12.10.2009
İktisat tarihçileri, bizi bir fikre inandırmaya çalışırlar. Onlara göre, tarihte önce teoriler gelişir, arkasından maddi ve ekonomik yapılar teşekkül eder.
Bu, aynı zamanda Batı'nın ekonomik ve teknolojik gelişmesinde rol oynayan bilgi ve düşünce üretiminin Batı'ya ebedi üstünlük kazandırmasının da meşruiyet çerçevesini ima eder. İster liberalizm, ister sosyal devlet veya sosyalizm olsun, teori ve ideolojilerin piyasayı belirlediği tezi doğru değildir. Özellikle Batı tarihi söz konusu olduğunda, bu hiç doğru değildir. Nasıl doğru olabilir ki! İnsanı ve insan iradesini tarihsel şartların ve toplumsal durumların ürünü kabul eden bir dünyada, insan başlamış bulunan maddi bir gelişmenin arkasından yürür ancak. Fikirler etkileyicidir, ama belirleyici değildir. Önce sosyal veya ekonomik bir olay meydana gelir, arkasından bilim adamları, filozoflar bunu anlamaya, anlamlandırmaya, teorik bir çerçeveye oturtmaya çalışırlar.
Şu soru önemlidir: Batı'daki maddi zenginliğin arkasında liberal felsefeler mi var, yoksa liberal fikirler maddi zenginliğin ortaya çıkmasından sonra mı teşekkül etti? Tarihsel gelişmeler, ikinci görüşün doğruluğuna işaret etmektedir. Şöyle ki:
Batı'daki sermaye birikiminin veya tarihsel kapitalizmin arkasında üç temel unsur yatmaktadır. Bunlar da sömürgecilik, köle ticareti ve faizin sistemin bir parçası olarak iş görmeye başlamasıdır.
Sömürgecilikle Batı, Batılı olmayan dünyanın tabii kaynaklarını, altınlarını, gümüşlerini ve değerli madenlerini yağmaladı, anavatana taşıdı. Bu, başlı başına bir zenginlik yoluydu, ilk sermaye birikimi bu şekilde gerçekleşti.
İkinci önemli faktör emektir. Batı, başlangıçta emeği kölecilikten elde etti. Bazı antropologlara göre 100 milyon civarında Afrikalıyı taşıdılar, yerlerinden ettiler. 12 ile 25 yaş arasındaki genç insanları topluyor, gemilere doldurup Londra veya Boston Limanı'na getiriyorlardı. Üstelik bu limanlara gelindiğinde geminin dörtte üçündeki siyahî köleler yolda ölmüş oluyordu. Köleleştirilmiş bu insanlar, karın tokluğuna ve çok zor şartlar altında çalıştırılarak söz konusu sermaye terakümü sağlanmış oldu.
Faiz, daha çok Yahudi tüccarların, sarrafların geliştirip sisteme soktuğu bir işlemdir. Yahudiler devamlı yerinden göç etmek tehdidi ve korkusuyla karşı karşıya olduklarından, taşınabilir, yükte hafif pahada ağır banknota önem verdiler. Sonrasında da banka sistemi ve faiz gelişip sermaye birikiminin en etkili yolu oldu. Bugün de kapitalizm veya sermaye birikimi dediğimiz zaman akla faiz gelmektedir.
Tarihsel kapitalizmin teşekkülünde devletler de belirleyici roller oynadılar. Modern ulus devlet ortaya çıkmasaydı kapitalizm de olmazdı. Devletler bir coğrafi bölgeyi -kilisenin ve papanın hâkimiyetine karşı- Hıristiyan ümmetinin elinden aldı, böylelikle milli sınırlar çizilmiş oldu. Dahası devletler, milli sınırlar içinde burjuvaziyi hem polisi hem askerleriyle korudu. Bunun göz ardı edilmemesi gereken belirleyici bir faktör olduğunu unutmamak lazım. Şöyle ki:
Kıta olarak Avrupa, yeraltı ve yerüstü zenginliklere sahip değil. Tarihte Avrupa kendi kendini besleyemedi, kendi iç kaynaklarıyla herhangi bir zenginlik üretemedi. Dünyanın zengin petrol, doğalgaz, altın-gümüş yatakları Avrupa'da bulunmuyor. Özellikle altın ve gümüş sermaye birikiminin teşekkülünde önemliydi. Bunu Avrupalılar, hep dışarıdan, Afrika, Asya ve Amerika kıtasından sömürgecilikle elde ettiler. Bu çabada
devletlerin ne kadar belirleyici rol oynadığını sömürge savaşlarından biliyoruz.
Toprağı laikleştirip "vatan" fikrini çıkaran, prensleri ve kralları zaman içinde ulus devletlerin mutlakiyetçi idarecilerine dönüştüren bu sömürge savaşları ve dışarıdan yapılan yağma ve talanlar olmasaydı ilk büyük sermaye birikimi olan kapitalist zenginlik nasıl teşekkül edebilirdi?
Kapitalizmi hangi felsefeler veya serbest piyasalar ortaya çıkardı?
Liberalizm dahil, önce olaylar yaşanmış, arkasından fetva tedarik edilmiştir..
Yorum:
Liberalizm başta olmak üzere; sosyalizm, sosyal devlet, sömürgecilik, kapitalizm ve sermaye terakümü ile birlikte “faiz” vs. merak ediliyorsa, yazarın bu makalesi bir kere daha ve dikkatlice okunmalı…
Sonra;
“Adil Düzen” ve “Adil Ekonomik Düzen” başta olmak üzere, insanlığın III. bin yılda “Adil Düzen Medeniyetine” ne kadar da muhtaç olduğu düşünülmeli, düşünülmeli…
Ve;
Gereği yapılmalı…
Saygılarımla…