Bugün İslamcı diye tesmiye olunan zevatın İslamcılıkla bir ilgilerinin olmadığını bilmekte yarar var. İlk İslamcılar, 1924’e kadar laiklik, demokrasi, parlamenter sistem, anayasal düzen, kralın yetkilerinin sınırlandırılması, hukukun üstünlüğü, düşünce özgürlüğü, bireysel haklar ve özgürlükler, ekonominin liberalleşmesi, kadın hakları, emeğin hakkı… gibi kavramları savundular. Bu kavramları Osmanlıdan Cumhuriyete taşıdılar.
1924’e gelindiğinde ise en birikimli oldukları yıllarda derin bir sessizliğe gömüldüler.
İkinci kuşak İslamcılık 1943’te ortaya çıkan İslamcılıktır ki, önderi Necip Fazıl’dır. Bu zat her ne kadar kendisini milliyetçi-mukaddesatçı olmakla tesmiye ettiyse de arkasından giden kalabalıklar İslamcıydı. Üstat diye ünlenen Necip Fazıl, hayatının son yıllarına kadar İslam dışı alışkanlıkları ile yaşadı. İflah olmaz bir megalomandı. En önemli özelliği ise bilgisi olmadığı İslam, tarih, siyaset bilimi konularında çok sayıda kitap ve sayısız makale yazmasıydı.
1960’tan sonra Ortadoğu ve Hint yarımadası kökenli tercüme eserlerle beslenen yeni bir İslamcılık doğdu. İlk kuşak İslamcılar medreselerde ve mason Localarında yetiştiği gibi 1960 sonrası İslamcılar da gizli servis tedrisatında yetişmişlerdi. İlk kuşak İslamcılar hangi fikirleri savunmuştuysa, 1960 sonrası İslamcılar onun tam tersini savundular.
Refah Partisi çatısı altında yer alan veya dışında kalan ne kadar İslamcı unsur varsa ne yazık ki, Türkiye’yi çağdaş dünya ile yarıştıracak bütün değerlere akla zarar gerekçelerle karşıydı.
Refah Partisi’nin “adil düzen” diye savunduğu sosyal sistem aslında laik, demokratik, liberal ve akit serbestliğine dayalı bir düzendi. Ama RP içine döşenen bazı mayın unsurlar o kadar etkili oldular ki, adil düzen anti-laik, anti-demokratik, anti-liberal ve baskıcı bir hukuku savunuyormuş gibi gösterildi.
2000’li yıllarda ete kemiğe bürünen ne kadar Refah Partisi karşıtı Hizbullahçı, Hizbu’t Tahrirci, gizli servis güdümlü, loca referanslı ve sermayenin sözcüsü marjinal varsa hepsi Ak Parti içinde iktidara taşındı. Hiçbir olayda sınanmamış bu insanların, bir sabah uyanıldıklarında demokrat oldukları görüldü!
Ve bu ani dönüş sorgulanmadan kamuoyunda çok ciddiye alındı!
Daha önemlisi, ev kirasını ödeyemeyen 2000’li yılların İslamcıları çok geçmeden son model ciplerde, lüks daire ve villalarda görüldü.
***
Gerçek İslamcılar Namık Kemal’den 1924’e kadar yazan, çizen ve konuşan belli ölçülerde İslam’ı ve Batı’yı bilen kişilerdi. 1942’den sonrakiler ise ilk kuşağın bıraktığı son derece değerli birikimleri inkâr ve red ettiler. Redd-i miras sonraki yıllarda artarak devam etti.
1924’ten 2017 Haziran’ına kadar hiçbir üstat, şeyh efendi, ulema, hoca efendi, lider, abi, reis, ilahiyatçı ve diyanetçi laiklik, demokrasi, parlamenter sistem, anayasal düzen, kralın yetkilerinin sınırlandırılması, hukukun üstünlüğü, düşünce özgürlüğü, bireysel haklar ve özgürlükler, ekonominin liberalleşmesi, kadın hakları, emeğin hakkı… gibi kavramları savunmadı. Savunmadığı gibi bu kavramların Müslümanı kâfir yapacağına ilişkin ciltler dolusu fetvalar da verdiler.
Büyük kitle içerisinde sadece Akevler, ilk kuşak İslamcıları gibi çağdaş kavramların İslamî olduğunu savundu. Hem de herhangi bir loca ve gizli servis desteği olmadan…
***
Bugünlerde İslamcıların demokrasi, laiklik, adalet ve hukuk yanlısı olmadıkları yönünde ciddi eleştiriler var. İnsafsız ve vicdansız oldukları bile söylendi. İslam bilgisi zayıf birçok kişinin din değiştirmeye başladığını iddia edenler de oldu ki, maazallah!..
Sözü uzatmaya gerek yok. Eleştirilen kişilerin 28 Şubat’a kadar hangi fikriyatta olduklarını öğrenmek zor değil. O günlere dönüldüğünde bu insanların hiçbirinin laik, demokrat, adalet yanlısı ve hukukun üstünlüğüne inanmadıkları o gün de belliydi. Kısa bir reklam arasında “Biz de demokrat olduk!” diyenleri kim ciddiye aldıysa; onu da o ahmaklar düşünsün!.
***
Birinci kuşak İslamcılara dönersek;
İslamcılık; 1860’larda Cemaleddin Afganî ve Muhammed Abduh ile başlayan yeni bir İslam yorumudur. İstanbul’un ilk İslamcıları olan Namık Kemal, Ziya Paşa ve Ali Suavi de aynı çabayı gösterdiler. Aslında Afgani ve Abduh, İstanbul İslamcılarını etkilemiş olsa da hepsinin buluştuğu yer Mason Locaları’ydı.
Batı karşısında sürekli yenilgiye uğrayan Müslümanlar arasında 1775’ten beri yeni arayışlar başlamıştı. Çok geçmeden fazla aramaya gerek olmadığı da görüldü. Çünkü Batı, çok yakınlarındaydı. Artık işe nerden başlanacağı da bellidir.
***
İslamcıların dikkatini çeken ilk farklılık Batı’nın yeni teknolojisi ve onu yaratan matematik ve fen bilimlerdir.
İkincisi ise laiklik, demokrasi, parlamenter sistem, anayasal düzen, kralın yetkilerinin sınırlandırılması, hukukun üstünlüğü, düşünce özgürlüğü, bireysel haklar ve özgürlükler, ekonominin liberalleşmesi, kadın hakları, emeğin hakkı… gibi Batı’yı yücelten kavramlardır.
Üçüncüsü ise Mustafa Reşit Paşa, Ali ve Fuat Paşalar gibi çok az kişinin yurt dışında tanışabildiği Mason Localarıydı.
Sonraları ilk localar İstanbul’da Fransız Meşrik-i Azam’lığına bağlı olarak kuruldu.
Locaların yönetimi, hiyerarşisi ve tartışma konuları medreseler, dergâhlar ve meslek loncalarından çok farklı ve ilgi çekiciydi. Herkes locaya davet edilmiyordu. Locanın önde gelenleri gayrimüslimler olsa da en ateşli tartışmacıları ise Müslüman elitlerdir.
***
Geleneksel Müslümanlar İslam adına “klasikler”de olanları konuşup yazarken yeni yeni tanınmaya başlayan bazı yazarlar laiklik, demokrasi, parlamenter sistem, anayasal düzen, kralın yetkilerinin sınırlandırılması, hukukun üstünlüğü, düşünce özgürlüğü, bireysel haklar ve özgürlükler, ekonominin liberalleşmesi, kadın hakları, emeğin hakkı… gibi konuları bir müçtehit gibi ayet, hadis, klasik fıkıh ve usul kitapları, yetmediği yerde de kıyas ve içtihat yaparak bu kavramların İslami olduğunu savundurlar.
1924’e kadar gazete ve dergilerde görüş açıklayan İslamcıların hiçbiri geleneği (M.Akif hariç) reddetmedi. İslamcılar geleneksel kaynaklardan sonuna kadar yararlandılar; yetmediği yerde de içtihat yaptılar.
İlk Dönem İslamcıların olmazsa olmazlarını belirtmek gerekirse;
1-Batı’yı yenmek için Batı’nın fen bilimlerini ve teknolojisini almaktan yana oldular.
2-Batı’yı yücelten laiklik, demokrasi, parlamenter sistem, anayasal düzen, kralın yetkilerinin sınırlandırılması, hukukun üstünlüğü, düşünce özgürlüğü, bireysel haklar ve özgürlükler, ekonominin liberalleşmesi, kadın hakları, emeğin hakkı… gibi kavramların aslında İslam’a da uygun olduğunu savundular.
3-İslamcılık bir aydın hareketi olarak doğdu. Muhalifti, iyi de eleştirirdi ama çözüm gösterme konusunda da hep ısrarlı oldu.
4-Görüşlerini saraya ve halka duyurmak için gazete ve dergiyi araç olarak kullandılar.
5-İslamcıların önceliği Batı’nın üstünlük sağladığı konuları tartışmaktır. Çok ibadet etmek, bir şeyhe mürit olmak gibi amaçları olmadı.
6-Alkol kullananların sayısı az değildi.
7-İçlerinden ahlaksızlığı ile ün yapmış kimse de yoktur.
8-İslami ilimler kadar Batı’yı da izlemeyi görev edindiler.
9-Gerçek anlamda vatanseverlerdi.
10-Padişahın yetkilerinin sınırlandırılmasını ve parlamenter sistemi savundular.
İslamcı olarak bilinenlerin tamamı II.Abdülhamit’e karşıydı.
II.Abdülhamit de yenilikçiydi fakat yetkilerinin sınırlandırılmasını istedikleri için İslamcıları tehlikeli gördü.
Sadece on maddeye bakılarak bile bugün İslamcı var mı yok mu kolaylıkla anlaşılabilir.