Cumhuriyet
1135 Okunma, 0 Yorum
Toktamış Ateş - Bugün
Osman Eskicioğlu

Toplumsal bilimlerdeki hemen tüm kavramlar gibi; "cumhuriyet" kavramı da; genellikle yanlış bilinir ve karıştırılır.
En üst düzeyden siyasetçilerimizde; kimi yazarlarımızda ve hatta kimi akademisyenlerde; cumhuriyet "demokrasi" kavramıyla karıştırılır. Hatta cumhuriyet ve demokrasiyi aynı şey zanneden; kimi cahil "üstatlara" bile rastlanır.
Bu köşede daha önce de yazdığım gibi; cumhuriyet tanımlaması çok kolay bir kavramdır. Cumhuriyet "monarşi olmayan tüm rejimlerin ortak adı"dır. Yani demokrasi ve cumhuriyet asla aynı şey değildir.
Demokrasiyi; "insanların kendilerini ilgilendiren ve ilgilendirebilecek olan tüm kararlara katılımı" olarak tanımladığımıza göre bana sorarsanız; her demokrasiye cumhuriyet olmak yakışır; her cumhuriyete de demokrasi olmak yakışır. Ama gerçek yaşamda çok farklı şeyler görüyoruz.
Avrupa'nın köklü demokrasilerine baktığımız zaman; bunlardan çoğunun cumhuriyet değil "monarşi" olduğunu görüyoruz. Her ne kadar tahtta bulunan kral ya da kraliçelerin; yetkileri çok budanmışsa da ve ödentileri halkın seçtiği temsilcilerle belirleniyorsa da; sonuç olarak rejimler monarşidir. İngiltere, İsveç, Norveç, Danimarka, Belçika, Hollanda vb. bu arada saymak gerek.
Bugün Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunun 86. yıldönümü. Bu cumhuriyete bağlı olanlar ve sevgi duyanlara kutlu olsun.
Aslında; 2 Kasım 1922'de saltanat ve hilafet birbirinden ayrıldıktan ve saltanata son verildikten sonra; Türkiye'de "fiilen" bir cumhuriyet yönetimi kurulmuştu.
"Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti" adı verilen hükümetin yönettiği Türkiye örneği çok az görülen bir idari yapıya sahipti. Ve bu gidişin bir cumhuriyetle son bulması mukadderdi. Ancak daha zaman vardı.
Aslında bana kalırsa; Mustafa Kemal rejimin ne isim alacağını kafasında belirlemişti. Bunun izlerini gençlik yıllarındaki konuşma ve anılarda buluyoruz. Fakat "cumhuriyet" sözcüğü; en yakın arkadaşlarının bazılarında bile bir ürküntü yaratıyordu.
Bu arada yeri gelmişken; "demokrasi" ve "cumhuriyet" sözcüklerinin kökenlerini de ele almak istiyorum.
Demokrasi eski Yunanca'dan kaynaklanan bir sözcüktür. Eski Yunancada; "demos" halk demektir."Kratos" sözcüğü de yönetim anlamına gelir. Bu durumda "demos-kratos"; "halkın yönetimi" olmaktadır. (Artık nasıl ve ne kadar halkın yönetimi ise...)
Cumhuriyet sözcüğü ise Latince'den gelir. Eski Roma İmparatorluğu döneminde; "Res-publica" kavramından gelir. "Publica" halka ait demektir. "Res" ise anlamı güçlendirir. Bu durumda "res-publica"; "halka ait" demektir yani "demokrasi" halkın yönetimi; "cumhuriyet" halka ait...
Bizdeki cumhuriyet sözcüğü; Osmanlıca'dan gelen Arapça kökenli bir sözcüktür ve "res-bublica"nın tam tercümesidir. "Cumhur" halk; "-iyet" aidiyet anlamına geldiğine göre; "cumhuriyet" aynen Latincesi'ndeki gibi "halka ait" demektir.
Günümüzün cumhuriyetlerine baktığımız zaman; bunlar arasında uzlaşmaz çelişkiler görüyoruz. Örneğin; İran da bir cumhuriyet; Çin de bir cumhuriyet; Saddam'ın Irak'ı da bir cumhuriyetti. Türkiye de bir cumhuriyet. Bunları nasıl uzlaştıracağız?..
Demek ki; bir cumhuriyetten söz ederken sadece "cumhuriyet" demek yetmiyor. "Nasıl bir cumhuriyet..." olduğunun da dile getirilmesi gerekiyor. Örneğin İran bir "İslam cumhuriyeti." İslam şeriatı ile yönetildiğini iddia ediyor. (Artık nasıl bir siyasal İslam şeriatı varsa...) Çin sosyalist bir devlet. (Artık bu nasıl bir sosyalizm ise...)
Türkiye nasıl bir cumhuriyet acaba? Türkiye; "3 ayak" üzerinde duran bir cumhuriyettir. Bunlar; "halk egemenliği", "laiklik" ve "çağdaşlık"tır. Yani Türkiye Cumhuriyeti "halk egemenliğine dayanan laik ve çağdaş bir cumhuriyettir."
Günümüzde Türkiye'de tartışılan kavramlar arasında cumhuriyet pek yok. Hemen hiç kimse cumhuriyete karşı olduğunu dile getiremiyor.
Fakat nasıl bir cumhuriyete karşı değiller? "Efendim ben İran tipi bir İslam cumhuriyetini istiyorum" derlerse; adını koysalar da koymasalar da; günümüz Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı ve belki de "düşman" olmaktadırlar.
Bu durumda; "Türkiye'de hiç kimse cumhuriyete karşı değil" ifadesi; gerçeği yansıtmamaktadır.
Son dönemde; PKK terörüyle ilgili olarak gerçekleştirilmeye çabalanan "açılım" tartışmaları içinde; "86 yıllık cumhuriyet" kavramı çok dile getirilmeye başlandı ve başından sonuna kadar eleştirel bir tavır sergileniyor.
Osmanlı zamanında; halkımız ve elbette bu arada Kürt kökenli tebaa çok mu mutluydu? Kendi kendilerini mi yönetiyorlardı? Neden sadece cumhuriyet dönemi eleştiriliyor?
Son dönemlerde gördüğüm acı bir tablo var. Türkiye'deki sahte ve sözde liberaller ile eski solcular; cumhuriyet düşmanı unsurlarla işbirliği içindeler ve müthiş "coşkulular."
Aslında bindikleri dalı kesiyorlar ama farkında değiller...

Yorum:

NE CUMHURİYET NE DEMOKRASİ HUKUK DEVLETİ VE REFAH TOPLUMU
Eskiden Osmanlılar zamanında yönetim biçimlerinden söz ederken mutlakıyet, meşrutiyet ve cumhuriyet kelimeleri söylenirdi. Şimdilerde ise çokça revaçta olan cumhuriyet ve demokrasi kelimeleri kullanılıyor. Bana sorarsanız al birini, vur diğerine derim. Çünkü bize göre yönetim demek, hak, hukuk demektir. Hak ve hukukun hâkimiyeti demektir. Adı şu olmuş, bu olmuş önemli değildir; yeter ki, hak ve adalet, hukuk ve hakkaniyet olsun. Hâlbuki bugün böyle mi? Demokrasi demek, sayıca çok olanın az olanı ezmesi ve yok sayması demek değil midir? Çok azı ezer mi, bir milyar yanlış bir doğru eder mi?
Cumhuriyet demek, devlet demek değil mi? Devlet demek ise korku, leviathan ve ejderha demek değil mi? Thomas Hobbes, devleti leviathan (canavar-güç) diye yorumlamadı mı? Bugün devletler halklarını ezmekten başka ne yapıyor. Tüm devlet büyükleri polisler tarafından korunmuyor mu? Demokrasi madem halktan birilerinin devleti yönetmesidir, öyleyse bu yöneticiler, neden polis tarafından duvarlar örülüp korunuyor. Ben size söyleyeyim: Bu düzen, bozuk da ondan, halktan korkanlar, halka zulüm eden düzeni yönetenler, kendilerini kendi halkından top tüfekle korumaya özen gösterirler. Müslümanın İslam’ca, Yahudi’nin Yahudice, Hıristiyan’ın Hıristiyan’ca ve ateistin de ateistçe yaşayabildiği bir toplumda ancak adalet olur ve adaletin olduğu yerde de korku ve endişe olmaz. Toplumda bulunan ancak dini, ilmi, idari ve iktisadi kurumların tam kapasite ile çalışmasıyla adil bir düzen sağlanmış olur. Hâlbuki bugün böyle mi? Devlet denilen aygıt, halkının mensup olduğu dine karşı çıkar mı? Halkın dinini kendi kendine öğrenip öğretmesi yasak olur mu? Halkın dini dizginlerinin devlet kendi elinde tutmak için diyanet teşkilatı kurulur mu? Sen hem laiklikten bahsedeceksin, hem de din teşkilatı kuracaksın? Bu nasıl devlet ve bu nasıl laiklik?
Bugün cumhuriyet, cumhuriyet diyenler, sözüm ona eşitlikten bahsederler. Herkesin, tüm memurların maaşları haberlerde söylenip kimin ne kadar maaş aldığı bilinir; ama askerlerin ne kadar maaş aldığı bilinmez. Belki ben bunu söylemekle hata etmiş olabilirim; belki de bu büyük bir devlet sırrı olabilir mi acaba?
Cumhuriyet, askerler ve demokrasi deniliyor. Bu askerler cumhuriyet ile demokrasinin neresinde? Asker millet, asker millet diye, diye halkı aldatanlar, ülkede eşitlik var diye milleti kandırdılar. Ben şunu kesinlikle biliyorum ki, Müslüman halka göre Hıristiyan halk ve Yahudi vatandaşlar bu ülkede daha özgürdür. Siz hiç duydunuz mu? Onların giyim kuşam, kılık ve kıyafetleri için onlara herhangi bir yasak var mı? Onlar Müslümanlardan daha özgür değil mi? Yoksa bu devlet, Yahudilerin ve Hıristiyanların devleti mi?
Hukuktan ve hukuk devletinden bahsediyorlar. O halde bu hukuk ayrılığı nedendir? Bu askerlerin okulları, pazarları, mahkemeleri, hukukları farklı değil mi? Bu imtiyaz nedendir? Bu maaş farklılıkları nedendir. Bir prof. kendi dalında en üst dereceye gelmiş bir kimse, bir orgeneral de kendi branşında en üst seviyeye yükselmiş biri olduğuna göre bunların maaş farklılıkları cumhuriyet veya demokrasinin bir hikmeti mi acaba?
Din ve ahlak, hak ve hukuk, bu demokrasi ile cumhuriyetin neresinde?  Bize göre hukuku çalıştıran devlettir yani devlet, hukukun müeyyidesidir. Ahlak kurumu ise halkın tasvip ve reddetmeleri ile çalışan bir kurallar bileşkesidir. Dinin müeyyidesi de ahiret inancıdır. Yani hukukun içinde kalması zaruri olan devletin ahlak ve din işlerine karışmaması esastır. Ahlak polisi kurarak halkın elinden bu hakkını alanlar, armudun yerine elmayı koydular. İşte bunun için polis, ahlakı yürütemez; çünkü buna gücü yetmez. Zira halkın sayısı kadar polis olamaz. Ahlak ile hukuku ayıramayanlar, cumhuriyet ile demokrasiyi birbirine karıştırdılar. Hayatı çorba yapıp millete cumhuriyet ve demokrasi diye sundular. Oysa din, ahlak ve hukuk kurumlarının kendi müeyyideleri ile beraber tam kapasite ile çalıştığı yerde tam bir uzviyet ve tam bir uyum ve ahenk vardır. Hâlbuki bugün bunların cumhuriyet ve demokrasi toplumlarında ise tam bir doku uyuşmazlığı vardır.
İşte bu yüzden bunların cumhuriyetleri de demokrasileri de hep aldatma, kardırmaca ve yutturmacadan ibarettir, diyebiliriz. Buna en güzel örnek, yönetimde kuvvetler ayrılığı meselesidir. Diyorlar ki, demokraside kuvvetler ayrılığı vardır. Yasama, yürütme ve yargı birbirinden ayrıdır. Hâlbuki buna göre bu işe bugün tam bir okus pokus demek mümkündür. Zira kanunu yapan da yürüten de yargıyı, savcılar ve diğerleri vasıtasıyla etkileyen de aynı iktidar partisi değil midir?
İnsanlar birbirlerine hukukla, hayvanlar ise kuvvetle muamele ederler. Hukuk devleti hukuk devleti diyorlar, hukuk devletinde azınlık çoğunluk diye bir kavram ve anlayış olmaz. Hukuk devletinde çoğunluk azınlığı yok etmez. Mesela bir odada oturan on kişiden dokuzu pencerenin açılmasını isterken bir tek kişi ben hastayım, pencere açılırsa zarar görürüm derse, bu dokuz kişinin dediği terk edilir. Tek kişi olan hastanın dediği yapılır. İşte buna hukuk derler. 
Onun için azınlıklar kelimesi bizim eski hukukumuzda ve kültürümüzde yoktur.  Hukukla yönetilen ve hukuk devleti iddialarının ortada tedavül ettiği bir toplumda herkes hakkını alır ve çok olanlar az olanları ortadan kaldırmaz. Burada şunu da ilave etmek gerekir ki, bugünkü demokrasi anlayışında olduğu gibi eğer sistemin esası böyle ise böyle kural ve kanunlara hukuk demek yakışmaz. Eğer bir taraf kazanırken diğer taraf kaybediyorsa buna ekonomide faiz derler. Yönetimde hukukta da paylaşılacak konularda bir tarafın dediği olurken diğer tarafın isteği yok ediliyorsa buna hak hukuk adı verilemez. Olsa, olsa buna kuvvete dayanan, çokluğu, gücü ve kuvveti dikkate alan bir yönetim denebilir.
İster cumhuriyet deyin ister demokrasi, ne derseniz deyin bunlar bölücülükten başka bir şey değildir. Çünkü cumhuriyet ve demokrasi demek, bir ülkedeki vatandaşların ikiye bölünmesi demektir. Cumhuriyet tarafı olanlar ve demokrasi tarafı olanlar Böylece insanlar, üst kattakiler ve alt kattakiler, yönetenler ve yönetilenler, seçkin vatandaşlar ve sade vatandaşlar şu tarafta olanlar ve bu tarafta olanlar diye bölünmektedir.  
İşte bütün bu anlattıklarımızdan dolayı biz, toplum hayatının her alanında hukuk adalet ve özgürlük diyoruz. Dinin bilim kadar, bilimin de din kadar özgür olduğu, herkesin inandığı gibi yaşamasının sağlandığı, dini temsil eden teşkilatın kaldırıldığı, din içi okullar ve din dışı okullar ikilemine son verildiği, herkesin dinini istediği kimseden, kurumdan veya okuldan öğrenme imkânının sağlandığı, din, ahlak ve hukukun tam kapasite çalıştırıldığı, tek kelimeyle tüm alanlarda adaletin sağlandığı bir toplum, hukuk adalet ve refah toplumu olurlar. 

 

Osman Eskicioğlu






Sayı: 21 | Tarih: 1.11.2009
Can Ataklı
Pazar fıkraları
1775 Okunma
Mesut Karaaytu
Hayrettin Karaman
Birliğe davet
1514 Okunma
Hilmi Altın
Nazlı Ilıcak
Twitter, Yüksek Ökçeler ve Canan Arıtman
1442 Okunma
5 Yorum
Fatma Karuç
Ahmet Hakan
Gereği düşünüldü
1359 Okunma
2 Yorum
Lütfi Hocaoğlu
Reşat Nuri Erol
Ekonomik oyunlar...
1297 Okunma
Ilker Ardic
Yılmaz Özdil
İrticayla mücadele eylem planı
1289 Okunma
1 Yorum
Leyla Okta
Bekir Berat Özipek
Cehennemden çıkmak sebat ister
1227 Okunma
1 Yorum
Bünyamin Demir
Ahmet Taşgetiren
TSK için imaj her şeydir
1207 Okunma
Zübeyir Erol
Mehmet Şevket Eygi
Şazzlar
1189 Okunma
Emine Hocaoğlu
Oktay Ekşi
Cam duvar
1183 Okunma
Vahap Alma
Mahir Kaynak
Kritik dönemeç
1183 Okunma
Süleyman Karagülle
Zülfü Livaneli
Güvensizlik
1183 Okunma
1 Yorum
Ali Bülent Dilek
Ruşen Çakır
Acil olarak ‘empati’ aranıyor
1176 Okunma
2 Yorum
Tayibet Erzen
Mehmet Altan
Genelkurmay orduyu yıpratıyor
1171 Okunma
Mehmet Hikmetumut
Cengiz Çandar
Iraklı Kürtler ile iki gün
1145 Okunma
Ekrem Fildişi
Toktamış Ateş
Cumhuriyet
1135 Okunma
Osman Eskicioğlu
Mehmet Niyazi
Devletimize güvenmek istiyorum
1134 Okunma
Abdurrahman Erol
Fikret Bila
Cumhuriyet Bayramına Yansıyan Sorunlar
1110 Okunma
Harun Özdemir
Ahmet Altan
Değişiyoruz...
1106 Okunma
Özer Ataç
Fehmi Koru
Darbeleri suç haline getirmek
1101 Okunma
3 Yorum
Ahmet Kirtekin
Rasim Ozan Kütahyalı
Hiç mi utanmayacaksınız
1088 Okunma
3 Yorum
Recep Yıldırım


© 2024 - Akevler