Adalet ve zulüm
1454 Okunma, 0 Yorum
Ali Bulaç - Zaman
Ahmet Yasir Erol

 

Hukuka bağlı ve hukukun üstünlüğüne dayalı bir kamu idaresinin yegane görevi adaleti tesis etmektir. Adalet, Arapça kelime anlamıyla "taşın gediğine konması", yani her şeyin yerli yerine oturmasıdır. İnsan ilişkilerinin çerçevesini oluşturan hukuka uyguladığımız zaman, bunu "her hak sahibine hakkının verilmesi" şeklinde tercüme edebiliriz.

Hak sahibine hakkının teslim edilmesi en yüksek derecede ahlaki bir tutumdur. Kişi bilmeden, yani bir kusur sonucunda başkalarının hakkını ihlal edecek olursa, fiilin kusur seviyesinde kalıp kasta dönüşmemesi için, farkına vardığı andan itibaren, hak sahibine hakkını iade etmelidir. Ahlakî sorumluluk bunu gerektirir. Kusur aşamasında bazı haksız ve yanlış -aynı zamanda başkalarına zarara yol açan- fiiller telafi edilebilir. Bazı kusurların telafisi mümkün değildir; ölüm, yaralama ve maddi hasara yol açan trafik kazaları gibi. Kendi nefsine, öteki insanlara ve tabiata karşı ahlaki sorumluluk içinde davranan olgun kişinin, niyeti daima "iyi"dir. Bu yüzden Hz. Peygamber (sas) "Ameller/fiiler niyete göredir." buyurmuştur. Niyeti olanın doğru fiili iyiliktir, niyeti kötü olanın fiili kötülüktür; ama bazen niyeti "iyi olan"ın fiili kötülüğe sebebiyet verebilir ki, böyle durumlarda kişinin fiilinin gerisinde "kast" değil, "kusur" aranır. Bu yüzden sadece niyetten hareket edilip hüküm verilmez, çünkü niyet insanın zamirinde (saklı) bulunmaktadır.

Efendimiz (sas), "(Ama aynı zamanda) Niyetler sonuçlarına göredir." buyurmuştur ki, bu iki prensip birbirini tamamlamaktadır. Sanki zamirde saklı olan "iyi niyet"in tespiti Allah'a ait, fiilin yarar veya zarar hasıl etmesi işi "insanlar"a aittir. İnsanlar nihayetinde, fiil sahiplerinin "kalbini yarıp içine bakma imkanlarına sahip olamadıkları"ndan, bizzarure niyetin somut tezahürüne, fiilin zahirine bakıp hüküm vereceklerdir. Her kademede, derecesine ve mahiyetine göre hüküm vermek mümkündür, ama konu ceza veya ödül tayinini gerektiren bir mesele ise, bu hükmü verme yetkisi hakime aittir. Hakimin görevi, elindeki hukuk çerçevesine göre, fiilin mahiyetini tespit etmek, kast veya kusur unsuruna bakmak ve her hak sahibine hakkını teslim edecek bir karar verebilmektir. Bu son derece zor, dikkat, feraset, bilgi ve sorumluluk gerektiren ağır bir görevdir.

İhtilaf konuları sadece şahıslar arasında cereyan etmez. Kişiler birbiriyle ihtilaf ettiği gibi, kişilerle gruplar, kişilerle devlet; gruplar arasında veya gruplarla devlet arasında da vuku bulabilir. Devletlerin de aralarında ihtilaf ettiklerini unutmamak lazımdır. Bütün bu ihtilaf türlerine bakacak, hak sahiplerine haklarını verip, böylelikle kişiler, toplumsal gruplar ve devletler arasında adaleti tesis edecek hükümlerin toplamına hukuk denir. Hukukun yegane amacı adaleti tesis etmek ise, hukukun felsefi olarak adalet prensibine bağlı olması icap eder. Mutezile, İslam'ın iki temelini "Tevhid ve adalet" olarak kabul etmiştir.

Tevhid'in zıddı şirk, yani "Allah'a ortak koşmak", adaletin zıddı "zulüm"dür. Zulüm, sözlük manasıyla bir şeyi vaz'edildiği yerin dışında ve başka bir yerde ikame etmek, yerleştirmektir. Miktar olarak eksik veya fazla, zamansız veya mekânsız her yerleştirme fiili zulümdür. Kazılmaması geren bir yer kazıldığı zaman Araplar "Yere zulmedildi" derler. Aynı kökten türetilen 'zulmet' aydınlığın yokluğu manasındadır. Zulüm, cehl, şirk ve fısk için de kullanılır. Kişi bile bile yanlış veya haksız bir fiil işlediğinde hem zulmeder hem cahilce davranır. Zulüm hakka tecavüzdür. Ebu'l-Beka, bunun Şari'in yani Yasa Koyucu'nun sınırlarına tecavüz manasında kullanıldığını söyler. Ragıp el-İsfahani üç türlü zulümden bahseder:

a) İnsan ile Allah arasındaki zulüm. Küfür, şirk ve nifak: "Şirk büyük bir zulümdür." (31/Lokman, 13)

b) Kişiler arasındaki zulüm. "Allah insanlara zulmetmez. Ancak insanlar kendi nefislerine zulmediyorlar." (10/Yunus, 44)

c) İnsan ile nefsi arasındaki zulüm: "Kim böyle yaparsa kendi nefsine zulmetmiş olur." (2/Bakara, 231).

 

 

Ahmet Yasir Erol






Sayı: 43 | Tarih: 4.04.2010
Mümtazer Türköne
'Milletin istiklâl ve istikbalini' kim kurtaracak?
2295 Okunma
Arif Ersoy
Reşat Nuri Erol
İkrazat yasal tefecilik!
1606 Okunma
Ilker Ardic
Ahmet Hakan
Meclis'te kaç Tayyip kaç Deniz, kaç Devlet var
1471 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Ali Bulaç
Adalet ve zulüm
1454 Okunma
Ahmet Yasir Erol
Mehmet Altan
Doğrudan Demokrasi’ için ‘Halk Girişimi
1445 Okunma
Mehmet Hikmetumut
Zülfü Livaneli
Aynadaki yazı
1440 Okunma
Ali Bülent Dilek
Dücane Cündioğlu
Tanrı'nın iki eli de sağ eldir
1438 Okunma
2 Yorum
Abdülkadir Altınhan
Ebubekir Sifil
Müslümanlık Neyle Artar?
1413 Okunma
Zafer Kafkas
Ruşen Çakır
Hayalci ol, azla yetin!
1405 Okunma
Tayibet Erzen
Oktay Ekşi
Mal Meydanda
1394 Okunma
Vahap Alma
Mehmet Şevket Eygi
Dokunulmazlık Meselesi
1386 Okunma
Emine Hocaoğlu
Hayrettin Karaman
Taraflı bağımsız yargı
1351 Okunma
Hilmi Altın
Mahir Kaynak
Terörün genel görünümü
1311 Okunma
2 Yorum
Süleyman Karagülle
Toktamış Ateş
Siyasette en yetkili kurum
1304 Okunma
Osman Eskicioğlu
Rahmi Turan
Baraj ve dokunulmazlık
1294 Okunma
Serdar Turan
Fehmi Koru
12 Eylül felsefesine karşıysak..
1291 Okunma
Ahmet Kirtekin
Can Ataklı
Anayasa’nın en ‘asker’ maddesine dokunulmuyor
1262 Okunma
Mesut Karaaytu
Nazlı Ilıcak
Dokunulmazlığın iç yüzü
1192 Okunma
Fatma Karuç
Mehmet Niyazi
Veli ahlaklı yiğitti
1122 Okunma
Abdurrahman Erol


© 2024 - Akevler