Hayalci ol, azla yetin!
1405 Okunma, 0 Yorum
Ruşen Çakır - Vatan
Tayibet Erzen

Hayalci ol, azla yetin!

01.04.2010

Şu günlerde birçok kişi birbirine AKP’nin Anayasa paketi hakkında ne düşündüğünü, bir referandum olursa ne oy vereceğini soruyor. Gözlediğim kadarıyla kafalar tam olarak net değil. Değil kendi halinde seçmen, “kanaat önderi” diye tanımlayabileceğimiz kişiler bile olaya tam anlamıyla vakıf olabilmiş değill. Üstelik, zaten dar bir zaman diliminde ve epey heyecansız geçen tartışma ortamı, her olayda olduğu gibi, iki uç ( “evetçiler” ve “hayırcılar” ) tarafından sabote edilmekte.

Sonuçta, son dönemde sık sık olduğu gibi kendimi bir kez daha ortalarda bir yerde konumlandırmak noktasına vardım. Normal şartlarda bu pakete tereddütsüz “evet” oyu verirdim. Fakat şu ana kadar yaşanan birçok gelişme nedeniyle tereddütlüyüm. Önce usul ile ilgili eleştirilerimi sıralamak istiyorum:

1) Normalde yepyeni bir sivil anayasaya ihtiyaç duyduğumuz ortada. Fakat koşullar buna el vermiyorsa pekala bu tür paketlerle köklü değişikliklere gidilebilir. Fakat paketin içeriğinin olabildiğince geniş bir uzlaşmayla belirlenmesi gerekirdi. AKP bunu yapmadı, taslağı kimseye danışmadan hazırladı;

2) Taslağın tartışılması için de çok ama çok az bir süre tanındı ve kısa sürede hazırlanan tasarı TBMM’ye sunuldu;

3) Referanduma gidilmesi durumunda seçmenin madde madde oylamasına yanaşılmayacağı alenen ilan edildi.

Kürt sorunu unutuldu

Bunlar yönteme ilişkin itirazlarım. İçeriğe gelince; yüksek yargının yeniden düzenlenmesi, askeri yargının alanının daraltılması, YAŞ kararlarının bir bölümüne yargı yolunun açılması, parti kapatmaların zorlaştırılması prensip olarak doğru adımlar. Fakat Anayasa Mahkemesi ile HSYK hakkındaki düzenleme önerilerinin, Prof. Ergun Özbudun liderliğindeki heyete yine AKP tarafından hazırlatılmış olan anayasa taslağının epey gerisinde kalmış olmaları düşündürücüdür.

Devamı için TIKLAYINIZ.


Yorum:

Deli ol, Adil Düzen’i iste!

Koltuğumda oturmuş 70’li yıllara ait olduğunu sandığım(daha sonra filmin 1973’te çekildiğini öğrendim) bir Türk filmi izliyordum. Güzel başladık mekân İstanbul, Yeni cami, Galata derken baktım ki bayağı keyif alıyorum filmden. Tabii bir yandan da, aradaki korkunç değişimlerle, hala korunabilmiş kusursuz orijinalliği kendi kendime itiraf ediyordum. Neyse, film ilerledikçe baktım da mevzu hep tanıdık, sanki bugünün Türkiyesi, bir yandan yeni fikirlere kapalı bağnaz bir toplum, öbür yanda paraya boğulmuş dünyadan bihaber zengin, şımarık züppeler, işsizlik, geçim sıkıntısı, hükümetin yetersizliği, memurların rüşvetçiliği…

Bir dakika yaa!...

Sene 2010!

Neredeyse 40 yıl olmuş. Çağ açılacak olsa bundan iyi fırsat olmazmış. Sağlık, bilim, teknoloji gibi alanlarda devrim niteliğinde değişiklikler olmuş. Olmuş, olmuş da pardon ama ne değişmiş? Biz hala fabrikadan çıkan işçi kızına ağlar durumdayız.

Bizim ülkemize ekonomik açıdan bir faydası olmamış bu değişimlerin, bu açık. Toplumda da bir ilerleme yok. Nostalji namına kala kala bir şarkılar kalmış.

Aynı tas, aynı hamam olsa gene içim yanmaz. Eskiye özlem duyar, dünümüzü arar olmuşuz. Çivisi çıkmış bir dünyanın, neresinden tutsan adam olmayan bir düzenin, ipe sapa gelmez bir toplumun akliselim önderlerinin yaptığı, uçurtmasını uçuramayan çocuklarına yardım etmek isteyen ebeveynlerin çözüm önerilerinden bir milim önde değil. Biri yan sokaktaki çocuğun uçurtmasının çıtalarına, diğeri yukarı mahalledeki tepelerde esen rüzgâra kafa yorar, kimsenin aklına el altındaki uçurtmayı incelemek gelmez.

Bizden hayalci olup azla yetinmemiz isteniyor(muş). Bazı idealistler çıkıp gerçekçi olup imkânsızı da isteyebilirler ama bence boşuna uğraşırlar. Tek çözüm deli olup Adil Düzen’i istemek. Evet, yanlış okumadınız. Bu kadar bozuk bir düzende gerçekten su üstünde kalmak istiyorsak, akıllı insanlar gibi davranıp ileri toplumları, her anlamda refah içinde olduğu iddia edilen batıyı ve onun kusurlu insan beyninin ürünü olan kanunlarını benimseyemeyiz. Bunlara körü körüne uymayı reddedip, salt Allah kelamı olan, üzerinde düşünülmeye asırlar evvel son verilmiş, günümüzde tam anlamıyla işleyen hiçbir uygulaması olmayan, bir mucize olan ve ütopikliğini de buna borçlu olan Kuran’a dayalı olan bir düzeni istemeliyiz. Takdir edersiniz ki bu da akıllı insanların işi değil, ne de olsa onlara göre Kuran o zamanın hükümlerini içerir. Daha da önemlisi o zaman peygamber vardı. Şimdi ise sene olmuş 2010 ve ortada biz varız, sadece biz.

Merak ediyorum, Hz. Muhammed’in ölümüyle kapanan Kuran devrinden sonra niye kıyamet kopmadı?

 

 

Tayibet Erzen






Sayı: 43 | Tarih: 4.04.2010
Mümtazer Türköne
'Milletin istiklâl ve istikbalini' kim kurtaracak?
2295 Okunma
Arif Ersoy
Reşat Nuri Erol
İkrazat yasal tefecilik!
1606 Okunma
Ilker Ardic
Ahmet Hakan
Meclis'te kaç Tayyip kaç Deniz, kaç Devlet var
1471 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Ali Bulaç
Adalet ve zulüm
1453 Okunma
Ahmet Yasir Erol
Mehmet Altan
Doğrudan Demokrasi’ için ‘Halk Girişimi
1445 Okunma
Mehmet Hikmetumut
Zülfü Livaneli
Aynadaki yazı
1440 Okunma
Ali Bülent Dilek
Dücane Cündioğlu
Tanrı'nın iki eli de sağ eldir
1438 Okunma
2 Yorum
Abdülkadir Altınhan
Ebubekir Sifil
Müslümanlık Neyle Artar?
1413 Okunma
Zafer Kafkas
Ruşen Çakır
Hayalci ol, azla yetin!
1405 Okunma
Tayibet Erzen
Oktay Ekşi
Mal Meydanda
1394 Okunma
Vahap Alma
Mehmet Şevket Eygi
Dokunulmazlık Meselesi
1385 Okunma
Emine Hocaoğlu
Hayrettin Karaman
Taraflı bağımsız yargı
1351 Okunma
Hilmi Altın
Mahir Kaynak
Terörün genel görünümü
1310 Okunma
2 Yorum
Süleyman Karagülle
Toktamış Ateş
Siyasette en yetkili kurum
1304 Okunma
Osman Eskicioğlu
Rahmi Turan
Baraj ve dokunulmazlık
1294 Okunma
Serdar Turan
Fehmi Koru
12 Eylül felsefesine karşıysak..
1291 Okunma
Ahmet Kirtekin
Can Ataklı
Anayasa’nın en ‘asker’ maddesine dokunulmuyor
1262 Okunma
Mesut Karaaytu
Nazlı Ilıcak
Dokunulmazlığın iç yüzü
1192 Okunma
Fatma Karuç
Mehmet Niyazi
Veli ahlaklı yiğitti
1122 Okunma
Abdurrahman Erol


© 2024 - Akevler