http://www.egedesonsoz.com/yazar/baslik/9392
Türkiye’de yaklaşık 11.000 Kur’an Kursu, 1.500 İmam Hatip Ortaokulu, 1.100 İmam Hatip Lisesi ve 100’den fazla da İlahiyat Fakültesi var.
Soru şu:
Acaba kurslar ve okullar arasında bir müfredat bütünlüğü mü var yoksa çatışma mı?
***
Önceki yazımda (3 Aralık 2015) büyük düşünmeye ve yeni bir uygarlığın kapısını aralamaya cesareti olanlara, kâğıt paranın tedavülden kaldırılmasını ve her işlemin sadece “digital-elektronik para” ile yapılmasını önermiştim!
Ahlâklı olmak vicdanla mı yoksa sistemle mi ilgili, bunu yaşayarak göreceğiz.
Bu yazımda daha mütevazi olup “insanlığa hizmet” iddiasında olan Müslümanların geleceğini yakından ilgilendiren bir öneride bulunacağım!
İzninizle!!!…
***
Kur’an Kursları, İmam Hatip Ortaokulları ve Liselerinin müfredatında ve binaların fiziki yapılarında bazı değişiklikler yapılarak eğitim ve öğretime devam edilebilir. Yetmez ama üç-beş değişiklik ile buna evet diyebilirim. Ama 100’ü aşkın İlahiyat Fakültesi için aynı şeyi söyleyemem!
İlahiyat Fakülteleri en kısa zamanda kapatılmalı, gelecek yıl bu okullara yeni öğrenci de alınmamalı. Mevcut öğrenciler ise dört yıl içinde mezun edilip okullar isimleriyle tarihe karışmalıdır.
Nedeni de çok basit!
İşlevsiz olmaları!
1-İHL’lerde ülke çapında matematik ve fen derslerinde dereceye girenler, İlahiyatta okumayı düşünüyorlarsa bu bilgilerini unutmak ya da İlahiyat dışında bir tercih yapmak zorundalar. Çok zor öğrenilen bu bilgilerin sanki;
-İslâm Dini ile hiçbir ilgisi yokmuş gibi...
-Dine ve imana zararı varmış gibi…
-İstendiğinde çok kolay öğreniliyormuş gibi...
-Kur’an’ın matematik ve fen bilimlerle ilgili hiçbir ayeti yokmuş gibi...
-Kur’an; sadece namazda ve cenazede okunan bir kitapmış gibi…
2-Yüksek matematik ve fen bilimler çağında “Yer, gök ve ikisi arasındaki her şeyi Allah yarattı…” diyen Hocaya, “Nasıl yarattı” sorusunu sormaya gerek yok! Zira bunu yanıtlayacak kimse yok! Camia; cahillikle imanın mümkün olamayacağının farkında bile değil!...
3-İHL mezunu bir öğrenci, diğer bölümleri kazanamıyorsa, yani mecburiyetten ilahiyatta okumak zorunda kalıyor. Bu da şu demeye geliyor; iyiler seçiliyor, kalanlar ilahiyata gidiyor. Bu da yetiyor!
4-Kariyerinin en üst basamağına ermiş birinin, sıradan bir matematikçi ve fen bilimci kadar akıllı bir cümle kuramaması, nedense kimsenin dikkatini çekmiyor! En az 50 tv kanalında 1 ay kesintisiz süren Ramazan programlarında her yıl sorulan çocuksu soruların, bir kez daha yine, yeniden kibir ve kasıntı ile cevaplandırılması da kimseyi rahatsız etmiyor!
5-Matematikçi ve fen bilimcileri yaratan Allah’ın, matematikçi ve fen bilimciler kadar mantıklı bir cümlesinin olmaması, ne kadar vahim, değil mi?! Allah’ın köy hocası aklıyla yeri, göğü ve bunların arasındaki her şeyi hangi ilmiyle yarattığı konusunda insanları derin şüphelere düşürmek kimin haddine, ne soran var ne de endişelenen?!
6-Dünyayı ekonomilerin yönettiği bir çağındayız. Ulemanın ekonominin gündemine ilişkin zekattan ve sadakadan başka bir söz bulamaması İslâmî ilimlerin iflası değil mi?! Devlete ödenen vergilerin zekattan sayılıp sayılamayacağı konusunu ise bir kez olsun tartışamamak da ne demek oluyor?!
7-Her şeyi bilen Allah adına konuşanların, yenilikleri en son gören ve anlayan kişi olmaları iman sahibi bir Mümini hiç mi rahatsız etmiyor?!
8-Akıl ve deney çağında -anlattıklarıma 100.000’i aşkın personeliyle Diyanet de dahil- dini eğitim kurumlarında bir kilo domates dahi yetiştirilememesi, bir mendil de olsa dikilememesi… kurumların ne kadar fonksiyonsuz olduğunu göstermiyor mu?!
9-Yoksa dinlerin çağı kapandı da bizim mi haberimiz yok?!...
Acı da olsa yazmalıyım:
İlahiyatlarda yüksek matematik ve fen bilimler öğretilmediğinden, doğal olarak talebe de, matematik ve fen aklından yoksun yetişiyor! Bu nedenle camiada kimse ne konuşup ne yazdığının farkında bile olamıyor!
Dünya yaklaşık 400 yıldır matematik ve fen bilimler ile elde edilen “güç”le yönetiliyor. Bu konuda hiçbir sorumluluk ve eksiklik hissetmeyen ulema ve medreseler, özelde Osmanlı Devletini, genelde de İslâm dünyasını sömürge haline getirdiler.
Sırada ne var?!!!
Bilen var mı?!
Bu kadar büyük gerçeği 2015’de bile anlamayan kurumların bir an önce tarihe karışması gerekir!
Fazla uzatmadan;
İlahiyat Fakülteleri tamamen kapatılmalıdır. Yeni açılacak yüksek okullar Fizik/Kimya/Biyoloji Fakülteleri ile aynı kampüste yer almalıdır. Yüksek matematik, fen bilimler dersini bu okullarla ortak almalı, Arapça, ekonomi, insanlık tarihi, genel hukuk, muhakeme usulü, fıkıh ve hadis usulü, tefsir dersleri de Tevrat, İncil ve Kur’an mukayeseli okutulmalıdır. Bu dersler zorunlu olmalıdır.
4 yıllık temel eğitimden sonra her hangi bir alanda ilerlemek isteyenler ise o alanda 2 yıl daha okuyarak İslâmî ilimlere başlangıç yapabilmeliler. Doktora ve doçentlik çalışması için de ilgi alanına göre ek yüksek matematik ve FKB dersleri ve sınavları zorunlu olmalıdır…
Bu önerimi okuyan dostlar, iyice gavurlaştığımı düşünebilirler!
İyice değil de, izniniz olursa nasıl gavurlaştığımı anlatayım:
Bir rahip önce İlahiyat okur, arkasından fen bilimlerinden bir fakülte ve felsefe, sosyoloji, psikoloji veya edebiyat fakültelerinden birini bitirir. Rahip; dinine hizmet etmek için en az 3 fakülte bitirir ve en az 3 veya 4 yabancı dili iyi bilir. Ancak bundan sonradır ki “Rahibim!” diyerek insanlar arasına çıkma cesareti bulur!
Yahudiler arasında Rabb, Rabbi ve Rabbanlık derecelerine dahil olmak için iyi bir ilahiyat eğitiminden sonra; helal-haram konusunda “kaşer/koşer” fetvası vermek için ayrıca biyolog, veteriner veya gıda mühendisi olmak zorundadır. Bildikleri yabancı dil sayısını ise utandığımdan yazamıyorum. Bu insanların dünya dinleri ve kültürleri hakkındaki bilgileri ise apayrı bir konu. Tevrat; “Yaratılış-Tekvin” ile başladığından Yahudiliğin ilk konusu sağlam bir insanlık tarihi bilgisi gerektirir ki bu konulara da hiç girmeyelim!
İşte “muharref" dediğimiz dinlerde eğitim-öğretim işleri böyle oluyor?
Peki ya bizde?!!!
Bizde “Beşikten mezara” ilim mi tahsil ediliyor?
“İlim Çin’de dahi olsa” oralara mı gidiliyor?
Hakikaten İlim Müminin yitik malı mı?
Yoksa…
Yoksa Hıfzıssıhha’nın az ilerisinde, 1300 yıl önce yazılmış “Sular Bahsi” mi okunuyor?