İSRA SÛRESİ - 16. Hafta
71-75 ayetler
أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
***
يَوْمَ نَدْعُو كُلَّ أُنَاسٍ بِإِمَامِهِمْ فَمَنْ أُوتِيَ كِتَابَهُ بِيَمِينِهِ فَأُولَئِكَ يَقْرَءُونَ كِتَابَهُمْ وَلَا يُظْلَمُونَ فَتِيلًا (71) وَمَنْ كَانَ فِي هَذِهِ أَعْمَى فَهُوَ فِي الْآخِرَةِ أَعْمَى وَأَضَلُّ سَبِيلًا (72) وَإِنْ كَادُوا لَيَفْتِنُونَكَ عَنِ الَّذِي أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ لِتَفْتَرِيَ عَلَيْنَا غَيْرَهُ وَإِذًا لَاتَّخَذُوكَ خَلِيلًا (73) وَلَوْلَا أَنْ ثَبَّتْنَاكَ لَقَدْ كِدْتَ تَرْكَنُ إِلَيْهِمْ شَيْئًا قَلِيلًا (74) إِذًا لَأَذَقْنَاكَ ضِعْفَ الْحَيَاةِ وَضِعْفَ الْمَمَاتِ ثُمَّ لَا تَجِدُ لَكَ عَلَيْنَا نَصِيرًا (75)
***
يَوْمَ نَدْعُو كُلَّ أُنَاسٍ بِإِمَامِهِمْ فَمَنْ أُوتِيَ كِتَابَهُ بِيَمِينِهِ فَأُولَئِكَ يَقْرَءُونَ كِتَابَهُمْ وَلَا يُظْلَمُونَ فَتِيلًا (71)
YaVMa NaDGUv KulLu EuNAvSin BiEiMAvMıHiM FaMaN EUvTiYa KiTAvBaHUv BiYaMIyNıHİy FaEuLAEiKa YaQRaEUvNa KiTAvBaHuM Va LAy YuJLaNUvNa FaTiyLan
“O yevm ünasın küllisini imamları ile davet ederiz. Kimin kitabı yeminden verilmişse onlar kıraat ederler bir fetil bile zulmedilmezler.”
Buradaki “yevme” ahiret yevmidir. Ahiret cennet veya cehenneme gitmeden önceki durumu içerdiği gibi cennet ve cehennem hayatını da içerir. Buradaki “yevme” yalnız cennet ve cehennemden önceki zamanı içermektedir. Yevme de marifedir. O gün demektir.
“El-Yevme” ise bugün yaşadığımız gün demektir.
“Yevmen” herhangi bir günü ifade eder.
Allah kâinatı yaratmıştır ve kâinatın ömrü vardır, ömrünü tüketmektedir. Bugün bu müsbet ilimle kesin olarak tespit edilmiş olup yaşı da hesaplanmıştır, 13,7 milyar yıldır. Yine müsbet ilimle kesin olarak ispatlanıştır ki kâinatın sonu vardır. Bunu da entropinin büyümesi, yıldızlardaki hidrojenin tükenmekte olması, sürtünme kuvvetleri ile galaksi yıldızlarının karadeliklere dökülmesi ve her yaratılanın ömrünün bulunması kanunları ile bilmekteyiz.
Ölüm, daha ileri hayata yer açmak için vardır. Başka bir ifade ile ölüm, üst kata çıkmak için alt kattan ayrılmadır. Bu satırları Hong Kong’daki okuyucularımız iyi okumalıdırlar.
“Davet ederiz” diyor. “Davet ederim” demiyor. Çünkü ahirette kurulacak yargılamada insanlar ve melekler yer alacaklardır. Yaratılış kanunları içinde muhakeme edilecek, Allah’ın gaybi ilmi ile muhakeme edilip ceza verilmeyecek.
“Ünas” “ins”in cemiidir, çoğuludur. “İnsan” cins isimdir. “El-Nâs” Ünas’ın marifesidir. Çok kullanıldığından dolayı hemze düşmüştür. “Nâs” topluluktur, bir araya gelenlerdir. “İyyake Na’budu”daki “Nun”un kapsamı nâsdır. “El-İns” ise istiğrakı ifade eden çoğuldur. “İns”in ahdı ifadesi beşer olarak ifade edilir.
Topluluğun dışında insanın kişiliği olmadığı için Âdemoğluna insin dışında bir isim verilmiştir. İnsan bedeniyle Âdem oğludur, ruhu ile nefsi ile Âdem’in töremesi değildir. Onunla eşit seviyede birbirinden üretilen varlıklardır.
Kıyamet günü insanlar imamları ile çağrılacaklardır. İki kişi bir araya gelince biri imam olur ve beraberce yaptıklarının hesabını birlikte verirler. Herkes kendi yaptığının hesabını kendisi verir. Kimse başkasının yaptığından sorumlu değildir. Ancak soruşturma ve muhakeme birlikte yapılır. Herkes imamına karşı olan davranışlarından sorumlu olacaktır. İmam da imamlık makamından dolayı sorumlu olacaktır.
Kişi değişik zamanlarda değişik imamlara tabi olmuştur, her birinin hesabını ayrı ayrı verecektir. Her birinden aldıkları sevap ve günah defterlerine göre hesaplarını vermiş olacaktır.
Burada herkesin dikkat etmesi gereken husus, başta imamsız birliktelik olmayacaktır. İki kişi bir araya geldi mi biri imam olacak, ortak işlerde onun dediği yapılacaktır. Bunlar bir aşiret oldular mı kendilerine beş vakit namaz imamı seçeceklerdir. Ayrıca yüze yakın aşiret dayanışma ortaklıkları kuracak ve Cuma imamlarını seçeceklerdir.
Demek ki burada bahsedilen imamlar öncelikle bir konuda imam olanlardır. Arabayı kullanan şoför yolculuğun imamıdır, geçici imamdır. Bir defaya mahsus bir araya gelip dağılanlar geçici imamlar seçerler. Sonra da beş vakit namaz imamları vardır. Sonra da Cuma imamları vardır. Bundan sonra merkez bucakları vardır. İl başkanları halkın başkanı değildirler. Devlet başkanları da halkın imamı değildirler. Onlar merkez bucakların ve merkez aşiretlerin imamlarıdırlar.
Bu hususu kavrayamayan birinci Kur’an uygarlığı Müslümanları çok büyük hatalar yapmaktadırlar. Bir kentin bir Cuma mescidi olur ve bir imamı bulunur. Bu on bin hanelik kabileler için geçerlidir. Koskoca Tahran’da bir yerde Cuma kılınmaktadır. Türkiye’de mahalle mescitlerinde de Cuma kılınmaktadır. Kur’an’ı çağın uygarlığı içinde anlamak zorundayız. Her ocağın ve her bucağın devamlı imamı vardır.
“Kitap” muhasebe defteridir. Hüküm içeren yazılı metinlere kitap denmektedir. Romanın kitap olmadığı gibi matematiksel ifade yazılarına da kitap denmez. Bunlar suhuftur. Bunlar esfardır, zübürdür.
Kitap hükümleri, esfar ilimleri, suhuf fikirleri, zübür ise sanat eserlerini mesela romanları içerir.
“Kıraat ediyorlar”; gidecekleri cennetteki işleri orada bildirilecek, dünyadaki başarılarına göre orada onlara görev verilecektir. Taleplerine göre proje verilecektir.
Biz de kıyasla okuldan mezun ettiğimiz kimselere mesleklerine göre bir sözleşme metni vereceğiz. O metne göre iş yapacak, yaptıkları işlerde projeye uyacaklardır.
Batı projeli işler yapmaya çalışıyor.
Kur’an ehli ise daha projenin ne olduğunu, fıkhın ne olduğunu anlamamıştır.
Başkanlık sistemindeki heves de bundan gelmektedir.
Yasalarla ülkeyi yönetemeyince, kişilerle yönetmek zorunda kalırsınız.
Demek ki şimdi biz Hazreti Nuh dönemindeki sitelerden daha gerideyiz. Kabile yönetimi ile imparatorlukları yönetmeye kalkışıyoruz. Geçmişteki imparatorlar yönetim şekilleriyle bu işi buraya kadar getirdiler. Bugün merkezi yönetim, kabile yönetimi ile işleri yürütüyoruz. Olmaz beyler olmaz, böyle yaşayamazsınız.
“Zulüm” nedir?
“Zulüm” karanlıktır. Bir toplulukta işler kurallara göre yürütülmezse, herkes kimin hangi şartlarda nasıl davranacağını bilmezse, kişiler karanlıkta olur ve hareket imkânını bulamazlar. Bu da zulüm olur. KDV teşri edip sonra da uyulamamak zulümdür. Yasalar yapıp da onları bazen uygulayıp bazen uygulamamak zulümdür.
Ahirette böyle olmayacak, cennette şeriat yönetimi olacak, herkes kimin ne yaptığını bilecek, herkes plan ve proje ile hareket edecek, kimse beklemediği ve bilmediği bir durumla karşılaşmayacaktır.
Bizim görevimiz dünyada cennet misali yaşamaktır. Onun için ayetler peş peşe gelir, ahiret anlatılır, dünyaya örnek verilir. Dünya anlatılır, idealinin cennet olduğu bildirilir. İki hayat birbirinin örneğidir. Cennetin de cehennemin de bu dünyada örneği vardır.
يَوْمَ
YaVMa
“O yevm”
Kâinat, dört boyutlu uzay içinde üç boyutlu bir küredir. Çapı büyümektedir. İçinde yıldız kümeleri vardır. Batılılar bunlara “galaksi”, Kur’an “hubuk” diyor. Galaksi içinde yıldızlar vardır. Bunlar güneştir. Yıldızların çevrelerinde gezegenler dolaşır. Bizim yıldızımız Güneş’tir. Yer (Dünya) bu gezegenlerden biridir, içinde canlı olan özel gezegendir. Güneş’in etrafında dönmekte ve yılları oluşturmaktadır. Kendi ekseni etrafında dönmekte ve gece ile gündüzü oluşturmaktadır. Bir dönüş dönemine “yevm/gün” denmektedir.
“Yevm” kelimesini genişletirsek, yaşanan zamana “yevm” dendiği gibi, döngülerdeki bir döneme de “yevm” denmektedir. ‘Kâinat altı yevmde yaratıldı’ demek, altı dönemde yaratıldı demek olur. Türkçede “günümüz” deyince bir günü değil çağımızı anlarız. Eski çağlar için de o günlerde deriz.
Kâinat bundan 13,7 milyar yıl önce yaratıldı. Ölüme doğru gitmektedir. Önce bir galaksideki yıldızlar galaksinin merkezindeki kara deliğe doğru yaklaşmaktadırlar. Her gün binlerce yıldız kara deliğe dökülmektedir. Merkezden uzak yıldızlar merkeze yakın yıldızları dışarıya çektikleri için dengelerini korumaktadırlar. Yıldızların dağınık olması merkezdeki çekme kuvvetini azaltmaktadır. Yıldızlar azalınca çekim de çoğalacak ve hepsi kara deliğe döküleceklerdir. Bunlar bugün bilinmektedir.
Kur’an’ın verdiği bilgilere göre bundan sonra da şunlar olacaktır. Karadeliğe dökülen yıldızların basıncı o kadar artacak ki yeniden patlama olacaktır. Yani 13,7 milyar yıl önce patladığı gibi patlayacaktır. Bunlar dört boyutlu uzay içinde olacak, ikinci patlamadan sonra farklı kâinat oluşacaktır.
İşte, Kur’an, bu patlamadan sonraki duruma ayetteki “yevme” ile işaret etmektedir.
Kur’an’a göre birinci patlama nasıl oldu ise ikinci patlama ve ikinci dönem de öyle başlayacaktır. Geçiş döneminde dünyadaki insanlar muhakeme edilecek ve dört boyutlu uzaydaki seyahatimiz farklı olacaktır. Yerimiz araf olarak devam edecek, iki koldan biri cennet olacak, diğeri cehennem olacaktır. Bunlar birbirinden uzaklaşmayacak, bir kumaşın iki yüzü gibi olacak, geçişlerle ziyaretler olacaktır.
Şimdiye kadar anlatılanların bu dünya hayatı ile ilgili olduğu, şimdi ahiret hayatını anlatmakta olduğu hususunda müfessirlerde ihtilaf yoktur.
نَدْعُو
NaDGUv
“Davet ederiz”
Bu dünyada insan hangi topluluklarda bulunmuş ise o toplulukta bulunduğu zamanın hesabı orada görülecektir. Sonunda herkese kendi kitabı olan muhasebe defteri verilecektir. Buna göre de cennette veya cehennemde yeri olacaktır. Neler yapacağı ve nasıl yaşayacağı o kitapta yazılıdır. Artık zaif ve cehul olmayacaktır. Eğitim devresini tamamlamış ve mezun olmuştur. Sınıfta kalanlar bütünlemeye alınacak veya ikinci sene okuyacaklardır.
كُلَّ أُنَاسٍ
KulLu EuNAvSin
“Her topluluk”
Muhasebe diğer insanlarla ilişki üzerinde olacaktır. İnsanlar hak ve görev sahibi yapılmış, görevi Allah vermiş, onu irade sahibi yapmıştır. Ona topluluk içinde diğer insanlarla ilişkide iyi davranmayı öğren, ona çalış demiştir. İşte, eğitim budur.
Cennete vardığımızda artık birbirimize zulmetmeyeceğiz. Herkes hakkını bilecek, işini bilecek. Herkese kendi yaptıklarını içeren kitap verilecektir. Bu kitapta diğer insanlarla olan ilişkiler sorgulanacaktır. Başkan da yer alacaktır. Sadece ikili ilişkiler değil, toplulukla ilişkiler de sorgulanacaktır.
Bir kimse kırmızı ışıkta geçtiği zaman o anda kaza yapmadığı için kimseye zarar vermemiştir ama o esnada geçecek olanların hakkını yemiş ve kuralı çiğnediği için zulüm yapmıştır. Trafik görevlisi o işte imamdır. Trafik sorunu onunla olan ilişkilerde imamı ile birlikte sorgulanacaktır.
Bu sistemin en etkin rolü teröre karşı olmasıdır. Bir yürüyüşe çıkıldığı zaman her on kişinin bir imamı olacak. Kafileye grup halinde katılacaklar ve herkes kendi imamına karşı sorumlu olacaktır. İmamlar da imamlarına karşı sorumludurlar. Kitle hareketi yoktur.
Hac bunu öğreten bir eğitim müessesesidir. Demek ki hacca gidenler malları ile gidecekler ve orada imamlara yer verilecektir. Askeri birlik gibi imamların da imamları olacak ve bir ordu benzeri hareket edilecektir.
بِإِمَامِهِمْ
BiEiMAvMıHiM
“İmamları ile”
İmamları ile birlikte veya imamlarının adıyla çağrılırlar.
İmam vardır, emir vardır. İmama tabi olunur. Emire itaat edilir.
Emir halka dönüktür, onlara emreder, onları gözetler. İmam önde durur, kimin ne yaptığını bilmez, takip etmez. Öne doğru ilerler. İmam önden gider. Emir ise arkadan komuta eder. İmama müfret zamir verilmiştir. Topluluğun bir işte veya yevmde bir imamı olur. Kişi aşiretinde aşiret imamının, kabilede kabile imamının arkasındadır. Merkez bucaklarda iken ise oranın kabile imamlarına tabidir.
فَمَنْ أُوتِيَ كِتَابَهُ
FaMaN EUvTiYa KiTAvBaHUv
“Kitabı kime verilirse”
Her ferdin muhasebe defteri vardır. Orada günahlar bir, sevaplar en az on sayılacak ve toplanacak. Buna rağmen eğer günah tarafı çoksa yani on defa daha fazla günah işlemişse, onun defteri kırmızı kaplı olacak, diğerlerinin yeşil kaplı olacak (renk bir varsayımdır). Halk sıraya girecek. Sırası gelen kırmızı defter almışsa sol kapıdan cehenneme gidecek, sevap tarafı galip gelmişse sağ kapıdan cennete gidecek. Sağ tarafa gideceklere sağdan defter verilecek. Sol tarafa gideceklere soldan defter verilecek. Kur’an bunları değişik yerlerde açıklamaktadır.
بِيَمِينِهِ
BiYaMIyNıHİy
“Yeminine”
Yani sağ eline verilecek, sağdan aldığı yeşil pasaportla cennete gidecek.
Başka ayetlerde soldan verileceğinden bahsedildiği halde, burada sadece sağdan verilenlerden söz etmektedir. Bu defter sadece dünyada yaptıklarını içermeyecektir.
Bu kitap cennette ne yapacaklarını, ne iş yapacaklarını, nasıl yaşayacaklarını da içerecektir. Bu yazılı kâğıtlardaki defter değildir, bu bilgisayar programıdır. Cennette yaşarken onunla yaşayacaklardır.
Beynimiz bir bilgisayardır. Bugün beynimizdeki bilgisayarları masamızdaki bilgisayara bağlayamıyoruz. İleride belki tuşları ve ekranı kullanmadan bilgisayarla beynimiz bağlantı kurabilecektir. Ahirette kuracaktır. İnsanın yedek hafızaları olacaktır, gerektiği yerde gerekli disketi veya flaşı kullanacaktır.
فَأُولَئِكَ يَقْرَءُونَ
FaEuLAEiKa YaQRaEUvNa
“Onlar kıraat ederler”
Verilen kitap aynı zamanda plan ve projedir, insanlara ne yapacaklarını gösterir.
Ahiret hayatı dünya hayatından çok farklı değildir. Dünyada madde var, enerji var. İnsan beyni maddede depolanmış enerjiyi kullanarak yaşar. Bu düzen öldükten sonra da devam edecektir. Tüm biyolojik olaylar sürüp gidecek. Bahçeler olacak. Orada devşirdiğimiz meyvelerle besleneceğiz. Onları sindirerek elde ettiğimiz enerjiyi kullanarak varlığımızı sürdüreceğiz. Allah düzenini değiştirmeyecektir. Sadece insanın ölümüyle ilgili genlerde değişiklik olacak ve yaşlanma olmayacaktır.
Canlılardaki yaşlanma genetiktir. Sonbahar yaklaşınca yapraklarla dallar arasındaki ilişkiyi kesen bir tabaka oluşur. Bunu DNA’lar oluştururlar. Yapraklar beslenmeyince değil, mum tabakasının etkisiyle düşerler ve başka canlılara yem olurlar.
Demek ki ölüm canlıların DNA’larındaki programla olmaktadır.
Ahirette işte bu ölüm genleri iptal edilecek, yerine gençleşme genleri konacaktır.
كِتَابَهُمْ
KiTAvBaHuM
“Kitaplarını”
Burada “Kitap” tekil, “Hum” zamiri çoğuldur.
Tek muhasebe vardır. Ana muhasebe vardır. Orası herkese açıktır ve insan kendi hesaplarını gördüğü gibi istediği kimsenin hesaplarını da görür.
“Adil Düzen” muhasebesinde hesapların açık olduğunu söylüyorduk. Ama Kur’an’da özel delilimiz yoktu. Şimdi “Kütübehüm” demeyip “Kitabehüm” demesinden öğreniyoruz ki, hepimizin muhasebesi bir hesapta toplanıyor. Kitaplar hepimize açıktır.
Kur’an’da “Kütüb” çoğulu geçmektedir. Burada da “Kütübühüm” kelimesi kullanılsaydı herkesin kendisine özgü muhasebe defteri olacaktı, dosyası olacaktı.
وَلَا يُظْلَمُونَ
Va LAy YuJLaNUvNa
“Ve zulüm olunmazlar”
Dünyada yaptıklarından dolayı zulmolunmaz. Sevaplarına göre cennette yer verilir, iş verilir. Herkes kendi işinde, kendi yerinde çalışır ve yaşar. Bunun dışında kendi kitaplarında, kendi plan ve projelerinde eksik bir şey bırakılmamıştır. Karanlık bir nokta yoktur. Tamamen aydınlıktır anlamı da çıkmaktadır.
Ahirette proje değişmeyecek mi, daha ileri planlar yapılmayacak mı?
Değişecek.
Dünyada eğitimini tamamlayamayanlar orada eğitimlerini tamamlayacaklardır. Küçükken ölenler ve akıl hastaları orada eğitilecekler, artık büyümüş ve sağlam olmuş olacaklardır. Ama hepsi proje ile eğitileceklerdir. Projesiz plansız hiçbir şey olmayacaktır.
Bu dünyada da uygarlaşma demek, hayatımızı plan ve projeye göre yapmak demektir, az olsun çok olsun eksiksiz her şeyin yazıldığı bir düzen söz konusudur.
فَتِيلًا (71)
FaTiyLan
“Bir fitil de olsa”
“Fetl” kelimesi Kur’an’da üç defa geçmektedir. Bunu ikili yapan kelime olarak “Fetr” kelimesi vardır, o da üç defa geçmektedir. “Fitil” Türkçede kullanılmaktadır. İnsanın küçük kıllarına veya pamuğun liflerine fitil denmektedir. Buna mukabil Kur’an’da bir de “nakır” kelimesi kullanılmaktadır, o da kırıntı demektir.
Bir tüy kadar eksik bir şey bırakılmaz. Bir kırıntı kadar eksik bir şey bırakılmaz. Kimseye en küçük bir haksızlık yapılmaz, herkesin önü açıktır, ne yapacağını bilmektedir.
“Nakır” kelimesi ile “kırıntı” kelimesine dikkat edersek, ne kadar birbirine benziyor.
Kur’an’da anlatılan cennet hayatı senaryo şekline dönüştürülmeli ve insanlara gösterilmelidir. Böylece hem ahiret hayatını anlatmış oluruz hem de dünyaya uygarlaşmanın yolunu öğretmiş oluruz. Uygarlaşma demek, cennet hayatına yaklaşma demektir.
Zeki Altuboğa tehlikeli vadilerde dolaşmaktan vazgeçmelidir. Kur’an’ı anlatan senaryolar yazılmalı ve amatör oyuncular oynamalıdır. Akevler onları kasetlere almalıdır. Ayrıca Yalova’lılar asrın mabedini yapmalıdır. a) Bu mabette haftalık Pazar kurulmalıdır. b) Bu mabette haftalık spor yapılmalıdır. c) Bu mabette cuma namazları kılınmalıdır. d) Bu mabette haftalık senaryolar sahnelere konmalıdır. Zeki Altuboğa’ya insanlar zekâtlarından haklarını vermelidirler.
Her insan cevherdir. Yeter ki kâfir olmasın. Onu değerlendirmek yöneticilere aittir. Ona yapacağı işi bulmalı ve onu desteklemelidir. Yenibosna, Medhal ve İzmir Akevler yöneticileri bu görevi yüklenmelidirler.
Zeki Altuboğa gibi çalışanlar da sadece karınlarını doyuracakları kadar bir iş istemelidirler. Sonrasını Allah’tan cennette beklemelidirler.
“Adil Düzen” böyle gelecektir.
Seminerleri takip eden herkese ilahi emri ulaştırıyorum. Karnınızı doyuracak kadar piyasadaki cari sistemle iş yapacaksınız. Artan zamanlarınızı Kur’an düzeninin kurulması için kullanacaksınız. İşte o zaman müminsiniz demektir.
وَمَنْ كَانَ فِي هَذِهِ أَعْمَى فَهُوَ فِي الْآخِرَةِ أَعْمَى وَأَضَلُّ سَبِيلًا (72)
Va MaN KAvNa FIy HaÜiHIy EaGMAy FaHuVa FIy eLEAPiRaTi EaGMAv Va AWalLu SaBIyLan
“Ve kim burada âmâ ise o ahirette de âmâdır ve sebilen edallıdır.”
Defteri soldan verilenler ise bu dünyada kör olanlardır. Onlar ahirette de kör olacaklar, defteri okuyamayacaklar. Onlara da cehennemde ne yapacakları yazılı kitap ile ellerine verilecek ama onlar proje okumayı bilmedikleri için bugünkü Türkiye’de olduğu gibi zulumat içinde yaşayacaklardır.
Kur’an bunları hazf ederek anlatmakta, onların durumlarını izah etmektedir.
Bu ayet daha önceki ayette kitaba verdiğimiz plan proje manasını teyit etmektedir.
Kur’an’da Allah Kur’an’ı sonra biz beyan edeceğiz diyor. Ve Allah mezhep sahibi fakihler yetiştirmiş, onlar beyan ilmini ortaya koymuşlardır. Bunlar diyorlar ki, Kur’an’da ifade edilen sahih hakiki ifadeler vardır. Bunlar muhkemdir. Birde kinaye ve mecaz manalar vardır, bunlar müteşabihtir. Ayetlere hakiki mana verilebiliyorsa hakiki mana verilir. Hakiki mana verilemiyorsa mecazi manaya gidilir.
Bu dünyada kör olanlar ahirette de kördürler ifadesinin hakiki manası Kur’an’daki diğer muhkem ayetlere uymamaktadır. Çünkü Allah zalim değildir, haksızlık yapmaz. Bu dünyada kör olan insanlar hep kötü insanlar değildir. Nitekim bir âmâya ilgisiz davranmasından dolayı Hz. Resul azarlanmaktadır. Yine başka ayetlerde onlar sağır, dilsiz ve kördürler diyor. Hâlbuki onlar diye işaret ettiği kimselerin hiçbirisi ne sağır ne dilsiz ne de kördür. Zaten izah ediyor, onlar yola gelmezler diyor. O halde buradaki körlük hakiki manada körlük değil, hakikatleri görüp kavramakta kördürler demektir.
Bugün ülkemizde uygulanmakta olan olağanüstü hâl uygulaması ve anayasa oylaması yani referandum bu körlüğü çok açık olarak ortaya koymaktadır.
Bu dünyada gerçekleri görmeyip birinin hatalarının peşine takılma veya birine kızıp camiye gelmeme körlüğü devam etmektedir. Falan ‘hayır’ diyor, o halde ben ‘evet’ diyeceğim. Fetocular da Allah bir diyor, Kur’an haktır diyor. Demek ki biz yarın onlar madem bir diyor, biz Allah ikidir mi diyeceğiz, Hz. Muhammed’e resul değil mi diyeceğiz?
İşte bunlar körlüktür.
Şimdi bu dünyada gözü açık kimdir, kör olmayan kimdir, onu tesbit etmeliyiz.
Önce hayatını içtihatlara dayamalıdır. Aklî ve naklî delillere dayanarak içtihat yapmalıdır. İçtihatsız asla hareket etmemelidir. Uygun gördüğü kimselerle istişare etmeli, kararı kendisi vermeli ve kendi kararına uymalıdır.
Allah’ın emri budur.
Bir başkasının içtihadına uymak şirktir.
Kendi görüşlerini başkasına dayatma tanrılık iddiasıdır.
Bütün partiler şirk içindedirler. Kendi kendilerini hatasız kabul ediyorlar. Bu dalalettir. Yetmiyormuş gibi bir de başkasına dayatıyorlar. Demek ki körlüğün merkezi budur.
Şeriat yönetimi yerine kişi yönetimini öne çıkarmak da şirktir. İçtihat ve icmalarla sabit olan hükümler geçerlidir. Herkes şeriata uymak zorundadır. Peygamber olabilirsiniz ama şeriat dışına çıkamazsınız. Hükümdarların şeriat yapma yetkileri yoktur. Şeriatı ilim adamları içtihat ve icmalarla oluşturdular. Halk içtihatları ile müçtehidini seçer ve onun içtihatlarına uyar, ona değil. Söylediğini yapmayan müçtehide uyamaz.
Bizim görevimiz şeriat yani hukuk düzenine geçme kadar, plan ve proje dönemine de geçmedir. Plan ve projesiz bir şey yapmamalıyız. Plan ve projemizi kendimiz yapacağız, yeni içtihatlarla değiştireceğiz ama plansız projesiz bir şey yapmayacağız. Her işimiz kitabi olacaktır. Eğer buna uyum sağlayabiliyorsak cennete gitme yoluna da girmiş ve orada yaşamaya uyum sağlamış olacağız.
Bugün sanayi dönemine geçmiş bulunuyoruz. Bilgisayar çağındayız. Okuma yazma bilmeyen insanımız kalmamıştır. Herkesin cebinde bilgisayarlı telefon var, çocuklar dahi kullanabiliyor. Şimdi bizim yapacağımız işler vardır. Herkesin telefonu internete bağlanabilmelidir. Herkes kendi mesleği ile ilgili bilgileri almak için internete girebilmelidir. Herkes kurallara göre hareket etmeli, kimse kişilerden talimat almamalıdır. Ortak olarak oluşmuş bilgisayar ağına göre hareket edecektir. Herkesin hesabı olacaktır. Hesabını başkasına aktarabilecektir. Muhasebe kendiliğinden yürümelidir. Adil Düzen çalışanları yeni teknoloji icat etmek zorunda değildirler ama yeni bilgisayar programlarını üretmek zorundadırlar. Din görevlileri ve öğretmenler bilgisayar programları öğrenmeli ve artırdıkları vakitlerini bilgisayar çalışmalarına harcamalıdırlar. Bunu kuracakları kooperatifler organize edeceklerdir. Memur sendikası kuracaklarına memur kooperatifleri kurmalıdırlar. Kur’an’ın teavün emrini akıllarından çıkarmamalıdırlar. Böylece dünyadaki körlükleri gitmiş olur.
İlimde Süleyman Tunahan ekolüne tabi olunacak. Klasik Arapça öğrenilecek ve ilimler klasik Arapça ile yazılacaktır. Bin Dil Üniversitesini kurma görevi bunlarındır.
Dinde Nur cemaatine tabi olunmalıdır. Halka onların diliyle Kur’an ulaştırılmalıdır. İnsanlığa imanlarını götürmelidirler.
Siyasette Erbakan’ın Millî Görüşü desteklenecektir. AK Parti de Millî Görüş ve “Adil Düzen”e dönmelidir.
Ekonomide Akevler ekolü benimsenmeli, semt kooperatifleri kurulmalı, yüz lojmanlı apartmanlar yapılmalıdır.
Fetret devri geçecek, bunlar yeniden 1960’larda olduğu gibi faal hâle geleceklerdir. Bu arada dünyada Sermaye yenilmiş ve siyasiler yönetime hâkim olmuş olacaklar. Siyasiler “Adil Düzen”i destekleyeceklerdir. Duamız budur.
Bu adımlar atılmazsa insanlık Nuh tufanından daha beter sosyal tufanı beklemektedir.
وَمَنْ كَانَ فِي هَذِهِ أَعْمَى
Va MaN KAvNa FIy HaÜiHIy EaGMAy
“Ve burada kim ama ise”
Eğer şeriata göre hareket etmezseniz, içtihatlarla alacağınız kararlarla ve içtihatlarınızı çevrenize duyurmadan hareket ederseniz kör olursunuz. Çünkü yapacağınız herhangi bir davranışın çevrede nasıl karşılanacağını bilemezsiniz. Dolayısıyla kör insanın karanlıkta olması gibi nereye çarpacağınızı bilemezsiniz.
Kurallarla hareket etmemiz için yerel yönetime ihtiyaç vardır. Ocak içinde ocağın kuralları ile hareket ederiz. Ocağa başkaları gelmeyeceği için bilmediğimiz bir kuralla karşı karşıya kalmayız. Ocakta çözülemeyen sorunlar bucak içinde çözülür. Herkes kendi bucağının kurallarını bilebileceği için kuralsız davranışlarla karşılaşmaz. Sonra merkez bucaklarda iç güvenlik sağlanır. Sadece o konularda ortak hareket vardır. Onu da bilebilirsiniz.
“Sizi tearuf edesiniz diye şa’b ve kavimlere ayırdık” ifadesinin manası budur. Karanlıktan kurtulma ve görür olmak için böyledir. Yapılan plan ve projeler de böyledir. Herkes plana projeye göre hareket eder, ne yapacağını bilir, “hukuk devleti” de böyle oluşur.
Şimdi (16 Nisan’daki referandumda) ‘Hayır’ çıktığı zaman ne yapacağımızı bilmekteyiz, çünkü binlerce senenin denenmişleri içinde hareket edeceğiz. Ama ‘Evet’ çıkarsa ne ile karşılaşacağımızı bilemeyiz, körlük içinde olacağız demektir. Bu sebepledir ki biz hiçbir zaman “Adil Düzen”i eskiyi kaldıran, yerine başkasını koyan düzen olarak ele almıyoruz. Mevcut düzen devam ederken, o düzenin içinde yenilikler yapan, tedrici surette bir sistemden ikinci sisteme geçilen bir düzeni öneriyoruz. İller bağımsız hale gelir, her biri iç işlerinde ayrı birer devletmiş gibi hareket eder. Onlardan isteyenler başkanlık sistemini benimserler, orada uygulama olur. Başarılırsa diğer iller de ona geçerler. Sonunda devlet ve halk sisteme alıştıktan ve bilgi edindikten sonra geçilir.
Saltanat kaldırıldı, diktatörlük geldi. Yetmedi! Şimdi diktatörlüğün ötesinde bir şey isteniyor. Yarın devletin istikrarı için başkanlığın babadan oğula intikal etmesini talep etmek zor bir şey olmayacaktır. Bugün ABD’ye özeniyoruz, yarın İngiltere’ye yani krallık sistemine özenmemiz için engelleyici bir sebep kalmaz.
فَهُوَ فِي الْآخِرَةِ أَعْمَى
FaHuVa FIy eLEAPiRaTi EaGMAv
“O ahirette de âmâdır”
Bu dünyada içtihatla yaptıkları plan ve projelerle hareket edenler ahirette cennete gideceklerdir. Şeriata göre hareket etmeyenler, içtihat ve icmaları kenara atıp ekseriyet oyları ile hareket edenler, ahirette cennete gidecek seviyede eğitim almış olarak gelemeyecekleri için kitapları soldan verilecek ve cehenneme sevk edileceklerdir. Cehennemde ne yapacakları karara bağlanmıştır. Cehennem halkının davranışlarına göre durumları düzeltilecek, alacakları eğitimden sonra sınıfı geçerlerse cennete alınacaklardır.
Bunları ben söylemiyorum, Âlemlerin Rabbi Allah söylüyor.
Allah bize yaptıklarını değiştirme durumunda değildir. Biz Allah’ın ne yaptığını, nasıl yaptığını biliriz ama neden böyle yapıyor, hikmeti nedir, onu bilmeyiz.
وَأَضَلُّ سَبِيلًا (72)
Va EaWalLu SaBIyLan
“Ve sebilen edaldir.”
Yollar iki şekildedir.
Sırat veya tarik tek şerit yoldur. A’dan kalkılır, B’ye varılır.
Sebil ağ yollardır. Kavşaklar vardır. Kavşaklardan istenilen istikamete gidersiniz. Gideceğin istikamet levhalardaki oklarla belirlenir.
Okuma yazma biliyorsanız, nereye gideceğinizi de bilirseniz, sorun yok, levhalara uyar, biraz sonra hedefinize ulaşırsınız. Okuma yazma bilmiyorsanız, gideceğiniz yeri okuyamazsınız, ortada kalırsınız. Trafiği de siz durduramayacağınız için bir kör gibi bir tarafa gitmek zorunda kalırsınız. İşte, içtihat ve icmalara, plan ve projelere göre hareket etmeyenler, okuma yazma bilmeyen kişiler gibidirler, en çok yolunu şaşıranlar onlardır.
وَإِنْ كَادُوا لَيَفْتِنُونَكَ عَنِ الَّذِي أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ لِتَفْتَرِيَ عَلَيْنَا غَيْرَهُ وَإِذًا لَاتَّخَذُوكَ خَلِيلًا (73)
Va EiN KAvDUv LaYaFTiNUvNaKa GaNı elLaÜIy EaVXaYNAv EiLaYKa Li TaFTaRiYA GaLaYNAv ĞaYRaHUv Va EiÜan La itTaPaÜUvKa PaLİyLan
“Ve neredeyse sana vahyettiklerimizden onun gayrısını bize iftira edesin diye sana fitne edeceklerdi. O dem seni halil ittihaz ederler.”
İlahi kitapların bir gücü vardır. İnsanlar onların etkisine girerler. Çünkü herkesin Allah ve ahiret inancı vardır, onların varlığı istenmektedir. Ona doğru bir delil buldukları zaman susuz insanların ırmağa koştukları gibi ona koşarlar. Tarihte tüm fikri akımlar Tanrı’ya inanmış görünerek yaşama imkânlarını buldular. Tarihte bunun tek istisnası komünistler olmuştur, Marks olmuştur. O direk cephe aldı ama 40 milyon insanı öldürerek 70 sene yaşayabildi.
İnanmış insanlara kurdukları en büyük tuzak ilahi kitapların tahrifidir. Ya sözlerini bozarlar ya da anlamlarını bozarlar. İlahi vahiy ile meşgul olan âlimleri bu yolla kullanmak isterler. Onları devlet kadrolarına alırlar. Onları televizyonlarda meşhur ederler. Hiçbir iş yapmadıkları halde sırf dinleri istedikleri gibi kullansınlar diye teşkilat kurarlar.
Bir de çıkar ve derler ki; din sizin mesleğiniz değildir, siz bunlarla uğraşmayın, siz doktorluğunuzu yapın, siz eczacılığınızı yapın, siz mühendisliğinizi yapın, onu erbabı olan bize bırakın! Buna direnen insanlara saldırırlar.
“Kade” kelimesi mazi fiildir. “Kevd etmek” yaklaşmak, nerede ise olmak, az kalmak anlamlarına geldiği gibi, aynı zamanda hile yapmak, oyun oynamak anlamındadır da.
Mevcut olan devlet düzenine karşı olmayacaksınız. Fiilen hiçbir şeye muhalefet etmeyeceksiniz. Fikren de cephe kurmayacaksınız. Doğru yaptıklarında onları destekleyeceksiniz, yanlış yaptıklarında onları eleştireceksiniz. Hakkı tavsiye edeceksiniz. Bu şartlar altında siz yalnız kalırsınız, dostlukları sona erer. İçtihat ve icmadan, plan ve projeden vazgeçecek, onların keyfine göre yelken açacaksınız. O zaman sizin haliliniz olurlar.
AK Parti ve Gülen cemaati şimdi Sermaye ile boğuşmaktadır. F. Gülen’in işi bittiğinden şimdi onu uzaklaştırmak için AK Parti’yi kullanmaktadır. Yarın bu cemaatin başına sakallı sarıklı bir İngiliz veya Amerikan generalinin geçtiğini görürseniz, şaşmayın. F. Gülen aynen Öcalan gibi hapishanede veya sürgünde olup AK Partililerce etkisiz hâle getirilmiş olur.
“Sana fitne etmek” tabiri kullanılmaktadır. “Fitne, Fesat, Fısk” “F” harfi ile başlayan benzer kelimelerdir, bir de “Fücur” vardır. Dört kelime benzerdir ama ayrı ayrı manaları vardır.
Bu dört kelimeyi manalandırmak istersek, diyelim ki ilim, ahlak, iktisat ve siyaset. Dört kurum var. Burada dört mikroptan bahsetmektedir; fesat, fitne, fısk ve fücur. Bunlardan hangileri hangilerine karşılıktır. İşte size bir tesbit yolunun örneğini de sunmuş bulunuyorum. Bu ayette fitne Kur’an’ı anlamadaki hataya işaret ediyor. O halde fitne ilimdeki mikroptur. Fıskı ahlakta, fücuru dinde ve fesadı da siyasette anlayabiliriz. Şimdi siz ayetleri okuyacak ve bu varsayımlara göre mana vereceksiniz. Asıl üzerinde durulacak her biri ayrı ayrı birer doktora tezidir. Fitnenin nasıl yapılmakta olduğunu tesbit etmeliyiz. Ondan sonra anlatmalıyız. Ondan sonra sahnelere koymalıyız. Kur’an’ın her kelimesi bir müessesedir.
“Vahiy” kelimesi vardır. İlham vardır. İnzal vardır. İrsal vardır. Burada “vahiy” kelimesi kullanılmıştır. Kur’an’dan sonra Allah’ın insanlara ulaştırdığı emirlerin haberleri vahiy ile ifade etmiştir. Kur’an’dan vazgeçirirler demiyor. Tam tersine, Kur’an’a güya sahip çıkarlar ve seni onun manası üzerinden idlal ederler.
Bugün Türkiye’de ilahiyat okulları vardır. Hepsi Kur’an’a inanmaktadır. Kimse karşı çıkmamaktadır. Tarikatlar vardır. Hepsi Kur’an’a inanmaktadır. Ayrıca bizim gibi oluşmuş cemaatler vardır. Hep Kur’an diyor, Kur’an diyorlar. Ne var ki fıkıhta Kur’an’ın yeri yok, yönetimde de yeri yok. Sermaye’nin fitnesi varken Kur’an’ın manasına sıra mı gelir! Bizim gibi, Kur’an’ı anlamaya çalışıp hayırda bizi geçeceklerine, ‘sizin mesleğiniz değil, çalışmalarınızı bırakın’ diyorlar! Eğer Kur’an haram etmeseydi, burada birçok küfürleri savururdum onlara. Ama onlara karşı bizim yapacağımız şey ‘sizin dininiz sizin, bizim dinimiz bizim olsun’ demekten başka bir şey değildir, başka bir şey diyemem.
وَإِنْ كَادُوا لَيَفْتِنُونَكَ
Va EiN KAvDUv LaYaFTiNUvNaKa
“Ve neredeyse sana fitne yapacaklardı”
İlimde fitnenin büyüğü uydurma haberdir, yanlış haberdir, yalan haberdir. Bugün bulunmuş olan haberleşme ve yayın araçları, basın araçları o kadar etkilidir ki, sizi her zaman tuzağa düşürürler. Bunun en açık örneği Ordu AK Parti ilişkisidir.
Ordu CHP, Demirel ve Özal’dan ümidini kesince, kendisine yeni dayanak aradı. Erbakan’ın beyanlarına dayanarak AK Parti’yi iktidar etti. Erbakan’ı iktidar etmeye gücü yetmediği için AK Parti’yi iktidar etti. Erdoğan’ı devre dışı yaptılar. Ordu müdahale etti ve başbakan oldu. AK Parti’yi kapatmaya kalkıştılar. Ordu müdahale etti de öyle kurtuldu. 17 ve 25 Aralık’ta alıp götürüyorlardı. Ordu operasyonu öne aldı ve kurtardı. 15 Temmuz’da tam ellerine geçirmişlerdi. Ordu onu ölümden kurtardı.
AK Parti buna rağmen Ordu düşmanlığına devam ediyor. Çarpıtılmış yanlış bilgiye dayalı olarak devam ediyor, keyd yapıyorlar. Olağanüstü hal (OHAL) ve Anayasa oylaması (referandumu) değil, oyalanması ile oyun oynuyorlar.
İşte bunların hepsi fitnedir.
Cumhuriyet Halk Partisi’ne ‘Hayır’ dedirterek AK Partililere ‘Evet’ dedirteceklerdir.
Bunlar Kur’an’ın şiddetle reddettiği metottur. Kur’an onlar için şöyle diyor. Sana gelip hayır, destekliyoruz, diyorlar. Söyledikleri doğru ama onlar yalancıdır. Çünkü ‘Evet’ asıl onların tuzağıdır, Halk Partililerin değil de Halk Partisindeki ajanların.
عَنِ الَّذِي أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ
GaNı elLaÜIy EaVXaYNAv EiLaYKa
“Sana vahyettiğimizden”
Evet, Adil Düzen çalışanları içinde hâlâ bu fitneye kapılanlar vardır. ‘Evet’ demek yanlıştır ama ben ‘Evet’ diyeceğim diyorlar!
Biraz evvel Ahmet İyimaya’yı (Eski Anayasa Komisyonu Başkanı) dinledim. Ona soru soruyorlar ama o cevap yerine başka doğruları anlatıyor.
Vezirlik sistemi Mısır uygarlığından itibaren başlar. Tevrat’la yasalaşır. Abbasiler ve Osmanlılar vezirlik sistemi ile bugüne getirdiler. Merkezi yönetim yoktur. Merkezi yönetimlerde başkanlık zaten dünyada yoktur.
İngiltere’de krallık var ama bağımsız devletler topluluğudurlar.
Adil Düzen çalışanları içinde de fitneye düşecekler var görünüyor.
İçtihatları öyle olsa saygım olur, bana da tesir ederler.
لِتَفْتَرِيَ عَلَيْنَا
Li TaFTaRiYA GaLaYNAv
“Bize iftira etmen için”
Sermaye iki usul kullandı. Sosyalizmde dine karşı direk cephe aldı, kapitalizmde doğrudan cephe almadı. Dinlerin içine önce batılları soktu. Örnek olarak teslisi soktu. Babadan oğula intikal eden saltanatı soktu. Dinde zorlamayı soktu. Sonra da; bakınız, dinler ne kadar kötü dedi ve savaştırdı! Ne var ki Humeyni buna cevap verdiği gibi papalık da verdi.
Bugün ilahi vahyi tağyir çabası en yüksek seviyededir.
Bu çabalar baştan başarılı olacak zannedilir. Ama biraz sonra bunlar cüruf olurlar, kayıp gider. Maden dibe çöker. Adil Düzen, Kur’an düzeni yerine oturacak, insanlık ilahi düzenin rahmeti içinde yaşayacaktır.
غَيْرَهُ
ĞaYRaHUv
“Gayrının”
Akevler’den kaçıp AK Parti’de yuvalananlar. Muhterem Erdoğan dâhil ahirette nasıl hesap vereceklerdir? On beş senedir batı anayasaları içinde mücadele ediyorsunuz. Kurt eti mi yiyelim aslan eti mi? İkisi de aynı pislik değil mi, size ne! Başkanlık veya parlementerlik, ikisi de ekseriyet sistemi değil mi? Onun için sizin savaşınız ne?
Oysa “Adil Düzen”in bir maddesi için savaşabilirdiniz. Mesela, ekseriyet sistemini kaldırıp nisbi sistemi getirirdiniz. Tüm sorunlar çözülmeye başlardı.
Kur’an şimdi sana ve bana bunları hatırlatıyor. Artık tövbe etme zamanıdır. Ben size karşı cephe kurmadım. Yanınızdayım. Sizinle savaşmıyor, sadece hakkı tavsiye ediyorum. Karşılık olarak sabrı emretmiştir, Allah.
وَإِذًا لَاتَّخَذُوكَ خَلِيلًا (73)
Va EiÜan La itTaPaÜUvKa PaLİyLan
“Ve o zaman seni halil ittihaz ederlerdi.”
Evet, sizi halil ittihaz ederler. Bizi akılsız gördünüz.
Şimdi sizi boğmak için tuzaklar kuruyorlar.
İnsanlarda bir özellik vardır. Hayatlarında biriyle beraber olurlar. Doğal olarak eşleşirler. Birbirlerinin etkisi altında olurlar. Diğer insanlar aralarına giremez. Hayatta bu kimseler değişebilirler ama daima vardırlar.
Başkanların topluluğu halil ittihaz etmeleri gerekir. Allah Hazreti İbrahim’i halil ittihaz etti. İnsanlıkla ilişkisini onun aracılığı ile yaptı ve onun zürriyeti görevlendirildi, onun milleti görevlendirildi. Halil aynı zamanda kişinin sırdaşıdır. Ona hiçbir şeyi gizli tutmaz.
Kur’an zalim olanları halil ittihaz etmemizi yasaklamıştır.
وَلَوْلَا أَنْ ثَبَّتْنَاكَ لَقَدْ كِدْتَ تَرْكَنُ إِلَيْهِمْ شَيْئًا قَلِيلًا (74)
VaLav LAv EaN ÇaBatNAvKa LaQaD KiDTa En TaRKaNu EiLaAyHiM ŞayEan QaLIyLan
“Ve bizim seni tespit etmemiz olmasaydı, neredeyse onlara kalil bir şey rükün edecektin.”
“RKN” kökü Kur’an’da dört defa geçmektedir. Yalnız burada meful almaktadır.
“Rekine” çevresi olmak demektir. Yalnız değildir, çevresinde olan insanlar var demektir, onun erkânıdır. Hükümdarın vezirleri onun erkânıdır. Onları kendine erkân yapmak demektir.
“Şey’en” kelimesini mefulü mutlak yapıyorlar, ruknen manasını veriyorlar, az bir meyille meylederdin manasını veriyorlar. Bundan sonraki ayet bu manayı doğrulamaz. Buradaki “şey’en kalilen” Allah’ın ayetlerini semenen kalilen ile iştira etmeyin ayetinin benzeridir.
Yarım asırdır Türkiye Batı’dan birkaç dolar alacaktır diye olmadık kanunlar Meclis’ten geçmektedir. Avrupa Birliği Bakanlığı vardır. Türkiye tarihini yazanlar nezdinde Türkler için en utanç verici çaba Avrupa Birliği çabasıdır.
Kalil semen gibi kalil şeylere esir olmaktadır Türkiye. Gerçi ordu Avrupa Birliği’ni ABD istilasına karşı dursun diye istemektedir. AK Parti ordunun müdahalesinin bir kısmını bu yolla engellemek için yapmaktadır. Samimi Avrupacı yok ama görünürde zinayı onların hatırı için meşrulaştırma yapılmıştır.
Biz seni tesbit etmeseydik onlara rüknetmede kevd ederdin, kalil bir şey olarak. Kuran, konuşma diliyle nazil olmuştur. Konuşmada manaların bir kısmını lisan-ı hâl ile anlatırsın. Söyleniş tarzı ile derin manalar yüklersiniz. Şey’en kalilen bundan önceki cümlenin bir kelimesi değildir. Hazfedilmiş bağımsız bir cümlenin yapısı içinde yer alır. Hazfedilmiş cümle size birçok şey düşündürür.
وَلَوْلَا أَنْ ثَبَّتْنَاكَ
VaLav LAv EaN ÇabBaTNAvKa
“Ve biz seni tesbit etmeseydik”
İnkılap yapmaya katılan kimselerin karşılaştıkları en büyük engel çevrenin baskısına dayanamayarak inkılaptan vazgeçmeleridir. Allah eğer o inkılabın yapılmasını istiyorsa o inkılabı yapanlara güç verir ve sabrederler.
Sovyetler sosyalizm üzerinde sebat etmediler. Gorbaçov zulmü bırakıp sosyalizmi yüceltmeye yöneldi ama Rus halkı sosyalizmden vazgeçti. Oysa eğer onlar sosyalizmde ısrar etselerdi sonunda “Adil Düzen”e varırlardı. Batı Sermayesi de vazgeçecek, teslim olacak ve sosyalizm gibi kapitalizm de tarihe karışıp kaybolacaktır. Oysa Sermaye sebat etse faizden vazgeçer, sömürüden ve tahakkümden uzaklaşırsa kapitalizm de yaşayabilir.
Asıl muhatap olan “Adil Düzen” çalışanları önemlidir. Allah “Adil Düzen”i getirmeyi murat etmişse “Adil Düzen” çalışanlarını tesbit edecektir. Akevler bunun örneğidir. Allah onları tesbit etti de varlıklarını korudular.
Şimdi imtihan olanlar Millî Görüşçüler ile Gülencilerdir.
Kendilerini ıslah edip sebat edecekler midir, yoksa dağılıp vaz geçecekler midir?
لَقَدْ كِدْتَ تَرْكَنُ إِلَيْهِمْ
LaQaD KiDTa En TaRKaNu EiLaYHiM
“Neredeyse onlara rüknedecektin”
Allah AK Parti’ye rahmet etmiş ki onlara gerçeği göstermiş, batıcı olma sevdasından vazgeçmek zorunda kalmışlardır. Eğer bu cihada devam ederlerse ne olacaklarını aşağıdaki ayet belirtecektir. Allah onları tesbit ederse oylamada ‘hayır’ çıkar ve onlar da Allah’ın bu ihtarını idrak ederler, tövbe ederek “Adil Düzen”e dönerler.
Benim istihare yaptığım gibi AK Parti de istihare yapsın.
‘Evet’ çıkarsa yoluma devam edeceğim desin.
‘Hayır’ çıkarsa artık “Adil Düzen”e döneceğim desin.
Onlara rüknetmekten vazgeçsin.
Roma/Bizans ile Kisra çekişirken Mekke’deki müminlerin sayısı yüz kişi civarında idi. Kur’an nazil oldu, Romalılar/Bizanslılar yenildikten sonra yenecekler dedi. O gün müminler de galip geleceklerdir dedi. Sonra Kur’an’ın dediği oldu, Roma/Bizans yendi. O gün müminler de Bedir Savaşı’nı kazandılar.
Şimdi biz “Adil Düzen” çalışanları da yüz kişi civarındayız. Ümitliyiz. Sermaye yenilecek, biz galip geleceğiz.
شَيْئًا قَلِيلًا (74)
ŞaYEan QaLIyLan
“Kalil şey”
Bunlar zor ve büyük görünüyor. Küçücük “Adil Düzen” çalışanları nasıl olacak da dev Sermaye’yi ve dev silahlı gücü yenecektir?
Yenecektir.
Bu basit bir şeydir. Allah için bu az bir şeydir. Allah’ın vaadi yerine gelecektir. Allah nurunu tamamlayacaktır. Basit ve gariban 100 kişilik “Adil Düzen Ekibi” bunu yapmayacak. Yerleri ve gökleri var eden ve onları eksiksiz yaşatan Allah’ın kaderi bunu yapacaktır. Kalil bir şey olarak bunlar olacaktır.
إِذًا لَأَذَقْنَاكَ ضِعْفَ الْحَيَاةِ وَضِعْفَ الْمَمَاتِ ثُمَّ لَا تَجِدُ لَكَ عَلَيْنَا نَصِيرًا (75)
EiÜan LaEaÜaQNAvKa WıGFa eLXaYAvTi Va WıGFa eLMaMAvTi ÇümMa LAv TaCiDu LaKa GaLaYNAv NaÖIyRan
“O dem sana hayatın dı’fını ve mematın dı’fını izaka ettirirdik, sonra sen bize karşı bir nasır bulamazdın.”
Bugün Gülen cemaati ve AK Parti bu dı’fa’l-hayat ile dı’fa’l-mematı zevk etmektedir. Günahları da “Adil Düzen”i bırakarak, Akevler’i ve Millî Görüş’ü bırakarak Sermaye’ye ve güce rükn etmelerinden dolayıdır. Her ikisi de “Adil Düzen”i bırakmadı mı, her ikisi de Batılıların sermayesine dayanmadı mı?
Bugün Gülen grubu en kötü durumda, hayatın dı’fını, mematın dı’fını yaşıyor.
AK Parti’nin hali de böyledir. Herkes herkesten korkuyor. Her gün ikinci darbe korkusu içinde darbe önlemini alacağız diye darbeye hazırlık yapıyor. Bataklıkta çırpınıyor, çırpındıkça batıyor. Tek kurtuluşları Allah’a dönmektir.
Her ikisinin de “Adil Düzen”e dönmeleri gerekir. “Adil Düzen” çalışanları da müsterih olsunlar, Allah onların yanındadır. Onlar da sadece Sermaye’ye rükn etmekten korksunlar.
إِذًا
EiÜan
“İzen”
“İz” o zaman demektir, o takdirde demektir. “İz” zaman zarfıdır, sondaki tenvin de hazf olunmuş ifadenin yerine geçmiştir. Yani biz seni tesbit etmeseydik, sen de onlara rukün etseydin biz sana tattırırdık. Kur’an’da bunu müminlere bildiriyor.
Çevremizde de bunları görüyoruz. Hep Allah’ın tesbiti ile O’nun rahmeti içinde kalıyoruz. Kimse diyemez ki bunu ben yaptım veya falan yaptı.
Tanrı’yı küçültmek için Mustafa Kemal’i, Erbakan’ı büyütüyorlar. Erbakan’a methiyelerle anma merasimleri yapılacağına, Erbakan’ın “Adil Düzen”ine sahip çıkılması gerekir. Vârisler murislerin mülklerini geliştirmekle görevlidirler. Sebat kelimesi burada çok önemlidir. Herkes görevini yapar. İran’da da Humeyni’nin yolunu bırakmışlar, Humeyni’yi tanrılaştırmakla meşguller. “Adil Düzen” çalışanları şunu bilsinler ki herkes bir kuldur, yapan insanlar değil Allah’tır.
لَأَذَقْنَاكَ
LaEaÜaQNAvKa
“Sana izaka ederdik”
“Zevk vermek” tattırmak demektir. Azabı tattırmak da zevktir. Hatta azab tatlı demektir. Seni öldürürdük, helak ederdik denmiyor, izaka ederdik deniyor.
Bunun anlamı şudur ki; ne AK Parti’nin ne de Gülen cemaatinin işi bitmiştir.
Bunlar tövbe ederlerse, hakemlere teslim olurlarsa, tövbe kapısı açıktır.
Yeniden Kur’an düzenindeki cihatlarına devam edebilirler.
ضِعْفَ الْحَيَاةِ
WıGFa eLXaYAvTi
“Hayatın dı’fını”
“Dı’f” iki katı anlamına geldiği gibi yarısı anlamına da gelir. Bir kâğıdı katladığınız zaman kâğıdın alanı yarıya iner ama kalınlığı iki katına çıkar. Dolayısıyla dı’f hem yarılamak hem de katlamak anlamına gelir. Burada iki dı’ftan bahsettiğine göre yarı hayat yarı ölüm anlamındadır. Gülen cemaatinin bugünkü hali budur. AK Parti de kendileri ile süratle o duruma koşmaktadır. Olağanüstü hal uygulaması ve anayasa oylaması bunu göstermektedir.
وَضِعْفَ الْمَمَاتِ
Va WıGFa eLMaMAvTi
“Ve mematın dı’fını”
“Memat”ın aslı MeMVeT’dir. Mef’âl veznindendir. Masdarı mimidir. Vav elife dönüşmüştür. “Mevt” kelimesini kullanmamış da “memat” kelimesini kullanmıştır. Masdarlar olayı ifade ederler, olaydan sonraki durumu ifade etmezler. Türkçede de olmak var, olma vardır. Olmak sürekli bir durumu ifade eder. Olma ise bir olayı ifade eder.
Burada kastedilen oluş değil durumdur.
Hayat da öyledir. Orada masdar isimleşmiştir. Yarı ölü yarı diri anlamına gelir.
“İzaka ettirdik” demek sonra seni ondan kurtardık demektir.
Bunlar gerek Gülen grubuna gerekse AK Parti’ye bir müjdedir. Bize de iyi haberdir. Yarın “Adil Düzen”e onlar sahip çıkacaklardır demektir. Ayet vaad etmiyor ama önünü de kapatmıyor.
ثُمَّ لَا تَجِدُ لَكَ عَلَيْنَا
ÇümMa LAv TaCiDu LaKa GaLaYNAv
“Sonra sen kendine bize karşı bulamazsın”
Gerek Erdoğan’ı gerekse Gülen’i yakından tanıyorum; tanışıyoruz. Samimi mümin olduklarını biliyorum. İçtihatlarındaki hatalarından dolayı yanlış yaptılar. Bu sebeple günahları yoktur. Ama dünyada hataları affedilmezler. Sonuçları gösterilir.
O halde şimdi onların hatalarını görüp “Adil Düzen”e gelmeleri beklenir.
Allah onları da tesbit edecektir. “Adil Düzen” çalışanları yarın ikisi ile birlikte “Adil Düzen”de yol alacaklardır.
‘Hayır’ çıkarsa çileleri bitmiştir demektir.
‘Evet’ çıkarsa daha çekecekleri şeyler vardır demektir.
Sonları hayırdır. Ben öyle görüyorum. Hatalarından dolayı tuzağa düşmüşlerdir. Ama mümin olduklarından dolayı da Allah onların yanındadır.
نَصِيرًا (75)
NaÖIyRan
“Nasır”
Hiç kimse onlara yardım edemeyecek.
15 Temmuz’da Ak Parti Allah’ın yardımını gördü. Gülenciler de şimdi Allah’ın yardımını görüyorlar. Kurulan tuzakla okullar sona erecekti. Allah ikisini yine de korumaktadır. Okulların bulunduğu yerlerdeki halk Sermaye’yi dinlemeyip okulları yaşatmaya devam ediyor. Diğeri de, CIA bizim okullarda görevlilerimiz var diye okulların çökertilmesine izin vermiyor.
Allah işte böyle yardım eder.
Duamız, Ak Parti’ye de yardım etsin, onu uçuruma gitmekten korusun. Olağanüstü halden vazgeçsin. Anayasa macerasını sağlıklı şekle götürsün.
Oylamadan sonra ister “evet” ister “hayır” çıksın, yeni anayasa çalışmalarına uzlaşma anayasasının oluşması çalışmalarına başlansın. Herkes dersini alsın, diğer partiler de katılsın.