Aynadaki yazı
1441 Okunma, 0 Yorum
Zülfü Livaneli - Vatan
Ali Bülent Dilek

Aynadaki yazı

30.03.2010

Değerli dostum Ali Rıza Bozkurt’tan bir ileti aldım. Harvard Üniversitesi’nde anayasa çalışmaları yapan ve bu konuda kitaplar yazan Bozkurt eski bir yazımı hatırlatmış. Gelin mesajın bu bölümünü birlikte okuyalım:

“Yazın çıktığı gün Vatan gazetesinden kesip çalışma odamdaki aynanın üzerine yapıştırmıştım. Yazdıkların gerçekleşene kadar orada asılı kalmasını ve her aynaya baktıkça suratımın yanında onu da görerek utanç içinde yaşama hissi duymak istemiştim. Benim neslimin Atatürk’ün yaptıklarını korumaktan dahi aciz olduğu utancını duyarak yaşamak istemiştim. Neslimin başarısızlığının cezasını kendi kendime vererek rahatlamanın bir yolu diyebilirsin.

Yazı 3 yıldır asılı bekliyor. Gazete kâğıdı soldu. Tarihten kalma kitap sayfaları gibi sarardı. Daha anlamlı bir hale geldi. Sarardıkça daha da anlamlanacak gibi. Kim bilir daha kaç yıl daha bekleyecek? Belki bizim ömrümüz onu duvardan indirmeye yetmeyecek. Gelecek nesillerime onu indirmeden yaşatmalarını vasiyet ettim.

‘Cam kaplayalım, yoksa kazayla yırtılabilir veya yazılar kaybolabilir’ dediler.

Ben sağken çıplak kalsın, cam kaplarsanız umutlarımın üzeri örtülür. Yaşlandım. Sağlığımı kaybetmeye hazırım ama umutlarımı kaybederek bu dünyadan ayrılmak istemem dedim.”

Sevgili dostumun bu duygulandırıcı mesajından sonra, unutmuş olduğum bu yazıyı buldum ve sizlerle de paylaşmaya karar verdim.

İşte 27. 5. 2007 tarihli o yazı.

***



Tek çare bir “Anayasa Meclisi” kurmak!

Davulların vurduğu, borazanların öttüğü bir ortamda, serinkanlı ve nüanslara özen gösteren düşünceler duyulmaz; birer fısıltı gibi kalırlar.

Bunu bilirim bilmesine, yine de yazmadan edemem.

Halkın kendi Cumhurbaşkanını seçmesi elbette ki en doğrusudur. Bundan kuşku duyulmaz.

Ama bu bir sistem sorunudur.

Sistemin hiçbir unsurunu almayıp, öfkeyle ve aceleyle, hesaplaşma duygusu içinde “O zaman ben de halka gideyim de gör gününü!” tavrıyla bu iş yapılamaz.

Fransa’da Cumhurbaşkanını halk seçiyor ama iş sadece bununla sınırlı değil.

Bu ülkede milletvekilleri de iki turlu seçim sonucunda belirleniyor, belediye başkanları da...

Ayrıca 600 atanmış valinin ve yerel yöneticinin seçtiği bir senato oluşuyor ve bu da demokrasinin “denetim ve denge” işlevini yerine getirmesine yardımcı oluyor.

Harvard Üniversitesi’nden başlayarak dünyadaki bütün yönetim okullarına gidin. Orada size ilk olarak demokrasinin bir “denetim ve denge (cheques and balances)” rejimi olduğu öğretilecektir.

Ne var ki; Türkiye’de bu işi en çok bilmesi gerekenler, demokrasiyi bir oy fetişizmi olarak algılamakta ısrarlılar.

Hem de çarpık bir seçim sistemi sonucu ortaya çıkmış bir oy dağılımıyla.

Arkadaşlar; demokrasi “seçilmiş padişah” yaratma rejimi değildir ki söyledikleriniz doğru olsun.

Şimdi bu çevreler insanın ilk başta aklını çelecek bir öneriyle ortaya çıkıyorlar:

“Cumhur kendi başkanını seçsin!”

Doğru, seçsin! Ben de buna canı gönülden katılıyor ve yıllardır tekrarlıyorum.

Ama bunun için seçilecek olan TBMM ile paralel çalışacak bir “Anayasa Meclisi” seçelim.

Bu Meclis’e seçilecek olanlar, bir daha asla siyasi bir görev almayacakları taahhüdünü imzalasınlar.

Bu kişilere ömür boyu siyaset yasağı getirilsin.

Ve bu meclis oturup enine boyuna tartışarak, sivil topluma danışarak, mümkün olan en geniş desteği sağlayarak “toplumsal sözleşme” anlamına gelecek bir sivil anayasa hazırlasın.

Toplum olarak, bir anayasa üzerinde anlaşalım, içimize sindirelim, kendimizin anayasası olarak hissedelim.

İddia ediyorum ki; tıkanmış olan siyasi sistemi açacak tek formül budur.

Yoksa gününe göre çareler üretmek, anayasayı orasından burasından çekiştirmek değil.

Bizim Anayasa anlayışımız, estetik ameliyatı yaptıra yaptıra artık yüzü dikiş tutmayan hanımlara benzemiş.

Hani bir kez daha ameliyat olmak isteyen hanıma doktor, “İmkânsız hanımefendi. O kadar çektik ki çenenizdeki gördüğünüz çukur aslında göbek çukurunuz. Biraz daha çekersek düşünün iş nerelere gelecek” demiş ya; bizimki de o hesap.

Zaten halkın karışmadığı, yapımına katılmadığı bir anayasayı orasından burasından çekiştire çekiştire bir ucubeye benzettik.

Artık bu pilav daha fazla su kaldırmaz.

Bir an önce bir “Anayasa Meclisi” kurulmalı.

Biliyorum, kimse bu fikirle uğraşmayacak ama yarın bir gün araştırmacılar, bu fikrin bu tarihte söylenmiş olduğunu fark edecek.



YORUM:

DEMOKRASİ “SEÇİLMİŞ PADİŞAH” YARATMA REJİMİ DEĞİLDİR

Demokrasi’nin tarifi  halkoyuna sunulmalı önce.Her şeyden önce demokrasi tatışmaları yapılmalı.Böylece halkın hangi demokrasiyi istediği bilinsin ve ona göre bir demokratik sistem kurulsun.Kurulsunda ekseriyet sisteminde bunu yapacak olan yine en güçlü parti olmayacak mı?Demek ki akıl için yol bir.Ekseriyet demokrasisi çıkar yol değil.Peki nasıl bir demokrasi o zaman.Barajsız yapılacak bucak seviyesinde bir seçim.Nispi temsil sistemine göre oluşacak bucak meclisleri.,  İç işlerinde tamamen bağımsız onbin kadar sosyal laboratuar. Her türlü demokrasinin uygulama yaparak aldığı sonuçlar.Ve buna  göre ülkeye yayılacak bir demokrasi.Yani önce teori sonra mikroda uygulama ve başarıya göre genişletme.Tabandan tavana,yerelden genele,muhitten merkeze.Daimi Hicret hürriyeti ile  sıfır zorlama.Sürgün sistemiyle hicret uygulamasını dengeleme.Türkiye önce işin hakikatini söyleme ve savunma cesaretine sahip yiğit insanları bekliyor.Çünkü şu anda sistemler seviyesinde bu işi savunan bir parti yok.O zaman bu iş bizlere farz ı ayn oluyor.Yani Adil Düzen Partisi’nin kurulması ve doğru sistemlerin tebliğ edilmesi.Yoksa”SEÇİLMİŞ PADİŞAHLAR”sistemiyle halkın ezilmesine devam…

Üstad’dan bir bölüm(teberrüken)”

FATİHA SÛRESİNİN                                    

DEMOKRATİK YORUMU

Besmele   بسم الله

(Yaşamam ve Çalışmam) Yaşatan ve Çalıştıran Allah’ın Adınadır.

Besmele”nin ilk (çalışmam ve yaşamam) sözleri söylenmiyor. Onu yaparak

gösteriyorsun. Burada  “Allah’ındır” denmemiş de “Allah’ın adına” denmiştir.

Çünkü insan Allah’ın halifesidir. O’nun adına hareket eder. Ben birine iş yaparken

ona değil, onu görevlendiren Allah’a yapmış oluyorum. Ben bir ücret alırken

o kişiden değil de, onu görevlendiren Allah’tan alıyorum. Bu insanları eşit hâle

getirir. Kişilik bakımından kimsenin kimseye üstünlüğü yoktur, demektir. Herkes

yaptığının karşılığını Allah’tan almaktadır, demektir. İnsanın insana hükmetmesi yoktur.

Allah’ın yeryüzündeki halifesi “devlet”tir. Allah kendi hak ve görevlerini ona

devretmiştir. Herkes devletin işçisidir ve ücretini ondan almaktadır. Bununla beraber

“devlet” deyince “hükümet” anlaşılmamalıdır. Devlet, kurulmuş olan düzendir. Herkes

o düzende kurallara göre hareket eder ve kurallara göre karşılığını alır veya bulur.

Kurallara uymadığı zaman kendi seçtiği hakemin seçtiği başhakeme hesabını verir.

Başka kimseye hesap vermez. Hakemlerden oluşan tarafsız ve bağımsız yargı önünde

başkanla vatandaş birdir. O da kurallara uymak zorundadır. Bu “hukuk düzeni”dir.

Halkın sadece hukuka karşı sorumlu olmasıdır. Ve “demokrasi”dir.

KUR’AN MATEMATİĞİ                                                   ÜSKÜDAR/ İSTANBUL,

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org      (0532) 246 68 92

 

 

 19 OCAK 2001

94. SEMİNER NOTLARI”

 

 

Ali Bülent Dilek






Sayı: 43 | Tarih: 4.04.2010
Mümtazer Türköne
'Milletin istiklâl ve istikbalini' kim kurtaracak?
2295 Okunma
Arif Ersoy
Reşat Nuri Erol
İkrazat yasal tefecilik!
1607 Okunma
Ilker Ardic
Ahmet Hakan
Meclis'te kaç Tayyip kaç Deniz, kaç Devlet var
1472 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Ali Bulaç
Adalet ve zulüm
1454 Okunma
Ahmet Yasir Erol
Mehmet Altan
Doğrudan Demokrasi’ için ‘Halk Girişimi
1446 Okunma
Mehmet Hikmetumut
Zülfü Livaneli
Aynadaki yazı
1441 Okunma
Ali Bülent Dilek
Dücane Cündioğlu
Tanrı'nın iki eli de sağ eldir
1439 Okunma
2 Yorum
Abdülkadir Altınhan
Ebubekir Sifil
Müslümanlık Neyle Artar?
1414 Okunma
Zafer Kafkas
Ruşen Çakır
Hayalci ol, azla yetin!
1405 Okunma
Tayibet Erzen
Oktay Ekşi
Mal Meydanda
1395 Okunma
Vahap Alma
Mehmet Şevket Eygi
Dokunulmazlık Meselesi
1386 Okunma
Emine Hocaoğlu
Hayrettin Karaman
Taraflı bağımsız yargı
1351 Okunma
Hilmi Altın
Mahir Kaynak
Terörün genel görünümü
1311 Okunma
2 Yorum
Süleyman Karagülle
Toktamış Ateş
Siyasette en yetkili kurum
1305 Okunma
Osman Eskicioğlu
Rahmi Turan
Baraj ve dokunulmazlık
1295 Okunma
Serdar Turan
Fehmi Koru
12 Eylül felsefesine karşıysak..
1292 Okunma
Ahmet Kirtekin
Can Ataklı
Anayasa’nın en ‘asker’ maddesine dokunulmuyor
1262 Okunma
Mesut Karaaytu
Nazlı Ilıcak
Dokunulmazlığın iç yüzü
1193 Okunma
Fatma Karuç
Mehmet Niyazi
Veli ahlaklı yiğitti
1123 Okunma
Abdurrahman Erol


© 2024 - Akevler