29.10.2009
Tabii ki imaj her şey değildir.
Bazen imajı kurtarır ama gerçeğinizde müthiş zaaflar taşıyabilirsiniz.
Hani denir ya:
-Hızlı yaşa, genç öl, cesedin yakışıklı olsun!
Grand-tuvalet gezip, açlıktan nefesi kokan adamlar vardır. Maksat imaj kurtulsun.
Ama ben inanarak söylüyorum, TSK için imaj her şey değilse bile, bu vurguya değecek kadar önemlidir.
Genelkurmay Başkanı Başbuğ, "Milli ordu" ifadesinin altını birkaç kere çizdi ya...
Bunun anlamı "millete mal olmuş ordu" demektir.
O da, en önce saygınlıkla, güvenilirlikle temin edilir.
Toplumun en güvendiği kurumlar arasında TSK'nın ilk sıralarda (ilk sırada) olması hem ülke için hem bizzat asker için önemlidir.
Toplum da, askere bu itimat belgesini verir.
Gelgelelim, bugünlerde yaşananlar, herhalde TSK'yı en çok bu imaj boyutuyla tedirgin etmelidir.
İlginç bir tespit bence şu:
-Toplum sorulduğunda askere güven bildirirken, mesela askeri darbeleri onaylamaz, askerin toplum önüne koyduğu siyasi kadrolara itibar etmez ve ilk fırsatta sistem üzerindeki asker etkisini azaltma yönünde tavır koyar.
27 Mayıs darbesini yapan askerin toplum nezdindeki imajı yaralı değil midir?
12 Eylül darbesini yapan askerin siyaset arenasındaki adayı olarak Turgut Sunalp, itibar açısından yerlerde sürünmedi mi?
28 Şubat'ın rövanşı, millet nezdinde, AK Parti'nin iktidara taşınması değil midir?
Bu günler...
Kimi yüksek rütbeli subayların da sanık olarak yargılandığı Ergenekon davasının peşinden gelen günler...
Jandarmanın neredeyse tüm memleketi fişlediği günler...
AK Parti iktidarını devirmek için darbe arayışları içinde art arda cunta oluşumlarının yaşandığı günler...
Genelkurmay Başkanları'nın oturup savruk ifadelerle e-muhtıra kaleme aldığı günler...
Şemdinli'de suikast girişimi içinde yakalanan şahsa Genelkurmay Başkanı'nın "iyi çocuk" zırhı giydirip, yargıdan kaçırdığı, üstelik yargının başının yendiği günler....
Ve askeri türlü çeşitli dudak uçuklatacak komploların aktörü haline getirmeyi amaçlayan "Bitirme planlı" günler...
Kağıt parçası günleri...
Askeri savcı marifetiyle soruşturmanın üstünün örtüleceği kaygısı yaşatılan günler...
Islak belge günleri...
Cunta iddiasının ayyuka çıktığı günler...
Genelkurmay'da bilgisayar kayıtlarına karşı yok edici operasyonların yaşandığı günler...
40 çuval evrakın katledildiği günler...
Bütün bunların medyanın her kesiminde manşet olduğu, flaş haber halinde sunulduğu günler...
Böyle bir sürecin içinde, her hadisenin bir ayağında askerin yer aldığı düşünülürse, ortaya dev gibi bir imaj problemi çıkması kaçınılmaz.
Toplum ister istemez soracak:
-Orada ne oluyor? Kim ne yapıyor?
Tam bir gözaltı.
Her bilginin, gidip zihinlerdeki imajla hesaplaşması...
-Güvendiğimiz kurumda neler oluyor? Bütün bunlar gerçek mi?
Tabi ki, millet için ordu, en hayati kurumlardan biri. Milletin orada, savunmasını emanet ettiği ve eline silah verdiği bünyede, gerçekten güven duyulacak bir kurum olmasını arzulamasından daha tabii bir şey olamaz.
Ama ya, bu cuntalar gerçekse... Ya millet iradesine karşı bir oluşum varsa? Ya oradakiler, ülke savunmasından başka işlerle uğraşmakta iseler... Ya eldeki silahın topluma karşı kullanılma riski mevcutsa...
Bütün bunlar kahredici ihtimallerdir.
Böyle bir ihtimalin en küçüğü bile zehirleyicidir.
Ama şu anda, şu "Bitirme Planı" hikâyesi, geçmişteki kötü hafızayı da gün yüzüne çıkararak, millet nezdinde ciddi yara açıyor.
TSK'nın millet nezdindeki güven skalasına önem veren herkes, evet herkes, şu anın imaj aşınmasını gündeme almak zorunda.
Toplum bilgilendirilirken en güvenilir duruşu bulmak, artık kaçınılmaz olmuştur.
"Kağıt parçası" söyleminin aşındığı kadar hiçbir şey aşınmadı desem yanlış olmaz.
Onun için Genelkurmay Başkanı, kendini aşan ve yıllarını verdiği "milli kurum"un imaj kaybını önlemek gibi bir sorumlulukla karşı karşıyadır.
Belki de en yapılmaması gereken şey, TSK'nın itibarı üzerinden kişilerin korunmasına yönelmektir. Böyle bir tavır kesinlikle istismar olarak nitelenecek ve bir kere daha TSK itibarına darbe vurulmuş olacaktır.
Yorum:
Ak Parti iktidar olduğundan bu yana ve özellikle son seçimlerden itibaren önceki hatalarından ve milletin seçimdeki reaksiyonundan ders çıkaran TSK tarafından büyük destek almıştır. Ne var ki bu durumdan rahatsız olan batı bu sefer askeri kışkırtamayacağını anlayıp medyanın da etkisiyle ters bir hamle yapıp bu sefer Ak Partiyi askere karşı kışkırtmakta ve askeri bu şekilde müdahaleye mecbur bırakmak istemektedir. Amaç tekrar ülkeyi karıştırmak gelişmeyi önlemektir.
Ahmet Taşgetiren "Belki de en yapılmaması gereken şey, TSK'nın itibarı üzerinden kişilerin korunmasına yönelmektir" derken neden kendisi görevlilerin (kişilerin) yaptıklarından dolayı TSK’nın itibarını sorgulamaktadır. Bilinen temel bir askeri mantık vardır; yapılan kişisel hatalar topluca cezalandırılır. Savaşta da böyle değil midir? Tam tersine TSK’nın o şahıslara sahip çıkmaması itibarını zedeler.
Ak Parti ile TSK arasında gerçekleştirilmek istenen bu zıtlaşma devleti yıkma oyunudur. Yazarın sıraladığı bütün güvensizlik gerekçeleri bahsettiğim gibi bugünkü değil önceki hadiseleri içermektedir. Halk nezdinde ordunun itibarını güçlendiren (darbe sebebiyle bile olsa) o kadar örnek vardır ki, bunları da zikretmek gerekmez mi? Mesela Kenan Evren'in cumhurbaşkanlığının ve hazırlattığı anayasanın halkoylamasında %92 ile kabul edilmesi. O anayasanın öncesinde ve sonrasında bilimsel olarak bu derece ciddi bir anayasa çalışması yapılmamış olmakla birlikte hala yürürlüktedir.
Asker kötü ve hatalı işler yapmışsa da yapılacak olan bu hataları düzelmesini ve ıslahını sağlamaktır yoksa orduyu yıpratmak ve zayıflatmak değildir. Asker ülkenin varlığının garantisidir. Bunun aksi bir davranış ordunun itibarını zedeler ve ülkeyi böler. Medyanın kışkırtmasıyla ordunun hatalarını ortaya koymak halkı ordudan soğutmaktan başka ne sağlar? Bunlar daha ihtiyatlı davranılması gereken ülkenin özel meseleleridir.
Mevcut tabloda her şeye rağmen yine yazarın belirttiği gibi ‘topluma sorulduğunda askere güven belirtir’ gerçeğinin varlığıdır. Zaten yapılmak istenen Ak Parti'yi orduya müdahale etmeye ve buna izin vermeyecek olan orduyu ihtilale zorlamaktır. İhtilalden maksat askerin halk nezdindeki itibarını zedelemektir. Ancak Türk halkı tamamı asker bir millet olduğu için bu oyunlara gelmeyecek ve ordusuyla arası açılmayacaktır. Ak Parti de en az toplum kadar sağduyulu davranıp bu oyuna gelmemeli ve istenmeyen bir darbe durumunu kendi elleriyle ortaya çıkarmamalıdır.