30.10.2009
Cumhuriyetin 86. yıldönümünü kutladık. Halk kutlamalara coşkuyla katıldı. Çağdaşı birçok rejim veya devletin tarihe karıştığı bu süreçte Atatürk’ün “En büyük eserim” dediği cumhuriyetin 86. yaşını kutlaması oturduğu temellerin sağlamlığını gösteriyor. Temelinden sarsılmaya çalışılsa da Türkiye Cumhuriyeti’nin 21. yüzyıla ayakta girmesi, pasının sağlamlığı açısından önemlidir.
Buna karşın son yıllarda gözlerimiz cumhuriyet kutlamalarının coşkusundan çok gölgesini hissettiren sorunlu alanlara çevriliyor. Basın, haber değeri gördüğü alanları daha yakından izliyor. Bu izleme, cumhuriyetin 86. yıldönümüne yansıyan sorunları kamuoyuna yansıtıyor.
Diyarbakır nasıl?
Örneğin, bayram kutlamaları acaba Diyarbakır’da nasıl, diye mutlaka bakılıyor. Neden bakıldığı da açık. Her yıl olduğu gibi bu yıl da basının gözü Diyarbakır’daydı. Belediye Başkanı Osman Baydemir törenlere katıldı mı? Valinin elini sıktı mı? Garnizon komutanıyla tokalaştı mı? Aralarında konuştular mı? Belediye Başkanı İstiklal Marşı’nı söyledi mi? Bu soruların yanıtlarının haber değeri taşıması sorunlu bir alanla ilgili olmasından kaynaklanıyor. Bu alan cumhuriyetin “millet” anlayışıyla sorunlu.
Resepsiyon bolluğu
Ve Ankara’da gözlenen alanlar. Son dönemlerde Cumhuriyet Bayramı için birden fazla resepsiyon düzenleniyor. Çankaya Köşkü iki kez ev sahipliği yapıyor. Önce devlet erkânına öğlen eşsiz resepsiyon. Akşam sivil kesime eşli resepsiyon. Genelkurmay da Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarına yarı bir resepsiyon veriyor. Resepsiyon bolluğunun nedeni bir başka sorunlu alana işaret ediyor: Laiklik anlayışı.
Anıtkabir ve İzmir’den gelen ses
Son yıllarda Anıtkabir cumhuriyete sahiplenmenin ölçüsü haline geldi. Kaç kişi ziyaret etti, neler yaptılar, neler söylediler? Bu yıl da buna bakıldı. Anıtkabir dolup taştı, “Yaşasın Atatürk, Yaşasın Cumhuriyet” sloganları yükseldi. Törenlerde üst sıralarda yer alan bir haber de İzmir’den yükselmişti. Törenler sırasında devlet erkânı yerini alırken, izleyicilerden “Şehitler ölmez, vatan bölünmez” sloganı yükseldi. Bu bir başka sorunu yansıtıyordu: Cumhuriyetin nitelikleriyle ve geleceğiyle ilgili kaygılar.
Zirvedeki ilişkiler
Devletin zirvesi de dikkatle izlendi. Başbakan’la ana muhalefet lideri tokalaştı mı? Başbakan’la Genelkurmay Başkanı tokalaştılar mı, yoksa baş selamıyla mı yetindiler? Cumhurbaşkanı hepsiyle ayrı ayrı tokalaştı mı? Aralarında sohbet oldu mu? Bu soruların yanıtları da haberdi.
Çankaya Köşkü’ndeki ilk resepsiyonda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un yarım saat baş başa konuşmaları “son dakika” notuyla haber televizyonlarına yansıdı.
Bu dikkat de devletin zirvesindeki uyumun öneminden, “İrticayla Mücadele Eylem Planı”nın ıslak imzalı haliyle bu belgeyle birlikte savcılığa ulaşan ihbar mektubundan kaynaklanıyordu. Sorunlu alan ise demokrasiyle ilgili kaygılardı.
Y O R U M :
Cumhuriyet Ne Ola ki?
Yakın tarihimizde Cumhuriyet kavramını ilk kez 1865’de Namık Kemal, Ziya Paşa ve Ali Suavi gibi Osmanlı’nın ilk İslamcı aydınları, dergilerinde gündeme getirdiler. Batılılar “Türk”e “Müslüman” dediklerinden ilk İslamcılara da Jön Türkler, yani Genç Müslümanlar dediler.
Gerçekte Osmanlının ilk İslamcıları, Batı’da gündeme gelen laiklik, demokrasi, cumhuriyet, parlamenter sistem, liberalizm, hukukun üstünlüğü, anayasal düzen gibi kavramları İstanbul’da kurulan Mason Localarında duydular. İlk tartışmaları da localarda yaptılar.
Acaba bu kavramlar İslam dini açısından kabul edilebilir miydi, bunu tartıştılar.
Localarda yapılan tartışmaların müdavimleri arasında Yahudi, Rum, Emeniler yanında, yeter sayıda Müslüman alim ve bürokrat da vardı. Daha önemlisi bu kavramların en heyecanlı tartışmacıları da Müslümanlardı.
İstanbul’da Müslüman aydınların yayımladığı yüzlerce makalede cumhuriyet gibi laiklik, demokrasi, liberalizm, anayasal düzen, parlamenter sistem, hukukun üstünlüğü gibi Fransız Devrimini hazırlayan kavramların hepsi İslam Dinine uygundu. Tartışmalar yapılıyor, sonuçlar böyle çıkıyordu. Kanıtlar ise Kuran’dan ayetler, Peygamberin hadisleri, usul, fıkıh ve kelam kaynaklarıydı. Bunların yetmediği yerde ise yeni içtihatlar yapılmaktaydı.
İslamcı aydınlar bir yandan Montesquieu ve Rousseau gibi Fransız devriminin aydınlarının fikirlerini İslam dini açısından kabul edilebilir kalıplar içerisinde savunurken, diğer yandan da batılı aydınların İslam dinine yaptıkları saldırılara yanıt veriyorlardı.
Cumhuriyetin ilanına, 1865’den 1923’e kadar cumhuriyet rejimi aleyhinde bir tane dini makalenin yazıldığına rastlanmamıştır. Yazılan makaleler bu kavramların lehineydi.
Bu konuları dikkatle okuyan ve araştıran biri olarak hayretler içindeyim. Şöyle ki;
-Bütün Sünni İslam kaynaklarında “başkan (halife) seçimle iktidara gelir” yazılmasına rağmen babadan oğula geçen hanedanlık yönetimi İslam dininin emri gibi sunulmaktadır!!!
Yazıklar olsun…
-Cumhuriyet, İslam Dinine göre yönetilen Osmanlı rejiminin yerine kurulan yeni rejimin adıdır!!!
Takdim böyledir, yazıklar olsun…
Osmanlı Devletinin Müslüman milletini Batının yükselen değerleri cumhuriyet, demokrasi, laiklik, anayasal düzen, hukukun üstünlüğü, liberalizm, parlamenter sistem gibi kavramlarla tanıştıran İslamcı yazarları, aydınları, aksiyon adamlarını,
-“Yeni Osmanlılar”,
-“Jön Türkler”,
-“Meşrutiyetçiler”
-Şucular, bucular… ama asla İslamcı olmayan unvanlara mal ederek gerçek dışı bilgileri ders kitaplarına kadar taşıdılar!!!
Yazıklar olsun…
Milli Mücadeleyi Müslümanların desteğiyle kazanan Mustafa Kemal ve arkadaşları, buna destek veren Papa Eftim Cemaatini ve Yahudileri göz ardı ederek, yalnızca Müslüman unsurların zaferi gibi takdim etmiştir. Bir süre sonra da bir ırkın zaferi gibi kutlanmaya başlanmıştır!!!
Yazıklar olsun…
Müslüman unsurlardan oluşan “millet”, ırksal unsurlara indirgenmiştir!!!
Yazıklar olsun…
Atatürk’ün “En büyük eserim” dediği cumhuriyeti
-İslamsızlaştıranlar,
-Etnik toplulukların ortak kimliği “İslamiyet”i, irtica ile mücadele kapsamına alıp bu uğurda elinden geleni ardına koymayanlar,
-Müslümanların başarılarını sürekli örten, gizleyen, başkasının hesabına ciro edenler,
-Müslüman aydınları İslam dışı unvanlarla İslamiyet karşıtı gösterenler,
-Yazdığı yüzlerce İslami makaleyi ve kitapları bir kenara atıp hatta hiç söz etmeyip onu sadece bir şiiri ile “Vatan Şairi” ilan edenler,
-İslam dini ve Müslümanlarla alay edip “şehitler” üzerinden iktidar kovalayanlar…
Cahiller…
Yalancılar…
Sahtekarlar…
Siz kim, cumhuriyet kim…