi tekel sermayesi kurmuştur, faize ve sömürüye dayanmaktadır.
Türkiye açısından son dönemde bu sömürü uygarlığı ile yaşanan çatışmalar vardır. Önce Çekiç Güç yapılan görüşmelerle Erbakan tarafından uğurlandı. Sonra Başkan Clinton sermeyenin izni olmadan Beyaz Saray'da Müslümanlara iftar verdi ve Demokrat Parti ile tekel sermaye arasındaki savaş işte o zaman başladı. Yukarıda da işaret ettiğim üzere, Türkiye'de 1 Mart Tezkeresi'nin Meclis'ten geçmemesi ile sermayenin gücü sona erdi, Obama'nın ABD Başkanı seçilmesi ile de sermayenin ABD'deki üstünlüğü bitti.
***
Sermaye şimdi tutunacak dal aramaktadır; araştırıyor...
Her şeye rağmen hâlâ doları istediği gibi basıp kullanabiliyor...
Sermaye artık devletleri tam olarak emrine alamıyor ama; Türkiye gibi önemli dünya ülkelerinde ekonomik sıkıntılar ve terör (PKK) hâlâ devam ediyor...
ABD ile AB arasındaki rekabet Obama'dan sonra sona ermiştir ama buna rağmen sermaye ile olan çatışma sona ermemiştir, devam ediyor...
Neden?
Çünkü sermaye Dünya Bankası ve IMF gibi kuruluşlar sayesinde hâlâ dünya ekonomisini elinde tutuyor ve istediği gibi yönlendirmeye çalışıyor...
Velhasıl, Türkiye ile sermaye yeni dengelerin tesisini arıyor...
Bu denge arayışlarında asıl yapılması gerekenler; daha doğrusu 'sömürüye karşı yapılması gerekenler' ise gelecek yazımım konusu olacak.