12.11.2009
Batılılaşmamız için anayasaya ihtiyaç duyanlara sadece Ahmet Cevdet Paşa karşı çıkmıştı.
Kanaatine göre, bizim anayasaya ihtiyacımız yoktu; zira anayasalar iktidarı frenlemek için konmuş normlardı. Despotizme açık sistemler bakımından lüzumluydu. İslam sistemi zaten yönetenleri kıskıvrak bağlıyordu. Ayrıca anayasaya ne gerek vardı? İnsan beyninin ürünü olduğundan da hayatı dondururdu; sürprizlerle dolu bulunan gelecek, kul için meçhuldü. Batı'ya yönelme arzularımızın arasında Ahmet Cevdet Paşa'nın sesi duyulmadı. Büyük ümitlerle ilk anayasamız yapıldı. (1876) Aslında biz anayasa yapmamıştık; 1831 tarihli Belçika Anayasası'nı almış, Prusya Anayasası'nın devlet başkanına verdiği yetkileri monte ederek yürürlüğe koymuştuk. Dinimiz, tarihî gelişmemiz, sosyal bünyemiz farklı iki cemiyet olduğumuzu düşünmedik. Anayasanın getirdiği meclis felaketlere sebebiyet verdi; ama anayasa devletimizin vazgeçilmez unsuru kabul edildi.
Sadece 1921 Anayasamız milli idi. Ondan sonra gömlek değiştirir gibi anayasa değiştirmeye başladık. Başka bünyelere göre hazırlanmış elbiseler bir türlü bize uymuyordu. Yürürlükteki anayasamız, 1961 Anayasası'na reaksiyon mahiyeti taşımaktadır. 1961 Anayasası da, Demokrat Parti dönemindeki millet iktidarından rahatsızlık duyan yarı aydınların, halkın hakimiyetini kontrol altına almak gayesiyle yapılmıştı.
Aslında Batılılar ve biz anayasalardan farklı fonksiyonlar bekliyoruz. Batılılar, anayasadan milletin hakimiyetini nasıl kullanacağını, yönetenlerin yetkilerini sınırlamayı ve icraatlarını kontrol altına almayı anlarlar. Biz ise milletin hakimiyetini kısıtlamak için anayasa yapıyoruz. Milleti, devletin kontrolüne almayı anayasalarımızın asıl esprisi olarak görmekteyiz. Bu hususu, 1961 Anayasası'nın montaj maddeleri açıkça ortaya koyuyor.
Tabii senatörlük, kontenjan senatörlüğü gibi kurumlar millet hakimiyetine getirilmiş kısıtlamalardı. Anayasa Mahkemesi, kanun koyucuyu kımıldayamaz hale getiriyor, af gibi konularda görüldüğü üzere de yasama yetkilerini paylaşıyordu. Danıştay da hükümet yetkilerini nasıl kullandığını denetleyeceği yerde, ideolojik gayretlerle onu nüfus memuru tayin edemez duruma getirmişti.
Montaj maddeleri hariç 1961 Anayasası, 1949 Federal Almanya Anayasası'nın kopyası idi. Fakat Almanlar projede bulunan bazı maddeleri devletin gücünü düşünerek metne almamışlardı. Mesela projede yer alan "Devlet herkese iş bulmak zorundadır" hususunu, devlet herkese iş bulamayabilir, anayasayı ihlal etmek zorunda kalır, gerekçesiyle metinde maddeleştirmediler. Fakat biz devletin imkânını düşünmeden bu hususa yer verdik. Yürürlüğe konan anayasanın icra tarafından ihlal edilmesi, kaderiydi. Hangi imkânla bunca insana iş bulacaktık?
1982 Anayasası, hakimiyeti mecliste toplamaya çalışmakla beraber, normal kanunlarla düzenlenmesi gereken hususların da anayasaya derc edilmesiyle ayrıntıya boğulmuştur. Anayasa Mahkemesi'nin ve Danıştay'ın yargıçları yetki alanlarına dikkat etmeyince de kuvvetler dengesinde uyumsuzluk belirdi.
Yüzyıldan fazla zamandan beri devlet hayatımızda yer almasına rağmen, daha anayasanın tam mahiyetini kavramış değiliz. Anayasayı sadece hukuki metin olarak kabul ediyor, tercüme etmekle veya Batı'dakilerin benzerini yapmakla her şeyin hallolacağını zannediyoruz. Anayasa aynı zamanda sosyolojik bir fenomendir. Bunu düzenleyenler, her madde ile, bir mimarın büyük eserini inşa ederken yerleştirdiği taşa benzer fonksiyon ifa ederler. Cemiyeti analiz edenler, geleceğine dair fikir sahibi olanlar hukukçulardan ziyade sosyologlardır, hukukçular daha çok anayasanın teknik yönüyle meşguldürler. Şimdiye kadar hiçbir anayasa komisyonumuzda sosyolog bulunmaması, bu konudaki fikrimizin seviyesini gösterir. "En mükemmel kanunları mı yaptın?" sorusuna Solon'un "Hayır, Atinalıların ihtiyacı olan kanunları yaptım." cevabı ünlüdür. İki bin yıl önceki bu cevap bile bize rehber olabilir.
Yorum:
ANAYASA
ve
REJİM...
Türkiye gibi bir ülkede yaşıyorsanız, bu iki konunun çok netameli olduğunu bilirsiniz…
Yazar, kısacık makalesinde adeta ANAYASA TARİHİMİZ dersi vermiş…
Çare ve çözüm, Akevler Ekolü’nün hazırladığı
“ADİL DÜZENE GÖRE İNSANLIK ANAYASASI”dır.