08.10.2009
HAFIZANIZ güçlüyse “Bu konu bana hiç de yabancı değil” demişsinizdir. Gerçekten Devlet Bakanı Faruk Çelik'in yaz aylarında, Kuran kurslarına gönderilen çocuklarla ilgili asgari yaş sınırını kaldıracaklarına ilişkin sözlerini bir yerlerden anımsamanız lazım. Çünkü bu proje Başbakan Tayyip Erdoğan'ın özlemini dile getiriyor.
Tayyip Erdoğan'ın Haziran 2005'te Beyrut'a yaptığı bir geziden dönerken gazetecilere uçakta, “Kuran kursları için yaş sınırı konulmasına karşıyım.
Ben de 7 yaşında Kuran kursuna gittim. (...) Bir çocuğun Kuranı öğrenmesinin ona getireceği olumsuz ne olabilir? Burada bir yaş sınırı getirildiği zaman öğrenme kolay olsun diye değil, tam tersine bunun önünü nasıl keseriz; bu anlayışla getirildi. Şu anda Diyanet konu üzerinde çalışıyor.
Milli Eğitim de çalışıyor. Birisinde 12 yaş, diğerinde 15 yaş. Diyor ki bu yaşlardan önce öğretemezsin. Bırakalım kitabını, Kuranı öğrensin. Bu durumdan niye rahatsız olalım? Bırakalım rahat rahat öğrensin. Tommiks-Teksas okumaya hiç kimse mani olmuyor ama kendi kitabını öğrenmesine niye mani oluyoruz. (...)” dediği hâlâ kayıtlarda görülüyor.
Başbakan bu projesini gerçekleştiremedi. Çünkü hem pedagoglar ve eğitimciler hem de sonraki yıllarda “antilaik eylemlerin odağı olduğu” iddiasıyla “Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) kapatılması” için açılan dava, konunun pek de Başbakan'ın dediği kadar basit olmadığını ortaya koydu.
Örneğin pedagoglar “çocuğun soyut kavramları özümseme ve onlara dayalı düşünce üretme çağının 12 yaştan itibaren başladığını” ileri sürdüler. Bu yaştan önce verilecek “dini” kavramları onun “muhakeme etmeden” benimseyeceğini söylediler. Bunun da çocuğun “özgür düşünme” ve “yaratacılık” yeteneğini engelleyeceğini savundular.
Bazıları da “Belki o yaşta Kuran öğretmenin yararları da savunulabilir ama onu hangi hocaların hangi metotla öğretecekleri çok önemlidir. Bu kurslar eğer cemaatlere, tarikatlere mürit yetiştirme aracı olursa, o zaman çocuk, bir dinin vereceği olumlu değerler yerine, algımaları bozulmuş, toplumun gerçekleriyle ve laik sistemle kavgalı, antisosyal bir yaratık haline dönüşebilir” görüşünü savundular.
Bunun yanında hem Anayasa'nın hem de 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu'nun bu ülke çocuklarına verilecek eğitimle ilgili koyduğu temel ilkeler “çocukların en erken ilköğretim okulu 5'inci sınıftan sonra Kuran kurslarına gitmelerinin doğru olduğu” görüşünün çoğunluk kazanmasına yol açtı.
Nitekim konu, yukarıda söylediğimiz gibi AKP'nin kapatılmasını isteyen İddianamede ve daha sonra Anayasa Mahkemesi'nin verdiği kararda da yer aldı.
Ve Yüksek Mahkeme iktidar partisinin bu konuyla ilgili tutumunun ve çabalarının “antilaik eylemlerin odağı” haline gelmesini sonuçlandıran hususlardan biri olduğunu hükme bağladı.
Şimdi soru şu:
Acaba Yüksek Mahkeme'nin görüşü mü değişti, yoksa hükümet “Artık bu tür politikaları uygulamaktan bize zarar gelmez” kanaatine ulaşmak için yeterli bir sebep mi buldu?
Bekleyelim görelim bakalım...
Yorum:
Paradoks
AÇEV ( Anne Çocuk Eğitim Vakfı) geçtiğimiz günlerde ‘’7 yaş çok geç’’ kampanyası düzenledi. Kampanyanın amacı çocuğun 0-6 yaş döneminde alması gereken erken çocukluk eğitiminin önemi konusunda kamuoyunu bilinçlendirmek, bu konuya toplumun her kesiminden destek sağlamak...
Çocuğunuza okuma yazma, yüzme, yabancı dil, müzik ve müzik aletleri, spor ve bale öğretecekseniz ‘’7’’ yaş çok geçtir. Çünkü öğreteceklerinizi fidanlık yıllarında öğretmeniz gerekecek. Ne de olsa ağaç yaşken eğilir. Siz çocuğunuzun bu sosyal aktivitelerinin yanında bir de ona manevi eğitim vermeye kalkarsanız 12 yaşını beklemek zorundasınız ki veremeyesiniz. 0-6 yaş arasındaki çocukların beyni boş bir kasete benzer. Ne verirseniz kaydeder. 12 yaşından sonra kayıt işlemleri durur. İllaki kaydetmek isterseniz çocuğunuza beyin nakli yapmalısınız. Bunun için de 0-6 yaş arası bir beyin bulmalısınız.
Hem öğrenmek için 7 yaşın çok geç olduğunu söyleyecekler hem de 12 yaşından önce Kur'an öğrenmeyi yasaklayacaklar!..
Böyle saçmalık olur mu?..
Rahat bıraksınlar anne-babaları. İsteyen, çocuğunu müzik kursuna gönderir, isteyen bale kursuna veya yabancı dil kursuna. Ama çocuğunu Kur'an kursuna göndermek isteyene de hiç kimse karışıp engel olmasın! Türkiye'de gerçekten ‘laiklik’ varsa, laiklik de dinin devlete, devletin dine karışmaması veya devletin dinlere eşit mesafede durması olarak tanımlanıyorsa devlet, ailelerin tercihlerine karışmamalıdır!
İsteyen bale kursuna gönderir çocuğunu, isteyen Kur'an kursuna.
Maksat öğrenmek ve öğretmek ise, yani ilim ise, yani ilerlemek ise, yani ideal toplum arayışları ise, yani gelişmek ise, yani adaletin temini ise bırakın herkes istediğini öğrenip öğretsin!