04.01.2010
Asimetrik savaş, psikolojik savaş gibi askerî deyimleri öğrenmekle kalmadık; hepimiz stratejist olduk. Fakat yedi bin civarında terörist hâlâ Kuzey Irak dağlarında dolaşıyor. Şehir terörü her zaman olabilir; ama polis güçlüyse, o da en az seviyeye inebilir.
Kır teröristlerinin durumu ise farklıdır; dolaştıkları, yaşadıkları yerler bellidir. Muhatabı güçlü ise silip süpürülür. Demek ki yetmiş beş milyonluk milletimizin askerlik bilgisinin değeri on para etmiyor.
Bir kanaldaki tartışmada bir gazeteci, ordumuzu savunmak ihtiyacı duydu: "Bu ordu Bulgar ordusu değil; Türk ordusudur. Özel Kuvvetler Komutanlığı'nın kozmik odası silahlı kuvvetlerin kalbidir. Oraya ancak altı kişi girebilir. AK Parti hükümeti orayı yol geçen hanına çevirdi." Azıcık sağduyusu olan vatandaşımız ordumuza toz kondurmaz; çünkü varlığımızın devamı, bayrağımızın dalgalanması ordumuzla mümkün. Fakat iş yalakalığa dönüştü mü insanın midesi bulanıyor.
Ordumuz Mete Han'dan beri sürüp geliyor; hiçbir milletin ordusu onun kadar erişilmez zaferlere imza atmadı. Özel Kuvvetler Komutanlığı ise Bülent Ecevit'in açıkladığına göre, yakın dönemde Amerikalılar tarafından kurulmuş, finansmanını da onlar üstlenmişler. İki bin iki yüz yıldan beri sürüp gelen ordumuzun Amerikalıların kurduğu Özel Kuvvetler Komutanlığı'nın kozmik odası nasıl kalbi oluyor? Kozmik oda nedir, ne iş yapar bilmem; ama ordumuzun kalbinin yeni takılmadığını biliyorum.
Hiçbir hükümet ordusuyla karşı karşıya gelmek istemez. Zaten ordu Yeniçeri Ocağı'nın son devrine dönmemişse, hükümetin emrindedir. Hükümetin en başta gelen görevi de bütçesine göre ordusunun ihtiyacını gidermek, onu gözbebeği gibi korumaktır. Hükümet ordunun kalbi olan (!) kozmik odayı yol geçen hanına çevirmedi. Durup dururken hükümet oraya girmedi veya bir adamını göndermedi. Ortada bir suikast iddiası var; cevap olarak da bir albayla bir binbaşının bilgi sızdıran bir subayı takip ettiği söylenmiş. Savunma savcılık makamını tatmin etmemiş olabilir. Her yerde suç delili aramaya hakkı vardır. Elbette devletin sırrı varsa, o da riayet edecektir. Aksi takdirde sigaya çekilir.
Sayın Nevzat Tarhan, Özel Kuvvetler Komutanlığı'nın amaç maddesini alıntıladıktan sonra, şu yargıya varıyor: "Bu durumda Sayın Arınç'ın evinin yakınında köstebek için istihbarat toplama savunması geçersizdir. Ancak darbe sabahı kimi nereden alacaklarının teyidi işlemi olabilir. Hata yapmamak için yazılı notla tespit mantıklıdır." Mercimek kadar beyni olan başka türlü düşünebilir mi?
Antalya Belediye Başkanı Mustafa Akaydın şöyle demiş: "Hükümetin başında öyle bir başkan var ki Damat Ferit Paşa'dan farklı bir kimlik izlemiyor. Türkiye'nin tek güvencesi TSK kalmıştır." Cuntacılar sivil ayak bulmadıkça darbe yapamazlar; bu ses "biz varız" ifadesini taşıyor. Günümüzde yapılacak bir darbe hem ülkemizi, hem de ordumuzu çok güç mevkilere düşürür. Avrupa'daki, NATO'daki durumumuz sorgulanır; ekonomik bakımdan öyle bir batağa saplanırız ki, başımıza neler geleceğini tahayyül etmek bile güç. Bunun hesabını kimse veremez. Herhalde bunun için haklı olarak Nevzat Tarhan Bey, kanaatini belirtmek ihtiyacını duymuş: "Ordu göreve anlamına gelecek sözler söyleyen ve ordumuzun iç siyasete müdahalesini isteyen Mustafa Akaydın karakteri gerçek ordu düşmanı karakteridir." Bu konuda Sayın Baykal'ın tavrı da net değildir; hem nalına hem mıhına vuruyor; bugüne kadar "Hangi gerekçe ile olursa olsun, darbenin her türlüsüne karşıyız. Demokrasilerde oyla gelen oyla gider." deyip ağırlığını koymadı. 1950'den öncesinden haberdar olanlar cuntacıların teklifini Menderes'in, "İktidarı beğenmiyorsanız istifa eder, saflarımıza katılırsınız; meşru yere gayrimeşru yoldan gidilmez." deyip reddettiğini, böylece sağlıklı bir seçim ortamına gidilebildiğini bilirler.
Tabii 27 Mayıs darbesini hatırlayınca, huylunun huyundan vazgeçemeyeceğini insan idrak ediyor. Aksi halde darbe çığırtkanlığı yapan belediye başkanını kapının önüne koyardı. Zevahiri kurtarmak için yarım ağızla darbeye karşı görünmek ikna edici olmuyor; çünkü mızrak çuvala sığmıyor.