14.10.2009
Ronin, Japonca bir sözcük.
“Efendisini” kaybetmiş savaşçı anlamına geliyor.
Japon kültürüne göre toplumun en güvenilmez insanları bu “roninler”.
Deniz Baykal’la Devlet Bahçeli’nin izlediği politikalara, söylediği sözlere bakınca insanın aklına kaçınılmaz olarak “roninler” geliyor.
Bu iki politikacı, devletin ve sistemin muhafızları.
Her türlü değişikliğe karşı çıkıyorlar.
Ama küçük bir “ayrıntıyı” atlıyorlar.
Onların devleti değişti.
Onların sistemi de değişiyor.
Onun için bu iki politikacı gittikçe daha yalnız ve acıklı bir şekilde gülünç hale geliyorlar.
Yüz yılın bütün sorunları teker teker çözüm sırasına girdiğinden, bu ikisi her gün bir çözüme, bir barış girişimine karşı çıkan, her şeye “hayır” diyen, niye “hayır” dediğini açıklayamayan ve en önemlisi asla sonuç alamayan iki asabi ve bencil ihtiyara dönüşüyor.
Dünyayı hiç algılayamıyorlar, hayatı hiç algılayamıyorlar, ülkelerinin insanlarını tanımıyorlar, dindarların değişimini kavrayamıyorlar, Kürtlerin dertlerini hissedemiyorlar, sadece sürekli olarak “hayır” diyorlar.
Halbuki, önceki gün MİT eski müsteşar yardımcısı Cevat Öneş’in Neşe Düzel’e çok güzel anlattığı gibi dünya değişti, Türkiye’nin dünyadaki rolü değişti ve devletin pozisyonu da buna bağlı olarak değişti.
Cevat Öneş, “emekli” bir istihbaratçı ama bana sorarsanız bugünkü devletin görüşlerini en iyi o anlatıyor.
Eğer “devlet” dile gelip konuşabilseydi herhalde Öneş gibi konuşurdu.
Türkiye, “Ortadoğu, Balkanlar ve Kafkaslar” üçgeninin ortasında, bu üçgenle tarihî bağları olan 70 milyon nüfuslu bir ülke olarak “barış havzası” olacak.
Bu bölgelere barış Türkiye’den yayılacak.
Hem bir enerji geçiş merkezi olacağız, hem de huzuru ve barışı biz sağlayacağız.
Bu, dünyanın Türkiye’ye biçtiği rol.
Bu rolün gerçekleşmesi hem Türkiye için hem de dünya için iyi.
Arka arkaya gelişen olaylara bakarsanız bu durumu daha iyi anlarsınız, Kürt açılımı gündeme girdi, Ermenilerle geçen yüzyıldan kalan sorun çözülüyor, yakında sınır açılacak, Suriye ile sınırı kaldırıyoruz, isteyen istediği gibi girip çıkacak, yakında İçişleri Bakanı Kürdistan’ı ziyaret edecek, belki Başbakan da oraya gidecek.
Yüz yıldır bırakın çözülmeyi, çözümünden bahsedilmesi bile yasak olan “tabular” birer birer çözülme sırasına girmekle kalmıyor, insanların günlük konuşmalarının parçası oluyor.
CHP ve MHP, “eski” devletin sözcüleri olarak bu gelişmelere karşı çıkarken, birden kendilerini devletle de karşı karşıya buluyorlar, bir zamanlar toz kondurmadıkları orduyla polemiklere girişiyorlar.
Arkalarında devlet yok çünkü.
Onlar birer “ronin” artık.
Aslında bir politikacı ve parti için “devletten” bağını koparmak, övünülecek bir gelişmedir ama bu iki parti devletten “bağını koparmadı”, devlet bu iki partiden bağını koparıyor.
Bu iki partinin devletle bağı kopuyor ama bunlar halklarıyla da bir bağ kuramıyorlar.
Baykal’la Bahçeli için Güneydoğu “yabancı bir ülke”, oraya gidemezler, orada toplantı yapamazlar, oradan oy alamazlar.
Sadece oradaki insanlara yapılan zulmün devamını isterler, savaşın sürmesini desteklerler.
Devletin içinde de “devletten kopmuş” birimler, bürokrasinin “roninleri” var, bu iki partiyle onlar işbirliği yapıyor ama hiçbir başarı şansları yok.
Öneş’in dediği gibi, “AKP büyük bir beceriksizlik yapmazsa ya da büyük bir kriz patlamazsa” Türkiye barış havzası olacak.
Bana sorarsanız bunu, AKP’nin beceriksizliği de bu gidişatı önleyemez, AKP değişir, gelişmeler devam eder.
Hayat bunu emrediyor, yeryüzünde hiçbir devlet, hiçbir ülke bu değişime karşı çıkamaz.
Bütün ülkeler artık “ortak bir çıkarın” etrafında toplanmak zorunda, “ben bu çıkar ortaklığını istemiyorum” diyen gider, “dünyanın parçası olmayı” kabul eden gelir.
Barış, bu ülke için bir zorunluluk, bütün bölgeye “barışı” getirecek bir ülkenin kendi içinde “barışa “kavuşmaması mümkün değil.
AKP, bu değişimi en iyi anlayan parti ama bunu şimdilik sadece aklıyla anlıyor, henüz “vicdanıyla” anladığını sanmıyorum.
Vicdanıyla anlasaydı, “Gazze’deki çocuklar” için İsrail’le zıtlaşan Türkiye’nin başbakanı, ıssız bir mezrada parçalanan Ceylan’ın acısını hisseder, en azından bir başsağlığı dileme “cesaretini” gösterirdi.
Ama hayat ona “kendi ülkesinin çocukları” için üzülmeyi de öğretecek.
Bu ülke “siyasi roninlerine”, vicdanı kendi çocukları için sızlamayan başbakanlarına, devletin içinden devleti göremeyen görevlilerine rağmen değişiyor.
Çünkü bu dünyada, bu dünyadan daha büyük bir güç yok.
Y O R U M :
l) YİTİRİLMİŞ HUZURDAN GERİ KALAN
Savaşçı, öz yapısına yüklenmiş imha güdüsünün yanı sıra hedef seçmede ki etkinliği yönlendiricisiyle ( efendi, komutan, amir, patron) belirginleşen kişilik. İçindeki umutsuzluğu hedefi imha ile yatıştıran; ya da içindeki “boşluğa” dışında simetri oluşturmaya adanan eylemcilik.
İnsan, içindeki derin huzur diyarlarını “elinden” bir kez kaptırdığı zaman; artık yaşamı ister istemez huzursuzluğa programlanmış oluyor. Bütün uğraşı, İçindeki huzur ve mutluluğu yitirmesine, dışındaki etkinin sebep olduğunu düşünerek; o sebep olanı bulup- yok edip; kaybettiğinin yerine yenisinin gelişinin tıkanıklığını açmanın peşine düşmedir.
Bireyin içi ve dışı bir “bütün” teşkil etmektedir. İçyapı, dış yapıyı; dış yapı, içyapıyı oluştururken; öncelik, statükonun değiştiren ilk etkidir. Bu değişiklik nicelik olarak, içten dışa; dıştan içe.. şeklinde sarmal halindeyken; nitelik değişimin öncesindeki etki yerinin saptanması, insan zihninde bozucu faktör olarak belirginleşir. Bu da savaşçı fenomeninde hedef olarak inşa edilir.
Hedef inşası, bireysel ve organize olarak ikiye ayrılabilir. Bireysel hedef inşası, suç biliminde intikam ve türevleri şeklinde sınıflandırılırken; diğer organize hedef inşası, yapısı gereği, gerekçesinde daha “ulu” amiller / sebepler / ülküler / amaçlar.. üretmek zorundadır.
Organize suç önleme veya oluşturma helezonu iki taraflı ve “dışarıdan” bağımsızlaşıp “bırakıldığında”; omurgası güç ve kuvvet olan bir yapının kontrol olanakları yitirilir.
Olması gereken: “kontrol profillerinin” yapının şeklini koruyucu ve taşıyıcısı olarak yapı içinde oluşturulmasıdır:
Çadır direği çadır bezsinden olmaz!!
2) KINSIZ KILIÇ TAŞIMAK
Savaşçı, barışa yönelik amaçlar için ödevlendirilirken; barışta tutulması, insanlık için her zaman zorlu bir uğraş olmuştur. Savaşta kontrol edilemeyen “girişim”, “sahibini” de savurur.
Kontrol, standart ve belirsiz olasılıklar bağlamında sistemleştirilmelidir. Salt standart olasılıklarla kontrol yapılandırılması, yaşamın değişkenliğiyle çelişir ve eksikliğini kritik zamanlarda pahallı bir bedel ile gösterir/ödetir.
Sorunlar bağlamında, tanımlı ve çerçeveli sorunlar, insan için nispeten güvenli sorunlar olarak sınıflandırılır; oluşturduğu düzenekler de hep bu istemi kendini gösterir. Oysa saptayamadığı fakat güvensizliğinden haberdar olduğu tanımsız dış alanlar yaşamın yapısı gereği kendini her an gösterecek yapıya sahiptir.
Çok katmanlı ve güvenli yapılar içsel “huzuru” sürdürüp; dışsal “sızmalar” için önlem aldıklarında; kendilerini bekleyen “sürpriz”; tanımladıkları kisvesindeki ( bildik görüntülü sorunlar) sızmalarca yapı bozumuna uğrayabilmeleridir. Bu “kanma”, zayıfların tasfiyesi yaşam düsturunun işlemesinden oluşur.
3) KARANBOL
Karanboller standart yapıların bağırlarında büyür. Bilinen, güvenli ile beslenirken; karanbolün gıdası, bilinenin rehaveti/ akan suyun ağırlaşması/dikkat azlığı/gevşeklik tir. Koruyucu yapılar, tanımlı hassasiyet ve risklere lere göre konumlanırlar. İşlerliklerini, gerekirliklerini kendilerini besleyenlere kanıtladıkça yaşamlarını sürdürürler. İşlerliklerinin azaldığı yolunda ilk “bilgi” koruyucu yapılarca algılanır. Bu algılama, yapı bozumunun ilk habercisi olduğundan; güven sendromu, güvenlik odaklı yapıların daha hızlı bozulmasına yol açar.
Koruyucu yapılar, kuruluş amaç ve ödevlenmelerinin gerekçeleri azaldıkça; korunma güdüleriyle suni gerekçeler üretirler; böylelikle varlıklarını sürdürürken, kendilerini oluşturanlara zarar vermeye giderek kendilerini de yok etmeye başlarlar.
Karanbol denilen olgu hep sürecektir: Negatif planlarda daha çok; pozitif planlarda daha seyrek. Olumluluk (pozitif etkinlik), evrenin benzerler birbirini çekerler yasasıyla kendini daha az engelleyen olayları paralel olarak çekerken; Olumsuzluk (negatif etkinlik) ise yine benzerleriyle kendini çoğaltır ve engelcilik çoğalarak kiriz haline gelir.
Bu tespit, savaşçı bağlamında değerlendirildiğinde, Yönlendirilen savaşçının, hedef ve yönlendirici değerlendirilmesine bakarak gelecek olayların tabiatını anlayabiliriz. Yönlendirici ve hedef birlikteliği; yönlendirici ve hedef ayrılığı; bunların olumlu ve olumsuz yönleri; savaşçının/çözücünün, etkinliğinde çok seçenekli olarak görülecektir.
SONSÖZ
Yorumumuz dayanağı metinin girişinde işlenen, yitik liderli samuray (ronin) ve hedef ilişkisi; yukarıda işlene gelen açıklamalar kavşağında roninlerin, yurtlarında karonbol mayın olarak seyir halinde olup hedef sapmaları gösterecekleri anlaşılacaktır.