Hayrettin Karaman, hkaraman@yenisafak.com.tr, 02 Nisan 2010 Cuma
Taraflı bağımsız yargı
Halk veya temsilcileri tarafından seçilmeyecek, halkın temsilcileri tarafından denetlenemeyecek, tayin, terfi, nakil vb. tasarruflar tamamen kendi elinde olacak bir yargı isteniyor ve buna da "tam bağımsız yargı" deniyor.
Yargıyı kim temsil ediyor, yargı denince kimleri hatırlıyoruz?
Hakimler, savcılar, bilirkişiler, avukatlar...
Bunların tamamı insan; ete kemiğe bürünmüşler, diğer insanlardan biyolojik, psikolojik, sosyal olarak temelde ayrılıkları yok. Onların da inançları, ideolojileri, maddi ve manevi ihtiyaçları ve eğilimleri var.
…
Mahkemelere bakıyoruz "sizin ve bizim" mahkemeler var. Aynı davada, aynı deliller ve belgelerle, aynı şahısları tutuklayanlar var, serbest bırakanlar var, mahkum edenler var, beraat ettirenler var.
…
Mesela Danıştay, işine geldiğinde bir davayı bir veya iki günde karara bağlıyor, işine gelmediğinde yıllarca bekletiyor.
HSYK beğenmediği hakim ve savcıları meslekten atıyor, yetkilerine ambargo koyuyor, beğendiklerini ise yerinde bırakıyor, terfi ettiriyor, yetkisini arttırıyor. Bu noktada beğenme ölçüsü bazen ideolojik ve taraftarlık oluyor.
…
Bu noktada TÜSİAD Başkanı'nın medyaya yansıyan bir ifadesini hatırlayalım:
"Meclis'teki sandalyelerin çoğunluğunu almış bir partinin varlığının bile bir yargı mensubunun iki dudağı arasından çıkacak bir söze bağlı olması Türkiye'ye yakışmıyor; iş dünyasının, yatırımcıların önünü görebilmesi için siyasi istikrar önemlidir."
Yargı son tahlilde "millet adına" hüküm veren, iş yapan bir erktir. Yargı millet iradesi ile ters düşerse, siyasi ve ideolojik bir taraf olursa, çözüm nedir, ne olacaktır?
Hukukçuları bu noktada düşünmeye ve çözüm bulmaya davet ediyorum.
Yazının tamamı için bakınız: http://yenisafak.com.tr/Yazarlar/?t=02.04.2010&y=HayrettinKaraman
YORUM:
Yargı konusu her gündeme geldiğinde; demokratik, bağımsız, tarafsız, etkin, saygın v.b bilinen bütün olumlu kavramlar sürekli gündeme gelir. Buna karşın çözümün NASIL gerçekleşeceği konusundaki çalışmalar fazla değerlendirilmez. Çözüm olarak ortaya konan görüşler de kısır görüşler olmaktan öteye gitmez. Farklı çözüm önerileri yerine tekelci mantıkla, soruna sorun katan çözümler sürekli ön planda tutulur.
Yargı sorunu diğer sorunlara benzemez. Diğer sorunlar çözüme kavuşturulmaya çalışılsa da gider gelir yargıya takılır, yakalanır. Yargıdaki yanlışlıklar kişilerin yanlışlıklarının ötesine yanlışlığın kurumsallaşması, kronikleşmesi boyutunda ise sorunun çözümü daha da içinden çıkılmaz bir hal alır. İhtilafların, haksızlıkların çözümü için başvurulan yargı, sorunların kaynağı olmaya başlar. Hırsızın bekçi olmasındakine benzer şekilde sorunlu olan yargı da sorunları çözemez.
Yargı kurumu nasıl oluşacak; kimler görev alacak, tayinler terfiler nasıl olacak, nakiller nasıl olacak, ihtilaflar nasıl araştırılacak, nasıl çözülecek, kararlar nasıl verilecek, yargılama ile ilgili süreçte denetleme nasıl olacak, hakimler, savcılar, bilirkişiler, avukatlar yargının hangi alanlarında ne kadar etkili olacak.
Bir çok düşünür gibi Hayrettin Karaman da “Bunların tamamı insan; ete kemiğe bürünmüşler, diğer insanlardan biyolojik, psikolojik, sosyal olarak temelde ayrılıkları yok. Onların da inançları, ideolojileri, maddi ve manevi ihtiyaçları ve eğilimleri var.” Mahkemelere bakıyoruz "sizin ve bizim" mahkemeler var. Aynı davada, aynı deliller ve belgelerle, aynı şahısları tutuklayanlar var, serbest bırakanlar var, mahkum edenler var, beraat ettirenler var. … Mesela Danıştay, işine geldiğinde bir davayı bir veya iki günde karara bağlıyor, işine gelmediğinde yıllarca bekletiyor.” ifadeleri ile mevcut yargının ciddi sorunları olduğunu söylemektedir. Buna ek olarak hukukçuları davet ederek bir adım daha atmakta ve çözüm arayışı hukukçuları için davet etmektedir. Konu, öncelikli olarak hukukçuların çözülmesi gereken bir alan olarak görülse de, çözümün kalıcı, hızlı olması için yalnızca hukukçuların değil bütün bilim adamları olmak üzere halkın da katılımını gerektiren öncelikli sorundur. Sonunda halkın çözüm sürecine katılmadığı çalışmalar yetersiz, güçsüz kalmakta ve yanlış çözümler çözüm olarak halkın önüne çıkmaktadır. Halkın sorunlarına ilaç olmamaktadır.
Yargı sorunu her tartışıldığında, genelde yargıda görev alanların haksızlık yapmaları konusu ile yargı mekanizmasındaki yanlışlığın ortaya çıkardığı haksızlıklar konusu karıştırılmaktadır. Sorun kişiselleştirilmekte ve kurumun yapılanması, işleyişindeki başta demokratiklik olmak üzere tarafsızlık, saygınlık, etkinlik sorunları geri plana itilmektedir.
Yargı sorunu iki şekilde çözülebilir. İlki, konuyla ilgili bütün görüş gruplarının ideal ortak çözüm oluşturmada sürece katılmalarıdır. Bu uzun vadede kaçınılmaz bir yoldur. Diğeri de, kademeli geçiş sürecidir. Mevcut yargı mekanizmasının yapılanması demokratiklik, bağımsızlık, etkinlik, saygınlık ölçütlerine doğru yönlendirilmesidir. İlk adım olarak demokratikleştirme ile işe başlanabilir. Her konuda demokratiklikten bahsediliyor, yargının demokratikleşmesi nasıl gerçekleşecek. Demokrasinin temeli özgür iradeye dayalı, şeffaf seçimdir. Yargıda seçim deyince çoğu kere yalnızca yargı mensuplarının kendi içlerindeki seçimi anlaşılır. Bu konu yargıda seçimin çok az bir bölümünü oluşturur. Yargıda demokratikliğin temli tarafların yargılama süreci için seçecekleri kişiler oluşturmaktadır. Bir insan düşünün kendisi ile ilgili ölüm cezası görüşüyor. Karar vericilerde kişinin temsilcisi yok. Hakimler, savcılar, bilirkişiler bağımsız, tarafsız, etkin, saygın özellikli kişiler bırakın da davalı olan o hakimlerden birini seçebilsin. Aksi taktirde eskiden filan …lar yönlendiriyordu, şimdi filan… lar yönlendiriyor, ileride de filan… lar yönlendirebilir sorunları kaçınılmazdır.
Yargı sürecinde kimlerin yer alacağı konusu teminatlı ehliyet seviyesine yükseltilir. Bugün bu sorun diploma bakımından kısmen çözülmüştür. Konuyla ilgili eğitim önemli ölçüde verilmektedir. Avukatlar, bilirkişiler, savcılar, hakimler diplomalı ve konuyla ilgili uzmanlardan oluşuyor. Buna ek olarak diplomaların farklı hukuk gruplarından oluşan teminatlı diplomalara dönüştürülmesi gerekmektedir. Kişiler verdikleri kararlardan sorumlu olmalıdırlar. Karar vericinin tek başına bu ölçüde büyük bir sorumluluğa girmesi mümkün değildir. Bu nedenle 10 kadar baro olmalı. İsteyen istediği baroya kaydolmalıdır. Hukuk öğretim, eğitimi veren .. grubu onun teminatı olmalıdır.
Yargı sürecinde görev alanların demokratiklik çerçevesinde görevlendirilmesi konusunda ciddi sorunlar var. İlk aşamada savcıların taraflarca seçilmesi seçeneği düşünülmelidir. Davalı ve davacının savcıları kendilerinin seçmesi gerekir. Böylece savcılık aşamasında demokratiklik, tarafsızlık, yansızlık, etkinlik ve saygınlık oluşur.
Bilirkişiler de atanıyor. Bu bilirkişileri taraflar seçemiyor. Bilirkişileri tarafların seçmesi ve bu bilirkişilerin oluşturdukları raporların yargı sürecinde öncelikle önemsenmesi gerekmektedir. Böylece bilirkişilik çalışmaları aşamasında demokratiklik, tarafsızlık, yansızlık, etkilik ve saygınlık oluşur.
Hakimler de taraflarca seçilmeli ve seçilen bu hakimler baş hakimi seçmelidirler. İdam v.b ağır bedensel cezalarda oybirliği aranmalıdır. Para cezalarında çoğunluğun kararı geçici dönemde geçerli sayılmalıdır. Bu durum kısmen sorun oluştursa da kendi seçtiği hakimin seçtiği başhakimin karara katılması demokratikliği ve hakkaniyetliliği iptal etmemektedir. Savcılarla avukatların eşit seviyede temsil edilmesi seçeneği yargıdaki yeniden yapılandırma süreci tamamlanana kadar düşünülebilir. Böylece karar aşamasında demokratiklik, tarafsızlık, yansızlık, etkilik ve saygınlık oluşur. Yargı sorunları ile ilgili kalıcı çözümler üretilene kadar insanların kafasındaki kuşku, kayırma, yolsuzluk, taraf tutma, saygınsızlık v.b sorunlar, tartışmalar çözüme kavuşur. Yargıda onlarca yıl devam eden yargılamalar hızlı bir şekilde çözüme kavuşur.
Güncel bir örnek olarak Ergenekon davasını ele alalım: Bu konuda tarafların seçmediği atanmış hakimlerle konuyu çözmeye çalışmakla sorunu adil bir şekilde hakkaniyetle çözmek neredeyse mümkün değildir. Burada, demokratiklik, etkinlik, saygınlık, yansızlık nerede ve bunlar nasıl gerçekleşiyor. Neredeyse her karar sonrasında ortalık birbirine giriyor. Her karara itiraz ediliyor. Hakimlerin taraf tuttuğu, savcıların yanlı davrandığı, mahkemelere etki yapıldığı sorunları var mı yok mu? Başka bir anlatımla mevcut yapılanma ile Ergenekon davasında haklı çözüm beklenebilir mi. Aynı gün iki mahkemede farklı karar diye manşetler atılıyor, iki siyasi partiden farklı yorum yapılıyor. Filan hakim tutukluyormuş, filan hakim salıyormuş. Bütün bu konular demokrasinin yargıda da devreye girmesi ile çözümlenebilir.
Günümüzde neredeyse uzmanlık alanlarında faklılaşmış mahkemeler geliştirilirken askeri konuları sivil mahkemede, sivil konuları askeri mahkemede değerlendirmeye gitmek nasıl bir mantıktır. Özetle, tek ve atanmış bir hakimle bu işler biraz zor çözüleceğe benziyor. Mevcut yargı sistemi süreçteki herkesi şaibede bırakıyor. Taraflı, bağımlı yargı suçlamalarına neden oluyor.
Onlarca yıldır Akevler olarak konuya ilgili hakemlere dayalı demokratik bir yapıyla çözüm sürecinin oluşturulması gerektiği belirtilmektedir. Siyasi partilerin, seçecekleri bilim adamları ile, üniversitelerin de seçecekleri bilim adamları ile bu çalışma platformunda farklı görüşlerle temsil edilmesi gerektiği sürekli vurgulandı.
Hayrettin Karaman hocamız konuyla ilgili hukukçulardan başlayarak düşünmeye ve çözüm üretmeye çağırıyor. Öncelikli olarak hukuk ekollerinin oluşması ve çözüm için görüş gruplarının devreye konması gerekir. Bunun için bir sekretarya oluşturulması gerekmektedir. Farklı görüşleri temsil edenlerin katılımı ile çalışma grubu oluşturulması gerekmektedir. Hayrettin Karaman hocamızın düşünme ve çözüm bulma çabasını önemsiyorum. Bu davetin uygulamaya dönüşmesi konuyla ilgili çabaları olanların tümünün çalışmada temsil edilmesi ile mümkündür. Tarafların seçeceği hakemler ve bu hakemlerin seçeceği başhakem temelinde oluşacak yargı sorunlarını çözüm sürecine Akevler Adil Düzen çalışanlarının da temsil edilmesini bekleriz.