Dokunulmazlık Meselesi
1306 Okunma, 0 Yorum
Mehmet Şevket Eygi - Milli Gazete
Emine Hocaoğlu

30 MART 2010


Bugünkü askerî vesayet anayasası olacağına hiç anayasa olmaması daha iyidir. Anayasasız bir devlet olur mu? Elbette olur. İngiltere'nin anayasası yoktur...

Anayasa değişikliği yapılacak diye bir kısım Sabataycılar ve Kriptolar hop oturup, hop kalkıyor.

Anayasa değişikliği şarttır, yapılsın, yapılmalıdır.

Anayasa değiştirilsin, Ergenekon devri kapansın artık.

Lakin bu değişiklik tasarısı içinde mutlaka dokunulmazlık maddesi de olmalıdır.

Milletvekillerinin elbette dokunulmazlıkları olacaktır ama bu dokunulmazlık mutlak ve yüzde yüz olmayacaktır, vekilin siyasî hizmetleriyle sınırlı olacaktır.

Milletvekilleri fikirlerinden, konuşmalarından, yazılarından, görüşlerinden, inançlarından, ideolojilerinden dolayı mahkemeye verilmemelidir.

* Lakin yolsuzluk yaparlarsa,

* Yolsuzluğa bulaşırlarsa,

* Yüz kızartıcı suç işlerlerse,

* Dolaylı da olsa, ihalelere fesat karıştırma suçu işlerlerse,

* Kısa zamanda şüpheli ve şaibeli şekilde zengin olurlarsa,

* Gayr-i meşru komisyonlar alırlarsa (Arsa ve iş başına 1 milyon yeni lira!..)

* Nüfuz ticareti yaparlarsa,

* "Beyaz" işine karışırlarsa...

Dokunulmazlıkları olmamalıdır ve haklarında normal vatandaşlara yapıldığı gibi tahkikat yapılmalı ve gerekirse dava açılmalıdır.

Evet, yeni anayasada bu dokunulmazlık maddesi yer almazsa, yapılan değişiklikler

* Eksik ve

* Güdük kalacaktır.

Benim (ve bütün vatandaşların) istediği bu maddeden hiçbir namuslu, şerefli, haysiyetli, temiz, şeffaf, alnı açık kimsenin gocunmayacağı, tedirgin olmayacağı tabiîdir.

Bir yanlışlık olsa, iftiraya uğrasa, mahkemeye verilse bile sonunda aklanacak, beraat edecek, temize çıkacaktır.

Bu memlekette bir Adnan Kahveci vardı. Parlamentoya girmiş, siyasî hizmetler görmüştü. Malı mülkü, geliri belliydi, temizdi, şeffaftı. İftira atıp onu mahkemeye vermiş olsaydılar ne yapabilirlerdi? Rüşvet almamış, komisyon almamış, hiçbir dolap çevirmemiş, hiçbir pis ve bulaşık işe bulaşmamış; malının, parasının, gelirinin hepsi ortada, hepsinin hesabını verebilir. Milletvekilliği nüfuzunu kullanarak bir menfaat elde etmemiş. Evet tekrar soruyorum: Adnan Kahveci mahkemeye, yüce divana verilse ona ne yapabilirlerdi?

Bu satırlarım kimseyi zan altında bırakmaya yönelik değildir. Aksine iftiraya uğrayanları temize çıkartmak için yazıyorum.

Meclis'te bulunan bütün (evet bütün) milletvekilleri dokunulmazlıkların kısıtlanması için harekete geçmelidir.

Böylece bütün temiz insanlar iftira ve şaibelerden kurtulacak, eskiden temizken tertemiz hale gelecektir.

Yazının devamı için tıklayınız.

Yorum:

Yazarın şimdiye kadar okuduğum birçok yazısında dile getirmiş olduğu sabataycıların ne olduğunu bilmediğim için merak ettim ve araştırdım. Bu hafta onu sizlerle paylaşmak istedim.

Sabatay Sevi Kimdir? Sabataycılık Nedir?

Sabatay Sevi, Mesihliğini ilan ettikten sonra dünyadaki tüm Yahudiler arasında büyük bir yankı uyandırmış ve Yahudi din adamları yoğun tepki göstermişlerdi. Osmanlı yönetimi baş gösteren kargaşayı gidermek için Sabatay Sevi'nin önüne iki tercih koydu; ya hayatı ya da Müslüman olup kurtulması.
Sevi, Müslüman olmayı kabul ettiğini açıkladı ve Mehmet Efendi ismini alarak Sarayda bir süre maaşlı memur olarak çalışmaya başladı. Bu dönem ve daha sonra taraftarları ile birlikte Selanik ve diğer birtakım şehirlerdeki ikameti boyunca zahiren Müslüman görünmekle birlikte, gizlice kendi yorumuyla Yahudilikten evirme yeni bir inanç sistemini dar bir taraftar topluluğu arasında yaydı.
Sabataycılar ya da dönmeler olarak bilinen ve bu Yahudi mesihine inananlar tarafından günümüze kadar sürdürülen inançlar manzumesi; adet, gelenek ve göreneklerinin neler olduğunu bu bölümde ele alacağız. Ancak, Sabataycılar tamamen kapalı ve gizli bir topluluk olduğundan tüm yönleriyle ortaya koymak epey zor. Birçok konu ve özellik gizli kalmaya, esrarını sürdürmeye devam edecektir.


SABATAYCILIĞIN DOĞUŞU:


Yahudi haham Sabatay Sevi'nin 1648 yılında Mesihligini ilan ettikten sonra Yahudiler arasında büyük çalkantılar meydana geldi. Çünkü İspanya’dan sürülme ve doğu Avrupa'da yaşadıkları sıkıntılar üzerine baş gösteren bunalımlar bu dini topluluk arasında bir Mesih beklentisi yaygın bir hal almıştı. Fakat Sevi'nin 1666'da Müslüman olması üzerine, Yahudilerde bir rahatlama görülmesiyle birlikte, Sevi'nin bu yeni durumunu tevil ederek bağlılıklarını sürdürenler de oldu. Bunların başında Gazze'li meşhur haham Nathan gelmektedir. Nathan, yeni din yorumu ve Sabatay'ın fikirlerinin kabul görmesinde etkin bir rol oynamıştır.

Sabatay Sevi'nin Müslüman olmasından sonra eski inançlarını ve Mesihlik iddialarını bırakmadığı, gizlice kendisine bağlı dini bir cemaat oluşturma yoluna gittiği birçok kaynakta belirtiliyor. Ancak Osmanlı yönetimi onları “ ihtida etmiş, hidayete ulaşmış” yani Müslüman kabul ettiği için tarih belgelerinde haklarında pek bilgi yer almıyor. Sabatay Sevi'nin görünürde Müslüman olduktan sonra, Yahudi mistizminin kaynağı Kabbala'yı kendi yorumladığı biçimiyle bir nevi yeni bir mezhebi inşa ettiği günümüzde yaşayan Sabataylılar tarafından da belirtilmektedir. Ibrahim Alaettin Gövsa, Sabatay Sevi isimli eserinin 68. sayfasında bir olayı anlatıyor:
Sabatay Sevi'nin (Mehmet Efendi adi ve Müslüman kıyafeti ile) İstanbul’da yine eski müritlerinden bir kısmini toplayarak ayinler yaptığını, Girit seferinden dönen Sadrazam Fazıl Ahmet Paşaya haber verdiler. Sadrazam kendini çağırtarak
- Bu ne iştir? Sen hala uslanmadın mı? diye tembih ettiği zaman Sabatay ağız kalabalığına başladı ve meşhur olan kurnazlığı ile
- Aman Sultanım, ben birtakım akrabamı, dostlarımı Müslüman yaptığım gibi bunları da dini celil İslam’a celp ve davet etmeğe uğraşıyorum, yolunda cevaplar verdi ve bu sözlerle bir müddet takipten kurtuldu.
Sadrazamın adamları onu bir gün Boğaziçi'nde Kuruçeşme'de müritleriyle birlikte İbrani bir dua okurken buldular. Bu hadise üzerine İzmirli Mesih kendisini unutturmak ve izini kaybettirmek için Kuruçeşme’yi bırakarak Kâğıthane civarında ıssız bir köşeye çekildi. Fakat müritlerinin bir müddet sonra orada da etrafına toplanıp ayinler yapmağa devam ettikleri görüldü. İş tekrar Sadrazama haber verilince Fazıl Ahmet Paşa kızdı ve onun adamları ile birlikte Arnavutluk'taki Berat kasabasına sürülmesini emretti. Sabatay Sevi, orada asıl adı Yoheved olan Selanikli bir Musevi kadın ile evlenmiştir ki Sabataylığı kabul eden bu kadına da Ayşe Hanım adı verilmiştir. Kayınbiraderi Josef Kerido da Abdullah Yakup ismini almıştır.

Prof. İlber Ortaylı, Selanik şehrinin, cemaatin baslıca yerleşme yeri olduğunu, Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde özellikle eğitime önem verdiklerini belirtiyor. Osmanlı arşivlerinde ve tarih kaynaklarında pek bir bilgiye rastlanmadığını belirten Ortaylı, Osmanlı’nın son döneminde modernleşmenin önemli taşıyıcılarının Sabataycıların arasında çıktığını belirtiyor. 19.yüzyılda Selanik'te bu cemaatin iktisadi ve kültürel bakımdan bütün diğer topluluklardan üstün oldukları anlaşılıyor. Nitekim Mayıs 1901'de Selanik'e vali olan Mehmet Tevfik Bey, hatıralarında, Fevziye Mekteplerinin (mektepleri bu cemaatin kurduğunu zikretmiyor ve belki bilmiyor) diğer mekteplerin fevkinde olduğunu ve iyi memur yetiştirdiğini belirtmektedir. Bu okullar hakkında önemli bir noktayı belirtelim; Selanik sosyal hayati içinde, bu okullar geniş kabul gördüler.

Sabataycı gençleri eğitmeyi amaçlayan bu okullar, nihayet kurucularının da ideoloji ve dünya görüsü değişikliği geçirmesine sebep oldu. Artık bütün Osmanlıları, bilhassa Müslüman Türk çocukları eğitmekten memnun oluyorlardı. Nitekim çocuk Mustafa Kemal (Atatürk) modern eğitim veren böyle bir ilkokula giden Müslüman Türklerdendir. Kendisinin anlattığına göre annesi geleneksel bir Kur'an okuluna, babası ise Şemsi Efendi'nin kurduğu bir okula gitmesini istemişti. Şemsi Efendi Sabatay'cıdır. Kapanî grubundan olduğu söyleniyor. Fakat Karakaş grubu ile işbirliği yapıyor ve eğitimle bu rakip iki dönme grubunun birliğini sağlamak istiyormuş. ( İlber Ortaylı, Alevi Kimliği, S.120)

Sabataycıların özellikle Mevlevi tarikatı çatısı altında örgütlenmeleri de dikkat çekici. Esin Eden ve Nicholas Stavroulakis tarafından yazılan ve su anda Türkiye'de de piyasada satılmakta olan Salonika, A Family Cookbook Selanikli Bir Ailenin Yemek Kitabı' isimli eserde Sabataycı ailelerin Mevlevi tarikatını benimsedikleri belirtiliyor ve kendi aile fertleri hakkında da bilgi veriliyor. (Sayfa 15-49)
Selanikli Sabataycıların bilinen tek yayını olan Gonca-i Edep'te Mevlevilikten övgüyle bahsedildiğini belirten Ortaylı, dergide eğitim konusuna özel bir ilgi gösterildiğini vurguluyor:
İsrail’in kuruluş döneminde ve su anda ülkemizin İsrail ile tarihte görülmemiş sıcak ilişkiler içine girmesinde Sabataycıların önemli rol aldıklarını görüyoruz. Sabatay Sevi birçok Yahudi tarafından siyonizmin kurucusu olarak bilinir. Çünkü Sevi, Mesihliğini ilan ederken bütün Yahudileri Kudüs'te toplayıp Büyük İsrail’i kuracağını vadetmisti.
İttihat Terakki ve mason localarında etkin olan Sabataycılar'ın İsrail’in kuruluşunu da desteklediklerini belirten Zorlu, 1924 mübadelesi sonu Türkiye'ye getirilen ailelerden bir kısmının 1948'de kurulusundan itibaren İsrail’e gittiklerini söylüyor. Bunların en meşhuru ise İsrail’in ikinci Cumhurbaşkanı İzak Ben Zwi'dir.

Prof. Yalçın Küçük, Aydınlık gazetesinde yayınladığı makalelerinde, Türkiye'nin tamamen İsrail ve Amerika rotasına girdiği bu dönemde Sabataycı İsmail Cem'in Dışişleri Bakanı olmasına dikkat çekiyor. Küçük, ayrıca İsrail’in Hospro firması vasıtasıyla Türkiye'ye hibe ettiği silahlarla ilgili bir ayrıntıya daha dikkat çekiyor. Bilindiği gibi Susurluk skandalı ile ortaya çıkan ilişkilerde bu silahların kayıp olduğu iddia edildi. Kayıp silahlar Susurluk Çetesi olarak nitelenen ekip tarafından kullanılmıştı. Bu silahları teslim alan kişi ise Ertaç Tınar. Yalçın Küçük, Tınar'ın Sabataycı olduğunu belirtiyor ve MOSSAD'ın dönmelerle iş tutmasının tehlikesine dikkat çekiyor. Dönmeler Dönmezler aksiyonu geçerli ise bu bulgu ürperticidir diyor, Küçük. (Y. Küçük, Nasıl Görüyorum-3, Aydınlık, 14 Mart 1999)
Sabataycılar gerek ilk dönemde yoğun olarak yasadıkları Selanik’te, gerek daha sonraları Türkiye'nin başta İstanbul olmak üzere İzmir ve Bursa gibi şehirlerine yerleştikten sonra ölülerini ayrı mezarlıklara defnetmeyi tercih etmişlerdir. Selanik'te mahalle olarak da diğer dinlere mensup insanlardan ayrı bir yerleşim düzeni kurmuşlar. 1924 ahali mübadelesi gereği geldikleri Türkiye'de de belli merkezlere yoğun olarak ilgi göstermiş ve içe kapanık bütünlüklerini böylece korumaya çalışmışlardır. Ancak zamanla farklı mahalle ve şehirlere yerleşerek bir nevi fiziki asimilasyona uğramakla birlikte cemaat yapılarını korudukları görülmektedir.

İstanbul’da, Karakaşlar cemaatinin mezarlığı, Üsküdar Bülbül deresinde yer alıyor. Sabataycılığı sürdürme konusunda diğer cemaatlerden daha aktif olduğu belirtilen bu cemaatin mezarlık konusunda da hassas davrandığı görülmektedir. Bülbül deresi mezarlığında az sayıda da olsa bazı Kapancıların yer aldığı belirtiliyor. Yakubiler ise Maçka'daki mezarlığa ölülerini defnetmektedirler. Yakubilerin yoğun olarak İzmir’de yasadıkları belirtiliyor. Medya patronlarından Bilgin ailesi bu gruba mensuptur. Kapancılar cemaatinin ise Feriköy mezarlığında satın almış oldukları ayrı bir bölüme ölülerini defnettikleri biliniyor. Sabataycıların mezar şekli ve taşların işlemesi tamamen farklı. Genellikle seramik üzerine çıkartma resim bu mezar taşlarında yer alır. Yazıların üslubu da farklılık arz ediyor. Dikkat çeken nokta ise Ey zair diye başlaması. Şekil olarak da dönem dönem farklılık arz etse de kendilerine özgü çiçek işlemeler ve Müslüman mezarlarından farklı geometrik şekil vermeler dikkat çekmektedir.

İbadethanelerinin ayrı, mezarlıklarının ayrı olmasının yanı sıra bu cemaat mensubu ailelerin zengin ve farklı bir mutfak kültürleri söz konusu. Esin Eden, Yunanistan'da İngilizce olarak yayınlanan “Bir ailenin yemek kitabı” isimli eserinde, kendilerine özgü yemeklerden bahsediyor ve ailesi Türkiye'ye geldikten sonra da bir araya gelerek adet ve geleneklerini yaşatmaya çalıştıklarını belirtiyor. (a.g.e. S.42) Ilgaz Zorlu da bu yemeklerin salt Akdeniz veya Yahudi mutfağından oldukça farklılıklar arz ettiğini belirtiyor.SON OLARAK BAZI SÜTÜ BOZUKLAR SIRF GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK`ÜN SELANİKLİ OLMASINDAN DOLAYI ULU ÖNDERİMİZE SABATAY DEMİŞLERDİR.EGER ÖYLE BİR DURUM OLSAYDI GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK MASONLARI ÜLKEDEN KOVMAZDI.......

Ayrıca anayasa değişikliği yapılsın. Anayasa insanların yaşamını kısıtlayıcı değil, serbestleştirici yönde olmalıdır. Bir insanın başkasına zarar vermediği müddetçe kendi istediği şekilde yaşamasını sağlayacak kuralları koyabilme serbestliğini sağlamalıdır. Zaten Kuran’ da

لَا إِكْرَاهَ فِي الدِّينِ

Dinde (düzende) zorlama yoktur. (Bakara-256)

Ayetiyle bunu emretmektedir. İsteyenler küçük bucaklar halinde kendi ceza kanunlarını koyabilmeli, özel hukukta ise sözleşmelerin bağlayıcı etkisiyle hareket etmelidir. Yani İslam devletinde Tevrat’la hareket edilen bir bucak olabildiği gibi doğu dinlerin kuralları ile hareket edilen bucaklar olabilmelidir. Günümüzde ise anayasa neredeyse yasa seviyesinde ayrıntıları yazmaktadır.

 

Emine Hocaoğlu






Sayı: 43 | Tarih: 4.04.2010
Mümtazer Türköne
'Milletin istiklâl ve istikbalini' kim kurtaracak?
2178 Okunma
Arif Ersoy
Reşat Nuri Erol
İkrazat yasal tefecilik!
1513 Okunma
Ilker Ardic
Ahmet Hakan
Meclis'te kaç Tayyip kaç Deniz, kaç Devlet var
1377 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Ali Bulaç
Adalet ve zulüm
1374 Okunma
Ahmet Yasir Erol
Mehmet Altan
Doğrudan Demokrasi’ için ‘Halk Girişimi
1357 Okunma
Mehmet Hikmetumut
Zülfü Livaneli
Aynadaki yazı
1350 Okunma
Ali Bülent Dilek
Ebubekir Sifil
Müslümanlık Neyle Artar?
1331 Okunma
Zafer Kafkas
Dücane Cündioğlu
Tanrı'nın iki eli de sağ eldir
1330 Okunma
2 Yorum
Abdülkadir Altınhan
Ruşen Çakır
Hayalci ol, azla yetin!
1321 Okunma
Tayibet Erzen
Oktay Ekşi
Mal Meydanda
1309 Okunma
Vahap Alma
Mehmet Şevket Eygi
Dokunulmazlık Meselesi
1306 Okunma
Emine Hocaoğlu
Hayrettin Karaman
Taraflı bağımsız yargı
1273 Okunma
Hilmi Altın
Mahir Kaynak
Terörün genel görünümü
1230 Okunma
2 Yorum
Süleyman Karagülle
Toktamış Ateş
Siyasette en yetkili kurum
1229 Okunma
Osman Eskicioğlu
Rahmi Turan
Baraj ve dokunulmazlık
1218 Okunma
Serdar Turan
Fehmi Koru
12 Eylül felsefesine karşıysak..
1212 Okunma
Ahmet Kirtekin
Can Ataklı
Anayasa’nın en ‘asker’ maddesine dokunulmuyor
1181 Okunma
Mesut Karaaytu
Nazlı Ilıcak
Dokunulmazlığın iç yüzü
1111 Okunma
Fatma Karuç
Mehmet Niyazi
Veli ahlaklı yiğitti
1045 Okunma
Abdurrahman Erol