İSRÂ SÛRESİ TEFSİRİ
Süleyman Karagülle
3271 Okunma
İSRA SÛRESİ 5-7. .AYETLER

İSRA SÛRESİ - 2. Hafta

5-7 ayetler

 أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

 

***

 

فَإِذَا جَاءَ وَعْدُ أُولَاهُمَا بَعَثْنَا عَلَيْكُمْ عِبَادًا لَنَا أُولِي بَأْسٍ شَدِيدٍ فَجَاسُوا خِلَالَ الدِّيَارِ وَكَانَ وَعْدًا مَفْعُولًا (5) ثُمَّ رَدَدْنَا لَكُمُ الْكَرَّةَ عَلَيْهِمْ وَأَمْدَدْنَاكُمْ بِأَمْوَالٍ وَبَنِينَ وَجَعَلْنَاكُمْ أَكْثَرَ نَفِيرًا (6) إِنْ أَحْسَنْتُمْ أَحْسَنْتُمْ لِأَنْفُسِكُمْ وَإِنْ أَسَأْتُمْ فَلَهَا فَإِذَا جَاءَ وَعْدُ الْآخِرَةِ لِيَسُوءُوا وُجُوهَكُمْ وَلِيَدْخُلُوا الْمَسْجِدَ كَمَا دَخَلُوهُ أَوَّلَ مَرَّةٍ وَلِيُتَبِّرُوا مَا عَلَوْا تَتْبِيرًا (7)

 

***

 

فَإِذَا جَاءَ وَعْدُ أُولَاهُمَا بَعَثْنَا عَلَيْكُمْ عِبَادًا لَنَا أُولِي بَأْسٍ شَدِيدٍ فَجَاسُوا خِلَالَ الدِّيَارِ وَكَانَ وَعْدًا مَفْعُولًا (5)

Fa EiÜAv CAvEa VaGDu EUvLAyHuMAv BaGaÇNAv GaLaYKuM GıBAvDan LaNAv EüLIy BaESin ŞaDIyDın Fa CAvSUv PlLAvLa elDiYAvRı Va KAvNa VaGDan MaFGUvLAv

“İkisinden ulâ olanın va’di gelince sizin üzerinize şedid besli kulları ba’s ederiz. Dârların hilalinde ceyesan ederler. Mef’ul bir va’ddir de.”

Bundan önceki ayette, İsrail oğullarına, iki defa fesat çıkaracak ve yükseleceksiniz diye kitapta kaza ettik dedikten sonra, bugün okuyacağımız ayetlerde bu iki fesat çıkarmalarını ve yükselmelerini anlatacaktır.

Bunun ikincisini bugün yaşıyoruz.

Birincisi ise Babil’e sürgün edildikleri zamanı ifade eder.

İsrail oğulları Hazreti Yakup’un zürriyetidir. Bu bakımdan iyi insanlardır ve üstün görevler yüklenmişlerdir. Diğer taraftan kardeşlerini kuyuya atanlardan türemişlerdir. Bu bakımdan kötü bir soydur. Bunlara verilen görev İbrahimî uygarlığı kurmaktır. Bu bakımdan seçilmiş ve bunlara bazı üstünlükler verilmiştir.

Kur’an, Hazreti Nuh’la başlayan, Hazreti İbrahim tarafından beşerileştirilen ve İsrail oğulları tarafından geliştirilen uygarlaşmayı tamamlamak için gönderilmiştir. Veda Haccı’nda yalnız Kur’an uygarlığı kemale ermemiştir, aynı zamanda Hazreti Nuh’la başlayan nebilerin uygarlığı tamamlanmıştır. Ulus olarak uygarlığı oluşturma görevi İsrail oğullarına verilmiş olduğu için Kur’an’da uzun uzun anlatılmaktadır.

Bakara Suresi’nde geçmişleri kıssa edilmişti.

Burada ise İsrail oğullarının geleceğinden bahsedilmektedir.

Kur’an nazil olduğu zaman Yahudiler dağınık halde idiler. Merkezleri Medine idi. Kudüs’e gidemiyorlardı. Medine’de ikinci sınıf insanlardı. İsrail oğulları hakkında bilgiler Mekke’de başlamıştı, oysa Mekke’de iken Müslümanların henüz İsrail oğulları ile temasları bile yoktu.

Bundan sonra ne olacaktı?

İsrail oğulları Arabistan’dan sürüleceklerdi. Ama kendilerinin asıl merkezi olan Kudüs’e geleceklerdi. Müslümanların kurdukları medeniyet içinde faaliyet gösterecekler, Avrupa’yı uygarlaştıracaklardı. Avrupalılardan kaçan Yahudiler İstanbul’a gelecek ve orada Kur’an uygarlığını ileri şekilde öğrenecek, Kur’an sayesinde Tevrat’ı da anlayacaklardı.

Emeviler Arapçılık yaptılar. Abbasiler ise İranlıların desteği ile iktidar oldular. Zamanla Arapların İranlılarla araları açılmıştır. İranlılar uygar bir topluluktu. Arapların hâkimiyetini kabul etmediler. Aleviliği benimseyerek Abbasilere muhalefet ettiler. Türkler Müslüman olunca Abbasiler Türklere dayandılar ve tüm ırklara medreselerini açtılar. Yahudiler de İslami medreselerde okudular ve hoca oldular. Sonra zengin oldular. Yahudiler Endülüs Emevileri döneminde de İslâm uygarlığının oluşmasına katıldılar.

Amerika’nın keşfi ile merkezi duruma gelen Avrupa’ya İslâm uygarlığını Yahudiler taşıdılar. İslâm uygarlığı yaşlanıp gerileyince uygarlık Avrupalıların eline geçti. Yahudiler bugünkü batı uygarlığının kurucuları oldular. Kur’an bu sebeple bunları anlatmaktadır.

İlk uygarlığı Hazreti Davut ve Hazreti Süleyman peygamberlerle kurdular. Tevrat’ı laikleştirerek Roma’ya taşıdılar. Roma’nın gelişmesi 12 levha kanunları ile olmuştur. Bir Yahudi olan Kıbrıslı Zenon Roma ekolünün kurucusu oldu.

Roma İmparatorluğu’nun büyümesi de Yahudilerin katkıları ile sağlanmıştır. Hazreti Süleyman aleyhisselamdan sonra Filistin İranlılar tarafından işgal edilmiş ve Yahudiler Babil’e sürgün edilmişti. Sonra Romalılar tarafından yine sürülmüş ve Medine’ye gelmişlerdi.

Burada kullanılan kilit kelime “ceyesan” veya “cevesan” mastarlı kelimedir. Lügatlerde fazla açıklamaya rastlanmamaktadır. Kur’an’da bir defa geçmektedir. Buna yakın “CSS” kelimesi vardır. Alusi’de “CYS” için savaşsız sokaklarda dolaşma şeklinde bir açıklama vardır.

“Besmele”de harfler eşleştirildiği zaman (LL LL) (RR NS) (BB MM) (XX HY) şeklinde ortaya çıkar. H Allah’ı Y de insanı temsil eder. Y ve V harfleri kurallı çoğulu ifade ederler. C harfi toplanmayı, cem olmayı, bir yerde birikmeyi anlatır. S harfi silsileyi, diziyi ifade eder. O halde “case, yecisuveyayecusu” demek, girmek, işgal etmek anlamına gelir. Babilliler Filistin’i işgal etmiş ve İsrail oğullarını Babil’e taşımışlardır.

Bu, İsrail oğullarının tarihinde büyük olaydır. Böylece İsrail oğulları dünyaya dağılma ve oralardaki uygarlıklardan etkilenme ve oralara uygarlığı götürmede birinci derecede rol oynamışlardır. Bir taraftan ticaret yaparken diğer taraftan uluslararası tercümanlık yapıyorlardı.

Büyük uygarlıklar oluşuyor, İsrail oğulları onların ülkelerine yerleşiyor ve onların imkânlarından yararlanıyorlardı. Babilliler, sonra İranlılar, sonra Romalılar, sonra Müslümanlar, sonra Hıristiyanların dönemlerinde hep Yahudiler yeryüzüne yayılma ve oralarda kültürleri oluşturma ve yayma işini yapıyorlardı. Yahudiler dağılmış olarak her yerde bulundukları ve oraların dillerini bildikleri için imparatorluklar siyasi hâkimiyetlerini silahla sağlıyorlardı, uygarlıkları ise Yahudilerle götürüyorlardı.

“Hilale’l-beled” demiyor, “hilale’l-erd” demiyor, “hilale’d-dar” demiyor, “hilale’d-diyar” diyor. Yurtların arasında yani ülkeler arası ilişkileri sağlayan imparatorluklar aynı zamanda İsrail oğullarını hem yurtlarından ediyor hem de onlara büyük imkânlar sağlıyordu. Ulaşımın olmadığı, haberleşmenin olmadığı, okulların ve üniversitelerin bulunmadığı, ortak dillerin henüz oluşmadığı dönemlerde, İsrail oğulları işte bu görevi yüklenmişlerdi. Allah bu görevi bunlara yüklemeseydi, onları yeryüzüne dağıtmasaydı, bugünkü uygarlık olmazdı. Mef’ul bir va’d idi.

Bunu böyle anlamamız, bundan sonra kurulacak üçüncü binyıl uygarlığının gidişini çözmemizde yardımcı olacaktır.

فَإِذَا جَاءَ

Fa EiÜAv CAvEa

“Ciet ettiğinde”

Burada “eta” denmeyip “cae” denmiş olması, va’din bir yerden değil de her taraftan birden geleceğini içermektedir. Bir devletin savaşlarda başka bir devleti yenmesi ile ifade edilebilir, uygarlık gereği tüm dünyaya etki eden savaşlar “ciet” ile ifade edilir. Uygarlıkların değişmesi veya uygarlıkların yayılması tarihte imparatorluklar şeklinde olmuştur. Bugün de cihan savaşı ile olmaktadır.

“İza” ile gelmiştir. Çünkü takdir edilmiştir. Belli dönemlerde belli sıçramalar olur. “Toplayıcılık, avcılık, çobanlık ve çiftçilik dönemleri”nden sonra “Hazreti Nuh, Hazreti İbrahim, İbrani, Hıristiyanlık ve İslâm medeniyetleri” gelmiş ve bu medeniyetlerin beşeri medeniyet olması için imparatorluklar oluşmuş, kavimler göçüne sebep olan savaşlar olmuştur.

İsrail oğullarına da iki büyük va’d yapılmıştır. Bu vaîd değil, va’ddır. Yani lehlerinde olandır. Kimin lehinde? Tüm insanlığın lehinde.

وَعْدُ أُولَاهُمَا

VaGDu EUvLAyHuMAv

“İkisinden ula olanın va’di”

Bu va’d Babillilerin büyük imparatorluk kurmalarıdır.

Bir taraftan Irak’ta Sümer ve Akad medeniyetleri gelişmiş, diğer taraftan Filistin’de İbrani medeniyeti gelişmişti. Bunların dünyaya yayılması zamanı gelmişti. Bu işi yapmak Babillilere nasip olmuştu. Babilliler Filistin’i işgal etmiş ve oradaki Yahudileri Babil’e taşımışlardı. Babil dünyanın merkezi olmuştu. Herkes oraya gelip gidiyordu. Yahudiler de Tevrat uygarlığını orada oluşturmuştur.

Hazreti Davut ve Hazreti Süleyman’ın kurduğu devlet Yahuda ve İsrail diye ikiye ayrılmış, iki çeşit Tevrat oluşmuştu. Babil’de bu iki grup birleşmiş, bugünkü ortak Tevrat yeniden oluşturulmuştu. Böylece artık Tevrat’taki ikili ihtilaf yoktur.

بَعَثْنَا عَلَيْكُمْ

BaGaÇNAv GaLaYKuM

“Sizin üzerinize ba’s ederiz”

Evet, Babilliler İbranilerin üzerine yürümüş ve Yahuda devletini yıkmış, İsrail oğullarını Babil’e götürmüştü. Va’d gelmiş yani iyilik gelmiştir. Ama bu durum onların aleyhine olmuş, ülkeleri işgal edilmiş, zorla tehcir edilmişlerdir.

Bugün olmakta olan olaylar da böyledir. Görünürde milyonlarca insanın ölümü ile neticelenen savaşlar ve ekonomik krizler kötüdür ama aslında insanlığın uygarlaşması için gerekli olandır.

Olayları böyle tahlil etmek ve ona göre yol almak gerekir.

عِبَادًا لَنَا

GıBAvDan LaNAv

“Bizim olan ibadı”

“İbad” nekre gelmiştir. “Lena” ile tamlayan marife yapılmıştır.

Beklenmedik ibad ortaya çıkar. Tarihte bu hep böyle olmuştur. Beklenmedik güçler ortaya çıkar ve onlar yeni uygarlık kurarlar.

Bugün beklenen sosyalistlerin, kapitalistlerin veya karmacıların yeni uygarlık kurmalarıdır. Türkiye’de beklenen de CHP ve DP geleneklerinin yeni anayasa yapmasıdır. Oysa anayasayı beklenmeyen kimseler yapacaktır; “Adil Düzen” çalışanları yapacaktır.

أُولِي بَأْسٍ شَدِيدٍ

EüLIy BaESin ŞaDIyDın

“Şedid be’s sahipleri”

“İbaden Lena”nın sıfatıdır. Güçlü ordular demektir.

Tarihte birden bir güç çıkar, savaşlarla dünyayı istila eder, böylece yeni uygarlığın doğmasına neden olur. Babilliler böyle olmuşlardır. Uygarlık bir yerde oluşur, sonra ondan yararlanmak isteyen siyasiler onu dünyaya yayarlar.

Babilliler Sümer ve İbrani medeniyetlerini birleştirerek büyük güç olmak istemişlerdir. İsrail oğullarını Babil’e bunun için taşımışlardır. Osmanlılar da İspanya Yahudilerine bu sebeple ülkelerinde yer vermişlerdir. ABD devleti Einstein’i bu sebeple ABD’ye davet etmiştir, nerede ise Yahudilerin yarısı bugün oradadırlar.

فَجَاسُوا خِلَالَ الدِّيَارِ

Fa CAvSUv PlLAvLa elDiYAvRı

“Diyarın hilaline cais olurlar”

Evet, burada “Diyar” marife gelmiştir ve çoğul olmuştur. Bir yeri değil, ülkeli yerleri işgal ederler, süper güç olup dünyaya hâkim olurlar. Böylece uygarlığı tüm dünyaya götürürler. İsrail oğulları da özellikleri ile onların belki kölesi olarak ama onlarla beraber dünyaya yayılırlar.

Nitekim İslâm uygarlığını da dünyaya yayanlar İsrail oğulları olmuştur. Bugünkü Batı uygarlığını da dünyaya yayanlar yine İsrail oğulları olmuştur. İstila edenler Fransızlar, Almanlar, İngilizler, Amerikalılar, Ruslar ve Çinliler olmuş, Japonlar olmuş ama uygarlık İsrail oğullarının temsil ettiği uygarlık olmuştur.

İslâmiyet ve Hıristiyanlık dünyaya yayılmıştır. Uluslararası kültür onlar sayesinde gelişmiştir. Bugün de gümrük ve vizeler, banka havale soygunları olmakla beraber, aramızdaki ilişkileri de yine onlar aracılığı ile yapıyoruz.

وَكَانَ وَعْدًا مَفْعُولًا (5)

Va KAvNa VaGDan MaFGUvLAv 

“Ve bu mef’ul olan vaattir.”

Uygarlaşmanın kanunları vardır.

İki zıt gelişme mekanizmasını koymuştur. Peygamber gelir, kitap getirir ve getirdiği şeriat ile hukuk düzeni ile sosyal yapıyı ve devleti oluşturur, güveni sağlar, düzeni kurar. Bu düzen dünyaya büyük imparatorluklarla yayılır. Buna karşılık filozoflar gelir ve kuvvet uygarlıklarının teorisini oluştururlar. Bu sefer hak uygarlığı kuvvet uygarlığına dönüşür, şeriatın sağladığı hukuk düzeni üzerine yeni teknoloji ile sanayide uygarlaşma olur. Bu sefer hayat değişir, yeni imkânlar yeni düzene ihtiyaç duyar. Yeni peygamber ve yeni kitap gelir. Gelişmiş sanayiye uygun yeni hukuk düzeni, yeni şeriat düzeni doğar.

Kur’an’dan sonra yeni kitap yok, Kur’an’ın yeni yorumu vardır.

Şimdi biz onu yapıyoruz. Yeni peygamber yok, âlimler var. Sizlerin çalışması bu alandadır. Siz üçüncü binyıl uygarlığının nebileri yani nebilerin vârislerisiniz.

Bunu idrak etmeniz ve ona göre hareket etmeniz gerekir.

“Va’den Mef’ulen” nekre gelmiştir. Yani bu tür çok vaatler vardır. Bu da o vaatlerden biridir.

Şimdi değişmeyen hareketsiz bir kâinatı tasavvur edersiniz. Bu bir durgun varlıktır. Hiçbir işe yaramaz. Allah böyle manasız varlıklar var etmemiştir. Zaman içinde varlıkları var etmiştir. Yani hareket ederler. Onun için dört boyutlu uzaya gerek vardır. İradeli hareket için de beş boyutlu uzaya gerek vardır. Demek ki önce bir beş boyutlu uzay var edilmiş. Sonra o beş boyutlu uzayda zaman yerleştirilmiştir. Biz onu yaşıyoruz.

Değişik tür yaşama vardır.

Periyodik yaşama: Güneş sabah doğar, akşam batar. Yılda bir yaz olur, kış olur, ay büyür küçülür, bitkiler tohumu oluştururlar, tohumlar da bitkileri oluştururlar. Sular denizlerde buharlaşır bulut olur, yağmur olur, kar olur, ırmaklarda toplanır ve tekrar denize dönerler. Bu periyodik harekettir. Bu olaylar hep böyle devam ederse değişim vardır ama gelişme yoktur yahut çökme yoktur demektir.

İnsanlar kısa ömürlerinde değişmeyi görürler ama gelişmeyi veya çökmeyi göremezler. Düşünürler geçmişte değişmeyi kabul etmemişler. Buna “kıdem nazariyesi” denmektedir. Oysa peygamberler aksini iddia etmişler, gelişmenin ve çökmenin birlikte olduğunu ileri sürmüşlerdir. Allah’ın bir sıfatı olarak rab olduğunu söylemişlerdir.

Bugün gelişmiş olan ilimler tümüyle peygamberlerin söylediklerini onaylamıştır. Kâinatın bundan 13,7 milyar yıl önce yaratıldığını, geliştiğini, çökmekte olduğunu açıkça kanıtlamışlardır. Canlıların da bundan üç veya dört milyar yıl önce var edildiklerini, evrimleştiklerini ve şimdi inkıraz etmekte olduklarını açıkça ispatlamışlardır.

Kur’an, topluluklar için de aynı kanunların var olduğunu, doğdukları, geliştikleri, yaşlandıkları ve öldüklerini söylemektedir. Tarih de buna şahittir. Kur’an tarihi sık sık tanık olarak göstermektedir. Ayrıca tüm insanlık bir canlı gibi doğmuştur, gelişmektedir, yaşlanmaktadır ve sonunda diğer bütün varlıklar gibi ömrünü doldurup ölecektir. Ne var ki ondan sonra yeniden dirilip daha ileri bir varlık oluşturmaya başlayacaktır.

İnsanlığın doğup gelişmesini anlatırken Hazreti Nuh’tan başlar ve onun zürriyetinin Kur’an gelinceye kadar görevli olduğunu anlatır. Kur’an’dan sonra ise tüm insanlık uygarlaşmada göreve katılma hakkına sahip olmuştur. Birinci Kur’an uygarlığında teknoloji imkânları yetersiz olduğu için düzen tam oluşturulamamıştır. Birinci Kur’an Hak Uygarlığı ve ondan doğan Batı’nın günümüzdeki uygarlığı sayesinde Kur’an düzeninin kurulması için her türlü teknoloji imkânları elde edilmiştir. Bundan sonra tarihin büyük inkılabı olacak, insanlık artık vahye değil, içtihada dayalı bir düzen kuracaktır.

ABD’de Trump başkan oldu, henüz Obama’dan devralmadı.

Bunun gibi; İsrail oğulları İbrahimî dinin/düzenin buraya kadar gelmesi için görevlerini yaptılar. Şimdi yerine Kur’an uygarlığı geldi. Yarım bin yıldır devir-teslim töreni yapılmaktadır. Hazırlık yapıldı, müddet doldu, artık görevlerini müminlere devretme zamanı gelmiştir. Ayet bunu anlatmaktadır.

ثُمَّ رَدَدْنَا لَكُمُ الْكَرَّةَ عَلَيْهِمْ وَأَمْدَدْنَاكُمْ بِأَمْوَالٍ وَبَنِينَ وَجَعَلْنَاكُمْ أَكْثَرَ نَفِيرًا (6)

ÇümMa RaDaDNAv LaKuMu elKarRaTa GaLaYHiM Va EaMDaDNAvKuM BiEaMVAvLin Va BaNIyNa Va CaĞaLNAvKuM EaKÇaRa NaFİyRan

“Sonra sizin lehinize onların aleyhine kerreyi reddettik ve benin ve emval ile imdad ettik ve sizi nefir olarak daha çok yaptık.”

Babil esaretinden Babil’in yıkılması ile kurtulurlar. İranlılar İsrail oğullarının tekrar Filistin’e dönmelerine izin verirler. Yeniden oralara yerleşirler. Ne var ki birçoğu eski yurtlarına dönmeyip Babil’de kalır. Babilliler ile gittikleri yurtlarda kalırlar ve asıl insanlığı uygarlık bakımından birleştirme görevlerine devam ederler.

Romalılar zamanında, sonra özellikle Müslümanlar zamanında bu görevlerini büyük bir uzlaşma içinde başarmışlardır. Önce Kudüs’e gidip yerleştiler. Sonra Abbasiler döneminde ve İspanya Emevileri zamanında İslâmiyet’e katkı yaptılar ve yayıldılar.

Bugün yeryüzünde iki Yahudi kabilesi vardır. Bunların bir kısmı İspanya’dan İstanbul’a hicret etmiş olan Sefarad Yahudileri, diğeri Karaim Yahudileridir. Sefarad Yahudileri İspanyol Yahudileridir, Karaimler Irak Yahudileridir.

İslâmiyet’in şemsiyesi altında dünyaya yayılan Yahudiler, Emeviler ile Abbasiler arasındaki ayrılıklardan dolayı ikiye bölünmüşlerdir. “Karaimler” okuyanlar demektir. Abbasilerin hükümran olduğu ülkelerde yayılan bu Yahudiler daha çok İslâmiyet’in etkisinde kalmışlardır. Onlar Hazreti Musa’ya verilen Tevrat’ı baş kitap olarak tanımazlar, Talmutları kabul etmezler. Bizdeki Sünni-Alevi ayrılıklarından daha fazla ayrılıkları vardır.

Osmanlıların Sefarad Yahudilerini muhacir olarak kabul etmesinden sonra bunlar arasındaki ayrılık kısmen azalmıştır. İspanya’nın Hıristiyanlar tarafından işgalinden sonra Sefarad Yahudileri de Abbasi Yahudilerinin yanına gelmiş oluyorlar.

Sizin üzerinize kerreyi reddettik. Oysa İspanya’dan kovuluyorlar, ilk bakışta aleyhlerine oluyor. Ama Osmanlıların içinde yer alıyorlar ve dünyaya hâkim olmaya başlıyorlar. “El-Kerrate” marife gelmiştir. Yani bu olaylar kurallardır, tekrar eder. Böylece kerre onlara reddedilmiştir. Mal ve insan olarak çok oldular.

Bugün yeryüzüne baktığınız zaman şaşırırsınız. Sosyalizm ve kapitalizm ile dünyayı ellerine geçirmişlerdir. Karşılıksız para ile tüm dünya onların çiftliği hâline gelmiştir. Savaşlar çıkarıyor, önce birbirleri ile vuruşturuyor, yenileni doları ile destekliyor, mağlubu galip hâle getiriyor, masaya oturtuyor, cetvelle haritaları çiziyorlar. Doları var, seçimleri o kazanıyor. DP ve CHP var ama ikisi de doların gücü ile yaşıyorlar. Kim kazanırsa kazansın onlar kazanıyor.

Üniversiteler onların emrinde. Ordular onların emrinde. Bankalar onların bankası. Basın onlarsız nefes bile alamıyor. Mafyayı kurmuşlar. İstedikleri kimselere önce basınla saldırıyor. Yenemezlerse mafya ile saldırıyor. Herkes onlardan korkuyor.

Kırgızistan’a para havale edeceğim, yüz dolar; dörtte birinden fazla havale parası ödüyorum! Oysa sadece bir telefon masrafı var yani masraf bir dolar bile değil. Rusya’da aylık maaş 50 dolar, Türkiye’de 300 dolar, Avrupa’da 2000 dolar, Amerika’da 4000 dolar.

İşte bu perişanlığın kaynağı İsrail oğullarının emriyle hareket etmektir.

Ülke adına kanunlar yapar. Onu iyiye boyar. Satın aldığı bürokrat ve parlamenterler kanunlaştırır. Basın buna zorlar. Dünyayı böyle idare eder. Bunu herkes gördüğü için bunlar çatışma yerine anlaşmayı tercih eder ve sonunda onun eksere nefir olması sağlanmış oluyor.

Tüm dünyaya bu şekliyle hâkim olunmuş başka bir dönem olmamıştır, bundan sonra da olmayacaktır. Bunun için “eksere nefira” denmektedir. Bu ayetler Mekke’de inmiştir. Henüz Medine Yahudileri ile karşılaşılmamıştı. Medine Yahudileri de henüz dünyadaki varlıklarını göstermemişti. Ondan sonra da Yahudi fitnesi olmuş ve Medine’den sürülmüşlerdi. Hazreti Ömer’in Kudüs’ü fethetmesinden önce dünyada esameleri okunmuyordu. Ondan sonra Abbasilerde Karaimler, Emevilerde Sefarad Yahudileri uygarlıkta büyük roller oynamaya başladılar. Sonra İstanbul’a gelen Sefarad Yahudileri ile bir olan Karaimler birlikte bugünkü Avrupa uygarlığını kurdular. Amerika keşfedildi; kapitalizm ile batıyı, sosyalizm ile doğuyu ele geçirdiler ve her iki tarafta da İslâmiyet’i sindirdiler.

Kur’an’ın yalnız bu ayeti bile onun ilahi kitap olduğunu ispat etmeye yeterlidir.

ثُمَّ رَدَدْنَا لَكُمُ

ÇümMa RaDaDNAv LaKuMu

“Sonra sizin için reddettik”

Evet, Kur’an’ın gelmesi ile en çok rahatlayan kavim İsrail oğulları olmuştur.

Önce Medine Anlaşması’nda Yahudi kabilelere Arap kabileleri ile eşit seviyede yer verilmiş, Arapların aşağılamasından kurtulmuşlardır. Sonra Yahudiler Medine’den, Hayber’den ve Arabistan’dan sürülmüşlerdir; kendi fesatları sebebiyle sürülmüşlerdir.

Hazreti Ömer Kudüs’ü alınca oraya gelip yerleştiler, Süleyman mabedini yeniden inşa ettiler. Abbasilerin ve Emevilerin yanında ayrı ayrı uygarlaşmaya katkıda bulundular ve dünyaya yayıldılar. Sonra Osmanlılarda birleşerek Avrupa uygarlığını kurdular.

İşte bu onların lehine bir reddir.

 الْكَرَّةَ عَلَيْهِمْ

elKarRaTa GaLaYHiM

“Kerreyi aleyhlerine”

Buradaki zamir nereye gidiyor?

Onları sürgün eden Babillilere gidiyor. Sonra onları sürgün eden Romalılara gidiyor. Sonra onları İspanya’dan kovan Hıristiyanlara gidiyor. Sonra onlara zulmeden Hitler’e gidiyor.

İslâm âlemi yaşlanmış, birinci Kur’an uygarlığı ömrünü doldurmuştu.

Yahudiler İslâm düşmanlığı yaptılar ama İslâm âleminin bugünkü varlıklarına da katkıda bulundular. Önce, yıkılan Osmanlı İmparatorluğu’nun yerine, dinsiz de olsa, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasına yardım ettiler. Türkiye’yi İkinci Cihan Savaşı’na sokmadılar. Batı’ya esir düşen İslâm âlemini, İkinci Cihan Savaşı’ndan sonra müstemlekecilikten kurtardılar. Arap Baharı ile İslâm âlemini yeniden söz sahibi yapmaya koyuldular.

O halde bu zamirin içine Müslümanlar dâhil değildir.

وَأَمْدَدْنَاكُمْ

Va EaMDaDNAvKuM

“Ve size imdad ettik”

“Midad” mürekkep demektir. “Medde” uzatmak demektir. “Amed” kiriş, direk demektir.

“İmdad etmek” demek direklemek demektir. Kırılmakta olan bir meyve ağacının dalını direklemek imdad etmek demektir. İnsanları da tehlike anında ve alanında tehlikeden kurtarmak, imdad etmek demektir.

Kur’an’la ve Hazreti Ömer’le İsrail oğullarına imdad edilmeye başlanmış, onlar bugünkü seviyeye bu sayede ulaşmışlardır. Bunu onlar da biliyorlar, onlar da yazıyorlar.

Biz sizi tarihin olayları içinde boğmuyoruz, tarihin akışının istikametini veriyoruz.

                                   بِأَمْوَالٍ وَبَنِينَ

BiEaMVAvLin Va BaNIyNa

“Emval ve benin ile”

Bir inşaatın kapısı var, penceresi var, demiri var, betonu var. Bu malzemeler fabrikalarda üretilirler. Sonra bunlar piyasaya sürülür. Sonra halk bunları kullanarak inşaat yapar. İnsanlar da ailelerde ahlaki ve dini müesseseler tarafından büyütülür ve eğitilir. Topluluğu oluşturacak tuğla olurlar. Onlarla topluluk oluşturulur.

İsrail oğulları önce mallara sahip oldular, sonra insanları emirleri altına aldılar. Önce en çok zengin oldular. Sonra da en çok insanı emirleri altına aldılar.

“Benin” kurallı erkek çoğuldur. Toplulukları ifade eder. İkisi de nekredir. Yani buradaki “Benin” sadece İsrail oğulları değildir, İsrail oğullarının emrine giren tüm insanlardır.

Yahudiler önce masonları kendilerine kattılar. Sonra dolarları ile ekonomiye hâkim olunca da yönetime, dine ve ilme de hâkim oldular.

Dikkat edilirse Kur’an bunu Mekke döneminde anlatmaktadır. 1400 sene sonra olacak olayları çok açık ve net olarak bildirmektedir. Bundan sonra olacakları bildirmiş olmaktadır.

وَجَعَلْنَاكُمْ أَكْثَرَ نَفِيرًا (6)

Va CaĞaLNAvKuM EaKÇaRa NaFİyRan

“Ve sizi nefir olarak ekser yaptık.”

Avcılıkta veya savunmada oluşturulmuş çatışma grubu, sonra bunların işi gezmek olduğundan, “Nefire” bir işi yapmak için memleketten çıkmak demektir.

“Nefret” hoşlanılmayan şey demektir.

“Nefir” “nefer”in çoğuludur.

“Nefer” Türkçede er demektir. Bu manası da doğrudur. Evinden ayrılmış ve tek başına mensup olduğu topluluğun dışındakilere “nefer” denmektedir.

Bizim askeri teşkilatta, halk nöbetlerini kendi semtinde, kendi ilçesinde, kendi bölgesinde yapmaz; başka semtlerde, başka ilçelerde ve başka bölgelerde yapar. Bu sebeple nöbetli olduğu zaman o neferdir. Bununla beraber gittiği yerde tek başına değildir, orada başkaları ile geçici olarak birlik kurmuşlardır, dolayısıyla aynı zamanda bir topluluğun üyesidir.

İşte, İsrail oğulları kendileri çoğalıp fazla nüfusa sahip olamayacaklar, aksine başka kavimlerden çok insanları emirlerine alacaklar, onları kendilerine hizmet ettireceklerdir.

Kur’an’ın belagati burada ne kadar açık bir şekilde görülmektedir.

Kesiren” olarak gelmemiştir. Yeryüzünde en çok insanı emirlerine alıp çalıştıracaklardır. Bu onlar için bir defa olacaktır ve insanlık içinde de başka hiç kimse bu türlü bir ekseriyet elde edemeyecektir.

“Ve” harfi ile geldiğine göre imdad edilen “benin ve emval”den farklıdır.

Bugün Türk ordusunda askerlik yapıyoruz ama aslında Türk ordusuna değil, Sermaye’ye askerlik yapıyoruz. O ordular halkın seçtikleri hükümetleri iktidardan indiriyor ve iktidar ediyorlar. O zamanki sonuca baktığınızda, İstiklâl Savaşı’nı biz sanki Türkiye için yapmadık, İsrail oğullarının ateizmini Türkiye’ye yerleştirmek için yaptık.

Hitler de sanmayın ki İkinci Cihan Savaşı’nı Alman halkı için çıkardı. Tam tersine, Yahudilerin İsrail’de toplanmasını sağlamak için onları yurtlarından çıkarmak gerekiyordu. O halde Hitler de Sermaye’ye askerlik yapıyordu.

Stalin Sovyetleri yönetirken Rusya veya sosyalizm için ordular toplamıyordu. Batı’ya karşı ikinci çeneyi (timsahın diğer çenesini) oluşturmak ve yeryüzünden Hıristiyanlık ile İslâmiyet’i silmek için askerlik yaptırıyordu. Ordular bunun için kurulmuştu. Aslında yirminci yüzyıl tek sermaye devleti dönemidir. Tüm insanlar Sermaye’nin neferi olmuşlardır.

إِنْ أَحْسَنْتُمْ أَحْسَنْتُمْ لِأَنْفُسِكُمْ وَإِنْ أَسَأْتُمْ فَلَهَا …

Ein EaXSaNTuM EaXSaNTuM LiEaNFuSiKuM Va EiN EaSaETuM FaLaHAv

“İhsan ediyorsanız kendi nefsinize ihsan ediyorsunuz ve isae ediyorsanız kendi nefsinize isae ediyorsunuz.”

Zeyd suçludur. Allah ona ceza vermeyi murat etmiştir. Bu onun aleyhine değildir. Cezasını çekecek ve böylece kötülükten arınacaktır. Borcunu ödeyecek ve böylece borcundan kurtulacaktır. Ona cezasını vermek için Allah ona kötülük yapanlara izin verir. Kötülük yapan da ona zulmeder. Böylece zulmeden olur, zulmedilen de beraat eder yani sağlığına kavuşur.

O halde zulmeden kendisine zulmetmiştir. Artık o suçludur. O cezasını çekmezse zalim olarak ölecek ve cehenneme gidecektir.

İsrail oğulları insanlığa büyük iyilikler yapmışlardır. Bugünkü uygarlığa ulaşmamız için hizmet etmişlerdir, hâlen de hizmet etmektedirler. Ne var ki bunu başkalarına iyilik etmek için yapmadılar, kendi iyilikleri için yaptılar. İnsanlığa verdikleri yarardan çok kendileri yararlanmışlardır. Getirdikleri faydadan çok onlar zulmetmişlerdir. Sadece karşılıksız dolarla insanlıktan çarptıklarını ödemeye kalkışsalar servetleri yetmez.

Bunun hesabı zor değildir.

Önce para mala eşittir. Yani yeryüzünde ne kadar dolar varsa yeryüzünde o kadar diğer devletlerin parası vardır. O paralar kadar servet vardır.  Her enflasyon Sermaye’nin karşılıksız olarak aldığı üretimden paydır.

Allah insanları eşit yaratmamıştır. Kimini sakat, kimini hasta, kimini zengin, kimini fakir yaratmıştır. Bu dünyanın düzeni böyle kurulmuştur. Yarış ve eğitim böyle sağlanmıştır. Bu sebepledir ki İsrail oğulları da farklıdırlar. Nasıl her birimiz cumhurbaşkanı olamıyoruz. Her kavim İsrail oğulları kavmi seviyesinde olmaz. Bununla beraber bu üstünlük belli alanlardadır. Başka alanlarda başkaları üstün olur. Örnek olarak dünyada en çok nüfusa sahip ulus Çin’dir, en çok savaş yapabilen ulus Türklerdir, teknolojide başarılı olan Avrupalılardır.

Yine başka bir husus da şudur. İnsanlara farklı görevler verilmiştir ve bu farklı görevlerden dolayı yetkili kılınmışlardır. Ama hiçbir insana diğer insanlara tahakküm etme yetkisi verilmemiştir. Herkes kendi içtihadına göre amel etmekle mükelleftir. Kişi seçtiği imama tabi olur, seçtiği hakemlerin kararına uyar ama her zaman onlara karşı da hakemlere gidilebilir. Dolayısıyla hiç kimse kimsenin kölesi veya esiri değildir. Her namazda bunun böyle olduğunu en az iki defa tekrar ederiz.

İsrail oğullarının bu hizmetlerinin karşılığı kendilerine verilmiştir ve verilmektedir, dolayısıyla bizden bir alacakları kalmamıştır. Bizim de amellerimiz Allah içindir, kimseye borcumuz olmadığı gibi kimseden de alacaklı değiliz.

إِنْ أَحْسَنْتُمْ

Ein EaXSaNTuM

“İhsan etmişseniz”

İhsan etmişseniz. İhsan etmek bir işi iyi yapmak demek olduğu gibi; başkasına iyilik etmek de ihsandır. Bu arada “Ve” harfi kullanılmamıştır. Daha önce anlatılan ihsanı beyandır, bunun için “Ve” harfine gerek kalmamıştır. Bununla beraber bu söz yalnız onlara değil tüm insanlığa söylenmiştir. İhsan ederseniz kendinize ihsan edersiniz demek olur.

Bizim kabul ettiğimiz bir kaide daha vardır. Hiç kimseye kendi çıkarı ile çatışan bir görev verilemez. Bu sebepledir ki hizmet verdiği kimseden ücret almak doktorlara, avukatlara, tamircilere ve öğretmenlere helal değildir. Doktor hastayı tedavi ettiği için değil, kişinin hastalanmasını önlediği için ücret almalıdır. Biri zarar ettiği zaman diğeri kazanıyorsa, bu faizdir ve haramdır. İkisi birden kazanmalıdır. Kötülükte de kısas hükümleri vardır. Sen ne kadar kötülük yapıyorsan sana da o kadar kötülüğün yapılmasını kabul etmek zorundasın.

Demek ki bu ayette iki temel kural konmuştur; çıkar paralelliği kuralı ve kısas kuralı.

İsrail oğullarına bu husus hatırlatılıyor ve deniyor ki; sizin yapacağınız ihsandır ama aynı zamanda karşı tarafın da çıkarıdır. O aynı zamanda sizin çıkarınız olmalıdır. Yani düzende çıkar paralelliği olmalıdır.

أَحْسَنْتُمْ لِأَنْفُسِكُمْ

EaXSaNTuM LiEaNFuSiKuM

“Nefsinize ihsan edersiniz”

“Ahsentum” kelimesi tekrar edilmiştir. Biri şart, diğeri cevaptır. Cevaba “Fe” getirilmemiştir. Bir ihsan bir ihsana tekabül ettiği gibi böyle olmayan ihsanlar da vardır. İsrail oğullarına bu yaptıkları ihsanın kendi çıkarları için olduğunu söylemektedir.

Yani İsrail oğulları ilk günden beri yaptıkları her iyiliği kendi ulusları için yapmışlardır, insanlığa hizmet için yapmamışlardır. İyilikte iyilik olduğunu bildikleri için ihsan etmişlerdir. Bugün insanlığa eksere nefir olarak hükmediyorlar. Hizmet de ediyorlar.

Tarih boyunca uygarlıklar böyle doğmuştur. Hâkim olanlar halktan zorla da olsa vergi almışlar ve isteyerek elde ettikleri imkânları uygarlaşmada kullanmışlar, doğan uygarlıktan sonra halk da yararlanmıştır.

Bugün Sermaye Batı’yı kullanarak onların geliştirdiği teknoloji ile tüm dünyayı uygarlaştırmıştır. Tüm dünya şimdi bu sayede Kur’an düzenini beklemektedir.

Bu durum bir defaya mahsustur. Artık İsrail oğullarının eline bir daha böyle bir imkân geçmeyecektir. Hatta dünyada böyle bir durum bir daha olmayacaktır. Gelecek uygarlıkları artık insanlık kuracaktır.

Şimdi bu nasıl olacaktır?

Semt kooperatifleri kurulacaktır. Bu yapılanma yüz lojmanlı apartmanlar şeklinde olacaktır, sanıyorum. On kadar semt birleşip bir bucak oluşturacaklardır. Burada önce çağımızdaki bir Medine modeli kent oluşacaktır.

Her bucak kendi uygarlığını kendisi oluşturmaya çalışacak. Bugünkü teknoloji bunlara imkân sağlayacaktır. Başarılı olan semtlere ve bucaklara hicret başlayacak, başarısızlar elenip tasfiye edilecek, başarılı olanlar bölünüp ikinci semt oluşturacaklardır.

Bunu şöyle anlatabiliriz.

Bir semtte yaklaşık ikiyüz kişi çalışmaktadır. İyi bir semtte yıllık yaşamaları için yarısının çalışması yeterli olacaktır. Diğer yarısını tasarruf edip artıracaklardır. Bu miktarı kredileşme hesabına yatıracaklardır. Biriktirdikleri meblağ yüz lojmanlı apartmanın yarısını yapmaya yettiği zaman inşaata başlayacaklar ve kredileşmedeki hesaptan diğer yarısını alacaklardır. Böylece yeni yüz lojmanlı apartman yapılmış olacaktır.

Sonra eski apartmandaki halkın yarısı yeni apartmana taşınacak ve orada yeni kiracı olarak bulunacaklardır. Orası dolunca ve oradakiler artınca yenileri gelecektir. Dolmazsa, o zaman oradakiler de ayrılıp başka apartmanlara taşınacaklar ve boşalan bina yeni kiracıları arayacaktır.

İşte bu yarışta başarılı olanlar ve yeni uygarlığa uyanlar çoğalacak, diğerleri ise tasfiye olacaklardır. Yeni uygarlık artık merkezi güç tarafından değil, halk tarafından oluşturulacaktır. 

وَإِنْ أَسَأْتُمْ فَلَهَا

Va EiN EaSaETuM FaLaHAv

“Ve isae ederseniz nefisleriniz içindir”

Burada “Ese’tüm” kelimesi hazf olmuştur, “Ahsentüm”e kıyasla onu koyacaksınız. “Ahmet de Hasan’a iyilik yaptı, o ona iyilik yaptı” diyeceğinize, “o iyilik yaptı” derseniz, ona yapmış oluyorsunuz. Burada “Fe Aleyha” denmemiş de onun lehinedir denmiştir.

Arapçada kelimeler vardır. Kelime hakiki manası ile mecazi manasında birlikte kullanılmaya başlar. Mecazide mani karine olmalıdır, çağrıştıran karine ile çağrıştıran mana verilir. Mani karine yoksa çağrıştıran olsa da mecaziye gidilmez. Bazı kelimelerde mani çağrıştıran olmasa da olumlu çağrıştıran varsa ona gidilir. Bu leha kelimesi de böyledir, lehinde demektir ama çağrıştıran varsa aleyhine manası da verilebilir.

فَإِذَا جَاءَ وَعْدُ الْآخِرَةِ لِيَسُوءُوا وُجُوهَكُمْ وَلِيَدْخُلُوا الْمَسْجِدَ كَمَا دَخَلُوهُ أَوَّلَ مَرَّةٍ وَلِيُتَبِّرُوا مَا عَلَوْا تَتْبِيرًا (7)

FaEiÜAv CAvEa VaGDu eLEAvPiRaTi LiYaSUvEUv VuCuHaKuM VaLiYaDPuLUv eLMaSCiDa KaMAv DaPaLUvHu EvVaLa MarRaTin VaLi YuTubBiRUv MAv GaLaV TaTBiYRan

“Ahiretin va’di ciet edince vücuhunuza sev’et etmeleri için ve mescide evvel merre duhul ettikleri gibi duhul etmeleri için, âli olduklarına tetbir etmeleri için olacaktır.”

Birinci va’dden sonra ikinci va’din “Ve” harfi ile atfedilmiş olması gerekirdi; “Fe” harfi ile gelmiştir. Bu şunu ifade etmektedir. Birinciden sonra yeniden güçlenmeleri bu ikinci va’din gelmesi içindir. Yani Kur’an uygarlığının tamamen uygulanması içindir.

Yani Hazreti Ömer Yahudileri Kudüs’e yerleştirdi ise, Emeviler ve Abbasiler de onlara izzetli yerler vermişse, Osmanlılar Sefarad Yahudilerini İstanbul’a getirmişlerse; bu, Kur’an uygarlığının tamamlanması içindir. Böylece bugünkü Avrupa uygarlığı doğdu, sanayi gelişti ve bugün Kur’an’ın hükümleri uygulanır olmuşlardır.

Birinci va’din sonunda olacaktır demektir yani şimdi olacaktır demektir. Yani va’din refahını yaşarken ikinci fesadı çıkaracaklardır. Bugün bunu yapıyorlar.

Ben ezbere bir şey söylemiyorum. “Ve” yerine “Fe” harfinin gelmesini açıklıyorum. Siz de başka bir şekilde açıklayabilirsiniz. O daha uygun bir açıklama ise olaylar onu tasdik eder, halk da onu kabul eder. Ama hiçbir şeyle açıklamamak görüşünüzü çöp ettiniz demektir.

“İza Cae” tekrar edilmiştir. Çünkü birinci gelen başkadır, ikinci gelen başkadır. Başka zamanlarda geldikleri gibi failler de başkalarıdır. “Aher”i denmiyor, “Ahireti” deniyor. İki defa fesat çıkaracaksınız dendiği zaman ilki geldiğinde denmektedir. “İza cae ehaduhuma” (ikisinden biri) denebilirdi. İlki denmiştir, çünkü ondan başka benzer olay olmamıştır. Burada “Ahireti” yerine “Aheri” denebilirdi ama öyle denmemiştir. Bundan sonra olmayacaktır, bu sondur.

Kur’an beyinde bir tereddüt bırakmadan olmuşları ve olacakları çok açık bir şekilde açıklamaktadır. Arapçanın inceliklerini bilmeyenler benim bu yorumlarımı keyfi yorum olarak görürler. Oysa Arapça kuralları dışında bir açıklama yapmıyorum.

“İza”nın cevabı mahzuf olabilir. “Kâne”, “Mâ Kâne” olur. Olacak olur.

“Yüzlerinizi karartsınlar” diye. Burada “yüzünüz kararsın” denebilirdi yahut “Allah yüzünüzü karartsın” denebilirdi. Ama öyle denmemiş; “yüzünüzü karartsınlar” diyor. Yani o ibadin lena olanların yüzü ağaracak, sizin yüzünüz kararacaktır.

Sermaye 1960’larda orduya darbe yaptırdı ve S. Demirel hükümetini getirdi. Ne var ki ordu da Demirel de Sermaye’nin dediğine uymadılar, gerçek demokrasiyi getirmeye kalktılar. Demirel de A. Menderes’in izini takip etti, Türkiye’yi kalkındırmaya devam etti. O sıralarda Millî Görüş ortaya çıktı. Sermaye o tarihten beri yani yarım asırdır bir plan peşindedir; bu ihanetlerin hesabını orduya ve DP’lilere sorsun diye.

Yarım asırlık mücadele sonucu Türkiye’de 15 Temmuz oldu,  8 Kasım’da ABD’de seçimler oldu ve Sermaye’nin yüzü karardı. Yarım asırlık bir saldırı planı iki saatte bitti.

ABD’li bir yorumcu Trump’un başkan olmasına 15 Temmuz’dan sonra karar verildi diyor. Sermaye üç hanımı hazırlıyordu; Clinton, Merker ve Meral Akşener ile anlaşmış iken, 15 Temmuz başarısızlıkları siyasetlerini değiştirtti ve Trump’u kazandırdılar diyor.

Her ne olursa olsun, yüzleri kararmadı ama kararacak duruma geldi. Sermaye’nin ömrü bitmektedir. İsrail devletinin de Sermaye’nin oyuncağı olmaktan çıkarılması zamanı gelmektedir. Evvela kararacak, sonra dâhil olacaktır. 15 Temmuz ve 8 Kasım yüzlerinin kararma günüdür.

Eskiden üçlü ittifak vardı; Obama, Putin ve Erdoğan. 15 Temmuz olsaydı bu ittifak sona erecek, Sermaye yine dünyayı kana boyayarak hükümranlığını sürdürecekti. Bugün eğer Trump ve Erdoğan Putin’i yalnız bırakmazlarsa, yakında Türk ordusu İsrail’e girecektir ama eskisi gibi barışçı olarak girecektir. Bu İsrail oğulları için kötü olmayacaktır. Nasıl Hazreti Ömer zamanında dâhil oldukları zaman İsrail oğulları için iyi olmuşsa, bu duhul da İsrail oğulları için iyidir. Yine nasıl o zaman savaşla değil barışla dâhil olup şehrin anahtarı barışla teslim edilmişse, şimdi de öyle olacaktır.

Evet, daha evvel dâhil olmuş, dünyaya uygarlığı yaymada Müslümanlarla bir olmuşlardır. Dünyada savaş vardır. Sermaye ile yönetim arasında savaş vardır. Sermaye İsrail’i de sömürmektedir. Ateş arasında tutup gelişmelerini önlemektedir. Tecrit etmektedir.

Oysa biz girdiğimizde onlar için orası dünya barış ülkesi olacaktır. Tüm dünya Müslümanları ve Hıristiyanları ile dost olacaktır. Orası yalnız Yahudilerin değil Hıristiyanların da merkezidir ve öyle kalacaktır.

Ayet açıklamaya devam ediyor.

“Tibr” saman demektir. Ezilip parçalanmak, dağılmak, başkalarına yem olmak anlamındadır.

Sermaye’nin bugünkü saltanatı sona erecektir. Karşılıksız para ile kazandıkları kaybolacaktır. Adil yargı sistemi kurulacak, haksız kazançlar, muhakeme edilecek, zararlar tazmin ettirilecektir. Zerre kadar zulmedilmeyecek ama onların zulmüne de son verilecektir. İsrail oğulları kendi ülkelerine hâkim olacaklar ama artık dünyada fesat ve fitne çıkaramayacaklardır.

فَإِذَا جَاءَ وَعْدُ الْآخِرَةِ

FaEiÜAv CAvEa VaGDu eLEAvPiRaTi

“Ahiretin va’di gelince”

Bundan önceki ayette ikisinin olan va’din ulası geldiğinde, burada da va’din ahiri denmektedir.

İlk bakışta va’din başı ve sonu anlamını taşır gibi görünmektedir. Hâlbuki ilki va’dun evvelün anlamındadır. Burada elva’du’l-ahiri anlamındadır.

Böylece izafet aks edilmiştir.

“Ahmet’in evi” doğrudur. “Evin Ahmet’i” de başka manada doğrudur. Evde bulunan seçkin Ahmet demektir.

Birçok va’dler var ama bunların birincisi ve ikincisi değil, birinci va’d ile va’din birincisi farklı manadadır. Oysa va’din birincisi dendiği zaman, va’din vasfında birinci demektir. Evet, İsrail oğullarının va’dlerinde irili ufaklı çok va’dler vardır. Ama asıl olan iki va’d çok önemlidir. Biri Babil sürgünüdür. Diğeri de şimdi gerçekleşecek Kudüs’ün fethidir.

Dünya dengesi Anadolu’dan sağlanmaktadır. Mısır ve Mezopotamya uygarlıkları arasında Hitti (Hitit) uygarlığı doğmuş ve iki uygarlığı burası sentez etmiştir. Bizans İmparatorluğu bin sene dünyanın merkezi olmuştur. Osmanlılar yarım asır süper güç olmuşlardır. Sermaye gücü ele geçirince İstanbul’a cephe almış, İsrail devletini kurmuş ve Türkiye dışında iki güçle dünyayı yönetmek istemiştir. Yirminci yüzyıl böyle geçti ve insanlık açısından kanlı bir asır oldu.

Dünya dengesi yine Ortadoğu’daki barışla sağlanacaktır. Bu barış da ancak Ortadoğu’da Türkiye’nin merkez olması ile sağlanabilir. İsrail oğulları da şunu anlayacaklardır ki biz yine Türklerin korumasına girersek varlığımızı sürdürürüz.

Bu ikinci va’d toparlanma va’didir.

Peki, bu va’d ne zaman olacaktır?

Bunu belki onbeş yıl önce yazmıştık. Bu cümlenin ebced hesabı ile tarihi 2019’dur. “F” harfini katarsak 2099 eder. O gün için bu iki tarih eşit şekilde ihtimal dâhilinde idi. Bugünkü gelişmelerle 2019 olarak görülmektedir.

Üçüncü binyıl uygarlığı 2033 senesinde başlamış olacaktır.

Semt Kooperatifleri kurulacak, Yüz Lojmanlı Apartmanlar yapılacak, Yüz Villalı Dinlenme Evleri oluşacak... Bin Dil Üniversitesi kurulmuş olacak... Mala-Mal Marketleri ile artık karşılıksız para ortadan kalkmış olacak...

Bu oluşmada İsrail oğullarının da katkısı olacaktır.

Bu sebepledir ki 2099 beklenmeyecek diyebiliriz. Ama 2019 da çok yaklaşmıştır. Gerginlik artmaktadır. İki-üç sene içinde bu işlerin olacağı biraz zor gibi görünüyor.

لِيَسُوءُوا وُجُوهَكُمْ

LiYaSUvEUv VuCUvHaKuM

“Vechlerinizi sev’et etmeleri için”

“Sû’” “hüsn”ün karşılığıdır. Hüsn güzelliktir, göze hoş görünendir. Türkçede bir de “görkemli” kelimesi vardır. Bu da “görmek”ten üretilmiştir. “Hüsn”ün karşılığında Kur’an’da çokça “sû’” geçmektedir; “hüsn” 194, “sû'” 167 ve “kubh” 1 defa geçmektedir. “Hüsn” ile karşılaştırdığımızda, her ikisinde “S “harfi vardır. Boğaz harflerinden birisinde “X” vardır, diğerinde “E” vardır. “Sev’et”teki “V”ye “hüsn”de “K” tekabül etmektedir. “X” canlıyı temsil eder. “E” ise kuvveti temsil eder. O halde yüzün sev’et içinde kalması demek yenilmesi ve teslim olunması demektir. O gün yenilmiş olacaklar ve yaptıklarından dolayı yüzleri mosmor olacak demektir.

Dünyanın barış güçleri Filistin’i işgal edecek ama onlara zarar vermeyecek, yarar verecek, yalnız onlar mağlup olmuş olacaklardır.

Bu konuda önce İran ve Türkiye bir araya gelip Ortadoğu haritasını çizmelidirler.  Bu projede tüm dünyanın çıkarları gözetilmelidir. Önce bu ülkeler Kur’an’a uyarak gümrükleri ve vizeleri kaldıracaklardır. Yabancıların doğal kaynaklardan yararlanma hakları olmalıdır. Devletler güvenlikleri sağlamalı, vergisini almalı, ondan sonra malların dolaşımı serbest bırakılmalıdır. Öncelik sırası siyasete değil ekonomik kurallara bağlanmalıdır.

Ortadoğu’da çıkacak petrol miktarını insanlık belirlemelidir. Bunun için getirilecek kural petroldeki kamu payıdır. Bu pay öyle ayarlanmalıdır ki her yıl istenilen miktarda petrol üretilsin. Petroldeki fiyat farkı kamuya ait olmalıdır. Petrolü “İNSANLIK VAKFI” alıp satmalıdır. Vakfın kârı petrol miktarını dengelemelidir.

Anayasa’ya şöyle bir madde eklenmelidir:

X- Kaynakları sınırlı olan ürünlerin üretimi ve tüketimi serbest olup alış ve satış fiyatları ile üretim ve tüketim miktarları dengelenir. Arada doğan fark Vakfa ait olup Vakıf onu ikame mallarının bulunması araştırmasında kullanır.

Türkiye ve İran’ın hazırlayacağı bu proje beş büyüklere sunulmalı, onların oluru ile uygulamaya konulmalıdır.

Bu Ortadoğu planlamasında Tevrat’ın ve Kur’an’ın sınırlarını çizdiği mevcut İsrail toprakları kendilerine kalmak üzere İsrail devletinin varlığına yer verilmelidir. İsrail devleti Sermaye’nin emrinde olmamalı, uluslararası güvenceye kavuşturulmalıdır. İsrail’deki Yahudiler kendileri sermaye sahibi olmalıdırlar.

وَلِيَدْخُلُوا الْمَسْجِدَ

Va Li YaDPuLUv eLMaSCiDa

“Ve Mescide dâhil olsunlar diye”

Beş büyüğün olurunu aldıktan sonra Türk ordusu Kudüs’e girecektir. Biz bu tarihi 2019 olarak hesaplıyoruz. Elbette bizim hesabımız hatalı olabilir. Ahiretin va’di gelince böyle olacaktır. Kur’an çok açık olarak beyan ediyor. Anlattıkları hep gerçekleşti. Bunun da gerçekleşmemesi için bir sebep görülmüyor.

“Mescid” burada marifedir ve Mescidi Aksa’dır.

Evet, Mescidi Aksa’ya duhul edeceklerdir.

Şimdi burada önemli bir husus vardır. Kur’an’da, Mekke’nin Müslümanların, Kudüs’ün de Yahudilerin kıblesi olduğunu beyan ederek oraların onlara ait olduğunu belirtmektedir. Ama burada mescide duhulden bahsetmektedir. Daha evvel de mescide duhulden bahsedilmiştir. Burası haram mescidi değildir, aksa mescididir.

İsrail oğullarının kalacakları bu yerlerde yönetim şekli ne olacaktır, onlara ne kadar özerklik verilecektir. Burası müşkül kalmaktadır. Duruma göre bir statü geliştirilebilir. Fitne ve fesat merkezi olmayacaklarsa yönetim onlara bırakılır, ancak hakem kararları ile yönetimlerine son verilir. Mekke’ye benzer statü kıyasla bunlara da tanınabilir. Yalnız Filistin Yahudilerinin değil, tüm dünya Yahudilerinin merkezi olur. Bu husustaki kararda bu mescide duhulde Yahudilerin takınacağı tavır önemli olacaktır.

Bugün Filistin Sermaye’nin fitne taşeronudur, fesat taşeronudur. Bundan vazgeçecekler mi, dünya Yahudileri bu yapıya evet diyecek mi? Bu da fetheden kuvvetlerin o gün verecekleri kararla belirlenecektir.

كَمَا دَخَلُوهُ أَوَّلَ مَرَّةٍ

KaMAv DaPaLUvHu EvVaLa MarRaTin

“Merrenin evvelinde ona dahil oldukları gibi”

Buradaki “Hu” zamiri Mescidi Aksa’ya racidir. Merre sayı olarak alınır. Art arda geçmedir. Nekre geçmiştir. Bir evvel merre vardır. Bir de ahir merre vardır. Bunlar iki büyük merrenin ifsadın merresidir. Tarihte iki defa olmuştur ve bir daha olmayacaktır.

Örnek olarak insan için iki dönüm noktası vardır. Biri kendisinin hatırladığı tarihtir. Belli bir yaştan sonra olanları insan hatırlar.

Hazreti Ömer barış içinde girdi. İsrail oğullarının da oraya yerleşmesini sağladı. Şimdi de Yahudilerin orasını merkez yapmaları sağlanacaktır.

Yahudiler Sultan Abdülhamid’e bunu teklif ettiler. Kabul etseydi şimdi Osmanlı Hanedanı iktidarda olurdu. Takdiri ilahi öyle olduğu için kabul etmedi.

İsrail devletinin kurulacağı hususu Kur’an’da belirtilmiş olduğu halde buna mani olmaya çalışmak, buna çalışanların mağlubiyeti demektir.

وَلِيُتَبِّرُوا مَا عَلَوْا تَتْبِيرًا (7)

VaLi YuTubBiRUv MAv GaLaV TaTBiyRan

“Ali olduklarını tetbir etsin diye.”

Evet, o büyük servet ve o büyük nüfuz eriyip gidecektir. Artık karşılıksız faiz parasının dünyayı sömürme sistemi sona erecektir. Artık Sermaye’nin tekel oluşturmasına izin verilmeyecektir. Artık Sermaye dine, ilme ve siyasete karışamayacaktır. Direnmezlerse, şimdiye kadar elde ettikleri servet kendilerinde kalacak ve meşru ticarete devam edeceklerdir. Rockefeller de Rothschildler de İsrail’e taşınabileceklerdir. Direnirlerse de etkileri saman çöpüne dönecektir.

Bir soru daha akla gelmektedir. Sermaye bu sömürüsünü ABD devleti ile birlikte yapmaktadır. Dolar yalnız Sermaye’nin değil aynı zamanda ABD’nin parasıdır. ABD’nin durumu ne olacaktır. Dolar ne olacaktır?

Bayan Clinton ile Sermaye anlaştı. Kazansaydı, karşılıksız doları batıracak, karşılığında altın doları çıkarıp sömürmeye devam edeceklerdi. 15 Temmuz’da bu plan alt üst oldu. Clinton’un değil de Trump’un başkan olmasına razı oldular. Trump’un bunlara ne kadar taviz verdiği bilinmemektedir, ne kadar onların emrinde olacağı bilinmemektedir.

Beklenen iki şey vardır.

Trump, Putin ve Erdoğan anlaşacak ve Sermaye’nin sömürüsüne son verecekler ama İsrail oğulları devletinin değil de kavminin gücünü artıracaklar.

Yahut Trump Sermaye ile bir olup dünyaya savaş açacaktır. Bu savaşın sonunda ABD de yenilecek ve dünyaya olan hâkimiyetini de yitirecektir.

Gelecek sene Trump’un tutumu belli olacaktır.

 

 

 



© 2024 - Akevler