http://www.egedesonsoz.com/yazar/baslik/9976
Seçimle kurulan yönetimin öncüsü Hz.Musa’dır. Bu konu Tevrat’ta ve Kur’an’da açıkça anlatılmıştır.
2 Mümin, 3 Yahudi, 7 Müşrik kabilenin kadın-erkeklerinin biat (açık oy, açık tasnif)ı ile seçilen ilk başkan da Hz. Muhammed’dir. Mümtehine-12 ve Medine Sözleşmesi bunun en önemli kanıtıdır.
Daha Peygamber’in cenazesi defnedilmeden Ebu Bekir başkan seçilmiştir. Bu seçimde ilk ihmal edilen konu, “kadınların oy kullanmasına gerek duyulmaması”dır. Bu davranış, Mümtehine-12’ye aykırıydı ama kimse yüz elli yıl öncesine kadar “Yanlış oldu!” dememiştir!
Ömer’in başkan seçilmesi, Ebu Bekir’in “tavsiyesi” ile oldu. Oysa Hz. Peygamber kimseyi başkanlığa tavsiye etmemişti.
Ömer, yaralı iken yeni başkanı seçeceklerin sayısını 6’ya indirmişti. Bu da yanlıştı!
Osman’ı öldürenler ve Ali’yi zorla başkan yapanlar yaklaşık 250 kişilik Haricilerdir. Medineliler, teröristlerin kenti terk etmeleri için Ali’ye biat ettiler.
Kur’an’ın hükmü ve Hz. Muhammed’in sünneti, açık oy-açık tasnif yöntemi ile her dinden insanın, kadın-erkek oy verdiği “hakem başkan”lık sistemi iken peygamberin ölümünden 30 yıl bile geçmeden tanınmaz hale getirildi.
***
İlk dönem Müslümanları bu sistemi örnek olacak şekilde işletemediler. Bunun en önemli nedeni; konunun ciddiyetinin henüz fark edilmemiş olması ve Kur’an’ın önerilerinin o çağa denk düşmemesidir.
O dönemde dünyaya egemen olan yönetim tarzı “hanedanlık”tı. İktidar; babadan oğula geçerdi. Bu nedenle iktidar kavgaları çoğu da baba, oğul ve kardeşler arasında olurdu.
Ali’nin başkanlık günleri çok zor geçti. Peygamberin eşi Aişe ile iki kez savaşmak zorunda kaldı.
Örnek Müslümanlar arasında böyle sorunlar yaşanabilir miydi?! Sorun siyasi ise elbette yaşanırdı?! Bu kriz bitmeden Şam valisi Muaviye’nin isyanı ile karşılaştı. Hariciler ise ayrı bir sorundu.
Muaviye’nin seçimle başkan olma olasılığı yoktu çünkü Mekke’nin fethinde Müslüman olmuştu. Ali’ye başkaldırdı, savaştı ve sonunda Şam’da İslâm tarihinin ilk “hanedanlık” yönetimini kurdu. Çatışmalar büyüdü. Ali’yi zorla başkan yapan Hariciler, bu kez onu düzenledikleri bir suikastla öldürdüler. Her şey Muaviye’ye ve hanedanına(Emevilere) yaradı.
Hz. Muhammed ve Ebu Bekir eceliyle; Ömer, Osman ve Ali ise siyasi cinayet sonucu öldüler. Örnek Müslümanların siyasetle imtihanı skandallarla doluydu! Kur’an’ın önerileri umursanmıyordu!
Müslümanların demokratik yönetimleri 10 yıl Peygamber, 30 yıl da halifelerle toplam 40 yıl sürebildi.
Muaviye’den Mustafa Kemal Paşa’ya kadar yaklaşık 1300 yıl Müslümanları “darbeciler/mutegallibe” yönetti. Evladın babaya, Müslümanın Müslümana “darbesi” siyasal pratiğin tek seçeneğiydi! Sünni siyaset kitapları “seçimli yönetim”i savunsa da seçim, Sünnilerin de umursadığı bir konu değildi!
Ta ki, Mustafa Kemal Paşa’ya kadar!
***
Geriye dönüp baktığımızda Müslümanlar 1300 yıl kesintisiz darbeyle işbaşına gelen hanedanlar tarafından yönetilmiştir ve darbecilik, Müslümanların iliklerine kadar işlemiştir.
Demokrasi denildiğinde tüyleri diken diken olan çoğu Müslümanın İslâm’ın “ilmî” görüşünü kavraması kolay olmayacaktır.
Hala darbe tek seçenek gibi orta yerde duruyor!
***
Şinasi tarafından Masonluk ile tanıştırılan Namık Kemal’in; Ziya Paşa ve Ali Suavi ile 1865’te tartışmaya açtıkları “İslâmî yönetim, laik ve demokratiktir…” iddiaları çok geçmeden etkisini göstermişti. I. ve II. Meşrutiyet deneyimlerinden sonra Muaviye’nin başlattığı hanedanlık yönetimine Mustafa Kemal Paşa son vermiştir.
İlk Müslümanların ancak 40 yıl yaşatabildiği “seçimle oluşan yönetim” modelini, Mustafa Kemal Paşa, Meclis’teki akılsız Müslümanların direnişine rağmen Türkiye Cumhuriyeti’nin yeni siyasal rejimi yaptı.
***
İnsanlık tarihine demokrasinin en parlak örneklerini sunmuş Peygamberlerin takipçileri olan Müslümanların, “demokrasi/milli irade” ile tekrar tanışmasına Masonların aracılık etmesi, yeteri kadar onur kırıcı olmalıdır.
Buna rağmen, her geçen gün biraz daha gelişen demokrasinin, ne olduğunu hala anlamayan siyasal İslâmcılar ve onların etkilediği yüz milyonlarca Müslümanın hal-i hazırdaki durumları çok daha üzücü! Bu hazin durumdan uyanmak için musibete gerek yoktu!
Henüz Müslüman camiada İslâm, demokrasi, laiklik, anayasal düzen, parlamenter sistem, hakem başkanlık, kadın hakları, emeğin hakkı… gibi konularda adam gibi üç tane doktora tezi yazılmamışken halkın darbelere karşı durması ne ile açıklanabilir?
Son yaşadığımız olayda “halkın darbeye dur!” demesi, ulemanın ilmi çabasıyla mı oldu, yoksa halkın fikri olgunluğu ulemanın çok mu ilerisinde; bunu bilmekte yarar var!
Bana sorarsanız darbenin önlenmesi, halkın Erdoğan’a ve onun liderliğine verdiği destekle açıklanabilir.
Huzur ve güvenin hâkim olduğu günlerde “demokrasi kâfirlik, laiklik dinsizliktir” diyenler, şimdilerde neyin nutuklarını atmaktalar acaba?!
***
Merak ettiğim konu şu:
Müslüman camianın darbeye karşı durarak seçilmiş demokratik yönetime verdiği destek, Erdoğan ve Ak Parti Hükümeti ile mi sınırlı kalacak yoksa olası CHP veya MHP… hükümetlerine de darbe yapıldığında aynı karşı duruş gösterilecek mi?
Daha açık soralım:
Halk liderine mi sahip çıktı yoksa demokratik sisteme mi?
Yemin olsun ki, halkın desteği “demokratik sistem”e ise bu ülkede artık hiç kimse darbeye teşebbüs dahi edemeyecektir.
Ancak; halkın desteği “demokratik sistem”e değil de sadece “lider”e ise bu ülkede daha çok başarılı/başarısız darbelere tanık oluruz!
Üzülerek söylüyorum; ne yazık ki oluruz!
İslâm’ın siyasal tarihi darbeciler/mütegallibenin tarihi ise Cemaat ile Ak Parti arasında iktidar kavgasına şaşırmamak gerekir!
Zira; peygamberle yaşamış, onun adaletine bizzat tanık olmuş Hz.Ali ile Hz.Aişe arasında hem de iki kez meydan savaş yapılmışsa biz bu ülkede daha çok darbeler yaşarız.
Sizi temin ederim ki, çok yaşarız!