http://www.egedesonsoz.com/yazar/baslik/10428
… 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat, 15 Temmuz… Darbeler önlenebilir mi?
Kur’an’a göre hukukun üstünlüğüne dayalı ilk siyasal düzeni inşa eden Musa(AS)dır. Musa kavmini Mısır’dan çıkardıktan sonra İsrail oğullarını 12 sıbt(kabile)’a bölmüş, askerlik yapabilecek erkeklerin nüfusunu saydırmış, sonra da her sıbttan 6 kişilik mebus(seçilmiş temsilci)’den oluşan 70+Harun+Musa=72 kişilik merkezi bir meclis kurmuştur.
Bu düzen, İsrail oğullarının bir toprak sahibi olmadığı ve çölde göçebe yaşadığı dönemde kurulmuştur.
Musa (AS), hukuk/şeriat düzenini kurarken sıradan insan ile kendisini yasa karşısında “eşit” saymıştır. Yasaları ilan ederken örneğin;
-“Vuran vurulacak!”, “Zina yapan taşlanacak!”… dediğinde, kavmi hemen
-“Sen de mi?” dediklerinde Musa da
-“Ben yaparsam ben de!” demiştir…
Musa (AS)’nın döneminde krallar yargılanmazdı. Onların yakınları da yargılanmazdı. Yakınları sadece krala karşı sorumluydu ve halk bu kişilerden davacı olamazdı. Bunu ilk kez yasalaştıran Musa(AS)’dır.
***
Halkın sahip çıktığı yöneticileri iktidardan indirip yerine geçmek, zor ve tehlikeli bir girişimdir. Darbe plancıları önce halkın yönetime olan güvenini sarsıcı, istikrarı bozucu ve doğru-yanlış demeden yoğun eleştiriler ve iftiralarla kaotik bir ortam yaratırlar. Her şeyin olgunlaştığı düşünülen bir anda da “zor kullanarak” darbe yapılır...
Siyasi tarih bu tür olayların tekrarları ile doludur. Hz Peygamberin dönemi ancak on yıl sürebilmiştir. Hz.Ebu Bekir bir yıl halifelik yapmış, eceliyle ölmüştür. Hz.Ömer, Osman ve Ali ise suikast ile öldürülmüştür. Hz.Ali’nin şehadetinden sonra yönetimler “mütegallibe” denen “darbeciler”in eline geçmiştir.
Muaviye ile birlikte iktidara ya darbe ile gelinmiş ya da babadan oğula el değiştirmiştir.
Muaviye’nin ihya ettiği mütegallibe düzenini yıkan Mustafa Kemal Paşa’dır. Saltanatın neden lağvedilmesi gerektiğini Meclis konuşmasında ayet, hadis, icma, içtihat, usul ilimleri ile anlatmıştır. Bu konuşması sonrasında Ehl-i Sünnet’in yüz yıllarca kitaplarda kalan “Kim seçiliyorsa o yönetsin!” görüşü, 1300 yıl sonra Büyük Millet Meclisi’nde tekrar hayata geçmiştir.
Mustafa Kemal Paşa, “saltanat”ı yıkıp “seçim sistemi”ni getirdiği için de kimilerine göre dinden çıkmıştır!
***
Meclis/Şûrâ’nın aldığı ilk önemli karar saltanatın kaldırılması ise ikinci önemli kararı da demokrasiye geçiştir.
Demokrasi ile iktidara gelemeyeceklerini gören bazı odaklar, her gün onlarca hata yaparak iktidarını sürdüren Demokrat Parti icraatlarını, yalanlar da ekleyerek yoğun bir şekilde eleştirmişler. Ortam olgunlaştığında da 27 Mayıs 1960 darbesini yapmışlardır.
12 Mart 1971’de verilen askeri muhtıraya Süleyman Demirel, ülke zarar görmesin diye olgunluk göstererek istifa ile karşılık vermiştir.
12 Eylül 1980’de de küçük sorunlar büyütülerek, abartılıp kabartılarak, terörü önlemesi gerekenler, darbenin olgunlaşmasına hizmet edecek şekilde terörü azdırarak darbe yapmışlardır.
***
1980 sonrası siyasal kadroların çoğu 27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül’ü yaşamıştı. Türkiye’nin tekrar bir darbe ortamına sürüklenmemesi için ciddi çabalar gösterdiler. Fakat bu kez de darbe kışkırtıcıları İstanbul sermayesi oldu.
Anadolu’da yeni oluşmakta olan işletmelerin gelecekte Türkiye ekonomisi üzerinde yapabilecekleri etkilerin kendi zararlarına olacağını düşünerek, bunun ancak askeri müdahale ile önlenebileceğine karar verdiler. Ordu içinde bazı generaller, medya grupları, sendikalar, sivil toplum ve siyasi partiler RP ve DYP’ye karşı yoğun ve yıpratıcı bir propaganda yürüttüler.
28 Şubat 1997’de tam bir darbe oldu, denemez ama 28 Şubat öncesinde başlayan ve 28 Şubat’tan sonra da artarak devam eden medya kampanyaları, buna destek veren bazı generaller, sendikalar ve sivil olduğu söylenen dernekler ve platformlar… iktidarı yıpratmaya ve parçalamaya çalıştılar. Gensorularla yıkılamayan Refah-Yol, Haziran 1997’de DYP’deki istifalarla yıkıldı.
***
1999 depremleri ve Şubat 2001 ekonomik krizi şunu gösterdi ki, irtica adı altında yürütülen ilerici kampanyaların asıl amacı organize bir soygunmuş. Bunu görmeyen, duymayan, bilmeyen de kalmadı!
Adalet ve Kalkınma Partisi, bu günlerde bir ümit ışığı olarak doğdu. 2002’de iktidar oldu. İlk büyük sınavını 1 Mart Tezkeresi’nde verdi. Ak Parti bu tarihten sonra sürekli sınav salonunda kaldı. Biri bitmeden diğeri başladı… Kriz 27 Nisan 2007’deki Muhtıra ile tavan yaptı.
Sorun; Meclis’in seçemediği cumhurbaşkanını halk seçsin kararı ile aşıldı.
2010 kısmî anayasa referandumu ile krizlere anayasal önlemler alınmaya çalışıldı. Ortaya çıkan yeni anayasal durum, sadece fırsatçılara hizmet etti…
Gezi Olayları… 17-25 Hukuk Darbesi gösterdi ki, Türkiye’de seçimle iktidara gelen bir partinin düşmanı askerler değilmiş. Devlet içindeki paralel yapılardan biri, devletin tamamına el koyabilecek güce ulaşabilmiş...
Darbelerle eğitilen Türkiye, bir yandan darbelerin askerden gelebilecek tarafıyla ilgilenirken, sivil bürokrasiden, lobilerden ve cemaatlerden gelebileceğini bayağı ihmal etmiş!
15 Temmuz 2016 kalkışması, bu ihmalin ve aymazlığın hangi boyutlara vardığının en önemli kanıtı oldu.
Türkiye’nin darbeler deneyimi şunu gösterdi ki;
-Yurttaşlarda, vergi ve askerliği önemsizleştirecek başka kriterlerin aranması doğru değilmiş!
-Bu ülkede bütün gücü tek elde toplamak, her fırsatta darbe tehdidi altında yaşamak demekmiş.
-Devletin ideolojik davranması yanlışmış.
-Yurttaşlar; darbe olduğunda kaybedebilecekleri aş ve işlerinin olabileceği konusunda yeterince bilgilendirilmemiş ve aş ve iş sahibi de yapılmamış.
-Doğrudan askeri darbe, asker-medya, asker-NATO, asker-sivil toplum, cemaat-yargı, asker-cemaat… gibi dayanışmalar, her an bir darbeyi gündeme getirebilirmiş.
-Daha düşük yoğunluklu olanı da, sivil iktidarın kararı ile yürürlüğe giren Sıkıyönetim ve OHAL yönetimleriymiş...
Türkiye’de kimden geleceği kestirilemeyen nice darbe girişimini başarısız kılacak en önemli strateji;
-OLABİLDİĞİNCE DEMOKRASİ,
-HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ,
-KANUN HÂKİMİYETİ,
-HER İCRAATI DENETLENEBİLEN BİR İKTİDAR VE
-İKTİDARDA OLANLARIN MUHALEFETE GÜVEN VEREN TUTUM VE İCRAATLARI…
Olmalı.
Bu da kimsenin umurunda değil!