02.11.2009
Devlet kurmamış ve bu ihtiyacı hiç duymamış milletler vardır. Devletini kaybedip iki bin yıl devletsiz yaşayan Yahudiler gibi milletler bulunmaktadır. Ama biz devletsiz yaşayamıyoruz; nerede devletimiz yıkılmışsa, bir süre sonra orada milletimiz de silinmiştir. Bunun şuurunda olan halkımız varlığını devletiyle bir görmüş; "Allah devlete ve millete zeval vermesin" cümlesini dualarına katmıştır.
Devlet soyut bir kavramdır; onu işlevine kurumları kavuşturur. Kurumlara güven, devlete güveni ortaya çıkarır. Vatan ve millet nutuklarının bolca atıldığı bir ortamda büyüdüğüm için bir bando sesi duyunca gözkapaklarımın altında sıcak bir ıslaklık yayıldığını hissederdim. Ama ne yalan söyleyeyim, artık böyle bir his duymuyorum.
Savaş yıkıntılarının altından çıkan ülkemiz kendine gelmeye çalışıyordu. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra dünyada estirilen demokrasi rüzgârı bizi de etkiledi. İstatistiklere bakan, millet oyuyla işbaşına gelen Demokrat Parti iktidarının çok fakir bir ülke teslim aldığını görür. Getirdiği ekonomik dinamizmle refaha doğru ciddi adımlar atan Adnan Menderes hükümeti emperyalizme karşı güçlü olabilmek için bölgesel dayanışmaya önem verdi; Bağdat Paktı'nın kurulmasına önayak oldu. Ege adalarını Yunanistan'a peşkeş çeken kahramanlara (!) karşılık, bu iktidar Kıbrıs konusunda direndi; Zürih ve Londra antlaşmalarını imzaladı. Satvetli dönemimizden üç yüz yıl sonra askerimiz yabancı şemsiyesi olmadan kaybettiğimiz bir toprağa adımını attı.
Darbe yapıldı, halkın oyuyla işbaşına gelen iktidar Yassıada'ya tıkıldı. Milli Birlik Komitesi'nin buraya kumandan tayin ettiği Tarık Güryay'ın zulmü dillere destandır. Aynı komite "Sizi buraya tıkayan kuvvet böyle istiyor" diyecek kadar kişiliksiz bir mahkeme kurdu. Engizisyona taş çıkartacak bu mahkemede bebek, köpek davasından sonra, akşam olunca İskenderun'dan kalkan silah yüklü takaların nereye gittikleri söz konusu edildi. Cümle âlem biliyordu ki o takalar Kıbrıs'a veya Libya üzerinden, kurtuluş savaşı veren Cezayir'e gidiyordu. Fakat Menderes, "Devlet sırrıdır söyleyemem." dedi. Bağdat Paktı'na imza atan üç vatan evladı asıldı.
Milli Birlik Komitesi ABD'den para alarak yedi bin küsur subayı emekli etti. Milletin oyuyla işbaşına gelen meşru hükümetinin şahsında devletimize borç vermeyen, Milli Birlik Komitesi'ne niçin versin? Bu önümüze açık bir tablo koymuyor mu?
Örnekler çok; ama bir tane daha vermekle yetinelim. Garantörlük hakkımıza dayanarak askerimizin Kıbrıs'a çıkışını protesto etmek için Yunanistan NATO'dan çekilmişti. Yunanistan'ın gayretleriyle ülkemize ambargo konulmuştu. Yıllarca ekonomik sıkıntılar yaşadık. Milletimizin gayretleriyle ambargolar aşıldı; fakat Yunanistan NATO'nun dışında kaldı. Hiçbir sivil iktidar Yunanistan'ın tekrar NATO'ya dönmesine izin veremezdi; çünkü oy kaybederdi. Bunun için milletin oyuna ihtiyaç duymayan ara rejim gerekliydi. Darbe yapıldı; Evren Paşa ve arkadaşları Yunanistan'ı şartsız NATO'ya döndürdüler. Darbe ortamını hazırlamak için binlerce genç öldü; darbeden bir gün sonra kan durdu. Bu gençlere, anne babalarına yazık değil mi?
Ordumuzun kuvvetli olması için devletimiz bütçenin büyük bir kısmını ona ayırıyor. Düzenli ordu teröristlere karşı başarılı olmayabilir; ama kuvvetli ordu, her şartta mücadele edecek birim oluşturan ordu değil mi? Eylül darbesinin şartlarının hazırlanması için nelere göz yumulduğu ortadayken Aktütün, Dağlıca karakol baskınları zihinlerde çağrışımlara sebep olmaz mı?
Devletimize güvenmek istiyorum; olup bitenlere bakınca, Anayasa Mahkemesi'nin 367 gibi hukuk dışı kararlarına şahit olunca nasıl güveneyim? Beni ve benim gibileri bu duruma düşürenlerin hesap verecekleri bir merci yok mu?
Yorum:
Nasıl insan için aile temel yaşam birimiyse, milletler içinde devlet aynen o şekilde bir oluşumdur. Ailesi olmayan bir insan terkedilmiş gibi hisseder. Onun içindir ki aile kavramı biz Türkler için kutsaldır. Aynı şekilde bir millet, topluluk bir devlet oluşturamamışsa millet olma özelliğini yavaş yavaş kaybeder.
Yahudiler gibi yüzlerce yıl boyunca devletsiz yaşayan milletlerde vardır. Fakat onların durumu Kur’an da da belirtildiği üzere ayrıdır. Allah onlara bu dünya hayatında farklı bir görev yüklemiştir. O yüzdendir ki onlar bu kadar zaman boyunca devletsiz bir şekilde Yahudi milleti olma özelliklerini korumuşlardır.
Savaştan sonra çok fakir bir millet konumundaydık. Adnan Menderes gibi aydınlarımızın önayak olması ve getirdikleri dinamizmle ülkemiz refah yolunda ilerlemekteydi. Ne var ki darbe oldu ve bu gibi aydınların önüne set çekildi, hatta asıldı. Sadece ordusuyla değil kültürüyle, bilgisiyle bir yerlere gelebilecek olan ve bu potansiyele sahip olan bu ülke, bu ve bunun gibi durumlarla hep engellendi ve engellenmeye devam etmekte…
Gençlik ise üfürükten siyasi veya sosyal meselelerle uğraşmaktan kendi değerlerinden bihaber bir şekilde yetişmekte…