Kerim Sincari, New York Times muhabirinin Türkiye-Irak Kürdistanı ilişkilerinin geldiği noktaya ilişkin sorduğu soruya, gözlerini "boğaz"a doğru çevirerek "Bir yıl önce bugün burada bu durumda olacağımızı düşünemezdik" karşılığını verdi.
İstanbul'da Swissotel'de iki gün üst üste Amerikan düşünce kuruluşu Atlantic Council, Columbia Üniversitesi, American University ve Norveç Dışişleri'nin desteği ile toplanan "İleriye Uzanan Yol: Türkler ve Iraklı Kürtler Arasında İlerlemeyi Pekiştirmek" başlıklı toplantının Iraklı Kürt katılımı gerçekten çarpıcıydı.
Bir hafta önce Barham Salih başkanlığında kurulan yeni Kürdistan bölge hükümetinin aralarında İçişleri Bakanı Kerim Sincari ile Petrol Bakanı Dr. Ashti Hawrami'nin de bulunduğu 5 bakanı, bunlara ek olarak Başkanlık Divanı Başkanı yani Mesut Barzani'nin sağ kolu Dr. Fuad Hüseyin, ayrıca tüm Irak'ın en önemli petrol otoritelerinden Halit Salih, Celal Talabani'nin yanında yakın zamana kadar Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri konumunda bulunan Kamran Karadaghi, Irak Kürdistanı'nın üç merkezi Erbil, Süleymaniye ve Dohuk'un ticaret odası başkanları ve üç kentin üniversitelerinin rektörleri.
Böylesine güçlü Irak Kürt katılımına, Türk tarafı "asimetrik" bir konumdaydı. Tek bir yetkili Türk'ün bulunmadığı, içinde benim de yer aldığım bir grup Türk.
Bunun nedenleri çeşitli. Resmi Türkiye, bu toplantının başını çeken ve nisan ayında Washington'da ilkini düzenleyen David Philips ismine çeşitli nedenlerle "alerji" duyuyor. Çok önemli bir başka neden ise Türkiye'nin iç politika gerilimleriyle ilgili. "Kürt Açılımı-Demokratik Açılım" başladığı vakit, başta CHP liderleri Deniz Baykal ile Onur Öymen ve onların ardına takılan MHP sözcüleri Washington'da yapılan büyük ölçüde aynı içerik ve kapsamdaki toplantı için kıyameti kopartmışlar ve "açılım"ın ardında "Amerikan komplosu" iddiası güdecek kadar ilkelleşebilmişlerdi.
Hükümet çevreleri, belli ki muhalefet demagojisinden etkilenmiş, muhalefete şu sıra yeni polemik malzemesi sağlamamak için İstanbul'daki toplantıdan uzak durmuşlardı.
Ayrıca, İstanbul toplantısından daha iki gün önce Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile Devlet Bakanı Zafer Çağlayan'ın Erbil ziyaretinin esrikliğine kapılmışlardı besbelli. "Hazır Erbil'e böyle bir ziyaret yapılmışken İstanbul'da böyle bir toplantının ne gereği vardı ki?"
* * *
İşin ilginç yanı, Erbil'de Davutoğlu ve Çağlayan'ı ağırladıktan sonra İstanbul'a koşan Iraklı Kürt yetkililer, hem Dışişleri Bakanı'nın Erbil ziyaretinden ve hem de İstanbul'da bulunmaktan adeta olağanüstü mutlu bir durumdaydılar.
Basına kapalı toplantılarda, söz alan her Iraklı Kürt yetkili geçen haftaki Erbil ziyaretini "tarihi olay" olarak selamlıyor ve Türkiye-Irak Kürdistanı ilişkilerinin geleceğine "pembe gözlükler"le ve bir türlü hevesle bakıyorlardı.
İki gün süren panel, otel lobisinde, bina dışında ve koridorlarda bekleşen gazetecilerin "içerde acaba neler konuşuluyor"a ilgisini çekti; "neler konuşuluyor"u "neler dönüyor" gibi tercüme etmek de pek yanlış olmaz.
Bir şey "dönmüyor"du; birçok şey "konuşuluyor"du. İki günün çok sayıda kişinin söz aldığı panellerinin başlıkları şunlardı:
- Varılan Anlaşmalar/Olumlu Trendler
- Türkiye'deki Son Gelişmeler
- Irak Kürdistanı'nda Enerji Alanındaki Gelişmeler
- Ticaret ve Yatırım
- Eğitim ve Kültür
- Sivil Toplumun Rolü Dahil Olmak Üzere Türkiye-Yunanistan Yakınlaşmasından Çıkartılacak Dersler
Toplantıların en yaşlı ve en deneyimli katılımcısı, Türk diplomasisinin duayeni olarak kabul edilen İlter Türkmen, ikinci günün sonunda bir "itiraf"ta bulundu ve mealen "Ben, Iraklı Kürt yöneticilerin bu kadar nitelikli olacağını düşünemezdim doğrusu. Türkiye'de Kuzey Irak ya da Irak Kürdistanı gereğince tanınmıyor. Orada Barzani diye biri var, onun keyfi yönetimi altında geri bir bölge sanılıyor. Türkiye'deki bu algılamanın değişmesi gerekiyor. Orayı gayet ehil kişiler yönetiyormuş" dedi.
Algılamalar.. Türkiye'de sadece Iraklı Kürtlere ilişkin değil, kendi vatandaşımız olan Kürtlere ilişkin olarak da "sorunlu alanımız".
İşin garip tarafı, Irak Kürdistanı'nda Yatırımlardan Sorumlu Bakan Heriş Muharrem'in toplantı sırasında bana söylediğine göre kayıtlı 800 Türk şirketi var; bunların 500'ü sürekli bölgede.
Türkiye ile Irak Kürdistanı arasındaki yıllık ticaret hacmi 6 milyar dolar. Yunanistan ile olan iki misli. Irak'la toplam zaten 7 milyar ve bunun neredeyse tümüne yakını "Kuzey" ile.
Ayrıca, gelecekte ortak yararlanmak için toprağın altında bekleyen muazzam bir petrol ve doğalgaz zenginliğini de hesaba katmak gerekiyor. Petrol (resmi adıyla doğal kaynaklar) Bakanı Ashti Hawrami, bir kâğıda yazdı önüme uzattı. İşte Irak Kürdistanı'ndaki "jeolojik tahminler"e göre petrol ve doğalgaz rezervleri:
Petrol- 45 milyar varil;
Doğalgaz- "6000" milyar metreküp.
Irak Kürdistanı'ndan 2009'da petrol ihracatı günde 100 bin varil. 2010 için öngörülen 300 bin, 2011 için 500 bin, 2012 için ise 1 milyon varil.
Türkiye'nin tüketimi günde 500 bin varil. Doğalgaz ise yılda 36 milyar metreküp. Irak Kürdistanı doğalgazının ihracı için henüz altyapı yok ama olduğunda yılda 60 ila 70 milyar metreküp ihracat yapabileceği tasarlanıyor.
"Açılım"ın dinamiklerini gelin bir de bu rakamlar ışığında düşünelim...
* * *
Türkiye ile Irak Kürdistanı arasında şu sırada temel soru ne?
Halit Salih'e göre yanlış ve eksik "algılama"dan gayri, müzakere masasına getirilecek pek bir sorun yok. "Algılaması" değişen ise Türkiye. Yeni Federal Irak Anayasası hazırlanırken, Türkiye, Irak Kürtlerinin kazandığı konumu "inkâr" tutumundaydı. 2006-2008 arası ise Kürdistan Bölge Yönetimi'nin varlığının inkâr edilemediği bir "şaşkınlık" aşaması ve ondan sonra ve özellikle Davutoğlu Erbil ziyaretiyle altı çizilen bir "stratejik ortaklık" dönemi.
Dış İlişkiler Bakanı Falah Mustafa Bakir, "Bizim Türkiye'ye ilişkin algılamamız hiç değişmedi" diyor: "Komşularımız arasında tercihimiz her zaman Türkiye oldu ve bunu açıkça diğer komşularımıza, İran ve Suriye'ye de ifade ettik."
Petrol Bakanı Ashti Hawrami, "Türkiye'nin Irak Kürdistanı'na bakışında uzun süren 'kaygılar'ın kaynağını gerçekçi bir gözlemle 'Kürdistan Bölge Yönetimi'nin bağımsızlığa gidişin başlangıcı olduğu korkusu vardı. Oysa denizlere kapalı bir Kürdistan bağımsız olsa da çevresine bağımlı olmak zorundadır. Bağdat'a olmazsa, bağımlı olacağı yer sizin ülkenizdir. Türkiye!" diyor.
Başa dönelim, "iş" Kuzey Irak tarafındaki "güvenlik" kısmından sorumlu Kerim Sincari, hararetle destekledikleri Türkiye'nin "açılımı"nda şimdiki "duraklama"nın geçici olduğundan ve yakında yeniden yol alacağından gayet güvenli.
Bir "bildiği" olmalı...