MÜSLÜMANLIK NEYLE ARTAR?
Amerikalı "kadın imam" Amina Wadud Tempo dergisinin davetlisi olarak Türkiye'de. Derginin spotlarına bakılırsa "kadın imam", "Örtü kimseyi daha Müslüman yapmaz" demiş…
Basit göründüğüne bakmayın; hayli girift bir bilmece bu! Dinî hassasiyetlerle ilişkisi sadece "kaşıma" seviyesinde cereyan eden bir yayın organı, kutsal "özgürlükler" çerçevesinde bir "İslam devrimcisi"ni ülkemize davet ediyor. O da saf değil ya, elbette gelecek, konuşacak, mesajını verecek, "temas noktaları" tesis edecek (şimdiye kadar edilmediyse tabii!) ve belki de hazırda bekleyen "kutsal bağlılar topluluğu" ile geleceğe dönük yapılanmaların temelini atıp gidecek.
Bu başlığı hiç görmeseydiniz ve ben bir önceki paragrafı yine yazsaydım, kimler rahatsız olurdu dersiniz? Davet eden bir "dinci" yayın organı, davet edilen de Ortadoğu'dan gelen bir bayan olsaydı ve yine ayrı tarzda başını örtmüş bulunsaydı?? Yayın organı "devrim" demeseydi de olurdu. Onu birileri zaten söyleyecekti nasıl olsa!..
Yer yerinden oynar mıydı, oynamaz mıydı? "Kimin hesabına çalışıyor bunlar?", "Şeriat özlemleri hortladı.", Türbanlılar İran'a!"…
İşbu özgürlükler sadece hafif "ılınmış" bir İslam'ı dillendirenleri mi takdis eder? Sahi sayın Demirel Amina Wadud'u da Suudi Arabistan'a yollamayı düşünür mü, yoksa protokol sırasında kutsal şapkasına ayrılan koltukta "devrimci" hanımefendiyi dinlemenin tarifsiz keyfini mi çıkarır?..
İşin mizah kısmı bir yana, örtünün insanı daha fazla Müslüman yapıp yapmayacağına kim karar verecektir?
Bırakın Eş'arîler'i, Mâturîdîler indinde bile Allah Teala'nın fiilleri (hükümleri) mutlak anlamda belli (spesifik) bir gayeye yönelik olmakla ta'lil edilemez iken, hangi İslamî emrin hangi sonucun tahakkuku için vaz kılındığı sadece Modernistler'e mi malum olmaktadır?
Bu soruya onlar adına ben "Evet" diyebilirim. Zira biliyorum ki onlar örtü emrinin "tarihsel" olduğunu, hatta sadece örtünün değil, Müslümanlığın dahi –tarihe ait her olgu gibi– tarihsellikten azade olamayacağını söylüyor.
Buradan varacağımız sonuç –kestirmeden söyleyelim– şudur: İslam'ın bugünün dünyasıyla, "uyum sağlamak"tan, "problem çıkarmamak"tan, "uslu durmak"tan başka bir ilişkisi olamaz!
Yoksa Ümmet-i Muhammed'in başında binbir küresel belanın dolaştığı şu hengâmda ve "başörtüsü meselesi"nin hassasiyetini hala koruduğu şu vasatta, "Başını örtmek kimseyi daha fazla müslüman yapmaz" cümlesine nasıl bir misyon yüklenmiş olabilir?
Evet, başörtüsü Allah Teala'nın bir emrini yerine getirme hassasiyetinin sonucu olarak örtülüyorsa, insanın Müslümanlığına da, takvasına ve hatta imanına da kuvvet katar. Bu, imanın dil ile ikrar, kalp ile tasdik, azalarla amel olduğunu söyleyenlere göre böyle olduğu gibi, "azalarla amel"i dışarıda bırakanlara göre de böyledir. Zira bu bağlamda muhkem nasslarla sabit bir ilahî emre imtisaldir söz konusu olan.
Ben bunun böyle olduğunu, sırf "ilahî bir emir" olmasına dayandırıyor ve ilahî emirleri yerine getiren insanların tarifsiz bir huzur, sekinet ve itmi'nan duyduğunu biliyorum. Dinin emirlerine "teslim olmak" yerine onları "sorgulama"yı, zamana ve zemine adapte etmeyi "müslümanlık" sananların ulaşabileceği en son nokta teslimiyetin semeresi olan kalbî sekinet ve itmi'nan değil, belki nefs-i emmareye kölelik ve dünyaya zebunluktur.
Modern İslam tanımının içinde "nefis" var mıdır sahi?
Yorum.
Müslümanlık neyle artar?
İslam'ı nasıl tanımladığımıza göre değişim gösterecek cevapları olan bir soru.
İslamı sadece kelime-i şehadetten ibaret olarak görenler için ,Allahın varlığına ve Hz.Muhammed'in peygamberliğine inanmak müslüman olmak için yeterlidir. Emredilen amelleri yapmamak günahtır , cezasını çektikten sonra nasıl olsa kurtuluşa ereceğiz düşüncesinin hakim olduğu görüştür. İslamın düzenle ilgili tarafının olduğu pek bilinmez sadece kişisel ahlakla alakalı prensipleri olduğu düşünülür. Ama bunlara da pek dikkat edilmez ,günah olduğu bilinir ama yinede yapılır. Çünkü başka çare yoktur , hayat şartları insanları buna zorluyordur.Kısaca bu islam insanların hayatında hiçbir değişikliğe yol açmamaktadır.Bu islama göre, ramazanda oruç tutunca ,kurban bayramında kurban kesince , kandil programlarını seyredince ve yaş kemale erdikten sonra hacca gidince müslümanlık artar.Çevreme baktığımda bu zihniyetin ağırlık da olduğunu gözlemliyorum.
Bir başka tanıma göre Kuran ve sünnette yer alan hükümleri kabul edip ,bunları yaşantıya aktarmak islam olup ,bunu yapan da müslüman olandır.Bu anlayışta İslam kelime olarak teslim olmak olarak tanımlanır. Müslüman da kendisini tamamen Allah'a teslim eden ve O'na itaat eden , Rabb,Melik ,Kanun koyucu vs.olarak yalnız Allah'ı kabul eden ve O'nun koyduğu hayat düzenini yaşayan kimsedir. Bu islamda , iman ve amel birbirinden ayrılmaz ve hayat iman ve cihattan ibarettir düsturu ön plandadır. Bu İslamda şahsi olarak ibadetler yerine getirilir ve İslamın Devlet düzeni olarak gerçekleşmesi için ne kadar mücadele edilirse müslümanlık da o kadar artar.
Bu anlayışları artırmak mümkün ,cemaatlerin ,tasavvufçuların ,tarikatlerin vs. her birinin farklı islam anlayışları var ve bu anlayışa ne kadar uygun hareket edilip edilmemesi müslümanlığında aynı oranda artması ve azalması demektir. Hepsinin kaynak gösterdiği yer ise malumunuz Kuran ve sünnet.
Kuranda islam teslimiyet anlamında mıdır yoksa barış anlamında mıdır? Müslüman kime denir, mümin kime denir? Mümin ve müslüman ifadeleri neden ayrı ayrı kullanılmış? Kuran'da din düzen olarak mı inanç olarak mı ya da her ikisi beraber olarak mı kullanılmış? Bu sorular daha da uzar lakin herkesin vereceği cevap Kurana göre olacak ama hiçbiri ortak noktada buluşamayacak.
Bizim için önemli olan adil düzenin bu konuya nasıl yaklaştığıdır. Mümin ,müslim(hem inanç,hem düzen olarak) ayırımının net bir şekilde yapılması, İslam'ın hem kelime hem de ıstılahi manasının gerçek bir şekilde ortaya konması hem bizim için hem de çevremize anlatabilmemiz için uygun olacaktır. Yoksa herkesin kendi tanımı var , bizim bakış açımızı savunmamız için bu konuyla ilgili müstakil bir çalışma gerekli diye düşünüyorum.
Allah müminlerden olmayı nasip etsin.