İSRÂ SÛRESİ TEFSİRİ
Süleyman Karagülle
1657 Okunma
İSRA SÛRESİ 67-70.AYETLER

İSRA SÛRESİ - 15. Hafta

67-70 ayetler

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

***

 

وَإِذَا مَسَّكُمُ الضُّرُّ فِي الْبَحْرِ ضَلَّ مَنْ تَدْعُونَ إِلَّا إِيَّاهُ فَلَمَّا نَجَّاكُمْ إِلَى الْبَرِّ أَعْرَضْتُمْ وَكَانَ الْإِنْسَانُ كَفُورًا (67) أَفَأَمِنْتُمْ أَنْ يَخْسِفَ بِكُمْ جَانِبَ الْبَرِّ أَوْ يُرْسِلَ عَلَيْكُمْ حَاصِبًا ثُمَّ لَا تَجِدُوا لَكُمْ وَكِيلًا (68) أَمْ أَمِنْتُمْ أَنْ يُعِيدَكُمْ فِيهِ تَارَةً أُخْرَى فَيُرْسِلَ عَلَيْكُمْ قَاصِفًا مِنَ الرِّيحِ فَيُغْرِقَكُمْ بِمَا كَفَرْتُمْ ثُمَّ لَا تَجِدُوا لَكُمْ عَلَيْنَا بِهِ تَبِيعًا (69) وَلَقَدْ كَرَّمْنَا بَنِي آدَمَ وَحَمَلْنَاهُمْ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَرَزَقْنَاهُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِ وَفَضَّلْنَاهُمْ عَلَى كَثِيرٍ مِمَّنْ خَلَقْنَا تَفْضِيلًا (70)

 

***

 

وَإِذَا مَسَّكُمُ الضُّرُّ فِي الْبَحْرِ ضَلَّ مَنْ تَدْعُونَ إِلَّا إِيَّاهُ فَلَمَّا نَجَّاكُمْ إِلَى الْبَرِّ أَعْرَضْتُمْ وَكَانَ الْإِنْسَانُ كَفُورًا (67)

VaEiÜAv MasSaKuMu elWurRu FIy eLBaXRı WalLa MaN TaDGUvNa EilLAv EiyYAvHu FaLamMAv NacCAvKuM ELay eLBarRı EGRaWTuM Va KAvNa eLEiNSAvNu KaFUvRan

“Ve bahrda size durr messettiğinde, O’ndan başka dua etmekte olduğunuz herkes dalalet eder. Sizi berre temciye ettiğinde i’raz edersiniz ve insan kefur bulunmaktadır.”

Kur’an Mekke’de nazil olmuştur. Mekkelilerin çok yakından bildiği deniz Kızıldeniz’dir. Bu deniz iç deniz olduğu için çok büyük fırtına yoktur. Hazreti Muhammed’in deniz seyahati ile ilgili herhangi bir haberi yoktur.

Çağımızda çok büyük sanayi gelişmesi olduğu halde doğal afetler hala devam etmektedir. Dünyada ve Türkiye’de çok büyük deniz afetleri olmuştur.

Burada “Ma Ted’ûne İllâ İyyahu” denmeyip “Men Ted’ûne İllâ İyyahu” denmektedir.

Bugün dua edilen devlettir. Bugün dua edilen Sermaye’dir. Kur’an’da bir örnek verilir, benzer olaylar o örnekle anlatılır. Buradaki bahr ve berr, durru messetmek, tad’une ileyhi, benzer olayları düşünerek yorumlanmayı gerektirmektedir.

“Berr” kelimesi ile “Bahr” kelimesi arasında ek X(Ha) harfinin bulunmasıdır. X(Ha) harfi hareketi ifade der. B geçit anlamındadır. R tekrar eden anlamındadır. “Berr” yaşama yeri demektir, istikrar demektir. “Birr”, “ism” kelimesi karşıtı kullanılmaktadır. Bugün topluluklardaki istikrarlı ve istikrarsız durumu ifade etmiş olur.

Yönetimde istikrar en büyük sorundur. “Berr” istikrarlı yönetimi, “Bahr” istikrarsız durumları ifade eder. 15 Temmuz bir bahrda durrun messettiği durumdur. Berre tenciye etmek demek, istikrarlı duruma geçmek demektir. Messetme dokunmadır. Kurtuluşların hepsi birer mucizedir, Allah’ın kurtarmasıdır.

Allah’ın bu olayları yaşattığı AK Partinin bu gerçeği görüp Kur’an düzenine sarılması gerekirken, Gülen cemaatinin bu durumu görüp tövbe etmeleri gerekirken, i’raz etmiş, olağanüstü hal (OHAL) uygulaması zulmüne geçilmiştir. Gülenciler de hala kendilerini ateşe atan Sermaye ile işbirliğine devam etmektedirler. Benzer olaylar İstiklâl Savaşı’nda da olmuştur. Zaferden sonra Allah’ın ihsanını görüp hataları düzeltip Allah’a şükretmeleri gerekirken, Batı dünyasının inkılapları ile dine karşı savaş açmışlardır.

“Durr” katarakt sebebiyle kör olmaktır. Tedavisi mümkün olan bir hastalıktır.

Buradaki “Hu” zamiri “Rabbüküm”e gitmektedir, fulku bahrda mezc eden Rabba gitmektedir.

“Rabbiniz” kelimesi zamirle getirildiği halde, “Bahr” kelimesi izhar edilmiştir, tekrar edilmiştir. O halde bundan önceki “bahr” ile buradaki “bahr” farklıdır. Buradaki “bahr” mecazi manada getirilmiştir. Bunun mecazi olduğunu yukarıda söylemiştik. “Bahr” kelimesinin iadesi bunu teyit etmektedir.

İnsanın kefur olduğunu ifade etmektedir. Yani herkes kâfirdir. Nankör olan nimetlere şükretmeyi bilmemektedir. Ben kendi hayatımı ele aldığımda, babamın bir İslâm âlimi olmasından tutunuz da, tüm hayatım boyunca bunca nimetlerle buraya gelmiş bulunuyorum. Hala memnun değilim, yine de onunla bununla kavga ediyorum, ‘bu olmadı, şu olmadı’ diyorum. Oysa bütün bunlar, bu arkadaşlarımın varlığı, bunların hepsi Allah’ın ihsanıdır.

Hep daha fazlasını daha iyisini istemekteyiz. Hep çalışmadan yapmakta ve yaşamaktayız. Allah insanı böyle yaratmıştır.

وَإِذَا مَسَّكُمُ الضُّرُّ

Va EiÜAv MasSaKuMu eLWurRu

“Ve size durr messettiğinde”

Buradaki “Ve” harfi ile gelen cümle mazi fiili cümlesidir. Oysa atfedilen cümle isim cümlesidir. Mana itibarı ile atıf bundan önceki cümledir. Denizde gemileri mezc etmektedir. Burada size orada durr messetmektedir “ve size durr messettiğinde” denmektedir. O halde denizdeki ticarete durr messedecektir. “İn” değil de “İza” gelmiştir.

Bugün uluslararası ticaret gemi nakliyesine dayanmaktadır.

Üçüncü cihan savaşının en korkunç tarafı denizlerdeki gemilerin bombalanmasıdır.

Bugün hava hâkimiyeti ABD’nindir. Bu sayede denizlere de hâkimdir. ABD’nin tüm dünyayı bir İsrail devleti haline getirme projesi olan yeryüzünün her yerinde oluşmuş askeri gücün sultasından kurtulmak kolay olamayacaktır.

Sermaye savaşta denizlerdeki ulaşım araçlarına saldırarak krizler getirecektir.

Yani bu mukadderdir ve bundan kurtulmak için insanlık Allah’a dua edecektir.

فِي الْبَحْرِ

Fiy eLBaXRı

“Bahrda”

“Bahr” kelimesi tekrar edilmiştir. Bu bahr atmosferi de içine almaktadır. Saldırı uzaydan olacaktır, karalarda değil de denizlerde olacaktır.

Demek öyle takdir etmiş ki insanlar ibtiğa ettikleri zaman, denizde oldukları zaman onlara zarar messedecektir. Fiili mazi geldiğine göre bu bir defa olacaktır.

Hazreti Nuh zamanında deniz tufanı olmuştur. Üçüncü binyıl uygarlığında da deniz savaşı olacaktır. Sermaye tarafından birçok ticari gemi bombalanacaktır.

ضَلَّ مَنْ تَدْعُونَ

WalLa MaN TaDGUvNa

“Dua ettikleriniz dalalet edecektir”

Örnek olarak Japonya, örnek olarak Rusya, örnek olarak ABD yardıma gelemeyecektir. Çünkü uçak sanayii, silah sanayii Sermaye’nin elindedir. Devletlerin sahip olmadığı silahlara sahiptir bugün Sermaye. Üçüncü binyılın tufanı bu olacaktır.

Burada mef’ul zamiri hazfedilmiştir. Dua edilenler nekredir. Sermaye’nin saldırısına karşı değişik güçler olacak ama güçleri yetmeyecektir.

“İza” ile başlaması, fiili mazi ile gelmesi, böyle bir hava saldırısı olacaktır demektir. Ama sadece mes halinde olacak, büyük tahribat olmayacaktır.

إِلَّا إِيَّاهُ

EilLAv EiyYAvHu

“Yalnızca o”

Denizlerde gemileri mezc eden Rabbiniz sizin imdadınıza yetişecektir.

Bir zaman Sermaye İran devletine helikopterlerle saldırmıştı. İran’daki tutukluları kurtaracaktı. İran çöllerinde bilinmeyen sebeplerle helikopterler düşmüş ve ABD bu durumla ilgili haber bile alamamıştır.

Bunun gibi bir olay olacak ve o saldırıda hiç güvenlik gücü gelemeyecek ama Sermaye de başaramayacak, elindeki uçaklar da beşeri olmayan sebeplerle yok edilecektir.

فَلَمَّا نَجَّاكُمْ إِلَى الْبَرِّ

FaLamMAv NacCAvKuM ELay eLBarRı

“Sizi berre tenciye ettiğinde”

Devletler karalara hâkim olacaklardır ve deniz saldırılarından karaları koruyacaktır. Sermaye karalara hâkim olamayacaktır. “Encaküm” denmemiş, “Neccaküm” denmiştir.

Demek ki bu necat defalarca olacaktır. Sermaye uzaktan füzeler gönderip karalara hâkim olmaktadır. Bugünkü radar sistemi yetersizdir. Çünkü uzaktan yer tesbit edebilmekte ve bombalamakta, sonra kentleri vurmaktadır.

Bu sistemin geliştirilmesi gerekir. Ultrasonik sistemlerle gelişen uçak ve füzeleri yakalamak onları lazerle uzayda patlatmak mümkündür. Bunun için kuyuların içine konan ses ağları tüm ülke tarafından gözlenebilir hal alabilir. Teknolojisi basittir.

“F” harfi getirilerek zarara karşı Allah tedbir aldıracaktır.

أَعْرَضْتُمْ

EGRaWTuM

“İ’raz edeceksiniz”

Evet, Sermaye’nin bu deniz ve havadan saldırısına karşılık Allah tenciye edecektir.

Sizin buna karşılık “Adil Düzen”e sarılmanız gerekirken, yine onu bırakıp eski putlarınıza tapmaya devam edeceksiniz. Bunun küçük bir örneği 15 Temmuz’da olmuştur.

Devlet Bahçeli, “Adil Düzen”e sahip çıkması gerekirken, AK Parti ile birleşip Kur’an’a aykırı başkanlık sistemi ile kendileri oyalanmakta, halkı da uyutmaktadır.

Belli olmaz, belki de ikinci darbe hareketi denize havadan saldırı ile olacaktır.

وكَانَ الْإِنْسَانُ كَفُورًا (67)

Va KAvNa eLEiNSAvNu KaFUvRan

“Ve insan kefur bulunmaktadır.”

Kur’an’da anlatılan İsrail oğulları ve sahabelerin Kerbela savaşları hep kefur olmaktan ibarettir. İstiklal Savaşı’ndan sonra geçen yarım asır, Millî Görüş kaçkınlarının ve Gülen cemaatinin dolar batağına batıp “Adil Düzen”i ve İslâm şeriatını unutmuş olmaları bu kefurluğu ifade eder.

Bu ayeti bu şekilde yorumladım. Bunlarda isabet varsa Kur’an’a aittir, hatalar ise bana aittir.

Bununla beraber devletlerin denizlerde savaşa girmemeleri gerekir. Sermaye çok ustalıkla çok güçlü hava gücünü yani saldırı gücünü gizli gizli biriktirmektedir. Bilinmelidir.

أَفَأَمِنْتُمْ أَنْ يَخْسِفَ بِكُمْ جَانِبَ الْبَرِّ أَوْ يُرْسِلَ عَلَيْكُمْ حَاصِبًا ثُمَّ لَا تَجِدُوا لَكُمْ وَكِيلًا (68)

Ea Fa EaMiNTuM EaN YaPSiFa BiKuM CAvNıBa eLBarRı EaV YuRSiLa GaLaYKuM XaÖıBan ÇümMa LAv TaCiDUv LaKuM VaKIyLan

“Berr canibinin sizi husf etmesinden yahut size hasıbı irsal etmesinden emin misiniz? Sonra sizin için vekil bulamazsınız.”

Bundan önceki ayette denizde bir durr messederse demiş, onun Rab tarafından geleceği belirtilmiştir. Bundan sonraki ayetlerde ise Rabbinizin sizi husfetmesinden emin misiniz denmektedir ve üç ilahi afetten bahsetmektedir: Husf, Hasıb ve Kasıf. Durr ile beraber dört afet anlatılmaktadır. Kasıfla ğarkdan bahsetmektedir.

Yorumları yapabilmek için dört kelimeyi karşılaştırmamız gerekir.

Bugün Güneş çevresine ışık salmaktadır. O sayede Güneş basınç altındadır ve durumunu korumaktadır. Güneş’teki hidrojen bitince artık çevreye ışık yayamayacağı için bitmeye başlayacak, Dünya’yı ve Ay’ı da yutacaktır. Kur’an buna “husf” demektedir.

Güneş Ay’ı husfettiği gibi yer hareketleri veya lavlar da üzerinde olanları husf eder. Arzın husfundan bahsetmekte, bir yerde burada berrin canibi denmektedir. Burada “veya hasıb” demektedir. Hasıb, sayha, husf, ğark bir arada zikredilmektedir. Bir yerde de “kisefen mine’s-semai” denmektedir. Arzın canibi yarılmasıdır. Arzın husfetmesi ise lavların kaplamasıdır. Zelzele iki sebepten olmaktadır. Biri, yeraltındaki bazı yerler sular tarafından eritilerek boşaltılır veya kırılır, burada kırılan yerlerde çöküşler olur yahut dağ aşınarak et kalınlığı azalır. Denizlerin dipleri çöker, mağma tabakası patlayıp lavlar halinde çıkar ve etrafı kaplar. O halde “husf” demek yutmak demektir.

“Hasıb” çakıl taşıdır. Mevzi ısınan hava yukarıya çıkar, havanın içinde baca oluşturur. Dışarıdan gelen soğuk havanın yerine dönmesinden de etkilenerek dönmeye başlar, merkezkaç kuvvetiyle basınçsız alan oluşur. Yerde ne varsa söküp alır ve götürür. Sonra bu taş veya çamur yağmuru olarak yağar. Hasıb bu olabilir. Yahut lavlardan çıkan sıvı havada donarak taşlaşmış olur. Bunlar doğal afetlerdir. Kör kuvvetler oluşmaktadır. İnsanların yaptıklarıyla ilgisi yoktur görüşü hâkimdir. Yoksa bu hortumların oluşması ve diğer afetler birilerinin komutası ile mi olmaktadır. Bir bilim adamı bir kelebek kanadının fırtınalara sebep olacağını açıklamaktadır. Sırt üzerinde ilerleyen su bir çakıl taşına rastlarsa sağa veya sola gider, sonra kendisine o tarafta yol açar ve artık orası vadi olur.

Beş ve dört boyutlu uzay kavrandıktan sonra, hiçbir olay imkânsız, hatta zor değildir. Çünkü onlar zaten vardır. Bize bir yanı ile görünmektedir.

أَمْ أَمِنْتُمْ مَنْ فِي السَّمَاءِ أَنْ يُرْسِلَ عَلَيْكُمْ حَاصِبًا فَسَتَعْلَمُونَ كَيْفَ نَذِيرِ

Mülk Suresi’nde “Semada olanların size hasıbı göndermeyeceklerinden emin misiniz?” denmektedir.

O halde bu taşlara yön veren, zelzeleleri gerçekleştiren görevliler vardır.

Bugün bir yerde zelzele olduğu zaman hemen devleti suçlarız. Oysa zelzele bize uyarıdır. Oradaki herkesin günahkâr olması demek değildir. Ama Allah topluluktan bir şeyleri yapmasını istemektedir. Bizden yapmamızı istemektedir. PKK’yı da böyle düşüneceksiniz. Sadece onları suçlamak çözüm getirmez.

Sonra siz dayanacak vekil bulamazsınız.

Allah Kâinatı insanlar için yarattı, yeryüzünü Âdemoğullarına verdi. Bütün bunların böyle olduğunu uygarlaştıkça daha iyi görüyoruz. Her şeyden biz yararlanıyoruz. Biz yeryüzüne hâkimiz. Her şey insan içindir. Vücudu incelediğimiz zaman vücuttaki bütün hücrelerin canlı için olduğunu bugün net olarak biliyoruz. Her hücre yalnız ve yalnız mensubu bulunduğu canlı için vardır. Hatta işi bittiği zaman hayatı da biter. Bunun gibi yeryüzünde ne varsa hepsinin bizim için olduğunu bilebilmekteyiz.

Kâinatı insan için var eden varlık bu Tanrı ise, Tanrı doğa ise, doğa onu başıboş bırakacak ve zelzelelere esir mi edecektir? Zelzele de insan için vardır.

Her olanın neye yaradığını bilip ona göre ondan yararlanmamız gerekir.

Burada ahiret azabından bahsetmemektedir. Dünya azabından bahsetmektedir. Kimilerine göre musibetlerin bizimle ilgisi yoktur. Tanrı olsa bile bugün bu işlere karışmamaktadır. Kimilerine göre de yaptıklarımızdan dolayı değil, saygısızlığımızdan dolayı musibetler gelmektedir. Namaz kılar, dua eder, hacca gidersek bu musibetlerden emin oluruz.

Oysa namaz, oruç, hac, zekât salih amel işlememiz ve hayatta ittika etmemiz için gereklidir. Namaz kılmış ve oruç tutmuş ama ameli salih işlememiş, ittika etmemişse hiçbir yararı yoktur.

Şimdi bu seminerleri takip eden kardeşlerimiz bu ayetlere dikkat etsinler, gelecekte olayların cereyanından ibret alsınlar, kendi hayatlarını da ona göre ayarlasınlar. Gökte melekler vardır ve insanlara çeşitli felaketleri getirirler. Sıkıntıya giren beldelerin sıkıntısını kendi yaptıklarına değil de devlete yükleyenler yanılıyorlar. O devleti de onlara musallat eden yine Allah’tır ve kendi elleri ile yaptıklarından dolayı o sıkıntıya girmektedirler.

أَفَأَمِنْتُمْ

Ea Fa EaMiNTuM

“Emin misiniz?”

Gerekli güvenlik tedbirlerini aldınız mı?

İnsanlığı geçmişten beri helak eden veya sıkıntılar veren afetler olmuştur. İnsanlık bugün sanayide çok ileri gitmiş ama bunlara tedbir bulmuş değildir. Doğal afetleri durdurmamız mümkün değildir. Ancak doğal afetlere karşı onlardan zarar görmeyecek tedbirler alabiliriz.

Ne var ki Sermaye’ye dayanan tedbir diğer taraftan başka afetlerin kaynağı olmaktadır.

İstanbul’da kent yenilemesi yapılmaktadır. Sağlam da olsa binalar yıkılmakta ve yerlerine yenileri yapılmaktadır. Bizim vergilerimizle yapılmaktadır yahut enflasyonla yapılmaktadır veyahut dışarıya borçlanarak yapılmaktadır. Bugün bir metrekare inşaat bir metreküp betona mâl olmaktadır. Erbakan’la yaptığımız hesapla bunun üçte biri faiz, üçte biri de israf vergisi olarak ödenmektedir. Sadece bir günde çalışma saatlerinin en az iki saati yani çalışma günümüzün dörtte biri yolda geçmektedir. Bunun için harcanan yakıt, bunun doğurduğu hava kirliliğini hesap ettiğiniz zaman %50 tasarruf mümkündür. Üçte ikisini vergi ve faizden, onun da yarısını yollarda geçen zaman için ayırırsanız, biz 6 misli o hali yaşıyoruz.

Kur’an’ın öğrettiği “Adil Düzen” ile bu sorun tamamen çözülmüş olur. Yüz lojmanlı apartmanlar ve emek dışı mülkiyeti reddeden bir düzen bunu çok rahatlıkla sağlamaktadır. Bugün inşaat %50 ile yapılmaktadır. Bu yerleri onların sahipleri var etmedi. Kapitalizmin sömürücüleri var etmedi. Gelin tartışalım. Önce bu ülkenin bir pilot bölgesinde uygulayalım. Akevler’in bunu başaramadığı iddia edilmektedir. Akevler’de “Adil Düzen” için çalışanlar bir elin parmakları kadar bile değildir. Akevler’de yetişenler iktidara veya sermayeye talip oldular. Şimdi de birbirlerini yiyorlar.

Oysa Akevler varlığını sürdürmekte ve her gün araştırmalarına devam etmektedir.

أَنْ يَخْسِفَ بِكُمْ

EaN YaPSiFa BiKuM

“Size husf etmesinden”

Yerin dibine batmasından emin midirler?

Tanrı olduklarını iddia eden bu Sermaye ve iktidar, bunlardan hangisine karşı güven içindedir. Hangi tedbirleri almışlardır. Hangi teknoloji ile Tanrı’larına karşı savaşma gücüne ulaşmışlardır. O’nun nimetleri ile Ay’a kadar gitmiş ama doğa kanunlarının bir noktasını bile değiştirememişlerdir, değiştiremezler. Su yüz derecede kaynar, kimse onu 120 derecede kaynar hale getiremez. Getirse de yeryüzünün dengesi yok olur. Bitkiler suları dışarıya atamazlar ve dolayısıyla yerden mineralleri alamazlar.

جَانِبَ الْبَرِّ

CAvNıBa eLBarRı

“Berrin canibinde”

Cenb” yan demektir. “Ecnebi” kelimesi Türkçede kullanılmaktadır.

“Berr” demiyor, “berrin canibinde” diyor yani denizin kenarında demektir.

Uygarlıklar suların kenarlarında gelişmişlerdir. Şimdi de hep suların bulunduğu çevrelerde hayat devam etmektedir. Afetlerin büyük kısmı da bu suların kenarında olmaktadır. Sular kabarmakta veya seller oluşmaktadır.

Kur’an buna işaret ederek, sizin bunlara karşı bir güvenceniz var mı diye soruyor.

Şimdi yoktur, hiçbir zamanda da olamayacaktır.

Uygarlık yeryüzünün dengesini bozmakta, tahrip etmektedir.

Su, hava, toprak ve canlı kirliliği insanların hayatını daha çok tehdit etmektedir.

أَوْ يُرْسِلَ عَلَيْكُمْ حَاصِبًا

EaV YuRSiLa GaLaYKuM XaÖıBan

“Yahut üzerinize bir hasıbı göndereceğinden”

Yahut üzerinize hasıbı göndereceğinden güvence içinde misiniz?

ARGE çalışmaları yapılmaktadır. Karşılıksız dolarla sorunların çözüleceğini sananlar bir de teknolojinin sorunları çözeceğini zannediyorlar.

Tarihin hiçbir döneminde hiçbir teknik hukuku doğurmamıştır. Tam tersine, teknik hukuku işe yaramaz hale getirmiş ve yeni hukuk yeni uygarlığı doğurmuştur. Çünkü teknoloji yeni sorunlar ortaya çıkarmaktadır. Çevre kirliliği yanında, ürünleri de sağlıksız hale getirmektedir. Bunların çözümü şeriata dayalı hukukla sağlanabilmektedir.

Bugün sanayi zirvede ama hukuk da dipte. Kur’an bunu hatırlatıyor ve diyor ki; teknoloji ile sorunları çözemezsiniz, sorunlarınızı ancak “Adil Düzen” ile çözebilirsiniz.

ثُمَّ لَا تَجِدُوا

ÇümMa LAv TaCiDUv

“Sonra vecd edemezsiniz”

Buradaki “Sümme” zamandaki aralıktan çok, böyle olduktan sonra yani böyle olursa anlamındadır. Eğer Allah size bu afetleri verirse, artık bir dayanak bulamazsınız demektir.

“Yanına yiyecek al, sonra aç kalırsın” dediğimiz zaman kullandığımız “sonra”dır. Bir tür şartın cevabıdır. “Lâ Tecidûne” denmeyip de “Lâ Tecidû” denmiş olması, “En”e atfedilmiş olmasından dolayıdır, sonra emin bulamamaktan çekinmiyor musunuz anlamındadır.

لَكُمْ وَكِيلًا (68)

LaKuM VaKIyLan

“Size bir vekil.”

Allah kâinatı böyle yaratmış, eksik yaratmış ki insanlar uygarlaşarak onun eksikliklerini tamamlasın istemiş. Çıplak yaratmış ki tekstil sanayii gelişsin diye. Dişleri zayıf yapmış ki gıda sanayii gelişsin diye. Kanatları yoktur ki uçağı keşfetsin diye.

İşte bu afetler de bunun için verilmiştir.

“Adil Düzen” bu afetlere karşı insana dayanma gücü verecektir. Bu da insanların şeriatın emrettiği şeyleri yapmaları ile sağlanabilir. İşbölümü, adil bölüşüm, namaz, zekât, oruç ve hac eğitimleri, karz-ı hasen müessesesi, hakemlerden oluşan yargı.

“Adil Düzen’e Göre İnsanlık Anayasası” kitabını anlayarak okumak gerekmektedir.

Çağımızın fıkhını oluşturmalıyız.

أَمْ أَمِنْتُمْ أَنْ يُعِيدَكُمْ فِيهِ تَارَةً أُخْرَى فَيُرْسِلَ عَلَيْكُمْ قَاصِفًا مِنَ الرِّيحِ فَيُغْرِقَكُمْ بِمَا كَفَرْتُمْ ثُمَّ لَا تَجِدُوا لَكُمْ عَلَيْنَا بِهِ تَبِيعًا (69)

EaM EaMiNTuM EaN YuGIyDaKuM FIyHi TAvRaTan EuPRAy Fa YuRSiLa GaLaYKuM QaÖıFan MiNa elRİyXı FaYuĞRiQaKuM BiMAv KaFaRTuM ÇümMa LAv TaCıDUv LaKuM GaLaYNAv BiHIy TaBIyGan

“Yoksa uhra tarette onun içinde sizi iade edip, küfrettiğinizden dolayı üzerinize rıhtan bir kasıf irsal edip boğmayacağından, sonra sizin için bizim aleyhimizde tebi vecd edeceğinizden emin misiniz?”

Burada “FiHi” ve “BiHi” zamirleri geçmektedir. Önce bu zamirlerin nereye raci olacağını bulmamız gerekir. Müfessirler bu zamiri bahra yani denize göndermişlerdir. Necata erdirdikten sonra tekrar tekrar o denize iade etme anlamındadır.

Karaya çıktığınızda veya çıkmak üzere iken işler tam tersine döner, kurtuldum derken helak olursunuz. Tarihte böyle savaşlar pek çoktur. Yenmişken yenilirsiniz, yenilmişken yenersiniz. Hastalıklar da böyledir. Herkesin ümidini kestiği hasta iyileşebilir veya aksi de olabilir, kurtuldu derken ölür. Mehmet Hikmet Umut arkadaşımız taburcu olacaktı; onu hastaneden almaya hazırlanırken ‘öldü’ haberi geldi! Kur’an işte bu hususu ifade etmektedir.

Yahut karaya çıkarsınız, kurtulursunuz ama başınıza başka afetler gelir.

Türk milleti İstiklal Savaşını kazandı. Devletini kurdu. Tam nefes alacakken inkılaplar belası geldi ve hala onlardan kurtulmuş değildir. Suç CHP’ye atılıyordu. DP geldi, zulüm devam etti. ANAP geldi, zulüm devam etti. Millî Görüş geldi, zulüm devam etti. AK Parti geldi, zulüm devam ediyor.

15 Temmuz’da darbeyi zaferle savuşturduk ama şimdi de hapishaneler dolmuştur. Yetmezmiş gibi bir de anayasa referandumu afeti gelmiştir.

Demek ki bütün bunlar Allah’ın takdiridir, bizde olan eksikliklerden dolayı bunlar olmaktadır.

“Kasıf” Kur’an’da bir defa geçmektedir. “Kasame” de bir defa geçmektedir. O halde bu iki kelime eş kelimedir. Manaları birbirine yakındır.

“Kasıf” demek parçalayıcı anlamındadır,  dağıtıcı anlamındadır.

Rüzgârın yaptığı hasarlardan biri şiddetli şekilde esmiş olmasıdır; ağaçları söker, binaları yıkar, savurduğu şeylerle helake sebep olur.

Rüzgârın başka bir özelliği de öz titreşimle rezonans haline geçirir ve cisim durup dururken parçalanır. Her cismin kendi titreşimi vardır. Rüzgârın ürettiği dalgalar da titreşime uyarsa durup dururken gemi dağılır. Buradaki kasıftan maksat bu olabilir. Teknikte çok büyük problemdir bu rezonans olayı. Ağaçların dallarına bakın, her yaprak ayrı ayrı sallanır, her birinin sallanma periyodu sayısı farklıdır. Ay’ın dönmesi ile Yer’in dönmesi arasında da böyle farklılık vardır. Ayların yıl içinde dolaşması bu rezonansı önlemek içindir.

“Küfrettiğinizden dolayı” denmektedir. Topluluk içinde de bu tür rezonans olayı olmaktadır. Örnek olarak faiz enflasyona sebep olur. Enflasyon da faize sebep olur. Böylece “faiz sarmalı” ortaya çıkar, durmadan faiz yüzdesi büyür, enflasyon büyür, ekonomi parçalanır. 1929 ve benzeri krizler böyle ortaya çıkmakta ve ancak Cihan Savaşları ile atlatılmaktadır.

Bugün de benzer durum ortadadır. Dünya dolarla dolmuştur. Çin doları harcayamamaktadır. Harcarsa dünyadaki dolar çoğalacak ve dolar iflas edecek, dolar elde edenler zarar edecektir. Çin ve doları olan ülkeler kabız gibidirler, patlamak üzeredirler.

“Sonra tebi’ bulamazsınız.”

Bugün peşinizden gelen birçok insan o gün sizden uzaklaşmış olur, dağılıp gidersiniz. Bugün Osmanlı hanedanına tabi olan var mı? Bugün Lenin’e tabi olan var mı? Topluluklardaki birlik birden dağılır. F. Gülen’i adeta tanrı haline getirenler şimdi ondan uzaklaşmışlardır. Demokrat Parti, DYP, ANAP ve benzerleri yok olmuşlardır. Peygamberlerin cemaatleri ise binlerce yıldan beri ayaktalar. Yirminci yüzyılın galibi ateizme ne oldu; bir asır içinde yok oldu. Ama Papalık hala duruyor. Medreseler kapatıldı, tarikatlar yasaklandı da ne oldu? Onlar hala duruyor. Oysa onları kapatanların arkasından giden kalmadı.

“Tebi’” “Taba’a” fiilinden sıfatı müşebbehedir, ismi fail de olur ismi meful de olur. Tabi olunan veya tabi olan demektir.

Birinci darbede ümitler kesilmez. 15 Temmuz’un aktörleri halen ümitlerini kesmemişlerdir. Yani Sermaye ümidini kesmemiştir, ikinci darbeyi yapabilir. Yapma hazırlığındadır. Orada da yenildiği takdirde artık ne darbeye kalkışanlar ne de darbeye katılanlar kalacaktır. Bir daha böyle bir harekete girişmeyeceklerdir. Bu darbe onların son ümitleridir.

ABD’ de Sermaye birinci darbeyi Obama’nın seçilmesinde buldu. Şimdi ikinci darbeyi yapmaktadır. Bunda da mağlup oldu mu artık Amerika’da Sermaye ya yok olacak yahut ABD’ye inkıyad edecektir. Yahudiler Osmanlı Devleti’ni yıktılar ama İstanbul’daki varlıklarını da yok ettiler. Dıştan destekle varlıklarını sürdürüyorlar. Dış destek bitince onların bize ihanet edecek gücü kalmayacaktır. Biz Sermaye’yi değil ama İsrail oğullarını yine koruyacağız, çünkü Allah’ın bize emanetidirler.

“BiHi”deki zamiri müfessirler “erselna” veya “eğrakna”ya göndermektedirler. “Tebi’a”yı de “nesira” olarak yorumluyorlar. Bunu neye göre yaptıklarını anlayamadım. Bana göre buradaki zamir “Mâ Kefertüm”deki “Mâ”ya gitmektedir.

Küfrettikleri şeylerle bir tabi bulamayacaklardır.

O şeyler nelerdir?

Karşılıksız para olan dolardır. Cinsel istismardır. Kışkırtıcı basındır. Dolar esiri olan siyasilerdir. Bugün insanlar bunların etrafında toplanmış bulunmaktadır. İkinci darbeden sonra, Trump’un zaferinden sonra, artık bunlar silah olmayacaklardır. Trump’u kandırırlarsa başka biri gelecek demektir. 

أَمْ أَمِنْتُمْ

EaM EaMiNTuM

“Yoksa emin misiniz?”

Harfi atıflar on tane sayılır; “Ve, Fa, Sümme, Ev, Em, Emma, Hatta, Bel, La, Lakin” olarak saymaktadırlar. “Lakin” ve “Emma” harfi atıf değildir. Öyle olsaydı “VeEmma” ve “Velakin” gelmemesi gerekirdi. Burada sadece “Ev” veya “Em” arasındaki farkı belirteceğim.

“Ev” ikisinden birisi mutlaka vardır, ikisi birden de olabilir; “Em”de ise biri varsa diğeri yoktur. “E Cae Zeydun Em Amrun” derseniz, hangisi geldi diye sormuş olursunuz. İkisinin gelmesini beklemiyorsunuz demektir. “Em” “E”den sonra gelirse böyledir. Burada öyledir. Yani ikisi birden olması söz konusu değildir. Biri varsa diğeri yoktur. Deniz onu yutmuş, elbette karaya çıkamaz.

“Emin olmak” demek, gerekli tedbirleri almış olmak demektir.

أَنْ يُعِيدَكُمْ فِيهِ

Ean YuGIyDAKuM FIyHi

“Sizi onun içine iade etmesinden”

İkinci defa demektir.

Gerek Millî Görüşçüler gerekse Gülenciler çok iyi bilsinler ki, Allah bizi üçüncü binyıl uygarlığında çalışmakla görevlendirdi. 1960’lardan beri cereyan eden olaylar bunu çok açık bir şekilde göstermektedir.

Gülen’e hapishanelerde en büyük zulümleri yaptılar ama sonunda Allah necata erdirdi. Beklenen ne idi? Allah’ın şeriatını yeryüzüne hâkim kılmak için çalışmak. Okulları bunun için açtı. Sonra Sermaye ile bir olup bize soğuklaştı. Takiyye yapıyor, içtihadı böyledir dedik, ses çıkarmadık. Şimdi saldırdı. İkinci saldırma hazırlığında gark olacak. Tövbe etmezse gark olacak.

تَارَةً أُخْرَى

TAvRaTan EuPRAy

“Uhra tare”

“Tevr” “devr”e benzer kelimedir. “Tevrat” kelimesinin köküdür. Bizim “leğen” dediğimiz suyun döküldüğü kaptır. Biri ibriği alır, içinde su vardır, diğerinin ellerine döker, dökülen su leğende toplanır. Türkçede “türlü” kelimesi buradan gelir, her tür. Fransızlar da her dönüşe “tur” demektedirler.

Dünyadaki bütün diller Hazreti Âdem’e öğretilen esmadan doğmaktadır.

Dönmelerde bunlar akraba kelimelerdir. İki kazık çakılır, kazıklardan birine “eh” denir, aynı zamanda ipin bittiği yer “ahir” olur. Diğer kazık aher olur. Türkçedeki “tavır” kelimesi de buradan gelir. Kur’an’da “tur” olarak geçmektedir. DNA’lar turdur.

فَيُرْسِلَ عَلَيْكُمْ قَاصِفًا

Fa YuRSiLa GaLaYKuM QaÖıFan

“Sizin üzerinize bir kasıf irsal eder” 

“Kasıf” kelimesi “Kasım” kelimesine akrabadır. Dağıtan, parçalayan anlamımdadır. Asıf bir yönde esen rüzgârdır. Naşir ise yayılmış esen rüzgârdır.

“Neşr” kelimesi “Haşr” kelimesine akrabadır. Nasıl kimya atomlardan oluşuyorsa, atomların birleşmesinden moleküller oluyorsa, harflerin birleşmesinden de kelimeler oluşur.

 Bu benzerlik bile Tanrı’nın tekliğine yeter delildir.

مِنَ الرِّيحِ

MiNa elRİyXı

“Rihden”

“Reyhan” bir çiçektir. Kokulu demektir. “Rih” kokudur. Rüzgârlar çiçeklerin kokularını getirdikleri için rüzgârı rih ile ifade etmişlerdir. Rüzgâr mekanik gücü taşıdığı için “rih” aynı zamanda yakıt demektir.

“Ruh” kelimesi de buradan gelmektedir. Görülmemektedir ama varlığını göstermektedir. Ayrıca insanın sağ olduğunu nefes alması ile biliriz. Sağ doğanın ciğerleri genişlemiş olur. Nefes almış olur. Ölünce de nefes almaz olur.

“Ruh” kelimesi bu manaları taşısın diye ruhu nefhettiği zaman denmektedir.

فَيُغْرِقَكُمْ

FaYuĞRiQaKuM

“Sizi ığrak eder”

Rezonans sebebiyle dağılan gemide siz suyun ortasında kalır ve boğulursunuz. Bunu küfür ettiğinizden dolayı yapar. Nimetlere şükretmediğiniz için yapar.

Bir topluluğun gark olması demek, devletlerinin yıkılması, kendilerinin esir edilmesi, dillerinin unutulması demektir.

Bugün saltanat süren Sermaye bu gidişiyle gark olacak, saltanatı son bulacaktır.

İsrail oğulları ticaretle görevlendirilmişlerdir. Kendi kitaplarında da haram olan faizin içine dalmakla yetinmediler, karşılıksız faiz parasını icat ettiler. Ekonomideki tekelcilikle yetinmediler, ayrıca ilme, dine ve siyasete de hâkim olmaya kalkıştılar. İşte bu nedenle şimdi sonları gelmiştir.

Sanayileşme dönemindeki acemilik artık bitmiştir. İnsanlık artık uyanmıştır ve güçlenmiştir. Ordular kendi halkı üzerine bombalar yağdıramıyor. Askerler iktidar olsalar bile halkını dinlemek zorundadırlar. Halk da gittikçe dindarlaşıyor.

بِمَا كَفَرْتُمْ

BiMAv KaFaRTuM

“Küfrettinizden dolayı”

Nankörlük yaptınız. Nimetin şükrünü eda etmediniz.

Sovyetler dünyanın yarısına hükmediyordu. Bugün Putin’in yaptığını yapar, Hıristiyanlarla ve Müslümanlarla iyi geçinir, sosyalizmi üçüncü binyıl uygarlığının dayanağı yapabilirdi. Öyle yapmadı. Sermaye’nin oyununa uyarak din düşmanlığı yaptı, aile düşmanlığı yaptı, mülkiyet düşmanlığı yaptı, soy düşmanlığı yaptı.

Sonuç ne oldu?

Sermaye de bugün büyük imkânlara ve güce sahiptir. Dinlerle işbirliği yapacak, siyasetle işbirliği yapacak. İlmi istismar aracı yapmayacak, ilmi ihtida aracı yapacak, kendisini de insanlığı da yüceltecek. O (yani Sermaye) aksini yapıyor. Bu sebeple gark olacaktır.

ثُمَّ لَا تَجِدُوا

ÇümMa LAv TaCıDUv

“Sonra vecd edemezsiniz”

Evet, Sermaye ve Sermaye’ye tabi olanlar, bürokrasi ve bürokrasinin emrine girenler boğulacaklardır ve kurtuluş bulamayacaklardır.

İsterlerse her iki taraf yeni düzene girer, “Adil Düzen”e girer. Tüm kamu görevlileri serbest meslek erbabı olarak hizmet verirler. Askeri düzenle değil, hukuk düzeni içinde görev görürler. Hâkimler değil, hakemler dengeyi kurarlar.

Sosyalistler yıkarak yeni düzen getirmeye çalışırlar, biz yeni düzen getirerek eskimiş düzenin kendiliğinden kalkmasını sağlarız. Onlar öldürürler, biz ise aksine insanları değil düzeni değiştiririz.

Biz ne Sermaye’ye ne de kamu görevlilerine karşıyız. Onların yerlerini de almak istemiyoruz. Sadece onların yanlış yoldan dönmelerini istiyoruz. Onlar görevlerine devam etsinler. Biri ticaret yapsın, biri kamu hizmeti görsün ama şeriata göre, hakka göre, müsbet ilmin verilerine göre yapsın diyoruz.

لَكُمْ عَلَيْنَا بِهِ

LaKuM GaLaYNAv BiHIy

“Sizin için bizim aleyhimizde onunla”

Türkçede “kendinize bulamazsınız” deriz, Arapça “kediniz için bulamazsınız” demek, kendi lehinize, ilahi düzenin aleyhine bulamazsınız, bir tebii bulamazsınız demektir. “Adil Düzen”in yanında sömürü düzeninde bulamazsınız, tahakküm düzeninde bulamazsınız demektir. Merkezi yönetim yoktur. Ekseriyet sistemi yoktur. Faizli para ile sömürme sistemi yoktur. Emeksiz rizikosuz mülkiyet yoktur.

Buradaki “Hi” zamiri “BiMa Kefertüm”deki “Ma”ya racidir.

Küfrettiğinizle, karşılıksız dolarla, masa başında elinize geçirdiğiniz kalemle sömürü imkânı bulamayacaksınız.

Mahir Kaynak, "Adil Düzen gelecekse yine askerler getirecektir" demişti. Ak Parti ile askerler bir olurlarsa “Adil Düzen”i getirebilirler. “Adil Düzen” lafla gelmez, ilimle gelir. “Adil Düzen” üzerindeki ilmi çalışmaları Akevler yapmaktadır. Bu çalışmaya Necmettin Erbakan katılmıştır ve dünyaya duyurmuştur. Şimdi ise Akevler’de yeni nesil yetişmektedir. “Adil Düzen” üzerinde hazırlık içindedirler.  Emekli Akevler kadrosu da bunları desteklemektedir.

تَبِيعًا (69)

TaBIyGan

Tabi bulamazsın.”

“Ma”nın içinde tebi bulamazsın denmektedir. “Ma” harfinin özelliği müfredi, cemi, müzekkeri, müennesi içine alır. Çoğul da olsalar zamir tekil olarak gidebilir. “Hum” da gider ama “Ha” gitmez.

Tebi, tabi olan yani üye demektir.

Bugün Sermaye milyarları arkasında sürüklemektedir. Herkes kamu görevlisi olma peşinde. Yarın bunlar bitecektir. Herkes emeğini değerlendirmeye çalışacaktır. Sermaye var olacak ama büyüyemeyecek ve belli büyüklükle sınırlanacaktır. Faiz yasağı ve sermaye vergisi sermayenin üst sınırını koyacaktır. Azalan verim kanununa göre yüzde kâr, sermaye arttıkça azalır. Kırkta bire inince tüm kâr devlete vergi olur, ondan fazla büyüyemez.

Bürokraside seri değil paralel görev vardır yani merkezi yönetim vardır. Çok görevli vardır. Halk onlardan istediğini seçer. Birinin işini yapması yeterli olur. Görevli amirine karşı değil, yargıya karşı sorumludur.

وَلَقَدْ كَرَّمْنَا بَنِي آدَمَ وَحَمَلْنَاهُمْ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَرَزَقْنَاهُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِ وَفَضَّلْنَاهُمْ عَلَى كَثِيرٍ مِمَّنْ خَلَقْنَا تَفْضِيلًا (70)

Va LaQaD KarRaMNAv BaNIy EAvDaMa Va XaMaLNAvHuM Fıy eLBarRı Va elBaXRı Va RaZaqNAvHuM MıNa elOayYıBAvTı Va FawWaLNAvHuM GaLAy KaÇiyRiN MinMaN PaLaQNAv TaFWIyLan

“Ve şimdi Âdemoğluna tekrîm ettik ve Berr ve Bahrda onları hamlettik ve onları tayyibattan rızıklandırdık ve onları halk ettiklerimizden kesreti üzerine tafdil ettik.”

Bu ayete iki şekilde mana verebiliriz.

Biri, yeryüzünde Dr. Mete Firidin’in savunduğuna benzer şekilde Âdemoğullarından başka insanlar da vardı. Değişik insan türleri gelip geçmiştir. Bunların içinde en keremlisi Âdemoğludur. İlk bakışta manası böyledir.

İkinci manası ise Âdemoğullarından bugünkü yaşayanlar eskiden yaşamış olanlardan daha keremlidirler. Yani insandaki uygarlaşmayı anlatmaktadır.

İnsan başlangıçta zaif ve cehul yaratılmış, uygarlaşa uygarlaşa bugünkü duruma gelmiştir. Bugün insan cehul olmaktan da zaif olmaktan da kurtulmuştur.

“Lekad” kelimesi bu manayı teyit etmektedir. Kur’an böyle değişik manaları ifade eden üsluba sahiptir. İnsanlar bunları müsbet ilimle bilebilirler.

Bugün DNA’lar üzerinde çalışılmaktadır. Henüz sonuçlara varılmamıştır. Bunun iki sebebi vardır. Biri, evrimcilerin ateist zorlamaları yüzünden ilmi gerçekler ortaya konamıyor. Diğeri ise, DNA teknolojisinin mazisi yarım asrı bile bulmamıştır. Henüz yeterli araştırmalar yapılmamıştır. İlmi çalışmalar ilerledikçe Kur’an daha iyi anlaşılır hale gelmektedir.

Ayette “karada ve denizde tafdil ettik” diyor. Demek ki bu tafdil Hz. Âdem’in değil, Hz. Âdem’in bugünkü oğullarının tafdilidir. “Mimma” demeyip “Men” dediğine göre, yeryüzünde tafdil edilen bugünkü Âdemoğullarından başka da kişiler var yeryüzünde demektir. Bunlar Hazreti Âdemin eski çocukları olabildiği gibi Hazreti Âdem’in dışındaki insan da olabilir. O zaman Neandertal insan Âdemoğlu değildir. Şeytana muhatap olmamıştır. İnsandır ama günah işleme kabiliyeti yoktur.

وَلَقَدْ كَرَّمْنَا

Va LaQaD KarRaMNAv

“Ve şimdi tekrim ettik”

Bu sure üçüncü binyıl suresidir.

Nasıl Kur’an’da sureler vardır, geçmiş dönemlerden birine ağırlık verir, bu surede üçüncü binyıla geçiş suresidir. Asıl Kur’an uygarlığının uygulandığı dönemdir. Birinci Kur’an uygarlığı kadar önemlidir. Bu dönem teknolojinin hâkim olduğu dönemdir.

Bundan yüz sene önce insanlık ancak at üzerinde hareket edebiliyordu. Bugün bir saatte aldığımız mesafeyi aylar içinde alabiliyordu. En fazla lüx denilen petrol lambası ile aydınlanabiliyordu. Sesini bir kilometreye kadar duyurabiliyordu. Harflerle dizilen matbaası vardı. O gün ile bugünü düşündüğümüz zaman insan bambaşka imkânlara kavuşmuştur. Şimdi Ay’a gidiyor. Artık ne zaman gündüz ne zaman gece olduğunun bile farkında değiliz.

İşte, Allah bugünü Âdemoğullarına işaret ederek günümüzü anlatmaktadır. “Lekad” kelimesi ile şimdiye işaret etmektedir.

بَنِي آدَمَ

BaNIy EAvDaMa

“Âdemoğullarını”

Uygarlaşma Batı’da beş yüz yıl önce başlamıştır. İstanbul’un fethi, Amerika’nın keşfi yeni uygarlığı haber vermiştir. İstanbul barut teknolojisine dayanılarak fethedilmiştir. Amerika astronomi ilmi ile keşfedilmiştir.

Uygarlık ancak üçüncü binyılın başında tüm insanlığa ulaşmıştır. Artık elektrik yakmayan ev olmadığı gibi motorlu arabayı kullanmayan ülke de yoktur. Bilgisayarsız bir okul mevcut değildir. Oysa benim çocukluğumda gecelerimizi çıra ile geçirirdik. Bucağımda at arabası bile yoktu.

Kur’an bize bu durumu bildirmektedir.

Bunları bilen Kur’an Sermaye’nin akıbetini ve bürokrasinin akıbetini elbette bilir.

وَحَمَلْنَاهُمْ

Va XaMaLNAvHuM

“Ve onları hamlettik”

“Sizi hamlettik” demiyor, “onları hamlettik” diyor, tekrim ettiği insanları işaret ediyor. Yirminci yüzyılda ulaşılan teknolojiye işaret ediyor. Bugünkü beni Âdemi ve dolayısıyla bundan sonra gelecek beni Âdemi ifade ediyor.

Bitkilerle hayvanlar arasında en önemli fark, hayvanların elektriği kullandıkları sinir sistemi olduğu halde bitkilerde sinir sistemi yoktur.

İnsanlık baştan bitki hayatı yaşayacak şekilde yaratılmıştır. Topluluğun sinirleri yoktu, bilgisayarları yoktu. Yirmibirinci asırda artık sinir sistemi oluşmuştur. Cep telefonları ile herkes herkesle görüşebiliyor. Yirminci yüzyıl ulaşım asrıdır; kara, deniz, hava ve demiryolları ile kan damarları teessüs etmiş, yeryüzü bir vücut olmuştur.

فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ

Fıy eLBarRı Va El BaXRı

“Berr ve bahrda / karada ve denizde”

Bugün karalar kadar denizler de önemli olmuştur. İnsanoğlu ulaşım ile karalar kadar denizlere de hâkim olmaya başlamıştır.

“Fi” harfi iade edilmemiştir. Çünkü kara-deniz bütünlüğü sağlanmıştır. Araba gemileri gibi uçak gemileri de vardır. Fi-s semai denmemiştir. O zaman bugünkü duruma değil de gezegenler arası hayata da işaret etmiş olurdu. Bugün biz karalara ve denizlere hâkimiz. Kısa zaman sonra deniz kentleri kurulacaktır.

وَرَزَقْنَاهُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِ

VaRAZaqNAvHuM MıNa elOayYıBAvTı

“Ve tayyibattan onları rızıklandırdık”

İnsanlar yeni gıda üretimini yapmaktadırlar ama gıda üzerinde çok önemli teknolojileri vardır. Önce buzhaneler ve silolarla besin maddelerini saklama teknolojisi çok ileri gitmiştir, bu sayede insanlar her zaman et yiyebiliyorlar, yaz-kış meyve yiyebiliyorlar. Bugün başka bir gelişme de belli kurallarla temiz olanlar kamu kontrolündedir ve artık zehirli mantarları yeme durumunda olmadığımız gibi hastalık bulaştıran etleri de yemiyoruz. Gıda sanayiinde güven sağlanmıştır. Kur’an buna işaret etmektedir.

وَفَضَّلْنَاهُمْ عَلَى كَثِيرٍ

Va FawWaLNAvHuM GaLAy KaÇiyRiN

Ve onları halk ettiklerimizin kesirine tafdil ettik

Melekler canlıları üretmişlerdir ama bugün insanların ulaştığı bazı teknolojilere melekler varmış değildir. Meleklerde evrim yoktur, kendilerine öğretilenleri bilirler.

İnsan ise bilgide evrim yapmaktadır. Âdem’e öğretilmiş isimler, yeni isim üretme, yeni uygarlığı oluşturma tekniği meleklerde yoktur. Halk ettikleri kimselerin çoğundan bugün tekrim edilmişlerdir.

مِمَّنْ خَلَقْنَا

Min MaN PaLaQNAv

“Halk ettiklerimizden”

Bunlar cinler, ruhlar ve meleklerdir. Yahut eski insanlardır. Yahut eski nesildir.

Yeni bir habere göre ‘uzayda 7 gezegen bulundu’ denmektedir. Uzayın tesadüflerle oluştuğunu iddia edenler onun büyük ahengini görmek istemiyorlar. Yeryüzünde on milyar insan vardır. Sadece galaksimizde 200 milyar güneş vardır. Bunlardan yalnız birinde hayat olduğunu, diğerlerinde hayat olmadığını sanmak sadece budalalıktır.

Kur’an göklerde insanın, hayvanların ve bitkilerin olduğunu söylemektedir.

تَفْضِيلًا (70)

TaFWIyLan

“Tafdilen.”

Arapçada fiillerin yanında her zaman masdar da vardır. Çoğu zaman hazf olur. Vurgulamak için zikredilir.

Tafdil kalıbı teksir içindir. Bu faziletin bundan sonra devam edeceğine işaret etmek için masdar zikredilmiştir. Şeytanın kıssası ile başladı ve bugünkü uygarlığa getirdi.

Şeytan olmasaydı bugünkü uygarlık olmazdı. O halde şeytan da bizim için yaratılmıştır. Bizim uygarlaşmamızı sağlamak, diğer insanların veya akıllı varlıkların üstüne çıkması için şeytan insana yardımcı olmuştur.

 

 

 



© 2024 - Akevler