30.10.2009
Osmanlı devleti zamanında ilk okullarda (ibtidaî mektepleri) yoğun din ve Kur'ân eğitimi veriliyordu. Her Müslüman çocuğu ilmihalini öğreniyor, Kutsal kitabımızı okumasını biliyordu. Sultanî ve i'dadî denilen liselerde din kültürü okutuluyordu. İcazetli ve değerli din âlimleri sarık ve cübbeleriyle ders veriyordu. Meşhur Galatasaray Lisesinde (Mekteb-i Sultanî) Nimet-i İslâm kitabı müellifi Hacı Mehmed Zihni efendi öğretmenlik yapmıştı. Yatılı Galatasaray Lisesinde vakit namazlarını, okulun camiinde, resmî imamın ardında cemaatle kılmak, bütün Müslüman öğrenciler için mecburî idi.
Yakın tarihimizde İslâm'a düşmanlık edildi, genç nesillere din eğitimi ve kültürü verilmedi. Çoğulculuk ve demokrasiden sonra biraz (evet biraz) hürriyet geldi ama yeterli olmadı. Müslümanlar bu hürriyeti iğtinam edemediler.
Son otuz kırk yıl içinde ülkemizde bid'at cereyanları türedi, Ehl-i Sünnet ve Cemaat inancı sarsıldı, din konusunda ortaya aykırı fikirler atıldı.
Laik rejimin sıkı kontrolu ve güdümü altındaki resmî din mektepleri, eski İslâm medreselerinin yerini tutamadı, boşluğunu dolduramadı.
İslâm'ı mihraptan yıkmak isteyen şer güçleri ilâhiyat fakültelerine sızdılar. Dinde reform, dinde değişim, ılımlı İslâm, Fazlurrahmancılık (Tarihsellik mezhebi), telfik-i mezahib, mezhepsizlik, Selefîlik, Hoşgörü ve Diyalog gibi bozuk akımlar oluştu.
Ülke dışından gelen petro-dolarlar bu oluşumlarda büyük rol oynadı.
Kur'ân'ın nice muhkem ayetinin geçersiz olduğu iddia edildi.
Sünnet ya tamamen, ya kısmen inkâr edildi.
Fıkıh ve mezhepler put olarak görüldü ve gösterildi.
Ortaya ehliyetsiz, liyakatsiz ve icazetsiz kimseler tarafından hazırlanmış ve içlerinde vahim hatâlar olan bir yığın Kur'ân tercümesi, meali ve tefsiri çıkartıldı.
Farmason Afganî din önderi, münci (kurtarıcı) gibi gösterildi.
Her Müslümanın ictihad yapabileceği fikr-i fâsidi yayıldı.
Tasavvuf ve tarikat mensubu ve muhibbi Müslümanlar müşrik ve kâfir ilân edildi.
Evliyaullaha 'Evliyauşşeytan" denildi.
Yüce Allah'a zeman ve mekan, cisim, insanlar gibi organlar, cihet, inmek ve çıkmak gibi noksan sıfatlar izafe edildi. Böylece Ehl-i Sünnet Müslümanlığının tenzih prensibi çiğnendi.
Ehl-i Sünnet'in akaitte iki imamı olan İmam-ı Eş'arî ve İmamı Mâturidî bid'atçi ve kâfir ilân edildi.
Velhasıl din konusunda dehşetli bir anarşi, kaos, karmaşa meydana getirildi.
Şu anda ehl-i bid'at gazetelerde, dergilerde, internet sitelerinde, bazı dernek ve vakıflarda gece gündüz propaganda yapıyor.
Tabakat-ı fukahanın en alt derecesi olan müftülük makamında bile olmayanlar mutlak müctehidlik taslıyor.
Müslüman halkın bir kısmının kafası allak bullak.
Doğrusu çok üzücü, çok kahr edici, çok düşündürücü bir haldeyiz.
Sahte müctehidler, bid'adçiler şazz fikir ve görüşlerle halkın zihinlerini karıştırıyor.
Şazz "Kaide (kural) dışı olan, istisna teşkil eden, genel görüşten ayrı olan" demektir.
Bu şazz fikir ve görüşlerden biri de İbn Teymiyye'nin ortaya attığı "Cehennemin ebedî olmadığı" iddiasıdır. Bu iddia Kur'ân'ın açık ayetlerine, Sünnete, icmâ-i ümmete, cumhur-i ulemânın görüşüne aykırıdır. İbn Teymiyye'nin bu konudaki aykırı görüşü ictihad değil, kuruntudan ibarettir.
Yeterli ve sağlam din bilgisine, kültürüne, birikimine sahip olmayan bir toplumda bu gibi şazz fikirleri ve görüşleri savunmak elbette doğru ve insaflı bir şey değildir.
Bundan yüz sene önce okumuş, tahsilli Müslümanlar, kendilerine yetecek miktarda usûl-i fıkıh ilmini bilirlerdi. Bu devirde usûl-i fıkıh bilenlerin sayısı çok azalmıştır.
Sevgili Müslüman kardeşlerimin dikkatlerini aşağıdaki hususlara çekmekte yarar görüyorum:
1. Ehl-i Sünnet ve Cemaat yolundan, mezhebinden itikadından, ahlakından ayrılmayınız.
2. Ehl-i Sünnet ile Ehl-i Bid'at arasında ihtilaflı olan bütün konu ve meselelerde, yüzde yüz Ehl-i Sünnet haklıdır. Ehl-i bid'atin haklı olduğu tek ihtilaflı mesele yoktur.
3. Fıkha ve hak bir mezhebe bağlanmak şarttır, zarurettir, vacibtir.
4. Cumhur-i ulemâ yolundan gitmek de böyledir.
5. Şazz ictihadlara, fikirlere, görüşlere, te'villere, yorumlara iltifat edilmemelidir.
Yazının tamamı için tıklayınız.
Yorum:
Osmanlı zamanın da medreselerde ilk batı ilimleri verilmeye başlanmış daha sonra ise Kuran ilimleri okutulmuştur. Bu çok güzel bir eğitimdir. Yazarımızın da dediği gibi daha sonra islamâ düşmanlık edildi ve laiklik dinsizlikle eşit değer gösterilmiştir. Açık saçık olanlar laik insan kapalı olanlar ise laik olmayan olarak gösterilmektedir. Bunun sonucu da günümüzde ki gençlik inanç hakkında sadece Allah’a inanmaktadırlar. Kuran hakkında hiçbir bilgisi olmadığı gibi ayrıca birçok insanın da yapmadıkları gibi onlarda Kuran –ı Kerimi hiç merak etmiyorlar. Açıp okumuyorlar.
Eskiden kuran-ı Kerimin Türkçe mealinin günah diyerek yapılmaması ve basılmamasından dolayı Kuran-ı Kerim’e sadece saygı duyulmaktaydı. Çünkü herkes okuyup anlayamadıkları gibi okumasını da bilen çok azdı. Şimdi ise mealsiz Kuran yok denecek kadar az olduğu halde ve birçok okuryazar olmasına rağmen kimse merak edipte Allah bize ne göndermiş diye okumuyorlar.
Hud süresinde de gökler ve yer durdukça diyerekten bir sınırın olduğunu anlıyoruz. Maide 24. ayette geçen ebedi kelimesi sonsuz anlamında kullanılmadığını göstermektedir. Bence yazarımız ibn Teymiyye’nin ortaya atmış olduğu cehennemin ebedi olmadığının iddiasın da yanıldığını anlamış bulunuyoruz.
فَأَمَّا الَّذِينَ شَقُوا فَفِي النَّارِ لَهُمْ فِيهَا زَفِيرٌ وَشَهِيقٌ (106) خَالِدِينَ فِيهَا مَا دَامَتِ السَّمَوَاتُ وَالْأَرْضُ إِلَّا مَا شَاءَ رَبُّكَ إِنَّ رَبَّكَ فَعَّالٌ لِمَا يُرِيدُ
Bedbaht olanlar ateştedirler, orada onların (öyle feci) nefes alıp vermeleri vardır ki.[106] Rabbinin dilediği hariç, (onlar) gökler ve yer durdukça orada kalıcı olanlardır. Çünkü Rabbin, istediğini hakkıyla yapandır. (Hud-106-107)
قَالُوا يَا مُوسَى إِنَّا لَنْ نَدْخُلَهَا أَبَدًا مَا دَامُوا فِيهَا فَاذْهَبْ أَنْتَ وَرَبُّكَ فَقَاتِلَا إِنَّا هَاهُنَا قَاعِدُونَ
Onlar: «Ey Musa, onlar orada bulundukça biz asla oraya girmeyiz! Haydi, sen Rabbinle git, ikiniz savaşın; biz işte burada oturacağız!» dediler.(Maide 24)
Bu ayette ebedi kelimesine onlar orada bulunduğu müddetçe diyerek sınır konmuştur bu da ebediliğin sonsuz anlamına gelmediğinin delilidir.